Saturday, March 31, 2007

kandil

Geçen gece ( şu benim biraz rahatsız olduğum gece) tv de Kayahan çıktı. Çok fazla şarkı söylemedi ama yine de çok güzeldi. Ben en çok ‘seni seviyorum’u’ söylemesini istedim ama söylemedi. Çok duygulandım. Hatta ağladım. Sanırım biraz eski lise yıllarımı hatırladım, biraz da ayrılık yüzünden.
Dün kandil yüzünden oruç tuttum. Mehmet gittiğinden beri eve pek yiyecek bir şey almıyorum. Annem duysa çok kızar, kendine iyi bak deyip duruyor. Gece yiyecek ekmek bulamadım, ben de kuru somun ısladım. Çok da fena olmadı. Gündüz kahvaltı derdi de olmadığı için, evi darmadağınık bırakıp nişantaşına doğru yola çıktım. Hava hafif soğuktu. Nişantaşında metrodan çıkınca aklıma şişli cumhuriyet savcılığından sabıka kaydım almam gerektiğini hatırladım ve aşağı tekrar inmeye üşendiğim için yürüdüm. Aç karnına da hiç çekilmiyor doğrusu. Sol taraftaki kocaman bahçeli, eski yapı öyle güzel görünüyordu ki, bahçesini de çok güzel yapmışlar. İçinde bahçıvan geziniyordu. Paşabahçeye uğradım. Taşımak zor geldiği için bişey alamadım.
Eski soyadımla sabıka kaydımı aldım. Mehmetin soyadı ile alabilmem için nüfusa gidip kağıt getirmem lazımmış (hala nüfus kağıdımı değiştirmedim). Neyse nüfusa gittim ve tekrar sabıka kaydı çıkardım. Bakanlığa çalışmak için başvururken lazım olacak. Bu akşam mehmetle konuştuğumuzda ‘çalışıp çalışmaman konusunda kararsızım’ dedi.geçici görev vermezler de yine ayrı kalırız diye korkuyor. Evde oturmaya o kadar alıştım ki çalışmak çok zor geliyor. Bakalım nasıl olacak. Gerçi taşındığımızda dışarı da çıkamayacağım için muhtemelen canım çok sıkılacak.
Hangi eşyaları götüreceğimize bir türlü karar verememiştik. Bakalım Mehmet tekrar vazgeçmezse eşyaların hepsini götürmeyeceğiz. Bu arada gidip koşubandını bakıp, al dedi. Nihayet yani. Ben zaten onunla beraber alamayacağımızı anlamıştım. Pazartesi hb ile gidip bakacağız. Tabii daha hb’nin haberi yok. Nasıl olsa pazartesi eminönüne tekrar ip almaya gideceğiz, koşubandına da bakarız diye düşünüyorum.
Nişantaşı yerine önce cevahire gittim. Kaydadeğer bişey almadım. Hımm pardon kahverengi ayakkabı aldım. Sol ayağımı biraz sıktı ama bakalım zamanla açarmış. Nişantaşında da şöyle bir gezindim. Nişantaşındaki park da harika görünüyordu. Yanımda bir arkadaş olsa ne güzel otururduk diye düşündüm. Bu arada hb yi aradım, iş sonrası görüşelim diye ama o işe gitmemiş. Annesi ve babası gelmiş.
Üsküdarda çarşıya uğradım ve şubattan beri yemeyi istediğim çuprayı aldım. Maalesef ki Mehmet yanımda değildi. İftarda onu yedim ve öyle bir ağırlık çöktü ki, amcamlara aldığım kandil simidini bırakıp eve geldim ve kanapede uyuyakaldım. Aklıma esmenin balık yediğimiz akşam nöbette sızması geldi. Arada annemler, yeğenler, Mehmet telefon açtı ve sonra birkaç saat sonra kalktım. Gece geç yattım ve tabii o kadar uyku sonrası uyuyamadım. Bu arada sürekli aklımda, eşyaların hepsini götürürsek ve sonra istanbuldan eşya alırsak ünyeye nasıl transfer edeceğiz diye düşünüp durdum. Neyse ki daha fazla düşünmeme gerek kalmadı.
Bugünü de evi toparlamakla geçirdim. Hala ev karmakarışık.
Bu hafta Muhammed hastaymış. Poposuna yapılan iğneler yüzünden yürüyemiyormuş. Doktor batikon banyosu önermiş. Beyazıt abisi onunla oynamadığı için çok sıkılmış. ‘anne ağabeyimi doktora götür de iğne yapsın. Merak etme, ben ağlamam’ diyormuş. Bu arada yorganlar yerine ulaşmış ve 50 ytl kargoya verince enişte biraz kızmış. Ama ben ne yapayım, nasıl gönderecektim samsuna?
Önceki gün tv de Boğaziçi köprüsü ile ilgili bir haber verdi. Yakında köprüyü ışıklandıracaklarmış, içim gitti. Biz göremeyeceğiz. Mehmete söyledim ‘tusa çalış da istanbula geri dönelim’ diyor. Ama benim niyetim yok. Bir sınav stresi daha çekemem.
Bugünlere kafamı meşgul eden diğer bir konu da ikimizin doğum gününde de muhtemelen İstanbul dışında olacağız. Buradan ayrılmadan hediyesini alayım diyorum. İstediği sadece tv koltuğu var ama onu hem alıp da oraya götüremem hem de ona tv koltuğu alırsam ona oturur, benim yanıma oturmaz. Belki birkaç yıl sonra olabilir. Aklıma sadece bir şey geliyor, o da olur mu bilmiyorum. Hb ye soracağım. Bu arada ak senin bir fikrin var mı? Güneş gözlüğü dışında (hatırladın mı?).

