Tuesday, September 20, 2016

Hac


Araya o kadar Zaman girdi ki çoğu şeyi hatırlamakta güçlük çekiyorum. Bugün 13.5.2016. Yarın döneli tam 7 ay olmuş olacak. Vakit ne çabuk geçiyor. Geçen cuma 6.5.2016 tarihinde Mehmet Fatih'te mülakata girdi ama pek iyi geçmediğini söylüyor. Onun da gitmesini çok istiyorum. (Maalesef olmadı).

Arafat'tan ayrılmak üzere Çantalarımızı aldık,yiyemediğimiz yiyecekleri,kumanyaları etrafta çalışan sokaktan çöpleri toplayan temizlik personellerine verdik.
Atiye ve Seher'le otobüslere yürüdük biraz zor da olsa otobüse bindik. Bindiğimiz otobüste sadece Mekke grubu değil daha önce hiç görmediğimiz medine grubundan da insanlar vardı. Klima çalışmıyor, kapılar kapalı ve içerisi hamam gibi. Klima yerine otobüsün yan duvarlarında asılı bir kaç tane pervane, herkes kendine çevirmek istiyor. Sırayla biraz öne biraz arkaya çeviriyoruz ama yeterli değil, çok sıcak. Diğer otobüslerden birinde sanırım  erkek doktorlardan birisi baygınlık geçirmiş. Yolda acayip trafik var insanlar inip yürümek istiyor. 1 saat belki biraz daha fazla o otobüste kaldık ve sonra anlaşıldı ki eski yol kapalıymış şoförler yeni yolu bilmediği için bizi döndürüp durmuşlar. İndik Mina yazılarını takip ettik. Etrafımızda genelde Medineli grup. Yürürken  sürekli hep birlikte telbiye getiriyoruz. Mina'da durup akşamla yatsıyı cemaatle Cem ediyoruz ama imamımız Medineli gruptan olduğu için seri kılıyor ve Mekke grubu 4 rekata tamamlasın diyor. Neden Mekke grubu hep birlikte değiliz diye üzülüyoruz. Namaz sonrası bulunduğumuz mescid benzeri yeri hemen boşaltıyoruz bizden sonra namaz kılacak bayağı kalabalık bir Türk Haci grubu var.
Erkeklerden biri eline uzun bir çubuk alıyor ve ucuna mavi çöp torbası bağlıyor. Gruptan kaybolmamak için gözümüz sürekli o çöp torbasında. Yolda arada gözleme türü şeyler yapan, daha farklı gıdalar satan yerler var. Burnumuza çok güzel koktu ve gözleme gibi birşey aldık. Aramızda bölüştük. Telbiye getirerek sürekli yürüyoruz,gözümüz jamarat yazılarında. Tünellere geldiğimizde yürüyen bantlar var. Bantlarda yürürken yan taraflarda yürüyen farklı ülkelerden hacıları görüyoruz. Endonez hacıların kıyafetleri çok güzel sanki gelinlik gibi. Hele küçük bir grup vardı. (Karadağ taraflarından olabilir) sadece birkaç adam, ortada kısa boylu ama acayip heybetli bir Adam, etrafındakiler uzun boylu, göğüslerini gere gere öyle bir yürüyüşleri öyle bir lebbeyk deyişleri vardı ki (buyur Allahım buyur! Emrindeyim buyur! ....) aklımdan çıkmıyor. (Bana braveheart filmindeki adamları hatırlattılar. Tabii müslümana böyle bir benzetme iyi birşey değil ama aklıma onlar geldi). Onları kameraya çekebilmeyi çok isterdim.
Saat 3 te jamaratın 3. Katına giriş yaptık. Arafat'ta topladığımız taşlarla rahat rahat şeytan taşlamayı yapıp tekrar yürümeye başladık. Gruptan bir kısım bayram namazına KAbeye gitmek üzere Kabe tarafına yöneldi. O kadar terli ve pis hissediyordum ki ve namaz sonrası araç olmazsa otele yürümeyi gözüm kesmedi ve ben gitmeyeceğim dedim. Ama keşke gitseymişim. Ne güzel olmuştur o namaz. Sanki yorgunluktan ölmezdim ya. Sabah namazında otele vardık (4:30). Odada sırayla duşlarımızı alıp namazı kılıp yattık.
Sabah medine ile kalktık hazırlandık (24.9.2015 Kurban Bayram'ı 1. Gün.) Yemekhanede bulduğumuz şeyleri yedik ve lobiye indik. Tv ekranında alt yazı geçiyor 'Mina'da seytan taşlamada izdihamda ölenlerin sayısı....' diye. Hemen arayıp yakınlarımızla konuşuyoruz. Sonra medine ile Kabeye gittik. Acilde ,ambulansta çalışan Safiye ülken ve Züleyha ile taksi durdurduk. Safiye taksi şöförü ile Arapça konuşup pazarlık yaptı bindik. Mescidil Haramdan bayağı yukarıda bir yerde yol trafiğe kapatıldığı için indik. Adama parayı verdik. Ada'm parayı kabul etmedi. Hepimizden ayrı ayrı o parayı istiyormuş. Safiye hayır seninle öyle anlaşmadık dedi, Ada'mla biraz tartıştılar. Adama tekrar parayı verdik adam parayı peşimizden dışarı attı. Biz de kapıyı açıp parayı tekrar içeri atıp yolumuza yürüyerek devam ettik (bugün whatsapp da ülken ile yazıştık. Hala o Taksi olayı aklımda inşallah günaha girmemişizdir diyor). Kabeye gittiğimizde alt tavaf halkasına girdik. Aşağısı sanki bayram yeri gibiydi. Çoğu hacıda şemsiye vardı ve bütün şemsiyeler rengarenkti. Daha önce hiç Kabe'yi böyle görmemiştim. Çok duygulandım.
Önce öğle namazını kıldık. Sonra ziyaret tavafımızı yaptık. Tavaf sonunda namazımızı kılıp kızlarla buluşup Safa tepesine gittik. Say için niyet edip saya başladık. Merve safa arası tavaf halkası gibi rahat değildi. Tıklım tıklım doluydu. Birbirimizin çantasından tutarak birbirimizden ayrılmadan sayı tamamladık. Hatırladığım kadarıyla saat 16 da mesaide olmamız gerektiğinden benim önerimle Merve kapısından çıkıp,kralın sarayının yanından safa tower tarafına çıktık ve biraz yürüyüp taksiden indiğimiz yerde taksi aramaya başladık. Ama o kadar bekleyen olmasına rağmen çok az taksi geçiyordu ve polis de bulunduğumuz yerde taksilerin durmasına izin vermiyordu. Sonunda ümidimizi kestik. Sanırım Züleyha ambulansı aradı. Buralardaysan bizi de al dedi. Ama onlar konuşurlarken bir taksi bulduk ve parada anlaştık. Kıl payı ile mesaiye yetiştik.
Bayram'ın ikinci günü Medine sabah erken gideriz seytan taşlamaya dadı ve erkenden kalktık. Ama gideceğimiz ekip ( dr Yasin, haverülesved arkadaşım, henüz onu tanımıyorum) çok sıcak diye akşam gidelim demişler. Odaya çıkıp çamaşır yıkadım tam yatmaya hazırlanıyordum ki telefondaki cevapsız aramaya dönünce yatamadım. D.işleri başkanının eşi rahatsızlanmış. Başhekim yardımcısı dr Havva hanım, dr fazilet ve Semiha ile ambulansla ecyad otele gittik. Hastaya baktık tedavisini başladık ve oturup kızı ile sohbet ettik bize hurma ve Arap kahvesi ikram ettiler. Otelden çıkarken dışarda fenalaşıp ambulansı görünce otele gelen bir Türk hacıyı eşi ile ambulansa alıp hastaneye döndük. Mesai çoktan başlamıştı sanırım mesaiden 1-1.5 saat sonra yoğun bakıma gittim. O akşam fazilette ilaç alerjisi gelişti ve biraz onunla uğraştık.
Mesaimiz gece 12 de bitince hazırlanıp aşağı indik. Bayağı kalabalık bir gruptuk. Önce bir taksiyi durdurdular bayanlar doluştu. Son bir kişi daha gelsin dediler Medine de bindi. Ben peşinden gelirim dedim ama onların peşinden belki 1 saatten fazla araba ayarlamaya çalıştık. Önce bir otobüse doluştuk sonra geri indik sonra daha büyük bir otobüs geldi içinde başka milletlerden de hacılar vardı. Bindik ve tam 2 saat Ada'm bizi cemerata en yakın noktaya bırakmaya çalıştı ama heryeri kapatmışlar. Sonunda indik ve yürüyerek cemerata vardık. Yine ilk günkü gibi saat 3 te seytan taşlamadaydık. Sırayla şeytanları taşladık ve hep birlikte hatıra fotoğrafları çekinip otobüse binebileceğimiz bir yere yürüdük. O gün yolun bir kısmını otobüsle gittik diye hatırlıyorum sonra yine bayağı yürüdük. Yolda bir fırının önünden geçerken kokusundan Muhammed'le (onu ilk defa vinç kazası sonrası kameralara konuşurken gördüm. Sonra o da tavaf ve haverülesved arkadaşım oldu) fırına girdik. Bazlama gibi bissürü ekmek aldık. Sağolsunlar Muhammed ısmarladı. Hep birlikte yürürken yedik. O ekmek bize öyle güzel geldi ki, zaten geldiğimizden beri ilk defa taze ekmek yedik. Yemekhanede ekmekler hep sert ve bayat.
O gün mesaim ne zamandı hatırlamıyorum ama gidince yatmadan bütün gün çalışamam diye düşünüyorum. O gün yani Bayram'ın 3. Günü biraz rahatsızdım. Saat 4 ten sonra Medine Okayla yürüyerek şeytan taşlamaya gideceğiz, sen de gel dedi. Okayı daha önce görmüştüm ama hiç konuşmamıştık. Medine maşallah tazı gibi yürüyor. Okay da onun hızına ayak uyduruyor. Ben hastayım adeta peşlerinden sürükleniyorum. Onlara yetişmekte zorlanıyorum. Yanımıza bir de Türk orda çalışan bir Ada'm takıldı. Adam öyle rahat ki sanki daha önce tanışıyormuşuz gibi bizimle yol boyu muhabbet ediyor. Cemerata geldiğimizde adam bizden ayrıldı. Taşlamayı yaptık ve tekrar dönüşe geçtik.
27.eylülde sabah 8-16 mesaisinde çalışıyordum. Beni yoğun bakımdan 2. Servise vermişlerdi. 50 hasta var (biz normal çalıştığım yerlerde bu kadar hastayı polkte 3 doktor bölüşerek bakıyorduk.) Hastayım, sesim kısıldı hiç çıkmıyor. Fısıldar gibi konuşuyorum.  O  birkaç gün benim için çok zordu. Serviste işlerim bittiğinde mesai de bitmiş oluyordu ve ben de hiç hal kalmamış oluyordu. O gün yanı Bayram'ın 4. Günü Medine servise geldi biz Okayla şeytan taşlamaya gidiyoruz dedi. 4. Gün şeytan taşlama şart değil, sünnet. Ben hastayım, servisi daha devretmedim gelemem dedim. Onlar gittiler. O gün mesaide bütün servislere emaye tepside safranlı pilav ve et geldi. Hep birlikte hemşire,personel,sağlık memuru yedik.
