Friday, December 28, 2012

Evde son gecemiz. Gidiyoruz artık.

Wednesday, November 28, 2012

ayrılık vakti

hastanede son günlerim. mehmet geçen hafta ayrılışını yaptı. 1 haftadır evde boş boş oturuyor. benim de son 2 günüm. insan çok garip hissediyor. çalışıyorum ama artık buradan kopmuş hissederek. 2 gündür hastalarımda sorun çıkıyor. son günlerim rahat geçsin istiyorum ama olmuyor. bugün nurayın doğum gününü kutladık. öğlende pasta aldık ve birkaç cerrahı çağırdık. teknisyen zöhre bana duvar saati almış, çok mutlu oldum. akşam eve geldim latika işleri bitirmeye çalışıyordu. işi bittiğinde sarıldık ve helallik istedik. senin gibisini bulmam için dua et dedim. mehmet eve geç geldi, teknisyenler veda için organizasyon düzenlemişler. ona kol saati hediye etmişler. 'bana öyle methiyeler düzdüler ki görmeliydin' dedi. mehemtle geçen hafta gidip ordudan pasaportlarımızı aldık, büyük yere gitmeden burada çıkartalım dedik. orduda teleferiğe binemedik. tatile buralara geldiğimizde İnşallah. dönüşte perşembeden geldik, etrafı seyrederek. inanamıyorum, 4.5 yıl ne çabuk geçti. ameliyathaneyi, sorumluluğu, o kadar angarya işi arkadaşları bırakıp gidiyorum.

girne

nurayla kongreye gitmeyi başardık. 6 kasım günü latika temizliğe geldi. mehmete evi temiz bırakacağım. ıphone da hava bozuk görünüyor ama orası güney ya iyi olursa diye korkuyorum. aslında ben parmak arası terlik, rahat yazlık giysiler giymeyi planlıyordum ama havadurumuna göre hava burdakinden bile soğuk görünüyor. her zamanki gibi bayağı kıyafet aldım. 1 ceketim ve 1 eteğim dışında herşeyimi giydim, 1-2 saatliğine dahi olsa. bavulum 17 kilo geldi, bagaj hakkım 20 kilo. hastaneden erken çıktım. eve geldim son hazırlıklar sonrası gidip nurayı aldım. samsuna doğru yola çıktık. hava kararmadan annemlere vardık. annem harika yemekler yapmıştı, hele safranlı pilavı harikaydı. akşam erken yattık. sabah 3.30 da yağmurun sesi ile uyandım. kalkıp hazırlandık. annem bizi balkondan yolcu etti. arabayı havaalanında bıraktık. uçakta nurayın yanına firmacılardan biri oturdu. yolda onu biraz iğneledik ama sonra normal muhabbete döndük. istanbulda alanda biraz parfüm baktık, fiyatlarının resimlerini çektim, kıbrısla karşılaştırmak için. bu sefer uçakta nurayın yanında doğumevinden ilhan vardı. yüzü tanıdık geldi ve kim olduğunu sordum. öğrenince de kendimi tanıttım, ikimiz de aynı yerden uzmanlığımızı aldık. yolda onunla biraz muhabbet ettik. yolculuk fena geçmedi. kıbrısa varınca servise bindik ve otele geldiğimizde resepsiyonda upuzun bir kuyrukla karşılaştık. işlem çok uzun sğrmedi Allahtan. odalarımıza gittik. nurayın odasında 3 tane tek kişilik yatak vardı. kızları da gelse yatak varmış yani. benim odadaki kocaman yatağı görünce mehmet de gelebilseydi diye düşündüm. nurayla hazırlanıp otelden (acapulco) 2.5 liraya kalkan girne servisine bindik ve 20 dakikada şehir merkezine vardık. yolda çok güzel evler gördük. girne şehir merkezi küçücük.
önce limana indik. sakin bir yerdi. insanlar kafelerde oturmuş birşeyler içiyorlardı. sonra kaleye gittik ama kale kapanmıştı. çarşıda yürüdük. milletin nette anlattığı ordu pazarını gördük. normal market, zaten şehir merkezinde başka market de görmedik. oradan hellim peyniri (hilal marka, koyun hellimi) aldık (kıbrıslı bir bayana danışarak). sonra servisi kaçırmamak için belediye parkına gidip servise bindik. akşam açılış kokteyli vardı ama biz katılmadık, akşam yemeği sonrası odada kuzey güneyi seyrettim. gece mehmetle konuşup yattım.
perşembe günü nurayın asistanlıktan arkadaşını da alıp tekrar girneye gittik. bu sefer kaleye gittik. kale bayağı güzeldi, bence mutlaka kale görülmeli. kaleden sonra limandaki müze haline getirilmiş kıbrıs evini gezdik. burdaki müzelere giriş çok ucuz.
daha sonra çarşıda gezdik. kızlar hediyelik eşya aldılar (ordu pazarından ve başka bir mağazadan). bu arada yağmur yağdığı için şemsiye ile gezdik. girnede çarşıda birkaç tane mağazada burberry ürünleri satılıyor. bir kaçında birden kapısında burası kıbrısta gerçek burberry satan tek fabrika satış mağazasıdır yazıyor. mağazalardan 2 tanesine girdim. birinde eşarp ve bir çanta beğendim. ama gerçek mi sahte mi bir türlü karar veremedim. sonra mağazaya bir kaç kadın girdi. bir tanesine gerçekler değil mi diye sordum ve o da bana hayır der gibi bir işaret yaptı sonrasında satıcı kadın geldi ve konuşamadık. sahte şüphesi yüzünden alamadım, aklım onlarda kaldı. İnşallah sahtedirler de boşuna bırakmamışımdır. 500 tl'ye sahte çanta olur mu? ama yaaa.
kıbrısın inlü ceviz macunundan aldık, lokum vs satan bir mağazadan ama sonra onu beğenmedik(yumurtacıoğlu marka). ordu pazarında satılan ceviz macunu daha güzeldi, ondan maalesefki daha az almıştık. akşamları yemekte genelde nurayın asistanlık arkadaşlarıyla birlikteydik. bizimkilerden samimi olduğum kimse yoktu ama ben de ankaradan arkadaşım sıdıka ile görüşmüş oldum. ertesi gün öğleden sonra tam yola çıkıp yine gezmeyi planlarken acayip bir yağmur başladı ve günü toplantılara girerek tamamladık. akşam yağmur devam etti ve sıdıka ve diğer kızlarla oturduk, uzun uzun sohbet ettik. ertesi gün yani cumartesi ben geç kalktım. tek başıma kahvaltımı yaptım, otelin plajına bakan banklara oturdum ve biraz denizi seyrettim. sonra nurayla buluştuk. check in yaptık.
sıdıkayı da alıp taksi ile bellapais manastırına gittik. manastır bayağı yukarıda. girne ile otel arasında bir yerde. yukarı doğru çıktıkça evler daha güzelleşiyor ve büyüklükleri artıyor. beylerbeyi köyüne çok şirin bir yoldan giriliyor. manastırı gezdik.
hemen manastırın girişindeki kafede ünlü iskenderiye dörtlüsü kitabının yazarı lawrence durrellin kölülerle tembellik ettiği huzur ağacını gördük. yukarı doğru sokaklardan yürüdük.
lawrence durrellin evinin yerini sorup öğrenmedim, kızların öyle bir merakı olmadığı için. orda manastırın girişinde solda kalan kafedeki yaşlı amca ile konuştuk. beylerbeyi köyünde ne cami, ne okul ne de mezarlık bulunmadığını söyledi, bundan bayağı şikayetçiydi. ordan taksiye bindik. st hillarion kalesine gidecektik ama yüksek olduğu için kızlar kararsızdı, bana bırakmışlardı. gidiş dönüş (orada taksi veya yerleşim yeri yokmuş) 60 tl istedi. hava da yağmurlu olduğu için vazgeçtim ve tekrar şehir merkezine gittik. aslında 45 liraya tüm bu gezilecek yerleri gezdiren turlar var ama onlara sabah erkenden katılmak gerekiyor, sanırım akşam 5'e kadar sürüyor. otelde resepsiyonun yan tarafındaki duvarda bununla ilgili bissürü ilan asılı. sıdıka tek başına gezmek istemese de onu zorla kaleye soktuk. biz de nurayla osmanlı mezarlığını (baldöken osmanlı mezarlığı) bulup (içinden kaç kere geçmişiz de mezarlık olduğunu farketmemişiz) oturup çikolata, mandalina vs yedik.
ağa cafer paşa camii, girnede gördüğümüz tek camii. yan tarafında yer alan hasan kavizade hüseyin efendi çeşmesi ve taş merdivenlerin resmini çektim ama nerdeler bulamadım. ama merdivenler ve sokak çok hoş görünüyordu. biraz gezinip sonra otele döndük. akşam gala yemeği vardı ama biz ona da katılmadık. yemeğe gittik, adamlar yemeğe almak istemediler ama biz girdik. sakin bir ortamda yemeğimizi yedik, sıdıka da geldi ve sohbet ettik. ertesi gün servisle gitmemeye karar verdik. resepsiyona gece sabah için taksi ayarlamalarını söylemiştik. saat 6 da çıkış işlemlerini yapıp 4 kız taksiye atladık. havaalanı çok da güzel değil, aradığın tüm ürünler de yok. alana girerken sıvı kısıtlaması var ama alandan istediğini alabiliyorsun. içki, parfüm ,sigara vs. koştura koştura bol alışveriş yaptım. istanbula inince de koşturarak alışverişe devam ettim. bavulları samsun uçağı için verip star city avm'ye gittik. pek beğenmedim, küçük bir yer. samsuna geldiğimizde bayağı yağmur vardı arabayı alıp eve geldik. fazla dinlenemeden ünyeye fatihin düğününe gittik. 1 saat kalıp eve döndük. benim için bayağı yorucu bir gezi oldu. bu arada otel çok da güzel değil. bizim odalar güzeldi de bungalovları çok kötüymüş. restaurant, toplantı salonları ve bizim odaların arası mesafe o kadar fazlaydı ki sürekli koşturmak zorunda kaldım. ama tabii kilo vermedim, açık büfe yüzünden bol yemek yedim.