Wednesday, March 28, 2007

şulede

Biraz karnım ağrıyor, galiba üşüttüm. Midem de bulanıyor. Nane limon kaynattım, öncesinde şehriye çorbası içtim ama ikisi de hiçbir işe yaramadı. Bu halimle ayakkabılarımı ayırdım. Fatihteki eve gidecek ayakkabıları balkondaki şofben kolisine doldurdum. Geri kalanını duvarın dibine dizdim, bir koli de onlara lazım. Babam aradı ve 1 sene sonra alacağımız mobilyalar hakkında konuştuk. Biraz ütü yapmaya çalıştım ve arada da tv deki Norveç maçının kaçıncı dakikası olduğunu takip ettim. Mehmet akşamdan sonra beni aramadı, biliyorum ki sebebi maç. Mızmızlık yapacak kimse olmadığı için sinir oldum, hala da olmaya devam ediyorum. 2-2 olmuş, uzatmalardalar.

Sabah erkenden kalktım. Kuaför sonrası (bu kız fön çekmeyi hiç bilmiyor, az kaldı diye idare ediyorum.) D& R‘a gittim. Hb koştur koştur geldi. Altunizadedeki mağaza işe yarar bişey değilmiş. Küçücük bişey. Ben de acaba kafesi var mıdır gitmeden bir tost yesek diyordum. Allahtan oraya güvenemeyip kuaföre giderken poaça almıştım ve fön çekilirken yemiştim. Mağaza çalışanlarını da sevmedim. Şimdi hb görünce Allah Allah ne yaptılar ki diyecek ama negatif elektrik aldım. Nalanın benim evden aldığı gibi :=))
Sanırım masadaki bıraktığım kitapların daha ben mağazadan çıkmadan toparlanmasına kızdım. Hb şuleye yemek kitabı aldı. Ayşegül için de ender saraçın kitabını aldı. Ben de ayn rand’ın hayatın kaynağını aldım. Bakalım milletin övdüğü kadar varmıymış. Yol boyunca hb karnının aç olduğunu söyleyip durdu. Şuleye gittiğimizde kapıda tuba ve güzel kızı ile karşılaştık. Her zamanki gibi tuba kızı çok güzel giydirmişti. Gittiğimizde masanın eksikleri olmakla beraber kurulmuştu. Arada atıştırarak hb ile tabakları, bardaklari taşıdık. Bizden başka geç olmakla birlikte elif ve duygu geldi. Duygu 10-15 dakika kalıp gitti. Bu arada elif şimşeki unutmuşum. Elif bayağı kilo vermiş çok iyi görünüyordu. Saat 4 civar kalktık ve yolda sohbet ederken Takkeci (Arakiyeci) İbrahim Ağa Camii’ni gördük. Geçende mehmetin abisinde yattığım akşam onlardaki bir kitapta bu camii hakkında yazı okumuştum ve nerededir acaba diye içimden geçirmiştim. Her zamanki gibi adını bir kağıda yazarken içimden de ‘istanbuldan ayrılıyorum, daha bu camiyi nereden göreceğim’ diye geçirmiştim. Çok güzel, mütevazi bir camii, sanırım restorasyon gibi bir çalışma vardı. Aldığım notta topkapıda surların dışında tek minareli camii diye yazmışım. Zamanında kapalı çarşıda takkecilik yapan bir adam varmış, sanırım fakirmiş de. Bir gece rüyasında ermiş gibi bir adam görmüş. adam buna ‘ bağdatta köprünün karşısında hurma ağacına sarılı bir üzüm asması var. O asmadaki 3 üzüm tanesi senin rızkın’ demiş. Sabah uyanmış ve ben peygamber miyim de rüyam sahih olsun diye düşünüp aldırış etmemiş. Ama sonraki 2 gün de aynı rüyayı görünce azığını hazırlayıp bağdata doğru yola çıkmış. Bağdata varınca köprünün karşısında gerçekten denildiği gibi bir ağaç ve asma olduğunu görmüş. Asmanın yanına gidip, acaba hangi 3 üzüm tanesi benim rızkım diye bakınmaya başlamış ve ağaca çıkmış. Adamın biri gelmiş ‘kardeşim yiyeceksen aşağıdan ye, ne diye ağacın tepsine çıktın?’ demiş. Adam da ağaçtan inip rüyasını anlatmış. Adam gülmüş ve ‘ben kaç senedir bir rüya görüyorum. Kapalı çarşıda takkecinin dükkanının altında 3 küp altın var deniyor. Ben 3 küp altın için gitmiyorum da sen 3 üzüm tanesi için mi buralara kadar geldin?’ diyor. İbrahim ağa hiç sesini çıkarmadan istanbula dönüyor ve 3 küpü dükkanının altından çıkarıyor. İhtiyaç sahiplerine yardım yapıyor ve bir de bu camii yaptırıyor. Ne güzel demi? Biraz evvel ablam aradı, ona da anlattım. O da eşime anlatayım diyerek telefonu kapattı.
Bu arada bugün ayşegül çok ayrıntıcı olduğumdan bahsetti. Her şey çok uzun uzun anlatıyormuşum. Geçende bu huyumdan nefret ettim ama ne yapayım ben buyum. Mehmette anlatırken aynı heyecanı yaşamama şaşırır ve güler. O yüzden ona anlatırken bazen farkına varıp, ya yarım keserim yada daha sakin yani heyecansız anlatırım. Bunu da hiç sevmiyorum. Bu arada benim kocam hala aramadı.
Bu arada yorumlardaki değişikliği bir türlü becerip de yapamadım ve hb ye havale ettim. Sağolsun hemen yaptı. Hb deyince aklıma geldi bugün tubanın kızının bolerosu çok hoşuma gitti. Tuba kendi örmüş. Bolero ile bayağı ilgilendim, çünkü ben de nihana öreceğim.