İlk defa çalıştığım ekip tamamen değişmişti ama onlara da çabuk alıştım. Arafata giderken taburcu edilebilecek hastaları taburcu edip minimum hasta ile Arafata çıkmıştık ama Arafat'tan çok fazla hasta ile döndük. Gelen hastalar Ateş çarpması ve böbrek yetmezliği tanısı olan hastalardı. Mina'dan bize hasta gelmedi. Hac tamamlanınca hastanedeki koah lı hastaları oksijen tüpü ve refakatçisi ile bir an önce Türkiye'ye göndermek için uğraşıp durduk. Kimisinin uçağı ayarlandı. Hocasını arayıp gelip bu hacıya veda tavafını yaptırın bunu Türkiye'ye yolluyoruz diye telefonlar açtım. İşlerimin bitmemesinin sebebi de buydu zaten. Zatürre nedeniyle yatıp kafilesinden önce göndereceğimiz bir amcaya amca bu akşam gidiyorsun. Ambulans seni alıp Cidde'ye götürecek dediğimde yok ben saat 5 te hoca ile veda tavafı yapacağım dedi. Hayır amca gidersen uçağa yetişemezsin veda tavafın kaldı bir yere gidemezsin deyince amca servisin duvarına yaslanıp olduğu yere çömelip ağlamaya başladı. O amcayı hiç unutamıyorum. Hepimiz çok üzülmüştük ama elden gelen birşey yok.
Sonraki günlerde tavaf arkadaşlarım değişti, Medine ve Okay oldu. Arada Muhammed de bize katıldı. Okayla yaptığımız tavaflarda ve sayda genelde o yüksek sesle okudu ve biz dinledik.
Bugün 20.9.2016 bu sene hacılar hacca gitti ve ilk kafileler dönmeye başladı. Bayram haftası aklım hep oradaydı. Şimdi şuradadırlar,şimdi şöyle yapıyorlardır diye düşünerek geçti. Vakit ne çabuk geçiyor Hicri yıla göre 1 sene oldu.
Bundan sonrasını da yazmam lazım. Burda durması lazım yoksa gittikçe Zihni'mden silinecek.
Arafat'tan döndükten sonra taksimden bizim uzmanlardan birinin babası rahatsizlanmış, bizim hastaneye gelmiş sonra Arap hastanesine,  Nur hastanesine (al noor hospital) sevk edilmiş. Neşe abla tesadüf eseri benim hacda olduğumu öğrenmiş. Birgül beni aradı konuştuk ertesi gün de kendisi geldi. Gece gelecek diye gece hiç uyuyamadım. Sabah namazında geldi. Çok üzgün ve şaşkındı.  Nermin, Allah beni buraya neden çağırdı diyordu. (Babası tam da Türkiye'ye dönecekleri gün kötüleşmiş, Nur hastanesine sevk edilmiş. Annesi onu Ambulansla uçağa getirecekler sanmış uçağa binmiş ve Türkiye'ye göndermişler. ) daha güneş doğmadan birlikte Ambulansla Nur hastanesine gittik. Babasına bakan doktorla konuştuk, babasını gördük. Çok güzel bir hastaneydi. Yoğun bakımı çok iyiydi. O sabah ben Ambulansla ötele geri döndüm. Neşe abla bir kaç gün boyunca babası ile kaldı, arada otele geliyordu. Arada babasının iyi olduğu oldu, çok ümitlendik ama sonra kötüleşti. Bizim bütün ekip Mekke'den ayrılırken de erkek kardeşi geldi. Bizim peşimizden bir kaç gün sonra babasını Türkiye'den kiraladığı özel uçakla Ankara'ya getirmiş ve 2 hafta sonra Ankara'da vefat etmiş. Allah rahmet eylesin.
3.10.2015 hac sonrası Mekke sağlık ekibindeki ilk ayrılacak grup saat 15 te ayrılacak dendi. Gece çalıştığım için 13:30 da zorla kalktım ve dışardan gelen sesler yüzünden aşağı,otelin önüne baktım. Meğer saat 14'te çıkılacak diye anons edilmiş. Herkes aşağıda vedalaşıyordu. Feracemi giyip koşarak dışarı çıktım, otobüse bindim. Yoğun bakım personelimiz tombiş nezaket hanıma sarıldım, ağladık biraz. Bir daha birbirimizi görürmüyüz acaba? Diğer hacılarla vedalaştım, hep birlikte fotoğraf çekindik.
Kalanlar yani bizler şanslılar o gün Ebru hemşirenin ayarladığı otobüsle, bir kısmımız ayakta olmak üzere Hudeybiye'ye gittik. Bu Neşe ablanın ilk umresiydi. Bundan önceki günlerde olay Muhammed ve Medine ile Neşe ablaya umre yaptırmak için sanırım iki kere umreye niyetlendik ama o gelemedi. Nasip hudeybiyeyeymiş. Akşam namazını Hudeybiye'de kendimiz kıldık ve yatsı namazına Kabe'ye yetiştik ama içeri giremedik dışarda kıldık.
4.10.2015 öğle namazını tek başıma gelip Safa'da kıldım. Birkaç gün önce Konya'dan dr Sümeyye Neşe ablaya şimdiye kadar kaç kere umreye geldiğini, her geldiğinde ettiği duaların kabul olduğunu anlattı. O an ben de kaç kere geldim ama benim ettiğim dualar kabul olmadı diye düşündüm, gönlüm burkuldu. O gün öğle namazı namazından sonra bütün kalbimle dua ettim. Rabbim senden hacerülesvede dokunmayı ve Kabe örtüsü istiyorum dedim. Daha sonra, Medine ile Adana tıptan arkadaşı Zeynep (uçakta birlikte oturmuştuk) birlikte hiç tavaf yapmadık diye ikindiden sonra Kabe'de buluşma planı yapmışlar. İkindi sonrası buluştuk ve ikinci katta tavaf halkasına (şimdi mazi oldu) girmek için beklerken arkamızdaki genç zayıf ufak tefek bir adam Medine'ye doktormusunuz diye sordu (İngilizce)( Medine Kabe'ye hastanede giydiği uzun beyaz önlük, altında forma altı ve crocs terlikleri ve başında benim gibi bağladığı tülbenti ile geliyor) . Medine de evet dedi. Sonraki konuşmalar benimle dr Abdülrahim arasında geçti. Al noor hastanesinde genel cerrahmış (asistan). İspatlamak için herhalde Bana cep telefonundan hastanedeki ve ameliyattaki resimlerini gösterdi. Sonra haverülesvedle resimlerini gösterdi. Resimde Görevli dışında yanında kimse yoktu. Fotomontaj mı diye sordum. Hayır dedi. Amcası Kabe'de generalmiş. Bir gün sonra gelip benimle tavafa girerseniz siz de hacerülesvede girersiniz dedi. (Bu arada ben konuşmaları arkadaşlara çeviriyorum ve yanımızda Türk hacı teyzeler var. Eğer amcası generalse bizi soksun içeri falan diyorlar, çünkü akşam okunmak üzere ve hala içeri giremedik. O teyEler öyle tatlıydılar ki ) kızlara söyledim . Zeynep direkt hayır ben gelmem dedi. Biz de Türk kadınlarının kaçırılma söylentileri yüzünden korkuyoruz. Yanımızda başka arkadaş getirebilirmiyiz diye soruyorum. Tabii ama 5 kişiyi geçmeyin diyor. Ertesi gün buluşma olmayacak diye düşünürken yanımızdan ayrıldı kalabalıkta zorla ilerleyerek polislerin yanına gitti ve sonra yanımıza tekrar geldi. Benimle gelin dedi. Üçümüz onu takip ettik ve aralardan dışarı çıkıp asker engelini geçtik ve son engelde askerlerle konuştu ve bizi yine geçirdi. Akşam namazı olmak üzereydi ve önümüzde Kabe imamı yürürken biz arkasından koşarak sevinç çığlıkları atarak ilk matah halkasına girdik ve akşam namazını Kabe'nin karşısında kıldık. Tavaf halkasına girmek için bizimle birlikte bekleyen diğer hacılar akşam namazı kılındıktan sonra tavaf halkasına girebildiler.  O gün dr Abdülrahimi bir daha görmedik.
Ertesi gün umre yapma planımız vardı ama böyle bir şans kaçırılmaz deyip umreyi sonraki güne erteledik. İlk önce Muhammed'e söyledik. Hemen Medine'nin polikliniğine geldi ve onun telefonundan,whatsapp dan dr abdulrahime mesaj atmaya çalıştık ama olmadı. İstemememe rağmen benim telefonumla msg atıp sonra da cevap gelmesini bekleyemeden telefon açtık ve akşam namazı sonrası buluşmaya karar verdik. Okaya söyledik ama o ertesi gün o saatte çalışmak zorunda olduğunu söyledi. Vardiyanı değiştir dedik ama olmadı. Sonra benim aklıma 112 den dr Yasin geldi. Yasin'e söyledik, hemen atladı tabii. İyi olan yanı Yasin'in İngilizcesi iyiydi ve artık adamla tek ben konuşmak zorunda kalmayacaktım.
5.10.2015 saat 5 te kini Abdülaziz kapısından içeride kırmızı vinçin altında buluşma kararı aldık. İlk başta hepimiz seccadelerimizi yere serdik güzel güzel muhabbet ediyorduk, hepimiz çok heyecanlıydık ama vakit ilerlemesine rağmen Arap doktor gelmedi ve biz orda cemaatle akşam namazını kıldık. Namaz sonrası aradı, geç kalmış. Bayağı bekledik hatta arkadaşlar gelmeyeceğini söylediler. Gidip tavaf yapalım dediler. Ben biraz daha bekleyelim dedim. Sonunda yanında bir arkadaşı ile geldi. Yatış okunmak üzereydi. Mataf çok kalabalıktı. Bizi aldılar elele tutuşup (tabii erkeklerle değil. Onlar kızların sırt çantalarını gerekli olduğunda tutuyorlardı) o kalabalıkta çapraz bir şekilde Kabe'ye doğru yürümeye başladık. Zeynep sürekli hayır ben bunu istemiyorum hep milleti eleştiriyordum kalabalığı yararak yürüyenleri şimdi aynısını biz yapıyoruz diyordu ama tabii onu bırakmadık. Zaten bırakamazdık acayip kalabalıktı. Kabe'nin kapısının önüne geldiğimizde zorla durabildik. Tavaf yapanlar bizi de alıp götürecek gibiydi. Sonra Arap dr gidip askerlerle konuştu. Namaz vakti geldiğinde askerler Kabe'ye yapışan insanları tek tek uzaklaştırır. Yine aynısını yaptılar sonra bizi çağırdılar. Allahım ne büyük saadetti. Muhammed'le mültezemde dua ettik. Medine ile Kabe'nin eşiğine yapıştık orda dua ettik. Sonra ilk Muhammed'i çağırdılar o dokundu öptü hacerülesvedi, sonra ben. Sonra da diğerleri öptü ve yine aynı şekilde bizi ordan çıkardılar. Tavaf halkasının altında ona teşekkür ettik. Sonra bir yer belirleyip namaz sonrası buluşmak üzere ayrıldık. Yatsı namazını kılarken Medine ile Zeynep ilerde bir yere gittiler ben yalnız kaldım. Namaz boyunca ağladım. Allahım daha bugün dua ettim ve sen duamı kabul ettin. Hem de nasıl? Biz istedikten sonra sen beklediğimizden çok daha güzel bir şekilde duamızı kabul edersin, yeterki biz dua edelim. Yatsı sonrası buluşma yerine gittiğimizde Muhammed dua ediyor ve hala ağlıyordu. Abla Allah razı olsun senden, senin sayende duam kabul oldu dedi. Meğer Muhammed 'Allahım hacerülesvede dokunmak istiyorum ama askerler yolumu açsın' diye dua etmiş. O gün biz hep birlikte çok güzel bir hatıraya tecrübeye sahip olduk. Türkiye'ye döndükten sonra sadece bizlerin olduğu bir whatsapp grubu kurduk ve adını da Hacerülesved grubu koyduk.
