Wednesday, August 17, 2011

bugünlere, daha doğrusu geçen hafta gündemimizde istanbuldan 'ev alma' vardı. ama birkaç gün sonra o kadar paramız olmadığını (yarısı bile yok)anladık, daha doğrusu kabul ettik ve bir de taksitle alsak onu da ödeyemeyeceğimize karar verdik. o parayı ödemek için burada 10 yıl daha yaşamamız gerekir, para biriktirmek için. gerçi bugünlere burada da işler kesat. 3-1 değil, 4-1 ev istediğime karar verdim. ona hiç para yetiştiremediğimizi anladık. sonunda vazgeçtik. sinan beyle birlikte alacaktık, sanırım o yalnız alacak.
aslında tam da istediğim gibi bir siteydi ama bizim trilyonumuz yok. aklım evde kaldıııı.

hafta sonu samsundaydık. halamın davetine gitmedik. cumartesi dişçiye gittim, ramazan sonrası yirmilik dişimi çekecek. sonra mehmet beni ümmühana bıraktı. akşam iftar daveti var, 40 kişi olacak. iftar öncesi değil de sonrası çok çalıştım, çok yoruldum. omzum daha çok ağrımaya başladı. iftar sonrası, millet gidince evi bile süpürdük, bütün tabakları ortadan kaldırdık. gece 12'yi geçiyordu oradan çıktığımızda. dışarda yağmur başlamıştı. arabaları park ettikleri yerdeki kafeye girdik, dondurma yedik. görüldüğü üzere diyetimi gevşettim. evde diyete devam, dışarda biraz daha gevşek davranıyorum. pazar günü evimize geldik.

öznurun kocası giresuna gitti, artık orada çalışacak. öznur henüz hangi hastaneye gideceğine karar vermedi. yarın onun için kendi aramızda yemek düzenleyeceğiz.

Monday, August 15, 2011

bizim köy

Cuma günü için yıllık izin aldım, temmuzun son cuması, ramazandan hemen önce. Güya ablamlar erkenden geleceklerdi ve köye gitmek üzere yola erken çıkacaktık ama akşam aydın amcam onlarda kaldığından ablam hazırlanamamış ve sabah hazırlandığı için buraya geldiklerinde saat 10:15 idi.
Ne zaman izin kullansam muhakkak hastaneden erken saatlerde ararlar. Bu sabah da öyle oldu, aynur çok da önemli olmayan Bir şey için aradı ve onun sayesinde erken kalktım.
Ablamlar kapının önüne gelmeden aşağı indik ve eşyaları arabaya yerleştirdik.
Önce çorba içmek üzere hünkara gittik. Babamlar her köye gidişlerinde muhakKak kahvaltı niyetine çorba içmek için buraya uğrarlar.
3 yıl önce ayşenur okulda ve ablam hastanede muhammed eminle olduğu için beyazıtı da bizim evin temizleme işlemleri için fatsaya getirmiştik. Karnımız acıkınca babam bizi buraya getirmişti. Beyazıt sanırım kebap istemişti. Biz ana yemek öncesi çorba istemiştik ve çorbalar gelmesine rağmen beyazıtın yemeği hala hazır olmadığı için gelmemişti. Çocuk daha 5 yaşlarındaydı. Biz yemeğe başladık ve o biraz mahsunlaştı, yüz ifadesi hala gözümün önünde (onu öyle görünce çok üzülmüştüm. Tabii bunda annesinin yanında olmamasının da katkısı olduğu için daha çok üzüldüm). 'ben zaten acıkmadım, yemeyeceğim' dedi. O zaman ona yemeğinin hazır olmadığı için gelmediğini anlattım. Aklıma bu olay geldi.
Bu arada bugün (yani 3 ağustos günü) aklıma muhammed emin geldi. O yaşarken ne kadar stresli olduğumu hatırladım. Gelen her telefonda acaba ne oldu? Acaba canını yakacak yeni bir olay mı var? Damar yolu mu çıktı Ya da tıkandı? Nötrofilleri mi düştü? Ablamın sesini dinlerdim sesi iyi mi geliyor kötü mü diye. Ona göre rahatlardım. Telefonun hangi satte çalacağı belli olmazdı . Ah benim güzel yeğenim sen gittin, sen de rahatladın biz de. Artık senin acılarını düşünmüyoruz. Geçmişte yaşadıklarını düşünüp şimdi olduğu gibi ağlıyoruz sadece. Bazen de gülümsetiyorsun bizi. Çok özledik seni, çok. İyi yürekli, yakışıklı yeğenim benim. Güzel göbüşlü yeğenim, beyaz tenlim. Teyzesinin bir tanesi.
Hünkar sonrası yola çıktık. Babam kümbet yolundan gitmeyin, bozuk dedi ama şuayip abi yolda birilerine sordu ve oradan gitmeye karar verdik. Mehmetin orayı görmesini çok istiyordum.
Yol gerçekten bozulmuş. Sel yüzünden yolun bazı yerleri kopmuş. Beklediğimiz kadar kötü değildi, sadece geceye kalmamak gerek.
İlk bu çeşmede mola verdik. Şuayip abi pekmez almak istedi ama beğenmedi sanırım sonra pancar aldı (yani lahana).
Kümbete vardığımızda biraz şaşırdık. Çünkü ben çocukluğumdan kümbeti soğuk bir yer diye hatırlıyorum ve yol boyunca kocaman kocaman çam ağaçları ve mis gibi çam kokusu var diye hatırlıyordum. Beklediğim çamlar gelmeden (var ama benim hatırladığım kadar fazla değil, çocukken herhalde insan farklı görüyor) kümbete vardık. Sıcak sıcak esiyordu ve insan kaynıyordu. Sonradan öğrendik ki bunda ramazan öncesi son hafta sonu olmasının da payı varmış.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Önce biraz bulut manzarası seyrettik sonra şuayip abi tanıdıklarını aradı nerede et yiyelim diye. Ben babamı aradım ve sordum. Yeri söyledi, benden de selam söyleyin dedi.
Yemek yiyeceğimiz yere gittik.
 