Saturday, November 03, 2012

kurban bayramında arefe ve ilk günü ben icapçıydım. arefe günü 5 saat hastanedeydim. çıkışta mehmetle markete çikolata almaya gittik. sonrasında hünkarda akşam yemeğini yedik. acayip kalabalıktı. (b. hekim) davut bey arka masada oturuyordu. yemeğimizi o ısmarladı. mehmet 'aynurun söylediği gibi morali bozuk görünmüyordu' dedi. sanırım pazartesi günü görevinden ayrılıyor. yeni başhekim olamadı. biz buradan giderken yönetim değişiyor. 1. günü erkenden kalktık ve namaz sonrası kahvaltımızı yapıp tekrar yattık. öğleden sonra yine hastaneye vakaya gittim. akşam marketten aldığımız eti kavurup yedik (buradaki ilk bayramımızda yaşadığımız sıkıntıyı yaşamamak için). bayramın 2. gününde sabah kahvaltı sonrası hazırlanıp samsuna gittik. mehmet ilk defa samsundaki bayram davetini görmüş oldu. misafirlerle öylece geçiverdi. cumartesi akşam berat kenyadan kurban dağıtmadan döndü. 2 ayağı birden şişmiş. pazar günü sinopa gitme planları yaparken babam 'kızım vasiyetimdir, büyüklerini ziyaret et' dedi ve mehmetle ismail abimlere gittik. ismail abimlerin evi kafamı karıştırdı. istanbula gitmekle doğru mu yapıyoruz yanlış mı diye düşündüm. istanbulda küçücük bir daireye bütün paramızı vereceğiz, burada olsa böyle kocaman bir ev alıp hayvan da bakarız sebze de çiçek de yetiştiririz diye düşündüm. sahilde bunları konuşarak yürüdük mehmetle. kaşınıyormuyuz acaba? rahat mı batıyor? istanbuldan ayrılmak çok zordu ama dönmek de çok zor. kısacası mehmet'te de bende de böyle karın ağrıları var bu ara. salı günü nurayla samsuna gideceğiz. çarşamba sabah da erkenden kıbrısa uçacağız. pazara kadar kıbrısta kongredeyiz. yarın bavulumu hazırlayacağım İnşallah.

Thursday, October 18, 2012

geri dönüş

burada, fatsada geçirdiğimiz 4.5 yıl sonunda ikimizin de tayini çıktı ve yakında buradan ayrılıyoruz. bugün öğleden sonra mehmet aradı ve 'belli oldu, hayırlı olsun' dedi. 'sağol,ikimize de' dedim. içimi bir hüzün kapladı. annemi, beratı, babamı,ablamı ve sonra diğerlerini aradım. annemle konuşurken nerdeyse ağlayacaktım. babamın sesi çok iyi geliyordu 'hepimizin gözü aydın, hayırlı olsun' dedi. canım babam, biliyorum ki gitmemize en çok sen üzülüyorsun ama belli etmiyorsun. bunu düşündükçe gözlerim doluyor, ağlamak istiyorum. ben ameliyathaneye gidip söyleyene kadar nuray gidip söylemiş. içeri girince herkes tek tek hayırlı olsun dedi. saime hanım (bana her zaman sultanım diye hitap eden) 'çok üzüldüm' dedi. çok garip birdaha onları göremeyecek olmak. çok alışmıştım buraya. bugün hem sevindim istediğim hastane oldu diye, hem de içimde bir burukluk ile dolaştım ortalarda. fatih aradı hayırlı olsun demek için, gülizar söylemiş. 'üzüldüm gitmene' dedi. 'ben de sizin tayininiz çıktığında üzülmüştüm, siz de gelirsiniz istanbula ve görüşürüz' dedim. hastaneden çıkıp eve gittim. mehmet evdeydi. annesi bile bir garip olmuş, tayinin çıktığını duyunca. biraz konuştuk sonra hünkara gittik yemeğe. dışarda zeynep'i gördüm, ayşe halanın kızını. ayaküstü sohbet ettik. sonra evimize geldik ve akşam klasik uyuklama, çay tv izleme ile geçti.

Sunday, October 07, 2012

muhammed 15 yaşında.

5 ekim'in ilk dakikalarında Muhammedi düşündüm. bazen onu hatırlayınca gülümsüyorum bazen de ağlıyorum. canım benim cuma günü 15. doğum günüydü. ablamı aradım. evde kombinin yeri değiştiği ve ertesi gün de evde badana işi olduğu için kimseyi davet edemedim dedi. ben de her zaman Muhammedin doğum gününde kutlama yapardınız ayşenur hep kızardı, bu sefer de ayşenurun doğum gününde (10 ekim) ikisininkini birden kutlayın dedim. yaşıtlarına bakıyorum, düşünüyorum nasıl olurdu acaba diye. sesi kalınlaşır, diğer adölesanlar gibi çirkinleşir miydi? babası gibi saçları dökülürmüydü? iyi ki doğdun canım yeğenim, hayatımıza renk kattın, seni sevdik hem de çok. çok da özlüyoruz.
sabırsızlıkla tayin sonucunu bekliyoruz. geçen hafta biraz gergin ve endişeliydim. bu hafta ise rahatım. istediğim yer olacak ve gidecekmişiz gibi geliyor. annemlerden uzağa gitmek beni tabii ki üzüyor ama artk biz de bir yere yerleşelim yerimizi yurdumuzu bilelim. samsundaki daire satılacak. sanırım yarın badana işi bitiyormuş. ümmühan daireleri değiştirmek istiyormuş. bugün arayıp istiyorsan yukarı çık ama biran önce karar ver dedim. dairemi zamanında babam samsuna gelip orda otururum diye almıştı. nasip değilmiş. satmaya kıyamıyorum, ailede kimse kıyamıyor ama napayım samsunda yaşamayı da düşünmüyoruz. mehmetin ailesi tayin olayına oldu gözüyle bakıyor. hayırlı olsun diye arıyorlar. bizimkiler ise eminim gitmeyelim diye dua ediyorlardır. doğruyu söylemek gerekirse iki arada bir derede kaldım. annemin en çok da babamın (söylemese de) üzülmesi beni çok üzüyor. ama napayım mehmete evlenirken istanbulda yaşayacağız diye söz verdim.

Tuesday, September 25, 2012

uzun zaman yazmadığımda içimde hep bir sıkıntı olurdu, bir görevi yapmamış olmanın sıkıntısı. dün aklıma geldi benim burada bir sayfam olduğu. baktım ki bende sıkıntı falan kalmamış hatta burayı tamamen unutmuşum. bugün mehmet durmadan tv'de rahmetli neşet ertaşı seyrettiği için bana da bigisayar düştü ve gezinirken irden aklıma geldi. hem de ne kadar tatilleri vs yi yazmasam da yazacak başka birşeyim var. geçen hafta kurum içi tayin sonuçları belli oldu. bana çıkmadı ama mehmete istanbulda istediğimiz gibi bir hastane çıktı. aslında orası bana çıksın istiyordum. mehmete diğer yerler değil de orası çıktığı için biraz rahatladım. her zamanki gibi annemler üzüldüler. annem gitme fikrine bir türlü alışamadı. samsuna gelseniz diyor. bu arada kiracı çıktı ve eve baktık. babam satalım dedi. biraz tadilat görecek ve satacağız İnşallah. babam 2 yıl önceki kadar para etmez diyor, piyasa iyi değilmiş. ümmühan yeni işine ayşenur da yeni okuluna başladı. teyze yeğen yine aynı okuldalar. bu sefer yanlarında fatih mehmet de var hem de özel odasında. dün eş tayini de açıldı, İnşallah perşembe günü ben de başvuracağım. bu ara hastane karışık, bayram icapları yüzünden birbirimize girdik. sonra da sabah geç kaldım diye b. hekimden ayaküstü fırça yedim. sonra aynurla odasına gidip konuştuk. volkan bey bizi şikayet etmiş geç kalmışız. ağzıma geleni saydım. utanmazlar muayenehaneleri kapanınca bizim paramıza gözlerini dikiyorlar. daha önce paraya para demiyorlardı ve paralarını aldıkları enkaz hastaları ameliyathaneye getirmesini biliyorladı. biz sadece maaşa talimken hiç sesleri çıkmazdı. hepsine de iyi oldu diyorum başka da birşey demiyorum.