Bu kadar heyecandan sonra beşimiz taksiye atlayıp aziziyedeki balık restaurantına gittik.
6.10.2012 yatsı namazından sonra cin mescidine yakın bir yerde olan Caferiye pasajına gittik ve hac dönüşü hediye götürmek üzer tesbih,inci, misvak alışverişi yaptık. Ekip yine aynı, Medine, Muhammed , okay, Yasin ve 112 ekibi.
7.10.2015 dün servis 2 deki hastalar servis 1 e alınmış ve servis 2 kapanmış. Yavaş yavaş kapanıyoruz. Serviste 4 doktor görevli olduğumuzdan saatleri bölüştük. Bugün oda arkadaşım Atiye veda tavafını yaptı, Mekke'den Medine'ye geçecek.
Hac dönemi o kadar kalabalıktı ki millet gitse de Kabe bize kalsa diye beklerken bizim de veda günlerimiz yaklaştı, gözyaşları başladı. Önceden Kabe'de muhakkak sağlıkçılardan birileri ile karşılaşırken artık tanıdık yüzlerle karşılaşmıyoruz. Bu günlerde hacıların Kabe'ye veda edişlerini görüyorum. Onlarla birlikte ben de ağlıyorum. Bu akşam da yaşlı bir Türk amca ağlattı beni. Umreye gelen insanların genelde tekrar gelme ihitimali oluyor ama hacca gelen amcalar teyzeler belki de bir daha hiç gelmeyecekler, o yüzden de onların vedaları çok yürek burkuyor. Şimdi bile hatırladıkça gözlerim doluyor. Kabe'nin karşısında bir taraftan geri geri yürüyerek, Kabe'ye sırtını dönmeden, ağlayarak Kabe'den ayrılıyorlar. Sırtlarını dönenler tekrar tekrar dönüp geri bakıyor. Hepsinde aynı hüzünlü bakış, bir daha gelebilmiyim? Bir daha görebilir miyim Bakışı.
8.10.2015 bugün üstümde kırgınlık olduğundan bütün gün boyunca Kabe'ye gidemedim. 16-20 arası 4 saat çalıştım. Akşam 21 de ciraneye gidecektik umre için ama Muhammed'in mesaisi olduğu için 24' e erteledik. Daha kalabalık bir ekiple ( dr Mehmet Ali, dr Yasin, teknisyen Ayşe ) ciraneye gittik. Şifalı gözyaşı suyundan pet şişelere doldurduk. Sonra tavaf, say ve tekrar tavaf. Sabah namazı sonrası ötele döndük.
9.10.2015 Medine ve okayla mescidil  harama girsen teheccüt ezanı okunuyordu. Okay arkamızda  zannediyorduk ama onu kaybetmişiz. Tavafta 112 den kızlarla karşılaştık onlarla sabah namazını kıldık. Yüzüme peçemi taktım ve alt tavaf halkasında  oturduğum yerde uyumaya çalıştım. Ama uyuyamadım. (Döndükten sonra namazlarımda hep Medine ile burada Kabe'nin tam karşısında kıldığımız namazları düşünerek kılmaya çalıştım. Biz secdeye vardığımızda tavaf yapanlar kafamızı ezecek kadar yakınımızdan geçerlerdi, bazen çantamız birinin ayağına takılıp giderdi. Bunlar benim güzel hatıralarım. kimsenin sevmediği o tavaf halkaları biz hacdan döndükten sonra kaldırıldı. Buna benim gibi üzülen var mı acaba? ) daha sonra okayla buluştuk al baik yiyecektik ama kapalıydı. Zemzemde kahvaltı olarak Medine gözleme biz de hamburger yedik. Tekrar tavaf halkasına döndük cuma günüydü ve cuma namazını kılmak için Kabe'den bir daha dışarı çıkmayacaktık. Saat 9 gibi tam tavafın ortasında telefonum çaldı. Mesai saatleri değişmiş ve gece 12 den sonra listeyi asmışlar. Yoğun bakımda mesaide olmam gerekiyormuş. Tavafı tamamladım ve saat 11 de hastanedeydim. 52 gün boyunca sadece 1 kez cuma kılabildim (vinç kazasının olduğu gün) Maalesef bu cuma nasip olmadı, hac ayının son cuması, Sudeysi kıldırmış.
Mesaim bittiğinde üstüme yine kırgınlık vardı. Mehmet bugün gitme toparla yarın Kabe'ye gidersin dese de günümüz kalmadı nasıl gitmeyeyim. Yasin'le birlikte otobüsle Kabe'ye gittik hatta otobüslerden sonra bir golf arabası gibi arabaya bindik bizi mescidil harama kadar götürdü. Akşam ve yatsıyı Kabe karşısında kıldım. İki namaz arasında da Yen'i hatime başladım. Namaz sonrası kırmızı vincin altında diğerleri ile buluşup dışarda saat kulesinin altında Arap doktorla buluşup onunla vedalaştık. Erkeklerle ertesi gün sabah namazında buluşup Kabe imamı ile tanıştıracaktı ama uyuyakaldığı için gelememiş.
10.10.2015 cmt günü  Medine ve okay son tavaflarını yapıp Mekke'den Türkiye'ye gitmek üzere ayrıldılar. Onlarla hastanenin biraz aşağısındaki Türk restaurantında buluştuk ve orda vedalaştık. Onlarla vedalaşıp Kabe'ye gittim.
Pazar günü Mekke'de son günüm. Atiyeden sonra Medine de gidince oda bomboş kaldı. Bavulu biraz hazırladım, teheccüde Kabe'ye gittim. İlk bindiğim otobüste benden başka hiç kimse olmadığını görünce otobüsten nasıl ineceğimi şaşırdım. Sonrasında dolu gelen ikinci otobüse bindim. Artık tavafa gidecek arkadaşım yok.
Saat 15 te peçemi takıp otelden ayrıldım, niyetim yatsıyı kılıp dönmekti. Otobüse iki hemşire ile birlikte bindim. Mescidil haram içinde 3 hemşire ile daha karşılaştık. Matafta geri kalan arkadaşlarla hep birlikte toplanacağız dediler. Son günüm bu kızlarla dolu dolu geçti. Akşam sonrası 3 kişi (biri hemşire Ebru) zemzeme balık yemeye gittik. Ebru umreye her geldiğinde burda balık yiyormuş, bizi de o götürdü. Akşam mataf çok boştu. Tavaf namazlarımızı Kabe'nin hemen dibinde kıldık. Ebru ile Kabe'nin eşiğine yapıştık. Dua ettik. Bir ara fahd kapısının oradaki kadınlar bölümüne gittik Ebru uyudu ama ben uyuyamadım. Sabah namazına kadar tavaf yaptık. Sabah namazından önce veda tavafımı tek başıma yaptım. Namaz sonrası tam hacerülesved hizasına geçip Kabe'ye veda ettim. Çıkayım derken bir kere tavaf etmişim. Sonra geri geri yürüyerek Safa tarafından son kez bakıp vedalaştım, içimde hüzün yok sanki hemen tekrar gelecek gibi hissediyorum. Ben safadayken 4 tane yaşlı amca gördüm. Kabe'ye bakıp ağlıyorlar ayrılamıyorlardı. Allahım öyle hüzünlü halleri vardı ki onların yanından ayrılırken ben de ağladım. Ötele varınca valizleri hazırladım. Biraz uzanmıştım ki Adem beyin kapılara vurarak otobüsün 9 da kalkacağını söylediğini duydum. Herkes aşağı iniyordu. Yöneticiler dışında son kalanlar Medine'ye gidiyorduk.
12.10.2015 Medine'de dr Seher, göğüsçü dr Zeynep ile ikindi akşam ve yatsıyı mescidi Nebevi'de kılıp Ravza'da Resulullah'ı ziyaret ettik. Yeşil halıda namaz kıldık. Medine çok kalabalık olmasına rağmen ziyaretimiz o kadar kolay oldu ki daha önceki umrelerimde bile bu kadar rahat ziyaret etmemiştim şaşırıp kaldık.
13.10.2016 Medine'de ziyaret edilecek yerleri grupla ziyaret ettik. Başımızdaki hocanın tavsiyesi ile Kuba mescidinde baharat zencefil, dukka, Arap kahvesi aldık. Medine'nin nanesi ve gülü meşhurmuş. Şifa niyetine baharatlarından almayı daha önce bir tanıdık da tavsiye etmişti.
Daha sonra Seher ve dr Zeynep'le gidip hurmamızı aldık. Seher hurmadan anlıyordu ama maalesef acve hurmam çok güzel çıkmadı.
Medine'de sadece 1 gün kaldık. Medine'ye doyamadık. Mekke'den zaten uykusuz olarak gelmiştik Medine'de de 1-2 saatlik uykularla geçiştirdik. Son sabah namazdan sonra Ravza'ya girdik ziyaretimizi yaptık taze hurma alıp ötele döndük. Otobüs 11 de hareket edecekti son kalan 40 riyalimi harcayamadan en son kişi olarak otobüse binmek zorunda kaldım. Havaalanında 80 kilo gelen valizlerimi verene kadar ne duşlar okudum. Milletin valizini ağır diye geri çevirirlerken benimkine hiç birşey demediler. Bunun üzerine arkadaşlar aynı yerde sıraya girip valizlerini verdiler. Vakit dolana kadar karşıdaki camide uyuduk. Medine havaalanı küçük ama gayet güzeldi TAV yönetiyordu. Telefonumda kontör kalmamıştı be internet de olmadığından oradaki görevli bir adamın WiFi şifresi ile whatsapp dan Mehmet'e mesaj attım. 16:45 te İstanbul'a doğru yola çıktık. Çok rahat bir yolculuk oldu. İstanbul'da arkadaşlarla vedalaştım. Mehmet gelip beni aldı eve döndük.
Hacca giderken o kadar süre Mehmet'ten ve evden nasıl uzak kalacağım diye düşünürken hacda evi hiç özlemediğimi düşünürken eve gelince evi ne kadar özlediğimi farkettim. Evi, evin rahatlığını unutmuşum. İlk gün Mehmet işe gidince hangi diş fırçası benimdi diye msg attım.
İlk günler öyle garip geldi ki o kadar hareketten sonra evde gelip oturmak çok garipti. Bu yüzden hacdan döndükten sonra 8-10 kilometrelik yürüyüşlere başladım. Yürürken de hep Medine ile yaptığımız tavafları, tavafta onu yakalayabilmek için koşuşturmalarımı hatırlayıp tempomu artırdım.
İlk günler hatta 1-2 hafta hep rüyamda medinedeydim. 50 gün Mekke de kaldıktan sonra neden Mekke değil de Medine? Herhalde Medine'ye doyamadığımızdan. 50 gün kaldık da Mekke'ye doyduk mu sanki?
Rabbim tekrar Haccı nasip et, hem de görevli olarak. Onun tadı bambaşkaydı.