Posted by Picasa

Hemen girişte kasap bölümü var. eti hemen girişte kesiyorlar.
 

Posted by Picasa

İçerisi aynı kasap gibi kokuyor. İlk girişte kokudan insan biraz zor oturuyor ama sonra insan alışıyor. Şuayip abi adama babamın selamını söyledi. Sonra ne kadar et istediğimizi ve sonra da et kesen adamın yanından etler istediği yerden istediği gibi kesilene kadar ayrılmadı. Sonradan öğrendim ki babam adamı aramış, misafirlerim geliyor beni utandırmayın demiş.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Orada otururken millet bizden sonra gelip yiyip içip gitti. Meğer önce gelip sipariş veriyorlarmış sonra gezip gelip yiyorlarmış. Beklerken burnu bayağı hassas olan beyazıt söylenip ve burnunu tutup durdu. Durmadan 'ben bir daha buraya gelmem, ben burda bir şey yemem' deyip durdu.
 

Posted by Picasa

Masa örtüleri de çok pisti. Aslında onun yöntemi gayet kolay, menemenci selahattindeki gibi masaya kağıt koyup sonra da müşteriden sonra atabilirler. Aslında bu çevre için çok iyi değil tabii.
Sonunda etimiz geldi ve afiyetle yedik, tabii beyazıt da. Annemin dediğine göre köftesi de çok güzelmiş. Zaten insanların çoğu köfte yiyordu. Bu arada yozgatta ve köye gittiğimiz bu hafta sonu diyetime ara verdim. Şuayip abi gidip karşıki fırından sıcak pide ve yanındaki marketten de fanta aldı ve yemeğimiz de böylece daha güzel oldu.
 

Posted by Picasa

şuayip abinin kardeşi geçen ay onun arabası ile kaza yaptı ve arabayı değiştirmek zorunda kaldılar. o da geçici süre için bu aracı berlingoyu almış. kendisi güzel değil ama rengi güzel. beyazıt bile beğenmemiş.
Yemeğimizi yedikten sonra tekrar yola çıktık. Eğribel geçidinde mola verdik.
 