Wednesday, June 27, 2012

bugünlerde

mehmet içerde maç seyrediyor, tv sırası onda. ben de balkonda nette gezinip duruyorum, daha neler satın alabilirim diye bakıyorum. joseph. baker ve dışardan gelen yağmuru dinliyorum. acayip yağıyor ve çok güzel toprak kokusu geliyor. burada havalar yakında ısındı ve balkona masamızı çıkaralı daha 1 hafta oluyor. mehmetle hafta sonu mehmetin öğrencilik ve pratisyenlikten arkadaşı, aynı zamanda komşumuz ve aile hekimimiz olan arkadaşının oğlunun sünnet konvoyuna katıldık. aslında biz sünnetlerden hiç hoşlanmıyoruz ve para toplama amaçlı olduğunu düşünüyoruz (yani çoğunluk öyle). bize saçma geliyor sünnet nedeniyle o kadar insanın bir araya gelmesi. ailecek kutlansın olsun bitsin. zaten babam da böyle düşündüğü için kardeşlerinkinde komşuları bile annem zorla çağırmıştı. şimdi onu anlıyorum. neyse akşam bayağı canımız sıkılacak diye düşünürken komşularımızdan biriyle sohbet ettik ve daha sonra eşi de bize katıldı. çok hoş sohbetlermiş, akşamımız beklediğimizden çok iyi geçti.
pazar günü balkondaki çiçeklerimizle ilgilendik. biraz yorulduk ve akşam mehmetle tekrar bolmana gittik ve deniz kenarında oturup pide yedik sonra oturmak için çok daha güzel bir yer bulduk ve nerdeyse güneş batana kadar da orada oturduk.
pazartesi iş yerinde bayram icaplarını konuştuk ve yeni uzmanımız dediğimi kabul etmedi. eski köye yeni adetler getirdi ve onun dediği gibi yapmayı kabul etmek zorunda kaldım. ama kendisine gıcık oldum. kabul ettiğimi söyleyene kadar beş karış suratla gezdi. sonunda dayanamadım ve eninde sonunda söyleyeceğim kabul ettiğimi, en iyisi şunun suratını daha fazla çekmeyeyim dedim. neymiş çocukları gelecekmiş de bayramı kutlayacakmış da. sanki bir tek o kutlayacak, en son geldiysen icabın sana kaldığını bilirsin. ama yaştan ve kıdemden dolayı öyle düşünmemek gerekirmiş. kıdem diyorsan en son çalıştığın yerden ayrılmasaydın, emekli olmasaydın. bir kıdem varsa o bana ve nuraya aittir. sonra dün bunlar yetmezmiş gibi aynura da cuma günü çocuğunu süt izninde dr'a götürseydin beni yalnız bıraktınız dedim ve o da kızdı. doğruları söyleyince işte böyle oluyor. ama hata bende ben insanlara gereğinden fazla kıymet veriyorum, çok seviyorum ve sonra hayal kırıklığına uğruyorum. iyi ki nuray var diyorum. sanırım hepimiz öyle diyoruz. geçen hafta nuraylar da bizim gibi tatilden döndüler. yolda tesiste mola vermişler, araba içinde uyuyorlarmış. 3 adam arabalarının camını kırmış ve nurayın çantasını çalmışlar. bütün geceyi karakolda geçirmişler. ertesi gün samsunda arabanın camlarını takdırıp eve gelmişler ve çilingir kapıyı tam 1.5 saatte açmış. sonra da eve girince iğrenç bir kokuyla karşılaşmışlar çünkü tatile çıkmadan şalterlei indirmişler ve buzdolabındaki herşey kokuşmuş aynı bizim başımıza geldiği gibi. sonra bakıcısı izinde olduğu için görümcesi kalıp .çocuklara bakma işinde pek istekli davranmamış ve çocuklar o yüzden 2 gün yüzme dersine gidememişler ve sonra nuray 1 hafta daha izin aldı ve sonra işe döndü, ne tatil ama.
dün ablamla tel de konuşurken anlattı.
cmt imam ustaya lahmacun yemeye gitmişler. beyazıt dilek ve öneriler yazan kutuya atmak için bir kağıt almış ve yazmaya başlamış. ayşenur sormuş ne yazıyorsun diye. öneri yazmıyorum, dilek yazıyorum demiş. ayşenur ne dileği demiş. bizim beyazıt da ı pad istiyorum, onu yazıyorum demiş. ablamlar bayağı gülmüşler. ayşenur onu tekonasaya yazsan daha iyi olur demiş. sonra da bir kaç mağazaya yaz belki biri alır demiş. akşam ablam bana bunu anlatacağı zaman bayağı kızdı ve telefonu kapattı. ablama o konuyu niye açtın diye kızıyormuş ablam da ona, çocuklar böyle komiklikle yapar, bir şey yok bunda dedi. komikti ya.. mehmet netten eski arabamızı takip ediyordu, satılmış. hadi ya, demek gitti dedim. ya dedi sen benim arabaya böyle üzülüyorsan kendi arabanı satacağımız zaman nasıl ayrılacaksın dedi. ilk aldığımızda mehmet 5 yıl kullanırsın demişti de ben daha önce değiştiririz diye düşünmüştüm. 5 yıl bir araba kullanılır mı demiştim. ama şimdi bakıyorum, arabam 4 yıllık ve hala bana yeni gibi geliyor ve onu çok seviyorum. zaten değiştirmem için yine aynı markadan daha üst model bir şey almamız lazım, onun için de şuan imkanımız yok. önce ev.

Sunday, June 17, 2012

evleneli 6 yıl oldu. zaman ne çabuk geçiyor. geçen hafta tatildeydik eve yeni geldik. dün akşam samsunda kaldık annemleri görmek için. bugün de gidip bebişi gördük.

Sunday, June 03, 2012

fatih mehmet

sabah mehmetle aö sınavına gittik. dünküne göre daha iyi geçti. her zamanki gibi mehmetten önce çıktım. sınavda dilek tam çaprazımda oturuyordu. evde kahvaltı yaptık ve sonra bahçede dut yedik. eve çıkıp hazırlandık. avm'de bir kaç mağazaya baktık. annem aradı, ümmühanın ağrısı varmış ve evde ağlayıp duruyormuş. mehmetle yürüyerek ona gittik. yüzü ve gözleri ağlamaktan kıpkırmızıydı. ağlayana kadar kalk ve hastaneye git dedim. biz eve geldk sonra beyazıt aradı ve 'teyze, bebek doğdu' dedi ama ona inanmadım. annesine verdi 'teyzeme bebek doğdu dedim ama bana inanmadı' diyerek. ablamdan da duyunca şaşırdım, çünkü 30 dakika kadar önce asiye ablamla konuşmuştum ve muayene sonrası eve doğru yola çıktıklarını söylemişti. doktoru daha doğuma çok var evinize gidin demiş. 2-3 kilometre sonra ağrısı artmış ve acilden giriş yapmışlar ve odaya almışlar. doğuruyorum demesine rağmen hemşireler inanmamışlar ve özel hastanede yatakta tek başına doğum yapmış,akşam 19:30 gibi. çıktığında parmağını emiyormuş. ablam odaya girdiğinde yatakta ayak ucunda bbeği görünce şaşırmış, hemşire de ablamla aynı anda odaya girmiş. yarın çocuk doktoru görecekmiş İnşallah tetkiklerde bir sorun çıkmaz. bizi bayağı korkutan bu oğlan beklediğimizden erken ve kendi kendine doğdu.

Thursday, May 24, 2012

cc

mehmetle bugün öğleden sonra giresuna gittik, mehmete araba bakmaya. emektar arabamızı gösterdik, ne fiyat biçecekler diye. ucuza kapatmak için arabamıza bissürü kulp taktılar. istedikleri gibi ucuza kapattılar ama biz yeni arabamızdan vazgeçmedik. istediğimiz fiyata vermeseler de. halbuki yolda giderken arabanın ne kadar iyi durumda olduğundan, mehmetin onu ne kadar iyi kullandığını konuşmuştuk. çok kısa süren pazarlık sonucu el sıkıştılar ve dönüş yoluna geçtik. mehmet hüzünlendi, 8 yıldır kullandığı arabadan ayrılmak zor geldi. arabada geçen hatıralarımızdan bahsettik, evlilik teklifine arabada evet deyişim, mardinde eşeğe çarpmamız..... sonra galeride aka cam bozuk, açılmıyor dedikleri için bir kontrol edelim dedik (bizde arkada oturan olmadığı için arka cam da hiç açılmıyor ve bozuk olduğunu da hiç farketmedik) ve cam indi ve bir daaha yukarı çıkmadı. sonra sanayiye gittik ve camı yaptırdık sonra madoda börek yedik ve sonra aynurun ikizlerin bir yaşını kutlamak için gecikmeli olarak aynura gittim. eve gelince milleti arayıp kandillerini kutladı, 3 aylar başladı.

Sunday, May 06, 2012

hıdrellez

mayısın 2'si mehmetin resmi, 3'ü de gerçek doğum günü. her ikisinde de yorgun olduğum için ve günün bu kadar yaklaştığını anlamadığım için hediye de almayınca sıradan bir gün şeklinde geçti. sıradan bir gün ama sürekli hani hediyem hani kutlama diyen bir mehmet vardı. bir de '17'si de aynen böyle geçecek' diyordu. çok suçlu hissettim ve telafi için cmt için piknik planı yaptım. cuma günü nette gezinip börek ve kurabiye tarifleri baktım. akşam kurabiye yaptım ama ikimize de yağı ağır geldi. ertsei sabah erken kalkmak için saatimi kurdum. uyandığımda hava sisli, pusluydu. geç kalktık, evde kahvaltı yaptık. mehmet kahvaltı sonrası gidelim dedi. ünyede millet mangal yapar ve kokar diye ordauya sahile gitmeye karar verdik. kısır, yeşil mercimekli börek ve kapari biberli bir aparatif yaptım. çayı da demledim ve evden çıkana kadar saat 4 oldu. orduda sahildeki caminin karşısında piknik yapardık normalde, şimdi tiyatronun karşısında durduk. sahilde yürüyüş alanı yapmışlar, herkes eşofmanları giymiş yürüyordu. hasırımızı serdik, yiyeceklerimizi çıkardık, radyomuzda türk sanat müziği açıp pikniğimizi yaptık. sonra aklımıza ertesi gün hıdrellez olduğu geldi ve deniz kenarına yürüyüp istediklerimi bşr gün öncesinden resimledim.
havuzlu dubleks bir ev ve yeni bir araba (bir kaç yıl sonrası için) Q3.
sonrasında bir iki mağaza bakıp evimize geldik. geçen hafta cuma günü sabah hastaneye geldim ve selim sağolsun (?) hemen müjdeli haberi verdi. akşam hastalardan birinde ilaca bağlı komplikasyon gelişmiş ve hasta benim hastalardan biriydi. canım bayağı sıkıldı. yeni bir protokol oluşturalım, ilaç dozlarını azaltalım diye konuştuk. sonrasında b. hekimin babası efor sırasında fenalaşmış. müdahale ettik, bayağı korktuk ama bişey olmadı Allahtan. akşam annemlere gittik. annem bissürü yemek yapmış. herkes geldi, yemek yedik. 2. kez hala oluyormuşum. ertesi gün beyazıtın doğum gününü kutladık. pazar günü adalara et yemeğe gittik sonra da madoya. pazartesi mehmetle gezdik, salı günü yani 1 mayısta da öğleden sonra evimize döndük. evimize gelince hemen aö sınav sonuçlarına baktık, benim sonuçlar harikaydı, 80ler,90lar... en kötüsü matematik o da çok kötü değil. mehmet sürekli 'sen muhasebeyi hiç bilmiyordun, nasıl 80 aldın?' deyip durdu. tekrar kitapları çıkarttık ama hala sıkı bir şekilde çalışmıyoruz.

Monday, April 23, 2012

23 nisan

6 yıl önce bundan 1,5 saat kadar önce (23 nisan 22:40) mehmet bana evlilik teklif etmişti. bu saatlerde yoğun bakımdaki hemşirenin annesinin felç geçirdikten sonraki şikayetlerini dinliyor gibi gözüküyordum ama aslında kafam başka yerlerde yüreğim pırpır, içimden gülümseyip duruyordum.
bu hafta sonu mehmetle trabzon ve rizeye gittik. ondan önce de 1 günlüğüne samsuna gitmiştik. şimdi evimizdeyiz, yarın da İnşallah işte.

Wednesday, April 18, 2012

2 yıl önce dubai

bundan 2 yıl önce mehmetle nisan veya mayıs ayında (hangi ay olduğunu bile unutmuşum) dubaiye gittik. yazıyı yazdım ama güya resimlerle ve daha ayrıntılı açıklamalarla buraya koyacaktım ama ben bu düzenlemeyi yapana kadar bu kadar zaman geçti. yazıyı dosyanın içinde görünce bari şimdi resimsiz düzenleme yapmadan yayınlayayım dedim.