Tuesday, March 27, 2007

çok mutluyum, çok

Gece geç yattığım için sabah da geç kalktım. Yataktan kalkmadan tüm telefon görüşmelerimi yaptım. sabah ankarada mecburi hizmet kurası vardı ve ben neresi olduğunu çok merak ediyordum. Hb ile konuştuk, yarın için plan yaptık. Ayşegülü aradım. Yarın sabah kuaför sonrası hb ile altunizadedeki D&R da 10:30 da buluşacağız ve sonra Ayşegül bizi alacak ve şuleye doğru yola çıkacağız.
Saat 2 gibi Mehmet aradı ve kurayı öğrendiğini söyledi. Diğer kurada olduğu gibi yine hemen söylemedi, tahmin et diye tutturdu. Lafın kısası mehmetin tayini ünye’ye çıktı. Acayip mutlu oldum. Önce annemi sonra babamı aradım. İkisi de çok sevindi. Sonra beratı ve ablamı aradım. Berat sevinç çığlıkları atmaya, çok iyi yaw demeye başladı. Ablam da tabii çok sevindi. Ümmühan derste olduğundan ona mesaj çektim, sonra aradı. Hidayeti aradım, ‘senin talihin döndü, en iyisi piyango bileti al’ dedi. Sonra mehmetin ailesine geçtim ve yengesini aradım. Mehmet babası ile konuşuyordur diye düşünerek ondan önce davranıp kayınvalidemi 2 defa aradım, ama kendisi ile konuşamadım. Aliye ile, Saime ile meral ile ve daha sonra da yol arkadaşım gönülle görüştük.
Güya şuleye hediye almak için dışarı çıkacaktım, telefon görüşmeleri yüzünden dışarı çıkışım bayağı gecikti. Yukarı çıkıp amcama söyledim. Uyuyordu, o yüzden tam idrak edememiş bile olabilir. Doğubeyazıtı öğrendiğinde çok üzülmüştü. Kuru temizlemeye kazakları bırakıp, capitole gittim. Kendime deriden’den plaj terliği aldım. Şulenin hediyesini aldım ve Marks & spencer dan kendime çamaşır aldım. Çok ucuza geldi. World puanımı 2 katı saydılar ve çamaşırlardan biri parasız gibi oldu. Çıkınca ‘ben mutlu olunca da mutsuz olunca da alışveriş yapıyorum’ diye düşündüm. Kadın olmak ne zor.