Posted by Picasa

Orası da çok soğuk değildi. Sadece çok esiyordu ve orada çay içelim diye düşünürken rüzgar yüzünden vazgeçtik.
 

Posted by Picasa
Sonra karahisara uğradık. Küçük bir yer.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
Biraz alışveriş yaptık ve çıktık. Yolda avutmuş'tan dut aldık.
Köye saat 19:30 civarı vardık.
 

Posted by Picasa
Şuayip abi bizi köyün içinden geçirtti. Tam yeni yolla yol ayrımında annemle karşılaştık. Daha fazla bekleyememiş ve elinde tesbihi yürümeye başlamış ve karşılaştığımız yere kadar yürümüş. Eğer biraz geç kalsak annem yeni yoldan kimbilir nereye kadar giderdi.
 

Posted by Picasa

bizim sarı konak
Babamla da görüşüp annem, mehmet ve ben dışarı çıktık. Mehmete biraz çevreyi gösterdik. Derenin kenarında biraz oturduk.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

komşularımızın evleri (2. ev şuayip abinin amcasının evi)
Akşam da babam, annem, ablamlar hep birlikte dedemin evine gittik, hem evi için hayırlı olsuna, hem de geçmiş olsuna.
Dedem 80 yaşlarında. Normalde bizim köyde evi yoktu. Yakındaki bir köye göçmüşler. O köyde kekeme genç bir çocuk varmış. Dedem ona yardımcı olmak için çocuğu samsuna doktora yollamış ve bir müddet samsunda kalmasını sağlamış. Sonra geçen aylarda dedemin gece evinde saldırıya uğradığını öğrendik. Saldıran bu çocukmuş. Gece eve girmiş. Dedem uyanmış ve çocuğu karanlıkta göremediği halde o olduğunu nefes alıp vermesinden anlamış, para vereyim beni bırak demiş. Ama çocuk dedemin kafasına tencere ile vurmuş, annem 'tencere Allahtan aleminyummuş, çelik olsa babam kesin ölürdü' dedi. Kaburgalarını kırmış. Parmaklarını gözlerine sokmuş, annem günlerce gözlerinden kan aktı diye anlattı. Kısacası çok uğraşmasına rağmen dedemi öldürememiş. Sonra somut kanıtlar sayesinde adamı yakalamışlar.
Dedemin elini öptük, sohbet ettik. Evi çok güzel olmuş. Teyzem ve evde başka kim varsa hepsi yayladaki eve kalmaya gitmiş. Kalan iki erkek kuzen bize çay demleyip servis yaptılar. Fazla oturmadan kalktık. Dedemin evini de babam yaptırmış (parası dedemden tabii ki) çok gzüel bir ev olmuş. Eşyaları da bellonadan getirtmişler.
Eve gelince fazla oturmadan yattık. Babam kocaman iki katlı bir ev yaptırmış. Biz mehmetle üst katta kaldık. Alt katta mutfakta şömine ve kuzine de vardı.
Ablamlar karşıda kayınpederinin evinde. Akşam erken yattık.
Ertesi sabah erkenden uyandım ve uyuyamadım. Fotoğraf makinesini alıp yürüyüşe çıktım. Önce dedemlerin evine çıktım. Harap haldeydi. Çocukluk günlerimiz aklıma geldi. Bacada yıldızlar altında yatışımız, dedemden gizli olmamış elmaları koparışımız ve dedemin her seferinde bize kızışı.... çocukken neredeyse yazın çoğunu köyde dedemlerin yanında geçirirdik. Odalar o kadar küçük ki neredeyse 2 adım. Evin arkasına dolandım, gözlerim doldu.
 

Posted by Picasa

bu evde biz küçükken su yoktu, daha doğrusu bütün köyde yoktu. çok sonraki yıllarda amcam getirmişti suyu bizim eve de köydeki çoğu eve de. su taşırken eve varmadan bir kaç adım aşağıdaki bu ağacın dibinde verirdik son molamızı. sonra nefesimizi toplayıp son bir güçle eve varırdık elimizde bidonlarla.
 