Mehmetle cuma akşamı istanbula gittik. Uçakta istanbul üstünde uçarken ne kadar özlediğimi düşündüm. Havaalanından taksi ile eve gitmeyi planlarken mehmet abisini aradı ve kuzucuk ısrarla (bizi dışarda bayağı beklettikten sonra) gelip bizi aldı.
Cumartesi sabah 7 gibi zil sesi ile uyandık. Allah Allah sabah sabah bu da kim derken kuzucuk ve ailesinin olduğunu anladık. Meğer yenge hanım ile kuzucuk sınavda gözetmen olarak görev almışlar, çocukları getirmişler. Mehmet sinir oldu. Ben bunlara laf sokmadan duramam dedi ama istediği lafı desin üstlerine alınmadıktan ve yağ gibi üste çıktıktan sonra boşuna konuşmuş oluyorsun. Olan kayınvalideme oluyor. kahvaltı sonrası fatihte yürüyüşe çıktık. Mehmet annesine bizimle gelmesi için bayağı ısrar etti ama kayınvaldem biz romantik romantik yürürüz diye gelmedi. Fevzi paşanın bir başından diğer başına yürüdük ve sonra eminönüne gitmeye karar verdik. Daha önce eminönünü hiç o kadar kalabalık görmemiştim. Hele Yer altı geçidi tamamen insanla doluydu aklıma zamanında hacda meydana gelen tünel faciası geldi ve biraz korktum. Önce havuzlu hana bebe çeyiz sarayına gittik. Mehmet bir köşede otururken ben hızlı hızlı necla için bir şeyler aldım. Fazla vakit geçirip mehmeti kızdırmadan çıktım ve tekrar aşağı doğru yürümeye başladık. Önce yol üstündeki bir kumaşçıdan Birkaç kumaş aldım. Sonra mehmetin iç çamaşırlarını piyasaya göre daha ucuza aldığım mağazaya (rehber ticaret, yukardaki yapı kredden aşağı inerken solda küçük ada şeklinde bir yer kalıyor. Onun arasından aşağı doğru iniyorsunuz oralarda. Ucuz çamaşır dediysem, marka iç çamaşırı ama piyasadan ucuz) gittik. Mehmete bol çamaşır ve pijama takımı aldık. Bayağı büyük bir takı mağazasına girdik, sonradan fatihte pahalı bir mağazada 27 tl'ye satıldığını gördüğüm takıyı ben ayşenura 10 tl'ye aldım, çok şeker Bir şey. Görünce bayılacak. Marpuççulara uğradık, boncuk, düğme vs aldım. Mehmet buradaki çeşidi ve hareketliliği görünce annesinin gelmediğine bayağı üzüldü. Bir daha gelirsek onu da getirelim burayı görsün dedi. Mehmet olmasa oradan daha neler alırdım, neler, çıkışım biraz zaman alırdı. Akşam kayınvalidem yemek yaptığı halde balık ekmek kokusuna dayanamadım ve mehmetle turşu suyu eşliğinde balık ekmek yedik. Ne muhteşem bir tat ve ortam. Her seferinde ümmühan ve ben ortaokuldayken babam ve annemin veli toplantısına gelip bizi eminönüne gezmeye götürmeleri ve balık ekmek yememiz aklıma geliyor. Annem de her zaman o balığın tadını unutamam diye söyler.
Pazar günü kahvaltı sonrası nalanla konuşup buluşmaya karar verdik. Motorla eminönünden kadıköye geçtim. Kadıköye gitmeyeli seneler olmuştu, özlemişim. Nalan beni iskeleden aldı. Kardeşi esra da vardı. Önce gidip bağdat caddesinden aldığı daireyi gördük. Bayağı güzeldi. Birkaç yerde avize ve yatak baktıktan sonra kadıköye çiya'ya gittik. Buralara gelmeyeli ne kadar olmuş. Nalanla buradaki manavdan alışveriş yapardık. Bu sokakları çok severdim. Çiyada daha önce hep kebap yemiştim bu sefer yemeklere bakıp, isimlerini ve içlerindekileri öğrenip yemeklerimizi seçtik. Nalan taze sarımsakla yapılan bir yemek seçti, tadına baktım benimkinden daha güzeldi. Ben daha önce nerede adını duyduğumu hatırlamıyorum ama şevketi bostan ismini duyunca ben onu alayım dedim. Yenilebiliyor ama bayılmadım doğrusu. Ortaya aldığımız falafel ve bulgurdan yapılmış köfte sarımsaklı yoğurtla birlikte sunuluyordu ve her ikisi de çok güzeldi. Ekmekleri de karadeniz ekmekleri gibiydi, onu da sevdim. Nalanın kardeşi esra zahter çayını çok seviyormuş, yemek boyunca bardak bardak içti. Ben de bir bardak isteyip denedim, ona da bayılmadım.
Çiya sonrası yağmur altında yürüyüdük ve Nalan 'buraya kadar geldim de balyana girmedim deme' dedi ve son anda balyana kahve içmeye girdik. Aslında methini çok duyduğum kup griye yemek istiyordum ama midemde yer kalmadığından sadece kahve içtim.
Balyandan sonra nalanlardan ayrılıp 30 dk motorda bekledikten sonra karşıya geçebildim. Mehmetler bayram beylerin yeni evine gitmişler ben eve gidene kadar onlar da dönmüşlerdi.
Pazartesi günü kahvaltı sonrası taksiye atlayıp şişliye gittim. İşim fazla sürmedi ve tekrar taksiye atlayıp geri döndüm. Mehmet, annesi ve babası hep birlikte forumdaki akvaryuma gittik. Gayet güzeldi. En çok fatos ismindeki garip balıklar dikkatimizi çekti. Bulundukları akvaryumun yüzeyinde kum vardı ve bunlar da aynı kum rengindeydi çok dikkatli bakınca ancak farkedilebiliyorlardı. Onları bayağı seyrettik. Yılana benzer garip balıklar vardı sanırım isimleri müren, onlara ne korkunçlar diyerek baktım. Tünelden geçerken mehmetin köpekbalıkları ile resmini çekmeye çalıştım. Babam herşeyi çabuk tüketen, çabuk sıkılan biri. Akvaryumu merak edip bizimle geldi ama kısa sürede sıkıldığını belli etmeye başladı. Çalışanlarla konuşup akvaryumun kimlerin olduğunu, kimin işlettiğini vs öğrendi. Mehmet de biraz kızdı 'baba, işletmesini n'apacaksın, balıklarla ilgilensene' dedi. Son turumuz bu yüzden biraz hızlı oldu. Bu arada içeri giriş ücreti hiç de az değil ama pahalı olduğu için içerde fazla insan olmadığı için rahat rahat geziliyor.
Akvaryum sonrası güya forumu gezecektik ve alışveriş yapacaktım ama tabii ki gezemedim. Yemek yedik. Çiçek ızgaranın önünden geçerken aklıma nişantaşındaki çiçek ızgara geldi. Oraya her gittiğimizde ağlardım. Aslında yine öyle bir gün, tam çiçek ızgaralık.
Yemek sonrası ikeaya gittik hızlı bir tur attık. Kumaş bölümünden 3 tane kumaş aldım, alışveriş çantası yapmayı düşünüyorum.