Monday, January 25, 2016

Hongkong-Bangkok gezimiz

Hac yazımı tamamlayamadan Uzakdoğu'ya gittik.

10 saatlik yolculuk sonrası hongkonga indik. Uçaktan inince bütün grup toplandık ve rehber eşliğinde önce havaalanının içinde bulunan trene bindik valizlerimizi aldık ve otelimize gittik. Akşam olduğu için rehber ertesi gün gezdirdi. Odaya yerleşip direkt dışarı çıktık. Otelimiz Austin road da B.P international house. Bayağı merkezi bir otel. Kowloon Ada'sı sahile yürüme mesafesinde. Otelimize çok yakın olan Temple street night market'a gittik. Küçük bir pazar fazla birşey yok. Benim sadece 2 tezgah dikkatimi çekti, birşey almadık. Aslında otele jade market da çok yakın ama internette saat 5 te kapanıyor diye okuduğum için ona hiç gitmedik. Pazar sonrası otelin çaprazındaki 7 eleven'a uğradık. Ordan su aldık. Otelde odaya hergün 2 şişe su koyuyorlar. Bu su ikram ama oda dışına çıkarmamak lazımmış. Gece saat 5 te uyandım ve sabah 7 ye doğru dalmıştım ki kalkma vakti geldi. Saat farkından İlk birkaç gün sabaha karşı uyandım ve uyuyamadım.
Sabah kahvaltı sonrası rehberle birlikte otobüsle önce Victoria tepesine ( Victoria peak) çıktık. Aslında buraya peak tram denilen tramvayla da çıkılıyor. Biz yukarda sadece durağını gördük. Hava biraz soğuk ve sisliydi. O yüzden hiç birşey göremeyeceğiz endişesi ile çıktık ama manzara fena değildi. Önce asansöre binip seyir terası gibi bir yer çıktık ve biraz resim çektik. Saat erken olduğu içim madame tussauds müzesi kapalıydı. Victoria tepesinde iki tane karşılıklı minik avm var ve bunların üst katından manzara seyrediliyor yada ikisinin arasından geçen yolda devam edince yine manzara seyredecek bir yer var.
Victoria tepesinden sonra Deniz kenarında bulunan Tin Hau tapınağına gittik. Burası fazlası ile turistik görünüyordu. Orda Kocaman göbekli buda heykelinin karnını okşarsanız bol paranız olurmuş. Karşısında yine başka bir heykelin yan tarafında böyle bir şey yazıyordu ve bir müddet sonra insanlar o heykel için uzunca bir kuyruk oluşturdular. Biraz daha aşağıda olan ejderha heykeline de para atıp para içinde kalırsa yine bol para yada uzun ömür  (hangisiydi hatırlamıyorum) oluyor dedikleri için bizim grupta herkes tek tek para attı ama içine soksan da para içerde dönüp tekrar aşağı geldi.
Sonrasında Abeerden balıkçı barınağına gittik ve ordan küçük gruplar halinde geleneksel teknelerle gezinti yaptık. Jumbo isimli tekne restaurantın önünde resim çekindik. Bu bölgedeki teknelerin çoğunu balıkçılar ev olarak kullanıyorlarmış. Asılı çamaşırlarını, tabak çanaklarını vs gördük.
Abeerden'den sonra grubun büyük çoğunluğu ocean parka rehberle birlikte gitti. Ocean parka teleferikle çıkılıyor ve teleferiğe giriş yerini otobüsle geçerken gördük.
Ocean parka gitmeyenleri otobüsle otele bıraktılar. Otelden Balıkesirli bir çiftle birlikte ferrye bineceğimiz tsim sha tsui' ye yürüdük ve ferry'ye bindik. Ferry İstanbul'daki şehir hatları vapuru gibi. Central de indik,sora sora ve hongkong offline haritadan bakarak midlevels escelator'a vardık. Burası ile ilgili Semih abini büyük beklentileri vardı. Soho da pazar, butik vs bulacağını düşünüyordu. Burası bayağı yokuş bir yer, Yürüyen merdivenler yapmışlar. Yürüyen merdivenden istediğin yerde inip yanlarda bulunan bar,restaurantlarda birşeyler yenip içilebilir. Buraya gündüzden ziyade akşam gitmek daha mantıklı. Merdivenlerin sonunda yukarda  mescid yazısı vardı ama yalnız olmadığımız için gidemedik.
Soho'da birşey bulamayınca yakında olan hollywood caddesine gidelim antikacılar ve Man mo tapınağı var dedim. Antikacıların vitrinlerine bakarak Man mo temple'a vardık. Sabah rehberin gezdirdiği tapınaktan çok daha güzeldi. İbadet eden insanlar ve bol tütsü vardı.
Tapınaktan çıkınca yolun karşısında solda kalan aradan aşağı indik. Aşağıdaki caddede yolun hemen karşısındaki il Bel paelse isimli İtalyan kafede birşeyler içtik. (Bu caddeye inmeden hemen sağda ücretsiz umumi tuvalet vardı ve çok temizdi. ) Hemen yakınında starbucks ve McDonald's da vardı. Centrale kadar yürüdük. Arada ifc mall'un içinden geçtik. Apple in mağazası vardı millet kuyrukta bekliyordu.
Central'de star ferry nin 1 saatlik yemeksiz turuna katıldık, dışarda oturduk. (Yanlış hatırlamıyorsam central 19:15, Kowloon 19:55). Vapura centralde binip Kowloon tarafına geçtik. Oradakiler de binince tekrar hareket etti. Hongkong tarafında ışıklı gösteri başladı. Biz daha çok bina gösteriye katılacak sandık ama beklediğimiz gibi olmadı. En güzel gösteri Kowloon tarafındaki icc binasındaydı. Binada kalpler,kuşlar uçuşuyor, balerin dans ediyordu. Işık gösterisi bitince vapur önce central tarafına yaklaştı, ordan binenler indiler. Bizim otel Kowloon tarafında olduğu için inmedik. Bu sebeple vapurda bayağı kaldık. Kowloon tarafına yaklaşırken hemen iskelenin yan tarafındaki binanın üzerinde trenli bir çizgi film gösteriyorlardı ve insanlar binanın Deniz tarafında kurulmuş platformda toplanmış filmi seyrediyordu. Bu akşam en çok bu binadaki gösteri hoşuma gitti.
Vapurdan inince taksiye binip ladies market isimli gece pazarına gittik. Önceki akşam gittiğimiz pazardan daha büyük ve daha güzeldi. Çok güzel Gül, Çiçek işlemeli sırt çantaları vardı, almadım ve sonra çok pişman oldum. Buradan Yeşim kolye aldım. Sonra taksi ile otele döndük.
Ertesi sabah tiantan buddha ya gitmek için Semih abilerle birlikte taksiye bindik. Aslında ben metro ile gideriz diye düşünmüştüm (metro durağı otele çok yakındı ve sadece 1aktarma yapmamamız gerekecekti ) ama 4 kişi olunca taksi işe gidelim dediler. Taksici köprüden geçiş ücretini de fiyata ekliyor. Taksi çok da ucuz değildi diye hatırlıyorum. Taksiden inince teleferiğe bineceğimiz yere çıktık. (Tung chung) (ngong Ping 360 cable car) Saat 10:15'ti. Biletimizi aldık ve teleferiğe binmek için 50 Dk sırada bekledik. (2 kişi gidiş dönüş 330 hkd, ekonomik kabin. Bir de altı cam olan kristal kabin var o daha pahalı)(cok da ucuz olmadığı için dönüşü otobüsle yapmadığımıza pişman olduk) Teleferik yolculuğumuz 30 dk kadar sürdü. Manzara bayağı güzeldi. Sağ tarafta chek lap kok havaalanı görünüyor. Zaten havaalanı, disneyland ve big buddha lantau Ada'sında. ve Biz teleferikle dağların üstünde geçerken aşağıda patika yolda yürüyerek aynı yere gidenler vardı. İneceğimiz yer yaklaşınca solda Big buddha görünmeye başlıyor. Teleferikten inince hediyelik eşya satılan mağazalar ile kafelerin olduğu bir yere geliyorsunuz. Mağazaları geçip biraz daha yürüyünce sağlı sollu heykeller var ve daha sonra big buddhaya çıkan merdivenlere ulaşıyorsunuz.
Buda'ya ulaşmak için bayağı fazla merdiven çıkmak gerekiyor ama yorucu değil. Aralarda düzlük olduğu için merdivenler çok sorun olmuyor. Big Buddha ile bol resim çekindikten sonra karşısında görünen tapınağa gittik. Tapınak da güzeldi. Ağaçların altında oturma yerleri vardı. Oturup sandviçlerimizi yedik. Ziyaretlerimiz bitince hediyelik eşya dükkanlarına bakıp tekrar teleferiğe bindik. Sonrası için plan yapmamıştık. Akşam gruptan Nil abla macau Ada'sının akşam çok güzel olduğundan bahsetmişti. İşimiz erken bitince macau'ya gitmeye karar verdik. Metroya binip Tung chung'tan hongkong adasındaki centralden aktarma yapıp sheung wan'da indik. Burda   Tabelaları takip ederek avm nin içinde 2. Kattaki feribot bilet satış yerlerini bulduk. (Hemen feribotlar burdan kalkıyor) Helikopterle de macau'ya gidilebiliyor ve biletleri yine burda satılıyor. (Havaalanında da macau yazan yazılar vardı bu sebeple biz ordan da feribot kalkıyor sandık ama lantau Ada'sında bir görevli ordan sadece helikopterle gidiliyor dedi. ) turbo jet firmasına gittik ve dönüş için saat 11 de bilet olduğunu daha önce yer olmadığını söyleyince gitmekten vazgeçtik. Çünkü ertesi gün Bangkok'a gidecektik ve bizim için çok yorucu olacaktı. Geri yürürken hemen helikopter biletinin satıldığı yerin karşısında cotai water jet yazısını gördük ve ordan macau'ya (taipa) biletlerimizi aldık. Macau'ya giderken pasaportların yanınızda olması gerekiyor. ( 16-16:30 gibi)Feribotta hongkonga girerken doldurduğunuz gibi kağıt dolduruluyor. Biz doldurmadık ve macau'ya vardığımızda pasaport kontrolde bizi alıp arkada bir odaya götürdüler. Orda bir kaç soru sordular ne kadar para işe giriyorsunuz diye sordular ve paraları göstermemizi istediler. Sanırım bir de kağıt doldurmuştuk. Sonrasında geçişe izin verdiler. Vardığımızda hava kararmıştı senato meydanına gitmek için taksi tuttuk. Aslında burda birkaç tane otobüs vardı ve üzerlerine otel isimleri yazıyordu. Herkes bunlara biniyordu. Bu otobüslerle sanırım otellerin casinolarına gidiliyor. The venetian macao'nun da otobüsü vardı ve bizim rehberle giden grup çok üst düzey marka mağazaların olduğu bir yerden bahsediyorlardı, sanırım orası bu oteldeydi. Senato meydanı cristmas sebebiyle tamamen ışıklandırılmıştı. Harika görünüyordu iyi ki akşam gelmişiz dedik. Senato meydanına yakın Kumarhaneler de cok güzel ışıklandırılmıştı. Bizim rehber sabah getirdiği grubu hava kararmadan feribota bindirmiş ve bu güzelliği görememişler.  Vaktimiz az diye sokaklarında gezindik görülmesi gereken diğer yerleri maalesef göremeden yine taksi ile feribota gidip hongkonga döndük.
Ertesi gün kahvaltı sonrası havaalanına gidip air asia ile Bangkok'a uçtuk. Bangkokta wat pho, wat traimit tapınaklarını gezdik. Daha önceki Bangkok'a gelişimde wat traimit de dini tören vardı. Çok hoşumuza gitmişti. Maalesef bu sefer yoktu. Tapınaklar sonrası mücevher fabrikasına gittik. Yakut küpe yada yüzük alma niyetim vardı ama beğendiklerimin fiyatı 9000 tl olunca vazgeçtim. Siyah inci kolye ve bileklik, Yeşim kolye ve bileklik ve yılan derisi cüzdan aldım. Fabrikadan çıkarken mücevherleri arabalarla kasaya taşıyorlardı, hava kararmıştı. Patpong gece pazarı ve see food market'a gidenler otobüsle gitmeyenler de bizim gibi minibüsle fabrikadan ayrıldık. Patponga daha önce gitmiştim ve orda alınacak birşey olmadığını ve küçücük bir pazar olduğunu biliyordum. Seda food market'a  geçen sefer gitmemiştim bu sefer gideceksek taksi ile kendimiz gideriz diye düşünmüştüm ama sonra vazgeçtik ve otelin restaurantında açık büfeden 60-70 liraya yemeğimizi yedik. Izgarasını temizlettirip kendimize balık yaptırdık. Suşi yedim ve bol tropikal meyve yedik. Bizim için bayağı iyi oldu 3 aile sohbet ettik, karnımızı doyurup odaya çıkıp dinlendik. Ertesi gün ayuttahaya ya gitme planımız vardı. Otelde konsiyerje gidip yerel turla ayuttahaya'ya gidebilirmiyiz diye sorduk. Sabah 6da otelden alıyorlarmış ve 17 gibi bırakıyorlarmış. Yorgunduk ve sabah 6 da hareket etme fikri hiç cazip gelmedi. Taksi ile 4 kişi gidelim ve kahvaltıdan sonra çıkalım diye konuştuk. Buradaki odamız Hongkongtaki odadan daha güzeldi (grand mercure fortune). Metroya çok yakındı ve hemen çaprazımızda avm vardı.