Posted by Picasa

burası mutfağın girişi. önce bir hol var sonra mutfak. yer topraktan, ayakkabı ile içeri giriliyordu. yemek ateşin üsütünde pişerdi. bir de mutfak karanlıktı, camları küçük ve yukardaydı, içeri ışık girmezdi.
 

Posted by Picasa

bunlar da bizim yan evde oturan komşular. kaldığımız süre boyunca bu makinelerin sesini ve tozunu hissettik.
 

Posted by Picasa

üst katta iki oda vardı. ama odalara kalabalık gittiğimizde sığmadığımız için odanın önündeki teras kısmında yatardık, yıldızlar altında. bizim için acayip eğlenceliydi.
 

Posted by Picasa

burada da banyo (ama evde su olmadığı için genelde burada banyo yapmazdık, değirmende annem su ısıtıp bizi değirmenin içinde yıkardı). tuvaletlerden biri burada diğeri bahçedeydi. sadece gece bu tuvalete girmemize izin vardı. diğerine göre daha konforluydu ve diğer oda.
 

Posted by Picasa

bu da ilk oodanın arkadan görünüşü.
 

Posted by Picasa
karşı komşunun evi.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Sonra dere kenarına gidip kaynaktan su içtim ve deredeki küçük köprüden geçip halamların mahallesine doğru yürüdüm.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
Herkes yayladaymış, halam da yayladadır diye düşünürken sesi duydum. Biraz sohbet ettik ve eve geri döndüm.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
Annem kalkmış kahvaltıyı hazırlamaya başlamış. Git sen biraz yat dedi. 1 saat sonra kahvaltıya kalktık. Beyazıt da kahvaltıdaydı, karşıdaki kahvaltıyı beğenmemiş. Kahvaltı sonrası hazırlanıp yaylaya gitmek üzere yola çıktık. Yolda dayımlarla karşılaştık, yayladan dönüyorlardı. Annem arabadan inip üvey annesi ile görüştü (dedem darılmasın diye). Bu arada şuayip abiler geri dönüp annesini de almışalr ama ablam arabadan bu noktada indiği ve dere kenarına indiği için bizimle geldi zannedip ablamı orada bırakmışlar. Tabii köyde her noktada cep telefonu da çekmiyor. Ablam bizi aradı ve biz de şuayip abiye ulaşıp geri dönmesini söyledik, komedi bir durum oldu.
Yayladaki ev de güzel olmuş, küçücük bir ev.
 

Posted by Picasa

bu amcamların evi, bizim ev de hemen yanında ve aynısı. dedemin ve diğer akrabaların da diğer yanda.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

bunlar da köylülerin yayla evleri, onlarınkisi daha güzel görünüyor, iki katlı. Mehmetle yürüyüşe çıktık, diğerleri gelmeden. Gidip su içtik, güzel ve bayağı soğuk bir suydu.
Diğerleri de gelince iki araba daha yukardaki bir yaylaya gittik. Babamlar oturup sohbet ettiler. Biz de beyazıt da dahil cennet çiçeği topladık. Ama daha sonra güneşte bıraktığım için çiçeklerim kötü oldu.
Geri dönünce pikniğe gittik araba ile. Babamın geceden yaptırttığı oğlak kebabını yedik. Oğlak kebabı burada ünlü. Başka bir köyde yapılıyor. Gece boyunca tuzlanan oğlak taş fırında pişiriliyor ve soğuk bir şekilde yeniyor.
Biraz oturduktan sonra bayanlar yürüyüşe çıktık ve yürüyerek yayladaki eve gittik. Erkekler piknik malzemelerini toplamak zorunda kaldılar.
Köye döndüğümüzde bayağı yorulmuştuk.
Ablamlar yayladan sonra hazırlanıp ilçeye şuayip abinin kardeşine çaya gittiler. Gece geç vakitte dönmüşler. O kadar karanlıkta dönünce biraz korkmuşlar. Yolda bir de tilki görmüşler.
Ertesi sabah yine erken kalktım. Bu sefer mehmeti de kaldırdım. Kahvaltı sonrası eski eve çıktık. Mehmete evi gösterdim. Evin çatısında bir sincap gördük. Çatısının içinde bir yere girip gözden kayboldu. Evin biraz yukarısını yürüdük. Balkonda kahvaltı yapan şuayip abinin sesi taaa oraya geliyordu. Bizim eve misafir geldiği için ablamlara semaver çayı içmeye gittik ama çayları soğuktu. Sonra onlarla birlikte dere kenarına gidip su içtik sonra da halamın yanına gittik. Elini öpüp biraz sohbet edip döndük.
 