Salı günü kahvaltı sonrası hazırlanıp evden çıktık. Havaalanına vardığımızda bilet işlemleri ve pasaport kontroldan sonra hemen free shop'a girdik. Elimde küçük not defterim istediğim parfümlerin fiyatlarını yazdım (gerçi dönüşte defteri bavulun içinde unutmuşum, karşılaştırma yapamadım). Uçakta mehmet off oldu, hostesler ingilizce konuşuyordu ve mehmet'te de ingilizce olmadığı için uçağa bindikten sonra bana bağımlı hale geldi. Yolculuğumuz güzel geçti, bissürü film ve müzik alternatifimiz vardı. Ben netten seyredemediğim an education filmini seyrettim ama sonuna kadar seyredemedim. Mehmet daha çok zapping yaptı ve müzik (ümmü kasım) dinledi (ümmü kasımı pek sever). Uçakta ara sıra büyük ekranda Kabenin yönü gösteriliyordu.
Dubaiye vardığımızda havaalanında milleti takip ettik. Herkes sıraya girerken birkça kişi başka yöne doğru gidiyordu. Peşlerinden gidip nereye gittiklerini sordum. Pasaport kontrolden önce göz scani varmış. Biz de gidip kadın erkek 2 ayrı kuyruğa girdik. Sıra bize geldiğinde öğrendik ki yeşil pasaporta göz sceni'ne gerek yokmuş. Pasaport kontrole gittik. Bizi oradan görevli biri alıp yandaki küçük odaya götürdü. Orada bizi oturttular ve tüm işlerimlerimizi yapıp pasaport kontrolden direkt geçirdiler. Rehberin dediğine göre türk dizileri ve 'one minute' olayı yüzünden türkleri çok seviyorlarmış. Biz orada otururken hintli bir işçiye bu saatte vize işlemi yapmıyoruz sabaha kadar bekleyeceksin, yukarı çıkıp yukarda yat diyorlardı. Hintlileri pek istemiyorlarmış. Bavulumuzu aldık ve rehberle buluştuk. Pasaport kontrolden bahsetmişken buaralarda ve diğer resmi dairelerde çalışan insanlar türkiyede olduğu gibi memur değilmiş. Dubaide askerlik görevi yokmuş, onun yerine bütün erkekler 5- 6 yıl (sayıyı şimdi tam hatırlıyamıyorum) mecburi devlet görevinde çalışyorlarmış ama bayağı iyi bir maaşla. Ama hiç biri bu işten memnun değilmiş. Çünkü burada yatırım yapmak isteyen yabancılar ancak kendilerine buralı bir ortak almaları şartı ile yatırım yapabiliyorlarmış. Ortaklık için de gerçekten ortak etme şeklinde değil, senelik yüklüce bir para vererek bu işi halldiyorlarmış. Bu sebeple de çoğunluğu havadan gelen bu para sayesinde çalışmıyormuş.
Grupta sadece 13 kişi vardı ve hepsi de bizden büyüktü, hatta yaşlı populasyonu fazla desem yeridir. Küçük bir otobüse bindik ve önce diğer oteldekileri sonra da bizi otele bıraktılar. Otelimiz fena değildi (radisson blu media city). Çevresinde cnn, reutar haber ajansı vs binaları vardı.
Çarşamba sabahı kalkıp kahvaltımızı yaptık ve toplanıp otobüsle panoramik turumuzu yapmak üzere yola çıktık. Yelken otele gittik diyeceğim ama otelin kendisine değil, yakınındaki sahil şeridine gidip otobüsten inip resim çekindik. Deniz öyle güzel görünüyordu ki turdaki başka bir bayanla ayaklarımızı suya soktuk. İşin aslı biraz da başka bir sitede çocuğuyla denizde resim çekinen kadından özendim. Bizim resim çekindiğimiz yerde insanlar kimisi denize giriyor kimisi de havlularını kuma sermiş sere serpe yatmış güneşleniyorlardı.
Atlantis otelin önüne gidip onun da önünde resim çekindik. Altın çarşısına gidip gezindik. Altınlar 22 ayarmış ama türkiyede bozdurunca bizimkisi kadar para etmiyormuş, belki de çok oymalı vs olduğu içindir. Altınların sahte olma ihtimali yokmuş, hepsi şeyhin garantisi altındaymış. Şöyle bir tur attık. Türkiyede beğenip altın alamıyorum orada 10 dakikada nasıl alayım?
Altın çarşısını gezdikten sonra baharat çarşısına ve deira creek' e (haliç) götürmedi. Akşam gideceğimiz yemekli tekne gezisinde göreceksiniz dedi ama tabii biz ona katılmadık. Gittiğimiz jumeriah camii'nin bayanlar girişi kapalıydı. Mehmet erkekler girişinden girerken ben de zorla ayakkabılarımı çıkardım ve içeri girmek için hamle yaptım ama güvenlik görevlileri izin vermedi. Camiye yabancıların girmesize izin vermiyorlarmış o yüzden de 'elhamdülillah' deyip müslüman olduğunuzu kanıtladıktan sonra camiye alıyorrlarmış. Mehmet ve adaşı yaşlı amca elhamdülillah deyip caminin içine girip baktılar.Tur sonrası bizi bizim otele yakın olan mall of emirates'e bıraktı. Tüm akşamımız orada geçti. Önce açlıktan başımız döndüğü için yemek bölümünü bulduk ve yemek yedik. Sonra mağazaları gezindik. Çok güzel bir alışveriş merkezi, bayağı lüks. İçinde kayak pisti olan alışveriş merkezi burası.
Burada hoşuma giden şeylerden biri bayanlar ve erkekler için tuvaletler ayrı koridorlara konmuş, yayla gibi koridorlar. Mescid, abdest lma yeri, bebek bakım odası, engelli tuvaleti ve normak tuvaletler hepsi birarada. Öyle bizdeki gibi tıkış tıkış değildi.
Yemek olarak mehmet sayesinde kentukyde tavuk dışında Bir şey yiyemedik. Aslında ben noodle ve büryan yemek istiyordum ama dediğim gibi olmadı. Yalnız çok garip bir baharat kullanıyorlardı bazı yerlerde onun kokusu geliyordu, kötü bir koku.
Çok lüks mağazalar da vardı. Mehmetle havaalanında bana beğendiğimiz çantaya baktık ama aynısı yoktu. İstanbuldan almadığımıza çok pişman olduk.
Dubaide fiyatlar denildiği gibi ucuz falan değildi, türkiyedekine benzer fiyatlardı ve alışveriş hevesiyle gitmişken hevesim kursağımda kaldı.
Perşembe günü erken kalkıp kahvaltı sonrası paralı plaja gittik. Plaja otelin önündeki lüks taksilerden biri ile gittik. mehmetin dediğine göre lexux'a binmişiz. Fiyat normalin nerdeyse 2 katı tuttu. Benim burj al arabın yanından geçerken sürekli resim çektiğimi görünce adam 'isterseniz sizi otelin önüne resim çekinmeye götürebilirim' dedi. Ben de önceki gün yeterince çekindiğimizi söyledim. Ona burj halifanın asansürlerinde sorun olup olmadığını, en üst katına seyir için çıkmak istediğimizi söyledim. Tam bilmiyorum, otelden öğrenin, otelden rezervasyon yaptırabilirsiniz dedi. Burj halifayı aynı günde ziyaret ederseniz 400 riyal, önceden rezervasyonla ziyaret ederseniz 100 riyal ödeniyormuş. Bir gün önce rezervasyon yaptırmak bile yeterli oluyormuş diye anladım. O yüzden dubaiye ilk gidilen gün rezervasyonu yaptırmak lazım. Online almak şuan için mümkün değil, belki ilerleyen günlerde mümkün olur.
Plajın yan tarafında da bayanlar için plaj varmış ama mehmetle ayrılamayacağımız için onu hiç sormadım. Haritada ikisi yan yana görülüyor, sanırım otelden bilgi alınabilir. Plaja giderken otelin havlularını aldık ama orada havlu kiralanıyordu. Şezlong ve şemsiye kiraladık. Şezlonglar 10, şemsiye 15 riyaldi sanırım. Mehmet sürekli bu şemsiyeye gerek yoktu, çok güneş yok deyip durdu ama daha sonra farkettik ki mehmet bayağı yanmış. Bu arada denize girme ihtimalimizi düşük diye düşünüp sadece mayolarımızı almıştım, güneş kremini almamışım, aslında aklıma gelmedi. Kremsiz güneşlenince mehmet ertesi gün ben böyle denize giremem deyip tekrar plaja gitmek istemedi. Zaten hava da acayip rüzgarlıydı, kum fırtınası vardı. Ertesi gün denize gitseydik (plaja girerken de tabii para ödeniyor) aynı yere gitmeyi düşünmüyordum. Mehmete biz de millet gibi gidip jumerah otelinin önünden burj al arab manzaralı denize girelim dedim. Hatta akşam carrefourdan üstünde uzanmak için hasır bile almıştık ama dediğim gibi ertesi gün mehmet istemedi.
Plajda burj halifa ile resim çekindik. Yanımıza gelen çocuklu ingiliz aileyi izledik. Yanımda önceki gün carrefourdan aldığım shophacolic'i e götürdüm ama okumaya fırsat olmadı. Plajdan ayrılırken üstümüzü değiştirmek için kabin olduğunu gördük. Aslında içeri girerken para alındığı için kilitli dolaplar olur diye düşünmüştüm ama öyle bir şey yoktu. O yüzden aklımız çantalarımızda kalmasın diye denize yakın şezlongları yerleştirmiştik. İlk gittiğimizde deniz hafif dalgalıyken ayrılmaya yakın (öğlen civarı) dalgalar iyice arttı. O yüzden de birazcık su yuttuk. Dalgalar nerdeyse boynumuza kadar geliyordu. Bayağı da rüzgarlıydı. Öğle vakti neden güneş yok diye düşünürken plajdan ayrılırken denizden uzaklaştıkça havanın ısındığını, güneşin arttığını, rüzgarın da azaldığını farkettik. Bir kısım insanların neden kabinlere yakın yerleştiğini böylece anlamış olduk. Kabin dediğim yerlerde duş da vardı ama çok da iyi bir ortam değil, sadece giyinip çıkmak bence daha mantıklı. Taksi ile otele dönüp üstümüzü değiştirip istediğimiz saattekine değil de bir sonraki creek turuna yetieşbildik. Otel lobisinden aldığımız haritada ve daha bir çok yerde safari turu, yemekli ve bizimkisi gibi yemeksiz creek (haliç) turunu hatta abu dabi turunu dahi bulabilirsiniz hem de rehberin istediği paranın çok daha altında bir fiyata.
Çöl safarisi 75 euro rehberin verdiği fiyat, yerli firmaların verdiği fiyat ise 170-175-200-220 AED arasında değişiyor. Otelden alıp tekrar otele bırakıyorlar. Kına, deveye binme, dansöz akşam yemeği, içecek vs de dahil. (bunlar daha sonra bütün dubai ile ilgili dergi ve kağıtlar bir araya getirildikten sonra yazıldı)İlk gün rehber gruptaki herkesle ayrı ayrı konuşup ekstra olan turlardan hangilerine katılacağımız sordu ve paraları topladı. Safari turuna katılmak istediğimizi söyledik ve bizden başka katılan var mı diye sorduk. Hayır sadece sizsiniz dedi. Peki siz gelecek misiniz dedik. Hayır gelmeyeceğim dedi. Telefon numarası ve fiyatı haritada ve havaalanı dergisinde yazarken ne diye gidip rehberin turuna katılalım ki? Biz yemek faslı vs de olduğu için türklerle katılmak daha iyi olur diye düşünmüştük. Yas yüzünden zenne ve dansöz gösterisi pitalmiş zaten. Yemekleri zaten mehmet istemez ama sadece safari tur da yokmuş. Otele gelip saat 3 gibi sizi alıyorlar ve 30-45 dakika sürecek safari tur için yemek ve dansöz gösterisi için akşam 21:30'a kadar dolu oluyorsunuz. Mehmet çok istese de safari tura katılmadık.
Yemekli creek turuna da katılmadık. Yemekler berbatmış ve tabii herkes açık yerde oturamıyor ve gündüz görmediğin yeri akşam görmek ne derece mantıklı bilmiyorum. Biz taksiye atlayıp diğer radisson blu otelinin karşısından tekneye binmek istediğimizi ama alışveriş yapabileceğimiz çarşıya yakın bir yerde bizi indirmesini söyledik. Adam oteli ve tekneye bineceğimiz yeri gösterdi ve bizi çarşıda indirdi. Gezindik ama ortaklıkta fazla turist yoktu ve insanların (hintli) bakışları rahatsız edici olduğundan ve de işe yarar bir şey bulamadığımız için tekneye bineceğimiz yere döndük. Tur başlamadan 30 dk önce dışarı kısım dolmuş, sadece içerisi kalmıştı. Biden sonra başkaları da geldi. Adamlar binmeyeceğimizi anlayıp arkadaki tekneye bizi aldılar. Gezi çok güzel geçti, güneşin batışını seyrettik. Resimler çekindik. Gezerken bazı insanların 2 -3 kişi ....... kiralayıp gezdiğini gördük. Mehmetle onlardan kiralamadığımıza pişman olduk. Alışveriş yerleri de anladığım kadarıyla karşıdaymış. Tekne bizi gezdirip yine aynı yerde indirdi. Diğer teknelere binseydik karşıya geçip orayı da gezebilirdik. Orası çok daha otantik gözüküyordu. Onlara bizim bindiğimiz yerden biraz daha ilerisinden binilebiliyormuş. Bizim rehber yüzünden çok istememe rağmen baharat çarşısını göremedim.
Dediğim gibi haliçin karşı yakasını gezememek beni bayağı üzdü. İstediğim hint ürünlerini ve kumaşları belki de oradan almam gerekiyordu. Ama ben Hiçbir şey alamadım. Yemeksiz turda verilen içeceği vermediler, biz de istemedik. Gezimiz gayet güzeldi, gün ışığında her yeri gördük ve güneşin batışını da seyretmiş olduk. Tekneden inince biraz taksi aradık ve sonunda bulup yakındaki alışveriş merkezine (adı neydi yaa? İnsan ne çabuk unutuyor) gittik, (mehmete sordum ve öğrendim) deira city center. Aslında metro bütün alışveriş merkezlerine uğruyor, onu da deneyebilirdik ama hiç metroya binmedik. Sonraki gideceğimiz dubai mall ve emirates mall'e göre daha normal bir alışveriş merkeziydi. Aradan bu kadar zaman geçince ne aldık ne yedik (pardon ne yediğimiz belli, kentucky'den tavuk) hatırlamıyorum. Ama ben genelde hergün daha önce nette okuduğum baskin dondurmalarından yedim. Çok güzeldi. Akşam yemeten sonra bir de çay içtik, ancak kendimize öyle geldik. Çay olmasa ikimiz de çok yogun, bitkin oluyorduk, gözlerimiz de kan çanağı şeklinde. Mehmet sadece kendisinin o halde olduğunu sanıyormuş. Benim de onun kadar yorun olduğumu ve yurt dışı gezilerinde genelde böyle olduğunu söyledim. Akşamın sonunda taksiye bineceğimiz çıkışa gittiğimizde uzunnca bir kuyruk olduğunu gördük. İkişerli üçerli kişilerden oluşan bir sıraydı. Köşeyi dönünce dışarı çıkacağımızı ve sıranın kolayca bize geleceğini düşünürken bir baktık ki daha sıranın ortalarına bile gelememişiz. Tek kişilik sıra olsaydı 500 metreden uzun olurdu herhalde. Takside parayı tam vermenizi (kuruşuna kadar) bekliyorlar, bozuklukları bırakırsanız memnun oluyorlar. Bahşiş taksilerde yok ama mehmet ucuz olduğu için hep bıraktı. Taksiler şeyhlerin olduğu için adamlar hiç gezdirmiyorlar , sahtekarlık yok bizdeki gibi. Başka yerde bahşiş vermek gerekirse % 10 vermek yeterli.