Monday, March 26, 2007

diğer ev ve büyük temizlik

Cumartesi berat arkadaşıyla görüştü ve geldi. Birlikte cevahire gittik. Yeğenlere antialerjik yorgan ve yastık aldık. Kargoya vereceğim. Annemlere aldığım havlular ve kaz tüyü kabanları berata verdiğim bavulun içine koyduk, onlardan bari kurtuldum. Annem hepsini çok beğenmiş. Cevahirden sonra metroyla kanyona gittik. Sadece öylesine gezip çıktık. Berat kasımpaşada hasta bir arkadaşını ziyarete gitti. Ben de arabayı alıp fatihteki eve gittim. Park yeri bulana kadar 2-3 tur attım. Bütün akşamı mutfaktaki açıktaki bardak, tabak vs yi yıkamakla geçirdim. Sabah beratı metroya bıraktım ve yine fatihteki eve gittim. Bütün gün boyunca tül, perde, paspas yıkadım. Camları sildim. Evi silip süpürdüm. Bu arada bu kadar temizlik kayınvalidem için. Nisanda 15 günlüğüne istanbula gelecek ve sonra memlekete gidecekler. Yan apartmanın çatısındaki martı ve güvercinleri besledim.
Akşam mehmetin abisi ve yengesi gelip beni alsınlar diye beklerken babam ve oğlum başladı. Ne güzel bir filmmiş. Gitmemekle büyük hata yapmışım. Başını seyrettim ve geldiler. Onların yeni taşındıkları eve gittik. Fatih camiine daha yakın. Bence diğer evden çok daha iyi. Yemek yedik ve havadan sudan konuştuk. Mehmetin yeğeninin mızmızlıklarını izledik. Bir de filmin devamını bölük pörçük seyrettim. Herkes ağlıyormuş, ama ben ağlamadım. Çünkü abisi karşımda otururken ağlasam çok da iyi olmaz diye düşündüm ve kendimi tuttum. Tekrar bir bütün şeklinde ve mehmetle birlikte seyretmek istiyorum. Gece eve gitmek için hamle yaptım ama işe yaramadı. Babası bu saatte eve gidip yalnız ne yapacaksın? Burada kal, gitme dedi. Mecburen kaldım. Zaten benim babam da 1 gece orda kalmamı söylemişti, daha iyi aile ile kaynaşırmışım. Gece yatınca ak ile mesajlaştık. Mehmet gittiğinden beri alışkanlık oldu, her gece ona yatarken mesaj çekiyorum ve o mesajı ancak sabah görüyor. 2 mesaj çektim. Sonra uykum kaçtı. Ayaklarımın soğukluğundan bir türlü uyuyamadım.
Sabah hakanın bağırtıları ile uyandım. Bir ara katılıp kalacak ve beni kaldıracaklar zannettim. Ama öyle bişey olmadı. Sabah zorla kalktım kahvaltı sonrası kuaföre gittim. İşim bitene kadar hiç konuşmadım, bu haftaki yapmam gereken işleri düşünüp durdum. O kadar çok işim var ki, her şey gözümde büyüyor. Keşke annem yada ablam yanımda olsaydı diye düşünmeden edemiyorum. Ama annemin canı sıkılmasın diye söylemedim. Her zaman her şeyi neden yalnız yapmak zorundayım? Eve bakıyorum, daha bissürü toplanması gereken şey var ve neyin nerede kalacağı hala belli değil.
Kuaförden eve dönünce balkonda asılı olan paspasları topladım ve ogs için bankayı aradım. Hafta içi gelirmiş. Fsm den karşıya geçtim. Bu ilk geçişim. Praktikere uğrayıp yorgan hurçlarını içine koymak için büyük poşet aradım ama bulamadım. Şu patlayan şeyden aldım, eşyaları sarmak için. Eve geldiğimde çok yorgun hissediyorum. 1-2 saat kanepede uyudum. Kuru temizlemeyi aradım, kazaklarım için pazarlık yaptım. sanırım yarın hepsini alıp götüreceğim. Aslı ile konuştuk, Çarşamba günü şulede olacağımızı söyledim.
Yarın büyük gün, kura belli olacak. İlk tercihimiz ünye. Oranın olmasını çok istiyorum.

Friday, March 23, 2007

berat dün geldi. akşam yemeğini yedik ve ikeaya gittik. sanırım 30-35 dk da mağazadan çıktık. daha sonra koçtaşa gittik. berat biraz resim çekti. eve geldik ve tv seyredip geç vakitte yattık. ama saat 4 e kadar uyuyamadım. kalktığımda berat da tv seyrediyordu.
bugün güya nişantaşına gidecektim. vazgeçtim. eşyaları biraz daha toparladım.

Thursday, March 22, 2007

herkesin bir derdi var

Tam bilgisayarı açtım, oturup dünü yazacaktım ki telefon çaldı. Ayşegül spordan çıkmış, evdeysen sana uğrayacağım dedi. Evdeyim gel dedim ve bilgisayarı kapattım.
Geldi, biraz oturduk, sohbet ettik. Battaniyemi ve anneme örmeye başladığım paspası gösterdim. Çok hoşuna gitti. 2 sıra da O ördü ve evde küçük oğlu olduğu için fazla oturmadan kalktı.
Berat aradı. İstanbula gelmiş, sirkecide bir arkadaşı ile işi varmış ve akşam eve gelecekmiş.
Düne gelince; sabah esme nöbetten çıkıp geleceği için, saati kurmadığım halde 7 de uyandım ve o gelene kadar biraz daha uyuyayım diye düşünmeme rağmen uyuyamadım. Yatakta sağa dön, sola dön nereye kadar? Mehmeti aradım, konuştuk ve kalkıp kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Esme, beni erken kaldırmamak için bahariyede biraz gezinmiş. Kahvaltı sonrası biraz düğün resmi baktık ve sonra hazırlanıp evden çıktık. İkeaya araba ile gittik ve bu sefer yolu şaşırmadan gayet kolayca gittik. Ben kendimi tutamadım yine ve bissürü şey aldım. Esme her aldığı şeyden sonra ‘sence bunları hastaneye kadar taşıyabilir miyim?’ diye soruyordu (akşam da nöbetçiydi). Yemeği carrefour vegada yedik. Birlikte yine havlu aldık. Evin yakınında taksiye binebileceği bir yerde indirdim. Nöbete yetişebildi mi bilmiyorum. Çünkü eve geldiğimde yorgunluktan ölüyordum. Tabii erken kalkmaya da alışık değilim. Poşetleri bir kenara koyup, koltukta biraz uyudum. Nalan geldi. Sadece geçerken uğrayacaktı, bu sebeple yemek falan hiçbir şey yapmadım. Gece gitti. Avrupa yakasının yarısından itibaren birlikte seyrettik ve kahvaltılık bişeyler yedik. Bayağı konuştuk. Geldiğinden itibaren başı ağrıyordu. Evimde negatif bişeyler olduğunu söyledi. Tabii ben kabul etmedim.
O gittiğinde biraz koltukta vakit geçirdim, sonra da ertesi gün beratın geleceğini ve yalnız olmayacağımı düşünerek huzurlu bir şekilde gidip yattım. Ama gece gördüğüm rüyalar hiç de huzurlu değildi. Sabah uyandığımda neden böyle rüyalar gördüm diye bayağı bir düşündüm. Sanırım dünkü konuşmalardan dolayı.
Mehmetle nalan olduğu için pek konuşamadık. Biz ikeadayken ameliyatta olduğunu, mayına basan bir askerle uğraştıklarını söyledi. Akşam da gazlardan etkilendiği için erkenden yatacağını söyledi.
Öğlende kahvaltı yapmadan kayınvalidemi aradım ve konuştuk (Mehmet gittiğinden beri çok fazla görüşmemiştik).
Bugün hava da bozuk olduğu için dışarı çıkmayacağım. Aldığım hurçlara çeyizlerimi vs yi yerleştirmeyi düşünüyorum.