Ertesi sabah kalkınca ayuttahaya'ya gitmek için hala yeterli enerjiye sahip değildim. Gelmeden önce internetten ayuttahaya da tapınaklar arası mesafe olduğunu ve aralarda tuktuk yada fille ulaşım sağlanabileceğini okumuştum. Annemlerin yaşında bir çiftle birlikte gideceğimiz için bizim için çok yorucu olacağına karar verip grand palace'a gitme fikrini söyledim. Hemen kabul ettiler ve taksi ile grand palace'a gittik. Grand palace hergün açık. Grand palace bileti ile birlikte yazlık saray gibi bir yerin (grand palace in hemen yakınında değil) ve müzenin biletini veriyorlar (müzede kral ve ailesinin resimleri kullandıkları bazı tabak çanak, eski paralar ve Zümrüt Buda'nın diğer kıyafetleri vardı. Bilet satış ofisi ile biletleri kontrol ettikleri yer arasında sağda kalıyor).
Grand palace bayağı güzeldi. Zümrüt Buda'yı da gördük. Zümrüt Buda'nın 4 kıyafeti varmış ve mevsime göre kıyafeti değiştirmiyorlarmış. Kıyafet değiştirme törenine kral da katılıyormuş. Biz aralıkta serin mevsimde Gittiğimiz  için üzerinde (muhtemelen altından) pelerin vardı. Zümrüt Buda'nın resmini çekmek yasak ancak dışardan çekilebiliyor. Grand palace ta bazı yerlerde içerde resim çekmek yasak diye yazıyor. Hatta bir görevli de oturuyor çekmeyin falan diyor ama sert değiller. Şansımıza hava çok güneşli değildi ve çok rahat bir şekilde burayı gezdik. Bangkok'ta muhakkak görülmesi gereken bir yer. Grand palace'tan çıkarken adamın biri geldi ve istersek bize tekne turu (a long tail boat) ayarlayabileceğini söyledi. Nil abla çok fazla pazarlık yapmadan hemen ok dediği için 1200 bahta adamla anlaştık. Dışarı çıktık biraz yürümemiz gerektiğini söyledi. Saraydan çıkıp sola doğru yürüdüğünüzde yolun sonunda iskele var çok yakın. Simsara para vermeden direkt ordan binilebilir. Netten öğrendiğim kadarıyla millet 1000 bahta kiralamış. Tekneye burdan binip bir müddet nehirde gittikten sonra ara kanallara girdik. Ara kanallarda insanların yaşadıkları evleri, bakkalları ve tapınakları gördük. Kanalın kenarında küçük bir timsah ve yarım metre uzunluğunda kertenkele (adını bilmiyorum) gördük.
Sonra bizi wat Arun'a götürdü. İnince orda bekleyen bir kadına iskeleye yanaşma parası verdik. Wat Arun tadilattaydı, iskele kurmuşlar, üst kısımlarına çıkılmıyordu. Para ödeyip girdik ve etrafında gezinip resim çekinip çıktık. Zaten adam 10 dk kalın diye söylemişti, gerçi biz biraz daha fazla kaldık. Wat arından sonra tekrar tekneye bindik. Asiatique gece pazarına gitmek istediğimizi bizi götürüp götüremeyeceğini sorduk. Bizi bindiğimiz duraktan bir durak daha aşağıda indirdi. Orda iskeledeki görevlilere sorduk ve orda beklememizi söylediler. Ordan diğer turistlerle birlikte chao phraya tourist boat'a bindik. Çok düşük bir ücreti vardı. Nehir kenarında lüks oteller vardı. Sathorn da (saphan taksin) indik. Burda duvarda asiateque night bazaar'ın ücretsiz shuttle'ı olduğu yazıyordu. Saat 16-20 arasında shuttle çalışıyor. Biz saat 3 te oradaydık. Sokak satıcılarından meyve alıp yedik. Saat 4 e doğru kuyruk oluşmaya başladı. Tekne gelince bindik ve kısa bir yolculuk sonrası pazarın iskelesinde indik. Daha önce (2005'te) gittiğim pazar (suan lum night bazaar harikaydı. Sema ile paramız bitene kadar alışveriş yapmıştık ve gece 12 de otele dönmüştük. Maalesef orası kapanmış.) tamamen açıktı bu ise açık alışveriş merkezi gibiydi. Çok fazla pazarlık yoktu yada biz yapamadık. Pazara Deniz tarafından girince önce yeme içme yerleri,cafe barlar vardı sonra sağda Sivas'taki balıklar gibi balıkların olduğu akvaryumların olduğu dr fish diye bir yer vardı. İlerleyen saatlerde Fethi ile Nil abla burda oturup bacaklarını o küçük havuzlara yada akvaryumlara soktular. Fethi'nin ayağındaki siile balıklar saldırdılar. Etrafta seyreden Avrupalı turistlerin çok hoşuna gitti. Bir müddet seyrettiler. Dr fish in sağ tarafındaki arada masaj yeri vardı (samadul spa&massage)gayet temiz bir yerdi. Orada dördümüz Yanyana oturup ayak masajı yaptırdık. Erkekler erkek,bayanlara bayan masaj yaptı. Pazara girdiğimizde yorgundum ve Nasıl yürüyeceğiz diye düşünürken bu masaj çok iyi geldi. Ama nette milletin anlattığı gibi muhteşemdi diyemeyeceğim ama güzeldi. Masaj yaptırırken Nil abla sürekli 'oo very nice' deyip durdu. O öyle dedikçe ona masaj yapan kız sürekli gülümseyip durdu. Bizimkiler o arada bize içlerinden ne diyordu bilmiyorum çünkü bizde ses seda yoktu. Masaj sonrası ayrılıp alışveriş yaptık. Burada naraya mağazası var. Naraya zincir mağaza. Kapitone her türlü çanta, mutfak önlüğü vs satıyorlar. Daha önceki gelişimde yanlış hatırlamıyorsam rivercity deki mağazadan mutfak önlükleri ve golfçu kadın erkek ve gelin-damat şeklinde fırın eldiveni almıştım. (Mekke-Medine'de bin dawood marketlerinde de naraya ürünleri satılıyor) güzel bir mağaza ve ürünleri Türkiye'ye göre uygun. Kendime ve hediye olarak 7-8 tane çanta aldım. Sabun,krem vs satan bir mağazadan masaj yağları,peeling,krem ve sabun aldık. Eve gelince yağları büyüklerinden almadığımıza ve sabunları daha fazla almadığımıza pişman olduk. İşlemeli büyük bez çantalardan almadığıma çok pişman oldum 40 tl gibi bir fiyatı vardı. Tiger balm dan aldık. Almak istediğim blue blanc'ları burda da görmedim. Nette  chatuchak night market ın görsellerinde blue blanc'lar görünüyor ama biz hafta içi gittiğimiz için Oraya gidemedik. Patpong gece pazarı yerine asiatique gece pazarını tavsiye ederim. Pazarda en son dr fish'e girdikten sonra pazardan çıktık. Yol tarafındaki giriş kısmından çıkınca sol tarafa doğru yürüyünce taksiye binmek istedik ama taksici taksimetreyi açmak istemedi. Hemen yol tarafından içeri geçince taksi durağı gibi bir yer vardı ve aynı taksiye ordan çok az bir ücret verip taksimetreyi açtırarak bindik. Bu arada asiatique yol tarafından giriş kısmının hemen karşısında cami varmış maalesef çıkarken farkettik. Namaz için pazarın içinde boşuna uğraşmışız. Trafik yüzünden otele ulaşmamız biraz vakit aldı. Otele varınca elimizdeki poşetleri odaya bırakıp hemen otelin çaprazındaki AVM'ye gittik ve marketten birşeyler aldık.
Ertesi gün kahvaltı sonrası tur otobüsüyle yüzen çarşıya gittik. Yüzen çarşıya giderken çok da gerekli olmayan Hindistan cevizi çiftliğine uğradık. Burdaki çantalardan yüzen çarşıda da vardır diye almadım ama yüzen çarşıda yoktu. Otobüsün bizi bıraktığı yerde rehberimizin överek ve üstüne bastırarak söylediği james Bond tipi teknelere bindik (önceki gün chao phraya nehrinde bindiğimiz de öyleydi) önceki günkü gibi yaşadıkları evleri gördük. Ben önceki gün gibi timsah görmeye çalıştım ama göremedim. Yüzen çarşıya geldiğimizde Semih abilerle birlikte kayık kiraladık. Burada dikkat edilmesi gereken kayıkların dışından tutmamak gerekiyor eliniz hep içerde olmak zorunda. Yoksa diğer taraftan gelen kayıklarla geçişirken eliniz ezilir. Burada durian zannedip jackfruit aldık tadı fena değildi. Bir de tamarind aldık. Tamarindi daha önce Mekke'de bin dawood'dan almıştık. Bir kaç tabak,sarımsak döveceği,masaj aleti aldık. Daha sonra gittiğimiz teak ağacından mobilyalar satılan bir mağazaya gittik ve orada gördüm ki yüzen çarşıda aldıklarımı pazarlıkla ancak o mağazadaki fiyatlara indirmişim. Yüzen çarşıdan dönerken bayağı trafik vardı. Genelde gruptaki herkes chao phraya nehir turuna katılmak üzere rehberle gidiyordu. Rehber bizi otele taksi ile gönderecekti. O gün çok önemli bir rahibin cenaze merasimi yüzünden de trafik fazla olacağı için metro ile gidebilirmiyiz diye düşünürken rehber gelip 'metro ile gidebilir misiniz?' Dedi. Biz ve başka bir aile beraber otele gittik ve aldıklarımızı bırakıp tekrar otelden çıkıp metro ile siam'a gittik. Siam paragon 'un önünde (elephant parade bangkok) sanatçılar tarafından boyanmış fil sergisi vardı. Fillerin hepsi birbirinden güzeldi. Siam paragon bayağı lüks bir avm. Biz üst katta christmas nedeniyle kurulmuş hediyelik eşya standlarını gezip yan taraftaki Siam center'a  girdik. Oraya da hızlıca bakıp nette okuduğum MBK shopping center için yürümeye başladık ama ters tarafa yürümüşüz. Bu arada ölen rahip için cenaze töreni canlı olarak büyük bir ekranda gösteriliyordu ve kadın erkek siyah giymiş bissürü Taylandlı aynı gösterisinde bulunuyordu. Bayağı yürüdükten sonra ters tarafa yürüdüğümüzü anladık ve tekrar metroya binip chit lom'dan siam'a geldik. Skywalkta yürüyüp bir görevliye sorduk. Bir sonraki durak (national stadium) daha yakın tekrar binin dedi ama biz yürümeyi tercih ettik. MBK nin alt katı şöyle harika şöyle ürünler var yazılarını nette çok okudum. Herkesin beklentileri farklı ben işe yarar dikkatimi çekecek hiç birşey görmedim. Bir eczaneye girdik ve yerel ilaçlardan aldık. Bu arada 6. Katta mescid olduğunu öğrendik. Starbucks'ta birşeyler içip ordan çıktık. Saat 20 civarıydı. Niyetimiz asiatique night bazaar'a gitmekti. Güya oraya gidip Mehmet dünkü yerde masaj yaptıracaktı. Nil abla ve eşi aynı yere vücut masajı yaptırmışlar. Çok güzeldi diye anlatınca Mehmet de illa ben de yaptırayım dedi. Metroya bindik pazara doğru giderken Semih abi ile telefonda konuştu ve onların pazardan ayrıldığını duyunca dönerken tek başımıza taksiye binmeyelim diye otele dönelim dedi. Otele döndük. Otelde yaptırmaya niyetlendi ama orda da olmadı. Ama otelin masaj fiyatı öyle çok uçuk değil, gayet uygun bence dışarda yaptırmak yerine otelde yaptırmak daha iyi olur. Yan taraftaki avm ye gidip orda gezinip alışveriş yaptık sonra da yattık. Gece 3-4 gibi kalkıp Singapur için otelden ayrılmamız gerekli.