burj halifayı yakından görmek, su ve ışık gösterisini seyretmek ve eğer çıkabilirsek yukarı çıkmak için dubaii mall'e gittik. Aslında gidip burj halifa için rezervasyonu kendim yaptıracaktım ama otelden de öğrendiğimiz gibi kulenin asansörlerinde sorun varmış (işyerleri vs için çalışıyor, sadece ziyaretçileri almıyorlar). Alışveriş merkezine girmeden dışarda bayağı resim çekindik. İçine girince önce altın çarşısına girdik. Muhteşemdi. Atasayın kocaman mağazasını görmek beni çok mutlu etti. Her zaman altın takıları bir türlü beğenemezken hemen vitrinde bir kolye beğendim ama istanbulda gidip bakamadım. Kuyumculardan birinde casa mobilyanın sayfasında gördüğüm avizeden asılıydı. Gerçekten güzel görünüyordu. Nalana ondan almasını söyledim ama pek ilgilenmedi. Gerçi onun salona büyük olur. Altın çarşısının yan tarafında kocaman galeries lafayette vardı. 1996 da ümmühanla parise gittiğimizde kendimize lafayette'den masa örtüsü almıştık ve 2 günümüzü bu mağazada geçirmiştik. İçim gitti ve aklıma hep ümmühan geldi ama vakit azlığından önünden dahi geçemedim. Bu alışveriş merkezi acayip lüks ve muhteşemdi. Türkiyedeki en lüks alışveriş merkezi bunun yanında minik boyutta ve 3. sınıf kalır. En lüks mağazalar yan yana idi. Hele o katta bir yer vardı ki gündüz boşken akşam çoluk çocuk defilede gibi yürüyüp resim çekiniyordu. Alışveriş merkezini gezmeden karşımıza çıkan akvaryuma girdik. Akvaryumun camı bayağı büyük ve bizdeki gibi gizli saklı değil. İsteyen herkes dışardan bantın gerisinden balıklarla resim çektirebiliyor. Biz gidip bilet aldık, akvaryumun tünel kısmı için ve sonra da deniz hayvanlarını (penguen, su samuru vs) görmek için. Tüneli tek gezebiliyorsun ama diğerinin biletini tek satmıyorlar. Bir de botla gezinti gibi Bir şey vardı. Sonradan onun da biletini almadığımıza çok pişman olduk. Türkiyedeki fiyata göre gayet uygun bir fiyattı. Gidenlere tavsiye aderim, gayet güzel vakit geçirdik ve istabuldaki havuza göre daha fazla balık, hayvan gördük. Tünel kısmı bayağı kısaydı ama girişte o kadar çok köpek balığı vardıki ağzımız açık kaldı. 20 belki de daha fazlası birlikteydi. Tünel dediğim gibi bayağı kısaydı, hemen bitti ve üst kata diğer biletle girilen yere gittik. Filmlerdeki gibi işin mekanik kısmı da görülüyordu. Hatta kocaman akvaryumu yukardan görebiliyordun. Forumdaki akvaryumda gördüğümüz balıkları gözümüz aşina olduğundan hemen tanıdık. Akvaryumda bayağı vakit kaybettik. Çıkışta hediyelik eşya mağazasından mehmet yeğenlerine hediye aldı.
En üst katta çocuk mağazaları ve elektronik mağazaları yan yanaydı. O kadar çok çocuk mağazasını Hiçbir arada görmemiştim. Hepsi de birbirinden lüks (burberry, ralph lauren, cacharel daha adını hatırlamadığım bissürü marka) mağazalar ve vitrinleri de acayip şık. Bizdeki çocuk mağazalarının hiç biri bunlara benzemiyordu. Bunlar avizeli, muhteşem dekorasyonlu mağazalardı. Bu katta bir de hamleys'in mağazası vardı yine ümmühan aklıma geldi. Ümmühan londradan bana bayağı pahalı taş bir bebek getirmişti. O zaman hamleys in mağazasını anlata anlata bitirememişti. O mağaza Birkaç katlıymış, tabii bu öyle Birkaç katlı değildi ama türkiyede benim bildiğim bu kadar bile işe yarar bir oyuncakçı yok. Alışveriş merkezinde kocaman dokunmatik ekranlarda nerede olduğunu görebiliyorsun (sanırım nişantaşındaki city's de de var) ve aradığının nerde olduğunu gösteriyor. Eğer bunları anlamıysanız görevli insanlar var size yer göstermek için ve acayip sempatikler ve çok iyi tarif ediyorlar. Bu arada alışveriş merkezine girerken öyle çanta manta araması yok. Zaten kapılarda güvenlik de yok. Alıişveriş merkezinde ortalıkta dolaşan güvenlikçiler de bence en çok yer sorarken işe yarıyorlar. Güvenlikçiler demişken şehirde hiç polis görmedik. Polisler sivil oluyorlarmış, ne denir tebdili kıyafet gezmek mi denir. Öyle işte kılık değiştirmiş vaziyettlermiş. Yasak bir şey yaptığınızda simitçi kılığında veya ingilizler gibi sarışın bir adam polis olarak yanınıza gelebiliyormuş.
Asansöre binip sanırım 2 kat aşağı indik. Burj halifa'nın girişi oradan yapılıyor. Rezervasyon desk ve giriş bileti alma yeri de burası. Küçük bir maketini yapmışlar ve sanırım duvarlarda da hakkında yazılar vardı. Biz maketin önünde resim çekindik ama mehmet benim resimleri hep bulanık çekmiş. Hediyelik eşya mağazasına girip bana tişört aldık. Mehmete şapka alalım dedim, üzerinde at the top yazan. Mehmet istemedi, top derlermiş. Ona Bir şey almadık. Sanırım burj halifaya çıkmak 400 dirhem imiş. Ama önceden rezervasyon yaptırırsan 100 dirhem. Benim anladığıma göre 1 gün önce bile rezervasyon yaptırmak yeterli. Ama bence en mantıklısı otele ilk gittiğiniz gün lobidekilerle konuşup rezervasyonu yaptırmak. Otelden yaptırılabiliyormuş. Dışarı çıkıp dışardaki cafelere baktık, kule manzaralı. Sonra köprüden geçip karşıdaki otantik çarşıyı gezdik. İçinde genelde süs eşyaları satılıyordu. Mehmet farklı tatlara kapalı olduğu için ve yemediği yemek için oradaki cafelere biton para vermemek için biz her zamanki gibi food court'u aradık ve pizza hutta pizza yedik. Şimdilerde reklamlarda çıkan pizza orda çoktan satışa çıkmıştı.
Mehmetle akşama kadar dubai mallde gezindik ve tek aldığımız mehmetin abilerinin eşlerine aldığımız ev hediyesi sedef kutulardı. Kendime Hiçbir şey alamdım. Hele kendime baktığım abayaların fiyatları yüzünden (2000 tl) mehmet almaya izin vermediği için bayağı moralim bozuldu. Alışveriş merkezinden tekrar burj halifanın önündeki havuza çıktık. Saat 6 civarında su ve ışık gösterisi oluyormuş. Bayağı kalabalık oluştu, gösteriyi seyretmek için ama sonra vakit iyice gecikince bir temizlik görevlisine sorduk ve abu dabi şeyhinin ölen oğlu için yasta olduklarından gösterinin iptal olduğunu söyledi. İçeri girip resepsiyona sorduk, emin olmamakla birlikte yapılmayacak diye biliyoruz dediler. Taksiye atlayıp yapamadığımız alışverişi yapmak üzere mall of emirates'e gittik. Mehmet hemen zaraya girip istediğim ceketi ve merserize yeleği aldı ve peşinden oh be nihayet sana birşeyler aldık dedi (dubai mall'de sürekli Bir şey alamadım diye söylendiğim için). Sedef kutuları aldığımız mağaza meğer zincirmiş ve aynısından burda da varmış, boşuna diğer taraftan alıp kendimize yük yapmışız. Burberry'den istediğim çantayı bulamadığımız için guest'ten krem rengi çanta ve güzel bir cüzdan aldım. Carrfeoura girip mehmetle ayrıldık. Burada dil lazım olmadığı için istediği gibi gezindi. Birlikte çay, noodle, çikolata aldık. Pardon bir de bavul. İlk gün baktığımız 3 farklı boydaki delsey marka (400 liraydı) bavulları almadığım için mehmet biraz kızdı. Ben de doğrusu biraz üzüldüm, alsaydık çok iyi olacaktı çünkü daha sonra eşyaları bavullara yerleştiremediğimiz için havaalanından uyduruk bir valiz aldık. Manav bölümünden mehmet 10 çeşit tropikal meyve aldı, ailesinin de yemesi için.
O akşam da diğer akşamlarda olduğu gibi bayağı taksi kuyruğunda bekledik. Otele gittiğimizde akşam bayağı geç yattık. Mehmet aldığımız içi boş olan herşeyin içine başka çamaşırlar sokuşturdu. Aldığı araba koltuğu üstüne konulan bambu şey (ne bileyim onlara ne deniyor) için kendi kendine bayağı kızdı.
Ertesi sabah kahvaltı sonrası lobide buluştuk. Her zamanki gibi en son inen bizdik. Otele girerken kredi kartımı geçirmişlerdi (garanti için), çıkışta tekrar geçirmediler, direkt iptal olmuş. Havaalanına giderken rehberimiz ucuza aldığını geldiğimiz gün ballandıra ballandıra anlattığı mercedesine binip bizi takip etti, Ya da biz onu takip ettik. Otobüste bizim dışımızda herkes rehberden memnun kalmadıklarını anlatıyordu. Biz memnunduk çünkü hiç muhatap olmadık. Otobüste yanımızda olmadığı için de kızdılar. Giderken gördüğümüz yapılar hakkında bilgi verebilirdi halbuki. Alana vardığımızda içeri girmeden bizimle vedalaştı. İçerde biraz dolanmak zorunda kaldık. Millet tabii buna da kızdı, neden dışarda bırakıp gitti diye. Kısacası ets turdan millet memnun kalmadı. Ama otelimiz gayet güzeldi (4 yıldızlı, radisson blu).
Havaalanında elimizde kalan eşyalar için valiz aldık. Kalan paraları harcamak için mehmet bayağı bakındı, çikolata vs alıp hiç para bırakmadık. Kendime birkaç tane, ümmühana ve mehmet hediye olarak Birkaç tane parfüm vs aldık. Daha önce de söylediğim gibi istanbulda yazdığım fiyatları burdaki fiyatlarla karşılaştıramadım çünkü defteri bavulda bırakmışım. Havaalanı çok güzeldi. Milletin nette yazdığı gibi kötü değildi. Hatta biz az bir kısmını gezmişiz vakit dolduğunda farkettik. Gözlük, saat, kitap ve ünlü markaların ürünleri ayrı ayrı yerlerdeydi. Atatürk havalimanından daha güzeldi bence.
Dubai gezisinde anladım ki; Dubaiye aslında turla gitmeye hiç gerek yokmuş. Eğer emiratesten uçak bileti alırsan sanırım otel rezervasyonunu onlar yaptırabiliyormuş (nette okumuştum). Otelden adam gelip havaalanında sizi karşılıyorlarmış. Karşılamasalar bile taksi ne tutar ki? Bu arada otele giriş yaparken kredi karından çekim yapıyorlar, mini barı vs kullanırsın diye. Sonra çıkışta iptal ediyorlar. Dubaiyi rehberin gezdirmesi olayı ise big buslar yoluyla gayet güzel yapılabilir. Sadece ihtiyacınız olan ingilizce. Big bus turlara gelince alışveriş merkezlerinden bir tanesinin girişinden aldığım haritadan bazı bilgiler vereyim belki birinin işine yarar. Öncelikle haritaları bayağı güzel ve renkli. Görülecek yerleri çok belirgin şeklide göstermişler. Bizim otelden aldığımız haritadan Hiçbir şey anlaşılmıyor. Mesela şeyhin evinin gördük ama hiç yeri nerde acaba diye düşünmemiştim. Bu haritaya bakınca açıkça gördüm. Otelden aldığım haritayı kullanana kadar bu haritayı Ya da carrefourda gördüğümüz ama almadığımız haritadan faydalanmak daha mantıklıymış.
Big bus turların bileti herhangi bir big bus durağından Ya da otelden alınabilirmiş. 24 saatlik bilet yetişkin 220, 48 saat 285 AED, çocuk ise aşağı yukarı yarı fiyatı. 3 saatlik serbest plaj vakti ve dubai müzesi ve şeyh maktumun evine giriş de ücretsiz diye yazıyor. Ama şeyh maktumun evine gerçekten giriş var mı bilmiyorum. Çünkü bizim rehber eve fazla yaklaşmamamızı söylemişti. Ekstradan başka şeyler de var da hepsini yazamayacağım. Kısacası ingilizcesi olana avantajlı bir olay. Kendi sayfalarından aytıntılara isteyen bakabilir.
Uçak yolculuğumuz resim çekerek ve film izleyerek geçti. İndiğimizde bavul patlayacak mı acaba diye mehmet bantta bayağı endişeli bekledi. Sonunda biraz geç de olsa bavullarımız geldi. Onları beklerken ben bir koşu daha free shop'a girdim.
Taksiye bindiğimizde bayağı trafik vardı. Ataköye vardığımızda mehmet buraya kadar ödeyeceğimiz parayla dubainin bir ucundan diğer ucuna gitmiştik dedi.
O akşam mehmet aldığımız meyvelerden soydu ve yedik. Fazla da geç olmadan yattık.
Pazar günü hava çok güzeldi ve mehmet, annem ve ben taksiye atlayıp gülhaneye gittik. Bayağı kalabalıktı ama yine de çok güzeldi. Laleler yeni açmıştı. Bir banka oturup etrafta koklaşan gençleri çekiştirdik. Annem eskilerden anlattı. Oradan çıkınca eminönüne geçtik ve mısır çarşısına girdik. Almak istediğim baharat ve aromatik yağları aldım. Asistanken hep arifoğlundan alırdım ama sonra ak beni daha ucuz diye papatya aktara götürdü. Aşağıdan girince sola dönüyorsunuz biraz ilerde solda.
Pazartesi kahvaltı sonrası nişantaşına bir iş için gittim. Sonrasında taksi ile çukurbostana ak'nın yanına gittim. İsmekin bahçesinde beni bekliyordu. Birlikte evine gittik, bayıldım. Acayip şirin Bir şey, içi de dışı da. Hele manzarası muhteşem. Mehmete manzarayı anlattığımda dinlermiş gibi yapıp pek ilgilenmediğini anladım ama sonra resimlere bakarken bayağı şaşırdı, ne muhteşem bir manzara diye. Ben istanbuldayken ak mısırda Ya da çorludaydı. Ben ayrıldım, o geldi yerleşti. Nasıl iştir bu anlamadım. Bir türlü üçümüz (hb) bir araya gelip de aynı şehirde yaşayamıyoruz. Hb abd'den döndü, ak mısırdan döndü, sıra bende, bakalım benim dönüşüm ne kadar zaman alacak?
Pazar ve pazartesi akşam mehmetin abilerine ev görmeye gittik. Kuzucuklara gittiğimizde meyveleri de götürdük ve hep birlikte yedik.
Salı akşam evimize gelmek üzere uçağa bindik. Yemek servisi sırasında uçak bayağı sallandı. Hostesler hemen yere çömeldiler. Yüreğimiz ağzımıza geldi. İnene kadar uzun müddet ölüm korkusu yaşadık. Kendi kendime kendimi (belirli nedenlerle) çok üzdüğüm için kızdım. Bak işte ölüyorum kendimi neden üzmüşüm? Anın keyfini çıkarsaydım, hayattan daha fazla zevk alsaydım diye düşündüm. Böyle düşündüm ama aynı şeylere üzülmeye devam ediyorum. Mehmetle kötü geçen yolculuklarımız yüzünden uçak fobisi gelişecek diye korkuyoruz.