Tuesday, March 20, 2007

parasız saç bakımı

Sabah yine ilk uyandığımda mehmete mesaj çektim. Kahvaltı sonrası hazırlanıp çıktım. Eminönünde dünkü aldığım servis çatalını değiştirdim. Sonra da öğle namazı için yeni camiye girdim. Dün de girmiştim ama fark ettimki beni asıl büyüleyen ve mutlu eden caminin avlusu. Taksi ile kuaföre geçtim, parasız saç bakımı için. Para tuzağı olduğunu tahmin ediyordum da bu kadar etmiyordum. Saçimi yıkadı (ben zaten sabah yıkamıştım) ve lorealin krem gibi bir şeyini saç uçlarıma sıktı ve masaj yaptı. Saç diplerim için ampul kullanmam gerekiyormuş. Özellikle bugünlerde mevsim geçişi olduğu için saçlarım çok dükülebilirmiş ve bu yüzden de 2 hafta süreyle gün aşırı o ampulleri kullanmak lazımmış. Eve döndüğümde beratı arayıp sordum 90 milyon civarı diyor (o kullanıyor da). Bana pahalı geldi. Fatihteki evde Sinan beyden kalma numune var zannediyordum ama onlar ciltteki doğum sonrası çatlaklar içinmiş. Mehmet, Sinan bey aracılığı ile alırsak daha uygun alabileceğimizi o yüzden de acil lazım değilse beklememi söyledi. Benimle ilgilenen kadın şampuanımın bitip bitmediğini sordu. O da öyle pahalı ki, bir kere aldım ikinciyi biraz zor alırım. Kaş ve fön sonrası çıktım.
Karnım çok açtı ve sadece salata yiyeceğim diye kendi kendime söz vererek dilek’e girdim. 30 dk da Sezar salata hazır oldu. Açlıktan öldüm. Fevzipaşada yürüdüm. Garizeye girip ablamın indirimden istediği eteğe baktım, kalmamış. Yeni sezonu açmışlar, tüm mağaza cıvıl cıvıldı. Vakkonun bir çantasını beğendim ama almadım. Zaten bugünlere tek aldığım kepçe vs. kayınpederim aradı, yakınlardaymış, bana ihtiyacın varsa eve geleyim dedi. Sadece eve girip, çıkacağım, bir işim yok dedim. Evi havalandırdım ve çiçeği sulayıp evden çıktım. Edirnekapıya yürüyüp otobüse bindim. Tek istediğim tek vasıta ile capitole ulaşmaktı ve o otobüs 1.5 saatimi aldı. Capitolden hidayetin eşine de aynı kabandan aldım. Sülalecek aynı kabandan giyineceğiz. Market alışverişi sonrası yorgun argın eve geldim. Yarın nöbet sonrası kahvaltıya sema gelecek. Sonra da ikeaya gideceğiz. Ben ilk defa arabayı yalnız kullanacağım. Ve Esmeye biraz tedirgin olduğmu da söylemeyeceğim, yoksa binmez. Nasıl olsa samsunda nasıl araba kullandığımı gördüğü için rahatlıkla biner diye düşünüyorum.
Bugün beratla konuştuğumuzda belki hafta sonu istanbula geleceğini söyledi. Acayip mutlu oldum. Aldığım şeyleri onunla yollayabileceğim.
Mehmetle o yatmadan önce telefonda konuştuk. Onu çok özlediğimi ve onsuz günlerin çok yavaş geçtiğini söyledim.