Saturday, November 14, 2015

Hacca görevli gitmek

Kutsal topraklardan döneli 5 gün oldu. İçim dolu,yaşadıklarımı hiç durmadan anlatmak istiyorum ama kimse oturup da baştan sona ne yaşadın anlat demiyor. Oradayken kurulan whatsapp gruplarına hiç durmadan mesajlar geliyor. Herkes ne kadar özlediğini, aynı ekiple tekrar orda olmak istediğini yazıyor. TV de Kabe'yi izlerken bu kadar kısa sürede ne kadar boşaldığını görünce insanın içi cız ediyor. Geçen hafta sonu biz de oradaydık. Allahım 52 gün ne çabuk geçti.
Hiç bir zaman görevli olarak hacca gitmeyi düşünmedim. Asabi bir insanım ve orada hastalara kızarım kendimi tutamam diye düşünüyordum. Sanırım bahar sonuydu. Üniversiteden arkadaşım hülya whatsapp dan mesaj attı. Ben hacca görevli gitmek için başvurdum, sen de başvur birlikte gidelim diye. Hülya'nın bu 4. Başvurusu imiş. Ama hiç çıkmamış. Düşündüm ben hastalara burada bağırmıyorum ki orada bağırayım. Zaten ameliyathaneye gelen hastanın garip olduğunu,Allah'ın bize emaneti olduğunu düşünüyorum. Orası farklı bir dünya, içeride hasta kimsesiz oluyor. Bu düşüncelerle mehmetle başvuruda bulunduk. Mülakat gününe kadar hacla ilgili birşeyler okuduk.
Sanırım bir cumartesi günüydü, Fatih'te müftülükte mülakata girdik. Eşimle birlikte başvurduğum için ikimizi de götürme ihtimalinin fazla olduğunu düşünüyordum meğer artık karı-koca götürmüyorlarmış. Mülakatta hac ve umre işleri genel müdürü ve doktor olarak da Mekke Türk hastanesinin başhekimi vardı. Ben karşımdakilerinin birinin müftülükten bir görevli, diğerinin de kurum pratisyeni olduğunu sandığım için gayet rahattım. Bana eşin mi gitsin sen mi gitmek istiyorsun dediler. Tek başıma gitme fikri beni korkuttuğu için eşim gitsin dedim. Benden sonra giren eşime de aynı soruyu sormuşlar. O da 'o gitsin,çok istiyor' demiş.
Sonrasında beklemeye,sürekli maillerimizi kontrol etmeye başladık. Bir gün eşim telefonumu verirken gösterdi. Görevlendirildiniz yazıyordu. Şok oldum. Sonra bizde başladı bir karın ağrısı. Eşim tek başıma gitmemi istemiyor ama gitme diyemiyor. Ben tek başıma Nasıl gideceğim? 9 yıldır yapışık ikiz gibi yaşıyoruz, 30-40 gün farklı bir ülkede Nasıl tek başıma yaşayacağım diye düşünüyorum. Ama mübarek yere gitme şansı var ve umre de değil, Hacc. Nasıl gitmeyeyim? İnsanlar bunun için 9 yıl bekliyor.
Gidiş tarihi öyle hemen belli olmuyor. Sürekli Ankara'yı arayıp durdum tarihi öğrenmek için. Evde tadilat işleri, evi eşim için hazırlama, kendimi hazırlama.
24.8.2015 tarihinde eşim beni Ankara'daki toplantıya yetişecek şekilde uçağa bindirdi. Ablamlar beni hacca uğurlamak için Ankara'ya geldiler ve beni alandan alıp toplantıya götürdüler. Toplantıda ana konu, Hacc bizim için ekstra bonus, asıl yapmamız gereken hacılara hizmet etmek. Ablam da zaten öncesinde Peygamber Efendimizin (sav) Dedesinin hacılara hizmet etmek için su taşıdığını anlatmıştı. Kutsal topraklara giderken içimde en çok bu istek vardı. Hacılara hizmet etmek,Allah'ın Rıza'sını kazanmak. Toplantı sonrası bize yolluktan avans verdiler ve uçak biletlerimizi verdiler. Tabii herkes ilk önce dönüş tarihine bakıp ailesine haber veriyordu. Benim bilete göre 42 gün orda kalacaktım. Sonra öğrendik ki o tarihler sadece göstermelikmiş. Elhamdulillah istediğim gibi son ekiple geldim ve en çok kalanlardan biri olarak gidiş dönüş tarihleri ile birlikte 52 gün mübarek topraklarda kaldım. Allah'a ne kadar hamd etsem az kalır. Bana genç yaşta hiç aklımda yokken hacı
olmayı nasip etti. Beni davet etti ve sadece hacı olmayı değil bir de hacılara hizmet etmeyi nasip etti.
Sabah 11 de İstanbul'dan uçağa binmiştim. Gece 11 de de Ankara'dan Cidde'ye gitmek üzere hep birlikte sanırım 300 kişi uçağa bindik. Tabii öncesinde 2 rekat namaz kılıp ihramda girdik.  Mekke'de otele varmamız aşağı yukarı 12 saatte oldu. Cidde'de havaalanında bizi çok fazla beklettiler. Bindiğimiz otobüsler otelin yerini bilmediği için bizi bayağı gezdirdi. İhramlıydık ve beklerken stresten parmağımdan kopardığım minik deri parçaları için fitre vermek zorunda kaldım. Ama elhamdulillah sonunda otele vardık ve otel daha önce gelen arkadaşımın dediği gibi çok kötü değildi. Odada saç kurutma makinesi ve kettle vardı. Boşuna taşımışım.
Odamız 3 kişilikti ve odada benden genç ve ilk defa gelen dermatologla kaldım.
Önceki yıllarda kullanılan hastaneyi kullanmayacaktık. Yeni bir yer kiralamışlar,kaldığımız otelle bağlantılı hatta aynı binada. Sanırım 1-2 gün çalışmadık. Kabeye gidip umremizi yapıp ihramdan çıktık. Hastane yeni olduğu için hastaneyi biz kurduk. Beni önce acil gözleme  sorumlu olarak
yazmışlar. Acil gözlemde hemşireler yerleri sildiler. Yataklar tek tek geldi. Ben de yatakları silmeye
yardım ettim. Yanımda çalışacak pratisyenlerle eksikleri tespit edip depodan aldık. Ertesi gün yerimi değiştirdiler ve beni yoğun bakıma verdiler. Yoğun bakım da kurulmuştu. İlk haftalar 8-16 mesaisinde çalıştım. Sonra 3 eylülde gelmesi gereken ekip Medine'ye gidince onların gelmesini bekledik. 2 gün Medine'de kalıp geldiler ve şiftlerimiz değişti. Onlar geldikten sonra 3 şift çalıştık. 08-16,  16-24 ve 24-08. İlk başta yeni şiftte çalışmak zor geliyordu ama hemen kısa sürede alışıyorduk. Gündüz mesaisinde çalışanlar mesai biter bitmez hazırlanıp 16:30 da buluşup ya Kabeye yada umre yapmak üzere Tenim'e Hz Ayşe mescidine gidiyordu. 16-24 çalışanlar hiç yatmadan  direkt Kabeye gidip sabah namazını da kılıp dönüyorlardı yada gece 3 te   teheccüt için kalkıp Kabeye gidip sabah namazını kıldıktan sonra dönüyorlardı. Ben bu şiftte sanırım fazla çalışmadım yada bu dönem Hac dönemine geldi. Gece çalıştığımda yoğun bakımda Cemile hemşire ve personelimiz nezaket hanım kahvaltı alıp getirirler  ve sohbet ederek kahvaltı ederdik. Sabah mesaiden çıkınca yatıp saat 3-4 gibi otelden çıkıp Kabeye giderdim. Şiftler değişmeden önce tavafa oda arkadaşım ve enf doktorları .Ama sonra şiftler değişti arkadaşlarla mesai saatlerimiz uymadı. Ben 1 hafta Kabeye
Ankara'dan Semiha hemşire ile gittim. Aslında bu şiftlerin değişmesinin böyle bir güzelliği oldu farklı farklı insanlarla arkadaşlık etmek zorunda kaldım. Hepsini de çok sevdim ve çok güzel hatıralarım oldu. Bizim en büyük sıkıntılarımızdan biri kadın olarak taksiye tek veya iki kişi binemememizdi.  Otelin önüne iner ihramda girmiş erkek var mı diye bakardık yada beklerdik birileri  gelir de biz de onlarla birlikte gideriz diye. Allah razı olsun çoğunluk bize çok yardımcı oldu. Arkadaşlarından ayrılıp ayrı arabalarda gitmek zorunda kaldılar, kimimiz onları çok bekletti ama seslerini çıkarmadılar. Gerçi bir gün bir grup erkek sağlık çalışanını durdurup onlarla umre yapmaya gittik ve ertesi gün tekrar aşağı indik. Baktık tekrar aynı grup otelden çıkıyor bir heveslendik ama kafalarını çevirip bizi görmemezlikten geldiler, kızlarla birbirimize bakıp güldük. Bu günlerde umre yapmaya eczacımız ve eczacı kalfası Abdullah beyle birkaç kere gittik. Hele bir seferinde üst tavaf halkasında eczacı ve dermatologla tavaf yaparken yağmur yağmaya başladı ki ne yağmur herkes sırılsıklam oldu. Çantamdan şalımı çıkarıp başıma ve omuzlarıma örttüm. Namaz vaktine çok az kaldığı için koşturarak yaptık tavafı. Benim ayağımdaki deri patikler kaydığı için ayağımdan çıkardım. Yerler ıslak yine de ayağım kayıyor ve sağılsınlar kızlar aralarına alıp kollarıma girdiler de kayıp düşmekten kurtuldum.  Ne güzel gündü o gün. İlk gittiğimiz günlerde sürekli yağmur yağıyordu bugün de o günlerden biriydi.
Yemeklerimiz otelde çıkıyordu. Önceki yıllarda öğle yemeği yokmuş ama bu yıl öğle yemeği de verdiler. Hatta hacılara öğle yemeği yoktu sadece biz çalışanlara veriyorlardı. Yemek dışarda bir yerde pişip geliyordu. Yemek dağıtanlar da bizim gibi Türkiye'den görevli gelmişlerdi. Yemeğe geç kaldığımızda yoğurt, zeytin meyve birşeyler veriyorlardı. Ekmek zaten hep yemekhanede açıktaydı. Çamaşır için otelin 7. Katında çamaşırhane vardı. Ben hiç çıkmadım. Birkaç tane merdaneli makine varmış ve de kurutma makinesi. Kızlar yıkayıp kurutuyorlardı. Kurutma makinesini çalıştırmazsan ipe de asabiliyormuşsun. Biz oda arkadaşlarımla yandaki Türk bakkalından aldığımız leğende
elimizde yıkıyorduk ve sürekli yataklarımızın üstünde çamaşır serili oluyordu. Formalarımızı
kendimiz yıkamıyorduk, onları çamaşırhaneye veriyorduk ve yıkanıp ütüleniyordu.
Orda genelde herkes kısır,çiğ köfte, yağda yumurtayı özledi, eminim başka yemekleri özleyenler de vardır. Çiğ köfte ve kısır 1-2 kere yapıldı. Bir sefer acilde yapıp whatsapp dan resim attılar. Biz giyemedik ama Can'ımız çok çekti. Sağlık memurumuz Ahmet ben size bulgur bulunca çiğ köfte yapacağım dedi. Onlarla şiftlerimizin değiştiği bir gün yoğunlarımız sorumlu hemşiresi aradı. Doktor hanım oteldemisiniz diye sordu. Hayır Kabedeyim, tavaftayım nolu dedim. Yemek vardı onun için aradım dedi. Meğer Ahmet çiğ köfte yapmış beni de unutmamışlar sağolsunlar  , ama nasip olmadı. Yeniden gitsem yanımda bulgur ve küçük bir elektrikli ocak, tencere götürürdüm.
Hastanede bayağı yoğun  çalışıyorduk. Arafat öncesi hiç yorgun hissetmedim. Hastalar hacı olunca onları memnun etmek için elimizden geleni yapıyorduk. Hastaları tek tek dolaşıp başlarına su bırakıyorduk. Birbirimize su veriyorduk sonuçta biz de hacı olmaya gelmiştik. Boş anlarımızda sürekli Kuran okuyorduk, sonuçta harem bölgesindeydik ve yaptığımız herşey kat kat sevaptı. Namazlarımızı hemen vaktinde kılıyor kuşluk namazı, evvabin  namazını da çoğu kişi kılmaya
çalışıyordu. Herkes Kuran'ını yanında getirmişti. Benim Kuran'ım biraz büyük ve ağırdı. Onun için sadece mesai saatlerinde okuyabiliyordum. Sonra telefonuma Diyanetin Kuran programını yükleyip Kabeye giderken otobüste ve Kabe'de de okumaya başladım. eylül başında Türk hacı sayısı da arttığı için ring şeklinde otobüs seferleri başladı. Sadece diyanetle gelen Türk hacılar biniyordu ve sürekli Kabe ile Türk otelleri arasında gidip geliyordu. Bu otobüsler bizim işimizi bayağı kolaylaştırdı. Kimi Zaman kendime arkadaş bulamadım. İlk başta Kabeye  tek başıma gidip gEldim sonra çarşıda da rahat rahat gezebilmek için kendime peçe aldım.  Bu sayede Kabeye de çarşıya da tek başıma rahat rahat gittim. Peçe takmayı da çok sevdim.
Arafat'a kadar hacılığımıza  zarar gelmesin diye hiç günah işlememeye,dedikodu yapmamaya birbirimizi kırmamaya çok gayret ettik. Arafat öncesi insana sayısı çok arttığı için otobüs seferleri kalktı. Taksiler 10-20 riyale Kabeye götürürken 100-200-300-400 riyal kendi kafalarına göre istemeye başladılar. İnsanlar bu kadar parayı vermedikleri için yada taksi bulamadıkları için 6 km lik yolu yürüyerek Kabe'ye gidip gelmeye başladılar. Bu dönemde ben hasta olduğum için Arafat'a hazırlanmak adına Kabeye gitmedim. Mesai sonrası otelde  istirahat ettim.
Hac dönemine yakın oruç tuttuğumuz günler de oldu. O ara zaten gece çalışıyordum ve yoğun bakımda kızlar gece kahvaltısını getiriyorlar ve hep birlikte sahurumuzu yapıyorduk. Sonra zaten  öğlene  kadar uyuyorduk. Bir keresinde Semiha ve nezaket hanımla Kabeye gittik. Ben çantamı yiyecekle doldurdum. Tavaf yaptık ama çantam o kadar ağır ki,  oruç açtıracağım sevap diye hiç sesim çıkmıyor. Akşam namazını safa- Merve arasında sayfaya yakın bir yerde kıldık. Nezaket hanım oruç değildi dışarı çıktı ve bir daha giremedi. ( Duvar dibinde oturuyoruz ) ne sonrası ben getirdiğim dantelli örtüyü serdim önce sonra tabaklara tek tek getirdiğim domates salatalıkları meyveleri doğradım. Domates salatalığın üstüne zeytin ve zeytinyağ döktüm. Ekmekleri dilimledim. Yandaki Endonezyalı kadınlar ağızları açık bizi seyrettiler. Onları da buyur ettik soframıza. Ne güzel bir iftardı, ne güzel bir gündü.
Arafata çıkacağımız gün de oruçluyduk. İnsan orda elde edebileceği hiç bir sevabı kaçırmak istemiyor.  O gün mesaide yoğun bakımda ellerimize kına yaktık. ( Burdaki  kınalar çok iyi 10 dek elinde tut hemen tutuyor.)  Daha önce görevli olarak gelen arkadaşlarım Arafat'ta aç kaldıklarını hatta susuz kaldıklarını, üşüdüklerini  söylemişlerdi. Yanıma kraker,meyve domates salatalık, su aldım. Bunları orda tüketeceğimiz için geri dönüşte yürürken bana ağırlık yapmaz diye düşündüm. Ama üşürsem diye şalımı alsam mı almasam mı çok düşündüm. Sonunda ben de çoğu arkadaşım gibi hastanede çalıştığım formalarımla giderim orda dönüşte feracemi giyerim diye plan yaptım. Arafat'a gitmeden bir gün önce akşam toplantı oldu. Arafat'ta herkes 3 yada 4 saat çalışacaktı. Hangi grup ne yapacak anlatıldı ama hiçbirimiz bişey anlamadık.
Bugün 14 kasım 2015 nöbetteyim ve Hacc dan döneli tam 1 ay olmuş. Şimdi farkettim. Ne acı, Zaman ne çabuk geçiyor. Bu yazının çoğunu da bu nöbette yazdım.