Posted by Picasa

halamın torunları.
Eve gidince annemle biraz vişne topladık. Eşyalarımızı topladım. Annemin yaptığı soğuk çorbadan içtik ve annemlerle vedalaşıp köyden ayrıldık.
Yolda geven toplamak için durduk. Merkezde arabayla tur attık ve oradaki evlerin ve lokantaların sularını aldıkları çeşmeden su içtik.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Karahisara yine uğradık. Yaylada yediğimiz ballı kömeden, dut kurusu ve pestil aldık. Babam bize getirdiği dut pekmezini de önceden buradan alıyormuş. Ürünleri gayet güzeldi.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Tam deresine gelince orada da durduk. Ayşenurla gidip suyun tadına baktık. Çok az akıyordu ve tadı bayağı metalikti. Ayşenur normal maden suyu tadı olacağını zannettiği için hiç beğenmedi. Yağmur da yağmaya başladığı için diğerleri gitmediler. tamderesini eğribelden önce zannediyordum ama resimlere bakınca eğribelle kümbet arasında olduğunu anladım.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Eğribele doğru çıkarken bayağı sis vardı. Yukarı çıktığımızda bayağı üşüdük. Zamanında samsuna yürüyerek gidiş geliş yapıldığı dönemde bizim köyden bir aileye mensup Birkaç kişi burada donmuşlar.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Donmadan önce ellerindeki sopaları havaya kaldırdıkları için onları bulduklarında sadece ellerindeki sopalar görünüyormuş. Birinin cebinde hangi köyden olduklarına dair bir yazı çıkmış ve kimliklerini öyle tespit etmişler. O aileye soyadı kanununda buranın adı verilmiş. Bunu da babam mehmete anlatırken duydum, yani bu gidişimde.
Babamın şişeleri doldurursunuz dediği eğribelden inerkenki çeşmede durduk ve mehmetle şuayip abi damacanaları doldurmak için bekleyen insanlara söylene söylene şişeleri doldurdular.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
Gerçekten çok güzel suydu, 1 hafta o suyu içtik. Burada cennet çiçekleri 75 kuruşa satılıyordu. Şuayip abi hepimize birer çiçek aldı, ablamla biz de kekik aldık. Satıcılarla sohbet ettik.
Eğribeldeki o sis kümbete kadar hatta ordan inişte de devam etti. Kümbete vardığımızda ben daha hızlı olur diye köfte yemek daha mantıklı dedim ama diğerlei illa et dediler. Eğer et yersek kübetten aşağı inerken hava kararacaktı ve bu da bayağı tehlikeli olurdu. Burada yemeyelim dedim. Şuayip abi bari pide yiyelim dedi. Et yediğimiz yerin hemen karşısındaki pidecinin önünde yeni pidelerin fırından çıkması için 10 dk kadar bekledik. Ablam arabadan kayınvalidesinin verdiği keçi peynirini getirdi. Şuayip abi fırının yan tarafından tereyağ aldı ama tuzluydu. Hemen yakındaki kahvehaneye girdik. Camın yanındaki masaya oturduk. Millet kağıt oynuyordu. Masaya kağıt yaydık ve çay eşliğinde pidenin arasına peyniri ve yağı koyup yedik. Harikaydı. Çay da güzeldi. Peynir ve pide muhteşemdi.
 

Posted by Picasa
Çok ucuza, fazla vakit kaybetmeden yemeğimizi yemiş olduk. Şehir merkezine indiğimizde yağmur artmıştı. Orduda bir mola daha verdik ve eve gelmeden market alışverişimizi de yapıp evimize geldik. Sitede yönetici ile mehmet ayak üstü sohbet etti, adamın kümbette pide ve peynir yediniz mi dediğini duyunca gülümsedim.
Bu gezimiz de böylece bitti.