Monday, March 19, 2007

Eminönü'nde

Sabah uyanınca dün gece yatınca yazdığım mesajı mehmete yollayıp, tekrar uyudum. 15 dakika telefon ile uyandım. Hb ile eminönüne gideceğimiz için fazla geç olmadan kalktım. Kahvaltı sonrası hazırlanıp capitole gittim. Kaz tüyü kabanımın aynısından ümmühana da aldım. Sonra hb ile buluştuk ve vapurla karşıya geçtik. Ben kendime ve anneme 2 mağazadan kepçe, kevgir vs aldım. Ekmeklik baktık ama onu almadım. Hb ye beğendiğim yemek takımını gösterdim, o da beğendi. Doğu banktan hg için hediye minik radyo aldı. Doğubankta radyo için pili mısır turunda birlikte olduğumuz amcadan aldık. Ayak üstü, fasa gittiklerini ama beğenmediklerini, kızının evlendiğini ve 40 gün önce doğum yaptığını söyledi. Hb de ‘bizim kız da evlendi’ dedi. Mısır çarşısından baharat aldık. Daha önce hiç kullanmadığım baharatlar aldım. Rüstem paşa camiine gittik ve cemaatle namaz kıldık. Çok güzel bir camii. Mimar sinanın eseri ve çinileriyle ünlü.
İp almaya kürkçü hana gittik. Hb ipinden parça getirmeyi unuttuğu için ona ip alamadık. Ben anneme banyo paspası örmek için ip aldım. Hb, hakan ağabeyin doğacak bebişi için ip aldı. kendimize şeffaf içi desenli şişlerden aldık. bu şişlerle örmek çok eğlenceli olacak. İşimiz bittiğinde ikimiz de açlıktan kırılmak üzereydik. Beceren köftecisine gittik ama adamlar kapatıyorlardı. Biz de sarayda dışarıda oturup yemek yedik.
Eve geldiğimde başım çok fena ağrımasına rağmen paspası başladım. Renginden hala şüpheliyim. Annem İnşallah beğenir. Ağrı kesici ile geçti de ben de rahat rahat tv seyretmeye ve bunları yazmaya başlayabildim.

Sunday, March 18, 2007

hafta sonu

Cumartesi günü bütün günüm evi temizlemekle geçti. Sonra markete gidip alışveriş yaptım ve sonra da mutfak bölümü başladı. Elmalı kek ve baharatlı çubuk yaptım. Pastaneden aldıklarımla başka bişey yapmama gerek kalmadı. Annemler de samsunda davet veriyorlar. Kardeşimin yeni ailesini ve akrabalarını davet ettiler.
Akşam mehmetin babası, abisi, eşi ve 2 çocukları geldi. Beklediğim diğer 2 kişi gelmedi. Geç geldiler ve sanırım 1.5 saat sonra hızlı bir şekilde kalktılar. Diğer abi yurtdışındaki kongreden dönmüş ve havaalanından alınması gerekiyormuş.
Mehmetle konuştuk. Tıp bayramı için balo varmış, ona katılmışlar. Züleyha ile (Sınava birlikte girdik) telefonda konuştuk. Onun kocası da aynı yerdeymiş.
Gece koltuğa uzanıp tv seyrettim. Yatağa gittiğimde öyle yorgundum ki bir türlü uyuyamadım ve tv yi açıp yeni dizi affedilmeyenin bir kısmını seyrettim. Sanırım uyuduğumda saat 4 falandı. Tabii öğlende ancak kalkabildim. Dışarı çıkarım diye düşündüm ama çıkmak içimden gelmedi.
Akşam karnım çok acıktı ve Mehmet gittiğinden beri kendime pek yemek yapmadığımı fark ettim. Buzdolabındaki karnabaharı pişirmeye karar verdim.daha önce hiç pişirmemiştim ve nasıl yapacağımı da bilmiyordum. Aslıdan salata tarifini almadığıma pişman oldum. Ona benzer bişeyler yapmaya çalıştım. Hiç de fena olmadı. Yemekten sonra bekarlık günlerimde olduğu gibi tv karşısında yatıp uyudum. Mehmet sonra da hb aradı ve ben de kalktım. Yarın birlikte eminönüne gideceğiz. Onun ipi bitmiş ben de anneme paspas öreceğim. Taşınma için de hurç almam gerekiyor.