Wednesday, December 17, 2014

Konya gezisi

Yine nöbetteyim. Pazartesi sadece boğazımda yanma varken bugün burnum akıyor, burnum tıkalı, ağzım sürekli açık ve ağzımdan nefes alıyorum. Sabah işe gelirken nöbet iyi geçer ve ben de dinlenirim inşallah diye düşünürken başlangıç hiç iyi olmadı. Masadaki hastalardan biri kötüleşti ve ameliyatı tamamlamadan kapattılar. Hepsi bittiğinde saat 18:30 du.
Yazmamadık amaç hafta sonu arkadaşlarla Konya'ya yaptığımız gezi. Yıllar sonra ev ekonomisi hocamız bizi evine Konya'ya şebi aruza davet etti. Cumartesi mehmetle hazırlandık ve yola çıktık. O annesine gidip kalacaktı. Yolda hbg aradı ve nerde olduğumuzu sordu. FSM den gittiğimizi duyunca yollarını değiştirmişler ve bizi yakaladılar. Annesi ve kızı ile bizim arabaya geçtiler. Alandaak ve annesi ayşe teyze ile buluştuk ve gecikmeli olarak duygu geldi. Kızların valizlerini geç de olsa verdik ve uçağa geçtik. Uçakta duygu ile ben yanyana koridor tarafındaki diğer koltukta ak ve annesi ve arkada da hbg ve ailesi oturuyordu. Yol boyunca muhabbet ettik, yolculuğumuz çok güzel geçti.
Konya'ya saat 15 te indik duygu ve ben havaşla diğerleri şeytanın arabası ile şehir merkezine gittik ve Hacer hanım bizi karşıladı. Diğer grup saat 18 de hızlı törenle aktarmalı olarak geldiler ve hep birlikte yemeğe gittik. Etli ekmek,mevlana ve bıçak arası üstüne de künefe yedik.
Eve giderken petek pastanesine uğradık ve hocanın bize özel yaptırdığı pastayı aldık. Evde çay demledik pasta yedik bol bol sohbet ettik ve geç vakitte yattık.
Pazar sabahı program yoğun olduğu için erkenden kalktık. Hocanın tuttuğu araç gelip bizi aldı ve akyokuşa kahvaltıya gittik. Konyayı yukardan gören bayağı güzel bir mekan. Kahvaltısı bayağı zengin ve fiyatı da istanbula göre gayet uygun. Bayağı kalabalıktı, hatta bütün masalar doluydu.
Kahvaltı sonrası bol resim çekindik ve silleye gittik. Sillede hızlı bir gezi sonrası hacıveyiszade camii ne gittik. Aslında ben kapu Camii'ne de gitmek istiyordum ama vakit azlığından gidemedik. Kapu camii, üçler mezarlığı, hacı veyis efendi,hacı veyiszade Mustafa hoca ziyaret etmek istediğim kişilerdi. Sonrasında yürüyerek gezdik,ince minare medresesi, Karatay medresesini gezdik. Şemsi Tebriz'i camii ne gittik. Ayaklarına poşet geçirip caminin içine giren bir kadın grubuyla kısa süreli bir tartışma yaşandı. Daha sonra araçta giderken de bu konuyu kendi aramızda tartıştık.
Yavuz Selim camiinde namaz cemaatle namaz kıldık ve mevlana hazretlerini ziyaret ettik. Bu arada ayşe abla geldi. Hep birlikte çay içtiğimiz pide salonuna gittik. Orada çay içtik sohbet ettik. Sonrasında biraz alışveriş yaptık. Sırçalı diye bir mağazadan (mevlana Müzesi'nin arkasında kalıyor. Çay içtiğimiz yerde o tarafta) güzel el yapımı seramikler aldık. Ayşe abla fazla kalmadı ve ayrıldık. Yemeği Gülbahçesi konya mutfağı diye mevlana Müzesi'nin yan tarafında kalan yerde yedik. Bamya  çorbası çok güzeldi. Ben peşinden tirit istedim. Kızlar da tadına bakmasına rağmen yarısı kaldı, bıraz ağır geldi.
Yemek sonrası şebi aruz törenlerinin yapıldığı yere gittik. Orada çok fazla hediyelik eşya satan stand vardı. Kültür aş nin de yeri vardı ve mevlana müze Mağazası'nda kazık fiyata satılan kitaplar gayet uygun fiyata satılıyordu. Ayağıma koyun derisinden güzel bir yemeni aldım.
Tören çok güzeldi. Öncelikle Ahmet Özhan çıktı sonra sema gösterisini seyrettik.
Tören sonrası Evde pasta-kahve keyfi vardı. Sohbet ettik,Kur'an okuduk ve vedalaşıp yattık.
Pazartesi sabah 4:30 da kalktık hazırlandık ve havaalanı na gittik. Bizim işlemler çok kolay olurken hbg ve kızının işlemleri için bayağı bekledik meğer eşi Aralık yerine ocak tarihli bilet almış. Bizimle uçmak için 500 tl ödemek Zorunda kaldı. Uçaktan inince duygu ile ayrıldık hem birlikte metroya gittik. Metroya kadar gitmek de çok yorucuydu. Metrodan ak ve ayşe teyze ile birlikte indik ve taksiye bindik. Onları yolda bırakıp ben de Mehmet'in yanına annemlere çıktım. Güzel bir gezi böylece bitti. Ama yeterli gelmedi. Hızlı tren bugün Konya'ya direkt sefere başladı. Belki bir kere de mehmetle gideriz ve ali ulvi kurucunun hayatında yer etmiş yerleri birlikte gezeriz.