Dubai gezisinden sonra ablamlar ve diğer kardeşlerim hep birlikte bize kahvaltıya geldiler. Beratın gelebileceğini zannetmiyordum, hepsini bir arada görünce acayip mutlu oldum. Ablam umreden bize aldığı hediyeleri verdi. Bana çok kokoş bir çanta almışlar. Şuayip abi çantayı görünce işte bu tam nermine göre deyip almış. Tamam tam benlik de ben bunu kullanmak için düğün mü bekleyeceğim dedim. Mehmete aldıkları kol düğmesi ve gömlek düğmeleri takımını kullanmak için sanırım özel gömlek diktirmemiz gerekecek. O da çok kokoş. Mehmet nasıl kullanır bilmem ama beratı evlendirirsek gömleği diktiririm ve o da kullanır. Ben de berata hm3den aldığım şapkayı ve burj halifa kulesini verdim. Ablamlara istanbuldan ve dubaiden aldıklarımı gösterdim (bir kısmını göstermeyi unutmuşum). Yatak odasında çocuklardan gizli yaptığım oyuncakları gösterdim. Ümmühan hepsinin resmini çekti.
Ablam sağolsun bulaşıkları yıkadıktan sonra bolaman ve yalıköye gittik. Çocuklar hiç durmadılar, neredeyse bir tanesini boğazlayacaktım.