Thursday, March 15, 2007

havlu günü

Sabah güya erken kalkacaktım.sabah saati 3 kere yeniden kurdum. kahvaltı ve telefon görüşmeleri sonrası evden profiloya çıkmak üzere yola çıktım. Araba kapının önünde ama ben hem arabayı rahat süremiyorum hem de yürüyerek bile mecidiyeköyde sağımı solumu şaşırırken arabayı nasıl kullanayım? Sadece 5 vasıta ile (ring ve metroda aktarma dahil) biraz da yürüyerek sanırım 1 saati aşan bir sürede hedefime ulaştım. Bu arada üsküdarda kervana uğrayıp ablama ve anneme havlu aldım. Motorla kabataşa geçtim, eski günlerde olduğu gibi. Hava öyle güzeldi ki, vapurlar her zamanki gibi gelin gibi süzülüyordu. Kabataşta motordan inerken her zaman muhakkak baktığım apartamana baktım. Üstten 2. katı çok seviyorum. Her zaman balkonda harika çiçekler oluyor. Yine öyleydi. Bu kat sanki apartmanı aydınlatıyor. Kabataş gözüme her zamankinden daha güzel gözüktü. Elimde olmadan, İstanbul söylenenin aksine bence daha güzelleşiyor diye düşündüm. Daha güzelleşiyor ama maalesef ben bu şehirden ayrılıyorum. Allah bu şehri tüm afetlerden korusun (akşam haberlerinde yine depremden bahsettiler de).
Profiloda gezindim ama bişey bulamadım. Ben de asıl oraya gidiş nedenim olan maisonette’e girdim ve bissürü havlu ile çıktım. Bugünü havlu günü ilan ediyorum. Memlekette aradım, taradım ama maisonette havlu bulamadım. 5 vasıta değiştirmemin nedeni buydu ama maalesefki bu kadar yolu boşuboşuna tepmişim. Çünkü carrefour vega da da mağazaları varmış ve ben oraya arabayla gidebilirdim.
Gidişim zor oldu ama dönüşüm 35 dakika sürdü. Hem de tek vasıta ve oturarak. Hem de hava daha aydınlıkken. Bu arada yolda kura ile ilgili birkaç telefon görüşmesi yaptım. bakalım gece tekrar mehmetle konuşup bir sonuca varmaya çalışacağız. Bu arada kuradan bahsederken ak sana bişey söylemek istiyorum. Mehmet şimdiki gittiği yeri kura ile çekti ve kurada çorlu da vardı. Ne hayaller kurmuştum halbuki. Ama olmadı.
Eve gelince havlulara tek tek baktım. Sandığımdakileri çıkarıp onlara da baktım. Yengem geldi ve yukarı akrabaları ile görüşmek üzere 1 saatliğine yukarı çıktım.
Şimdi tv seyrediyorum. Ama maalesef kanallarda çok da seçeneğim yok. Şu kadir çöpdemirin uydu mu? Digitürk mü? Reklamına beni çıkarmaları lazım. Digitürkde her şey var özellikle de monk ve medyum, ama uyduda hiç bişey yok. bbc prime bile.
Bu arada ak, senin yorumlarına karşılık veremiyorum, çünkü şifremi yazıyorum ama yanlış diyor. Bu arada tamam bir daha isim yok, sadece ak var. Ok?
Başlık konusunda hala zorlanıyorum.

Wednesday, March 14, 2007

ayrılık günü

Dün sabah mehmetin tüm söylenmelerine rağmen onu 10 da kaldırdım. Kahvaltıdan sonra hazırlanıp evden çıktık. Önce capitole uğrayıp, paçaları yapılan pantolonları aldık. Bu arada capitole girerken doluya yakalandık.
Fatihte adliyede sicil kaydı alıp, cerrahpaşaya gittik. Bu arada arabayı ben kullandım. Bir kaza tehlikesi atlattık. Onun arabasını zor kullanıyorum. Kalkarken arabayı basbas bağırtıyorum, sanki hiç araba kullanmamışım gibi. Cerrahpaşada forma ve beyaz ayakkabı için bir o tarafa bir bu tarafa gidip geldik. O kadar gidip gelmelere rağmen işlerimizi tam halledemedik.
Cerrahpaşadan sonra fatihe gidip önce yemek yedik. Sonra da anneme ev terliği bakmak üzere yürüyerek inciye gittik. Terliğin numarası kalmamış. Çizmeler 99 ytl ye inmiş. Ben de siyah süet bir çizme alıp giydim ve tabiî ki, alacağımı söyledim. Mehmet ayağıma bakıp ‘ayağındakinin siyahı değil mi? Senin zaten siyah çizmen yok mu?’ dedi. Adam çizmeyi kasaya götürürken neden almam gerektiğine dair bissürü cümle kurdum.
Mağazadan çıktığımızda şule ile karşılaştık. Şule ve 2 kız kardeşi ile. Çok mutlu oldum. 28 martta şuleye gidecekmişiz. Böylece 3 arkadaşım kocamla tanışmış oldu.
Sabah erken kalkınca tabii ki fatihteki evde koltukta uyuyakaldım. Mehmetin abisine gidecektik ama sonra nedense gitmedik. Trafiğin açıldığını düşünüp, 9 da çamlıcaya evimize doğru yola çıktık. Geç vakitte de uyuduk.
Bu sabah bakanlığın sayfasına erken saatte bakma fikrinden vazgeçip geç bir saatte uyandım. Cep telefonumu açıp, esme’nin 4 kere aradığını görünce kura yerlerinin belli olduğunu anlayıp hemen kalktım. Yerler çok güzel. O kadar güzel ki nereyi yazacağımıza karar veremedik. Türkiye haritasını açıp şehirleri inceledik. Listelere bakıp durduk ve tabii birlikte kafa kafaya verip karar veremediğimiz için sinir olduk. Kahvaltı sonrası mehmetin valizini hazırladım. Gün öyle çabuk geçti ki, ayrılık saati hemen geliverdi. Geç kalmasın diye taksiyi hemen çağırdığım için apar topar evden çıkmak zorunda kaldı. Ben de arkasından sadece yaşlı gözlerle bakabildim. 2 haftalığına gitti. Biraz evvel telefonda konuştuk. Varmış. Yakında odasına yerleşir ve arar. O gidince annemler ve bütün kardeşlerle tel de konuştuk. Herkes tıp bayramımızı kutladı. Babamla konuştum ve listedeki yerleri sordum, hepsine de güzel dedi. Hakkımızda hayırlısı İnşallah. Duaya ihtiyacım var.
Akşam yemeği için fatihte bir kitapçıda yemek kitaplarına bakınırken aldığım borani tarifini uyguladım. gayet de güzel oldu. Mehmet olduğunda o istemediği için bu yemeği yapamamıştım. Akşamı Avrupa yakasını seyrederek geçirdim.