Thursday, November 13, 2014

Nöbetçiyim. Bugün rahat bir gündü, cerrahlar kongrede olduğu için vaka çok azdı. Hepimiz yarım gün çalıştık. Benim nöbetlerim vakasız geçmez muhakkak 2-3 tane alırım. İlkini aldık son olur inşallah.
Evimize taşındığımızda bayağı sıkıntılı günler geçirdik. Belki çok büyük şeyler değildi ama bizim canımızı sıkmıştı. Insan herşeyde alışıyor, biz de problemli,strialı duvarlarımıza bakmaya alıştık. Hala kağıt yaptırmadık, biraz tembelim.
Taşındığımızdan beri misafir yatak odası ve yatak odamıza giyinme dolabı yaptırdık. Ustaya ne kadar kızsam, dediklerimi yapmıyor, o kadar ölçüyü ben boşuna mı aldım desem de sonunda fena olmadı.
Geçen yıl mehmetle 4 günlüğüne Roma'ya gittik. Daha önce de gitmiştim ve yaptıklarımı yazmamıştım yine aynı hatayı yaptım, yazmadım. Bilmediğimiz bir şehirde kaybolarak kendi kendimize gezmek hoşumuza gitti. Mehmet romayı çok beğendi. Bu yaz sonu da yine aynı tarihlerde Paris'e gidelim dedik ama olmadı. Kurban bayramında Sinan beylerle amasra ve Safranbolu'ya gittik. Yarın Samsun'a annemlerin görmeye gideceğiz ve Önümüzdeki ay da kızlarla Hacer hanımın daveti üzerine Konya'ya gideceğiz inşallah.
Önceki yazıma baktım da nöbet ve hastane yüzünden sinir küpü olmuşum. 5 nöbetten sonra sayımız arttı. Hatta o kadar arttı ki nöbetlerimiz 3 e düştü ama bu sefer de mesai de çalışmak için hepimizin masası olmuyor. Yeni biri daha gelecek. Geçici görev gelir mi acaba diye düşünüyoruz. Istanbula geri döneli nerdeyse 2 yıl oldu ve alıştım artık arkadaşlarıma, hastaneye.
Eski günleri özlüyorum tabii, sürekli Fdh da biz şöyle yapardık, böyle yapardık diye anlatıyorum.
Mehmetle geçende konuşurken buraya yazıp yazmadığımı sordu. Yazmıyorum dedim. Neden yazmıyorsun? Gittikçe bana benziyorsun, sen eskiden sürekli yazardın dedi. Evet sürekli yazardım eğlenceli de geliyordu yazmak. Şimdi üstüme ölü toprağı serpilmiş gibi canım hiç bir şey yapmak istemiyor.
Böyle işte, iş dışında günlerim tembellikle geçiyor elimde sürekli ya telefon, instagram yada ıpad. Ama elhamdülillah mutluyum.

Thursday, January 30, 2014

Yeni evimiz

Elhamdülillah evimizi aldık. Evde bissürü tadilat çıktı. Parkelere sistre yapıldı, cilalandı. Kapılar sökülün götürüldü elden geçecekler, sineklikler değişecek, mutfaktaki mekanizmalar değişecek, salondaki nişler söküldü, boya yapıldı. Mutfak ve banyo tezgahlarındaki corianlar elden geçti. Kapılarımızı götüren adam bir türlü geri getirmedi. Yapılan boyayı beğenmedik boyacı ile uğraşıyoruz. Adam hatalarını kabul etmiyor. Yarın eve ampul takıp bakacağız ışıkta nasıl görünüyor. Çünkü boya hataları ışıkta iyi görünürmüş. Öncelikle geciken kapılar ve sonra da benim bir kaç gündür ağrıyın belim yüzünden taşınma işini bu cumadan haftaya perşembeye erteledik.
Geçen hafta keyaptaki persana gittik rustik almak için. Rustik satmıyorlarmış. Bizimle ilgilenen bayan hiç ilgilenmedi ve Tüllerinizi nerde yaptırdıysanız ordan alın dedi. Samsun persanda yaptırdım ama ilgilenmediler bile. Arkadaşlarım orası pahalı başka yere bak dedikleri halde yine persana gittim ama sonuçta hüsranla mağazadan çıktım. Moralim çok bozuldu. Sonra arkadaşlar linense sor dediler. Evin karşısındaki avm deki linense gittik. Rustikler harikaydı ve sağolsunlar çok ilgilendiler. Evin karşısında olduğu için ölçü alma işi de gayet kolay oldu. Rustiklerimiz sanırım 3 hafta sonra gelecek. O arada panjurlarla idare edeceğiz. 3 odamızın rustiklerini ise eve taşındıktan sonra yaptıracağım.
Geçen hafta mehmetle açık öğretim sınavına girdik. Fatih'te kayınvalidelerde kaldık. Ayşe abla Konya'dan geldi. Sinan bey aynı hafta sonu taşındı ve kızlar da babaannelerinde kaldılar. O küçücük evde bu kadar kişi pek de zevkli olmadı. Sinan beyin evi eşyalarla beklediğimden daha iyi oldu. Hemen yerleşmişler.
Pazartesi sabah hazırlanırken çekmeceye eğildim ve kalkmak isterken resmen o şekilde kaldım. Milletin kitlenmek dediği şeyin ne olduğunu anladım. O gün bir de nöbetçiydim . O günden beri belim ağrıyor eve taşınana kadar inşallah ağrım sızım kalmaz.
Dün akşam berat geldi bizde kaldı.
Şimdilik bu kadar

Thursday, December 26, 2013

Ay başında canım sıkkın ve patlamak üzereydim. Ama kendimi biliyorum sinirden patlarım ama zamanla kötü değişikliklere alışırım. Bu ay 5 nöbet tutuyorum ilk defa bu hafta rahatım hiç nöbetim yok ve son nöbetim yılbaşında. Geçen yıl yılbaşında eve bir gün önce taşınmıştık ve o gün mehmetle evi yerleştirmeye çalışıyorduk. Sanırım gece 12 olduğunda mutfakta çalışıyordum ve Mehmet gelip 12 oldu deyince yeni yıla girdiğimizi farketmiştim.
Neyse bu ay bizim için geçen yıl olduğu gibi yine yoğun geçiyor. Geçen hafta sonu açık öğretim sınavı olduğu için önceki haftayı ders çalışarak geçirdik. Aslında ben pek çalışmadım, Mehmet çalıştı. Perşembe günü bütün kitapları toplayıp nöbete gittim. Daha önce hiç çalışmadığım 2-3 dersi bir günde bitirmeyi planlıyordum. Daha sonra öğrendim ki çalıştığım derslerden birine çalışmışım (Mehmet'in alttan aldığı ders). Bunu öğrendiğimde çıldırdım, Mehmet'e de bayağı kızdım bana niye söylemedin diye. Daha sonra Cumartesi günü farkettik ki Mehmet bir derse hem de zor olan derslerden birine hiç çalışmamış. Bunu öğrenince rahatladım (sanki birbirimizin rakibiyiz). Hafta sonu kayınvalidelerde kaldık sınava Fatih'te gireceğimiz için. Sınavlarımız fena geçmedi, özellikle matematiğim çok iyi geçti. Biraz çocuklar gibiyim iyi geçtiğinde yüzümden gülümseme eksik olmuyor.
Hafta sonu sınav bitince üstümüzden bir yük kalktı ve acayip rahatladık. Daha sonra evde temizlik orayı burayı toparlama işlerine giriştim ama temizliğe gelen eminenin önceki hafta karı bahane edip bu hafta da hiç bir bahane olmadan gelmemesi bütün planlarımı altüst etti. İnsan bu kadar mı sorumsuz olur? Fakirlerin çoğu üstüne düşeni yapmadıkları için oluyor. Kar yağdığında biz arabaları bırakıp otobüsle işe gittik ama eminim ki o, dışarı bakıp karı görünce ayağını bile dışarı çıkarmamıştır (böyle düşünüyorum çünkü daha önce de kaç kere haber vermen gelmedi, işe geç kaldım ve telefonu da kapalıydı). Kısacası Emine beni sinir etti. Sinir olmamın sebeplerinden biri de cuma günü evimize annemler geleceklerdi ve ilk gelişleriydi. Çarşamba nöbetimi tuttum ve Perşembe günü belki de ilk defa bu evi süpürüp sildim. Hazırlanıp çamlıcaya amcamlara gittim. Annem,babam ve ablam gelmiş kahvaltı yapıyorlardı. Ben de annemlerin getirdiklerinden yedim. Öğleden sonra çarşıya gidip alışveriş yaptık. Saat 5 te trafik başlamadan geri döndüm.
Ertesi gün mehmetle kahvaltı yapıp bissürü yolu yanlışlıkla dolaşıp çamlıcaya gittik. Annemleri aldık ve ev bakmaya gittik. Bize çok güzel bir daire gösterdiler hepimiz çok beğendik. Klasik emlakçı blöfümü yoksa gerçek mi bilmiyorum ama başkaları da daire ile ilgileniyor dendiği için strese girdik. Herkes her gün o yolu nasıl çekeceksiniz derken çıkış yolu bulamadık. Bunaldık, bunaldık..... Sonunda karar verdik ve dün sabah Mehmet emlakçıyı aradı ve kaplar gönderdi. Evin sahipleri kredi ile almışlar ve hala borçları bitmemiş. Adamlar o borcu kapatacaklar ve sonra biz tapuyu alacağız. Yani Allah izin verirse bizim ikimizin kendimize ait çok güzel kocaman hatta çoğu insana göre devasa bir evimiz olacak. Allah huzurlu mutlu bir şekilde yaşamayı nasip eder inşallah.
Bu akşam tv karşısında koltukta mehmetle otururken, bak bu sesi artık duyamayacağız ( vapur düdüğü mü denir? Yada kornası). 2 gündür ev iş arasında (istinye-baltalimanı) arasında gidip gelirken  ben de her yere daha farklı bir gözle bakıyorum. Bir daha buralardan geçemeyeceğim diye hüzünleniyorum ama sonra da bu evi hiç sevmediğimi hatırlayıp bir an önce taşınalım diyorum. Nasıl olsa hastanem aynı, boş günlerimde buralarda gezinirim. Zaten buranin  sadece 10 dk da iş ev arasında gidip geldiğim doğru düzgün trafik olmayan yolunu özleyeceğim. Sanırım Mehmet bir de pazarın çok yakın olmasını özleyecek bir de boğaza bu kadar yakın olma fikrini, hissini özleyeceğiz.
Bugünlerde yani 2013 Aralık ayının son günlerinde işte biz böyle bir ruh hâli içindeyiz. Yılbaşı gecesi de Mehmet'ten ayrı nöbette olacağım.