Tuesday, March 13, 2007

yeni bir başlangıç


Aslında yazmamamın en büyük nedenlerinden biri kocama bir isim bulamamamdan kaynaklanıyor. Geçen sefer ismimi saklamadan yazdım ama şimdi tanıdığım bazı insanların hayatımı okumalarını istemiyorum. Neyse sabahın bu saatinde yazmaya karar vermiş ama isim bulmak için arka odaya giderken (kitap kahramanlarının isimlerine bakacaktım (o da benim kahramanım değil mi?)) birden dank etti ve Mehmet isminde karar kıldım.
Dün beklediğim misafirler geldi hem de ayşegülün deyimiyle bonuslu olarak. Ben bir aile beklerken, iki aile geldi. Bu arkadaşlarımın eşleriyle birlikte bize ilk gelişleri. Bir ilkti ve biz nihayet bunu gerçekleştirdik (biraz hb nin baskılarıyla da olsa). Çok fazla konuşamadık, birbirimize doyamadık ama yine de çok güzeldi. Erkenden kalktılar (eee herkes bizim gibi boş değil milletin çoluğu çocuğu ve tabii sabah gidilecek bir işi var), halbuki bizim daha meyvemiz vardı. Misafirler erkenden gidince ortalığı toparladım ve yeni demlediğim ama misafirlerin içmediği çaydan birer bardak koydum ve tv karşısında ertesi gün için plan yapmaya başladık. Güya sabah erken kalkıp sinemaya gideceğiz. Tayin yerleri belli olmuş mu diye açıp baktık. Hala bişey yok. Bakanlığın sayfasında uğraşırken, tv de bir film dikkatimi çekti (Blackboards). Seneler önce bir arkadaşım sinemada seyretmişti. Önce o, daha sonra da annem ve kız kardeşim bana bu filmden bahsetmişlerdi. Fazla düşünmeden biraz da gerçekçi davranarak ertesi günkü plandan vazgeçip, üstümüze önceki gece biten fuşya battaniyemi örtüp filmi sonuna kadar seyrettik. Güzel filmdi. Mehmetin çok hoşuna gitmese de benim gitti. Sanırım 3 gibi yattık. Gece konuşurken aklıma 2 haftalık ayrılığımız geldi. Nasıl olacak diye düşünmeden edemiyorum. Birlikte yaşamaya o kadar alıştım ki, elimde olmadan gözümden birkaç damla süzüldü ama karanlıkta o fark etmedi bile.
Ve bu sabahım bakanlık sayfasını açma merakı ile erkenden başladı. Ama hala bir hareket yok.
Yazıyorum, biraz da senin için Ak.

Bu kadar yazmışken hafta sonumu da yazayım dedim. İstanbula dönerken güya günlerimizi gezerek geçireceğiz diye konuşmuştuk. Ama biz daha çok uyuyarak geçirdik. Tabii gezdiğimiz günler de oldu. Anadolu kavağına gittiğimiz gün gibi çok soğuk bir günde Anadolu hisarına gittik. Senelerdir hisarın yanındaki dere dikkatimi çekiyordu ve bir türlü o noktada durup, etrafı seyretmek nasip olmamıştı. Bu sefer mehmetin başına bere almayı da unutmadan , hisar civarında biraz gezindik. Öğretmenevine gittik. Gerçi ben deniz kıyısında değil, dere kenarında zannediyordum ama yine de çok güzel bir manzarası vardı. Zaten yiyecek fazla bişey olmadığı tiyosu aldığım için sadece sıcak bişeyler içmek istiyorduk ama sadece içerde servis olduğu için vazgeçtik. Yan taraftaki Küçüksu kasrı da her gün açık değilmiş. Yazın kim bilir buralar ne kalabalık oluyordur.
Daha sonra eve dönüş yolunda kuleliyi daha yakından görmek için durduk. Ortaokuldayken amcamlar çengelköyde otururlardı ve hafta sonları bizi aldığında gezmeye kulelinin karşısına getirirdi. Oralarda gezinirken aklıma çocukluk günlerim ve önceki yılki 19 mayıs toplantısı geldi.
Kuleliden ayrılırken tepemizdeki ağaçlardaki sürü şeklindeki kuşlar harekete geçti ve bir müddet sonra korktuğum başıma geldi ve kuşlardan biri başıma pisledi. Bu arada sanki yağmur yağıyormuş gibi çok ses geliyordu. Halimiz komikti doğrusu.