şubat-mart

16 nisan 2012
Nöbetlerde yazmak, yani aydan aya yazmak adet oldu. Yalnız geçen ay ne oldu da nöbette yazamadım bilmem. Halbuki şubat sonu, mart başı o kadar hareketli geçti ki. Bizim için küçük bir ilçede bol aksiyonlu, stresli günlerdi.
Şubat sonuydu sanırım yeni uzmanımız (bu kadının adını ne koymuştum ki? Emine?) emine hanım geçici görevle yukarıya, dağ başındaki ilçeye gitti. Gider gitmez resmi araç istemesi ve araca binmeyip geri göndermesi yüzünden başhekimle tartışmışlar. Sonra gitmiş bir vakayı halletmiş ve 2. vakada bu burda olmaz demiş, cerrahla bayağı tartışmışlar ama kadın akıllı kadın ve tecrübeli (bizim hastanenin en yaşlısı) cerrahın sesini kesmiş. Sonra onam yüzünden (oraya özel harika bir onam hazırlaadık. Aklı olan hasta onu okuyunca ameliyattan vazgeçer zaten) kadın doğumun hastası ameliyattan vazgeçmiş ve doktoru ikna edemimiş ve bizimkine bir kere daha gıcık olmuşlar. Sonra başhekimle cerrah başbaşa verip konsültasyon istemişler ve bizimki servise gidip bakmış ki hastayı taburcu etmişler ve diğeri de hala gelmemiş köyünde. Hepsini kağıda yazmış. Bunun üzerine iyice gıcık olmuşlar. Saat 2 gibi vaka yok diye ve hava ve yol durumunu göz önünde bulundurarak ben gidiyorum demiş. Sonra başhekim gelmiş idarede personelin önünde bizimkine bişeyler demiş ve o da iyice sinirlenip 'diş hekiminden başhekim olursa bu kadar olur' demişi bütün personel şok olmuş. Adam arkasını dönüp gitmiş. Ama hak etmiş, emine hanım az bile yapmış. Hem 2 hasta için dağın başına getirtiyorlar hem de insana yapmadıklarını bırakmıyorlar. Beyefendi cerrah bıçak parası alsın, biz de gidip onun riskini alalım. Sonunda emine hanım ertesi gün sinir küpü şeklinde döndü. Kısa süre sonra dağ başından kaymakamlıktan kendisinden savunma istediler ve bir de onun yüzünden canı sıkıldı. Sonra o günü bunu konuşarak geçirdik ve ertesi gün hepsini unutturacak ve bize yeni gündem oluşturacak olaylar oldu. Uyutmak istemediğimiz bir hastaya müdahale ederken başhekimin (kendi hastası) nurayın arkasından sürekli uyutun vs demesi yüzünden nuray elindeki malzemeleri fırlatıp atmış ve salondan çıkmış. b. Hekim çılgına dönmüş, beni arıyor. Yanıma geldi ve 'bundan sonra üslubunuza dikkat edeceksiniz' dedi ve döndü gitti. Ben de peşinden gittim ne oldu diye. Salona girdi. Hastayı yatırmışlar ve başına ilaçlarla emine hanım geçmiş. b. Hekim emine hanıma bağırmaya başladı, o etek bir daha giyilmeyecek diye (emine hanım forması kirlendiği için eskilerden kalan alt üst takım yeşilini giymiş, etek dizde). Ama öyle bir bağırma ki erkek personele bile öyle bağırılmaz. Emine hanım da ona tabii ki. Sonra emine hanımdan ilaçları aldım ve onu salondan çıkardım. Hastayı uyuttum. Ameliyat ortasında hasta bradikardiye girdi, gidiyor zannettim ödüm koptu. Yaaa, anestezi uzmanı bir şey dedi mi onu dinlemek lazım. Sonra kesin birşey oluyor. O gün diğer hastada aşağıdan selimi çağırdık diğer vakayı sen hallet, anestezi uzmanının işine karışan adamın vakalarına girmek istemiyoruz diye. Selim geldi ama b. Hekim ona görev vermiş vakaya girmesin diye. O da şöyle durup da abi yapma arada gerginlik olmuş ben halledeyim demiyor. Sonra birlikte konuştuk ve vakanın riskli olduğunu şuan için alamayacağımızı söyledik ve vaka ertelendi. Bu arada emine hanımın eşi cerrah olarak mehmetle birlikte çalıştığı için ve kadın da olaylar olur olmaz kocasını aradığı için mehmet beni aradı ve sen iyisin değil mi? Sen olaya karışmadın değil mi? Diye sordu.
Ertesi gün yani cuma günü emine hanıma yine laf söylemiş, emine hanım da ona ve susmuşlar. Halbuki bu aşamada emine hanımdan özür dileyebilirdi.
Uzun zamandır sorumluluğu bırakmak istiyordum, benim için bir angarya gibi birşey. Her olay olduğunda hesabı benden soruluyor. Teftişe gelindiğinde ben ilgileniyorum, eksiklerle ben ilgileniyorum, teknisyenlerin sorunları .... ve ne ek para var ne de takdir. b. Hekim benim için aynura 'saat 4 olsun da gidelim diye saate bakıyor' demiş. Bu lafı duyunca zaten sinir oldum, Bu kadar özverili şekilde çalışırken nasıl benim için böyle der diye. Bu arada ne kadar yoğun olduğumuzu şu şekilde söyliyeyim daha önceki çalşıtığım hastanedeki yıllık ameliyat sayısı ile bizimkisi aynı. Orda kimbilir kaç uzman, asistan çalışırken biz 4 kişi hatta 3.5 desem daha doğru tüm bu sayıyı yapabiliyoruz.
Pazartesi saat 3 gibi dilekçemi gönderdim. Ertesi gün öğlene kadar hiç bir ses yoktu ve ben çok mutluydum. Daha doğrusu tedirginlik içinde beklemekteyim desem daha doğru. Sonunda tahmin ettiğim gibi dilekçemi kabul etmeyip beni odasına çağırdı. Aslında konuşmak istemiyordum ama zoraki konuşma başladı ve tüm düşündüklerimi (hepsini olmasa bile çoğunu) söyledim. Aynurun dediğini de dedim. Tahmin ettiğim gibi kabul etmedi 'rahat sever' demiş. Ben de herkes rahatı sever dedim. Kendisine geçen yıl olan olaydan sonra güvenmediğimizi, sorun olmasın diye bir dönem 2 nöbet tuttuğumuzu vs anlattım. O da bizi ne kadar sevdiğini söyledi. Ben de ona emine hanıma yaptığının yanlış oılduğunu söyledim. Sorumluluğu başka birine veremeyeceği için mecburen yine bende kaldı. Bu arada nurayı çağırdı ve ben nuray rahat konuşsun diye odadan çıktım. Sonra aramız biraz düzeldi. Bu arada emine hanım mahkemeye vereceğim vs diyordu ama sanırım birşey yapmadı. Hala konuşmuyorlar.
Biz de aksiyon bitmiyor, bu hafta da nuray ortopedistle tartıştı ve ağladı. Ben o adamın salonuna girmem dedi. Hafta sonu da aynı adamla emine hanım tartışmış. 'aaaaaaaa yeter artık herkesle tartışıyorsunuz. Herkesin masasına ben mi gireceğim?' dedim, tabii şaka.
Mehmetle bir aydır ders çalışıyoruz. Geçen hafta sonu orduda sınava girdik. Ilk gün pek iyi değildi ama pazar günkü daha güzel geçti. 1 saat dolduğunda ben 3 dersi yapmıştım ve hiç çalşımadığım ingilizceye geçmiştim. Soruları görünce şok oldum, yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. Hayatımda bu kadar kolay ingilizce sınavı görmemiştim. Hepsini yapıp 2o dakika sonra sınavdan çıktım. Mehmet benden 1 saat sonra çıktı. Arabanın anahtarı onda olduğu için dışarıda soğukta dondum, o tarafa bu tarafa yürüdüm. Sinirden kendi kendime güldüğüm oldu. Sonunda çıktı ve ilk sorum 'biz aynı sınava girmedik mi?' oldu. Sonrasında beraber çalışmışken nasıl olur da bu kadar oyalanırsın vs diye bissürü laf saydım. O da şok oldu. Ya dedi insan önce nasıl geçti diye sorar dedi. Sonra da aynı babam gibisin dedi. Zamanında babası da öys'den çıktığında daha sınavının nasıl geçtiğini soramadan mehmete iş yapmasını söylemiş.
Neyse arabada ısındım, o güldü. Gidip sınav yerimizi değiştirmek istediğimizi söyledik. Bir dahakine samsunda girmek için. Yolda aklımıza gelen soruları tartıştık.
Önceki gün sınav sonrası perşembe yolundan gidip manzara seyretmiştik ve kahvaltımızı saklı bahçede yapmıştık. Açık havada kahvaltı güzeldi, sessiz sakindi ama fiyat karşılaştırması yapınca çamlığın daha iyi olduğuna karar verdik. Iki gün üstüste dışarda kahvaltı yapmayalım dedik ve market alışverişi sonrası eve gidip kahvaltımızı yaptık ve sonrada bir kaç saat yatıp uyuduk.
Sonuçlar ne zaman açıklanacak bilmiyorum.
Annemler umreden döndüler ama onları 2-3 hafta sonra gidip görebildik. Samsunda olan bir sempozyuma katıldık mehmetle ve hastaneden bir kaç kişiyle. Öğle yemeğini nikahımızın yapıldığı salonda yedik, bizim için nostalji oldu.
Başka neler oldu diye hatırlamaya çalışıyorum da aklıma tek gelen geçen hafta verda doçent oldu. Bir de aynur mayıs ayında bebekleri 1 yaşına basacakları halde icaba ekimde başlayacağını söylüyordu. Ona haber vermeden idareyi arayıp sorduk, mayısta başlaması gerekiyormuş. Çok canı sıkıldı. Biz ise sevindik. 1 senedir nöbet yok, icap yok, yarım gün çalışıp ona da aynı puanı yazdığımız için bizimle aynı parayı alıyordu. Bize icapta biraz yardımcı olacak nihayet. Kocası fakülteye gitti araştırma görevlisi olarak ama aynurun eş tayini kabul olmadı. Bu ara o yüzden canı biraz sıkkın.
Mayıs ayında sanırım yeni sisteme geçeceğiz ve selim yukarı gelecek yanımıza. O gelince ne yapacağız merak içinde bekliyoruz. Kendisi her vakaya atlıyor ve vakası elinden alınan herkes buna gıcık oluyor.
nöbet pazar günüydü o günden sonra da birşeyler oldu elbette. salı günü aynurun vakası masada arrest oldu. odaya girdiğimde ilk düşüncem 'ben bu hastaya dokundum mu? bana birşey olur mu?' aynurun da hastaya masaj yaparken ki yüz ifadesi bunu gösteriyordu. çok uzun sürmeden hasta döndü de hepimiz rahatladık. bizden kaynaklanmıyordu, aynur bunu duyunca biraz rahatladı tabii. bu bizim elektif olarak arrest olan ilk vakamız. bu hastayı masadan kaldırdık ilerleyen saatlerde bir hastayı da tüm çabamıza rağmen entübe edemedik, uyandırdık. bugün ameliyatını lokalle oldu. bugün de hastalarda hep sorun çıktı. ne oldu bize böyle nazar mı değdi acaba diye düşündük.

Tuesday, February 28, 2012

27 şubat, nöbet

En son ne oldu da yazmıştım hatırlamıyorum bile. Ama istanbula gidecek olmamız beni çok heyecanlandırmıştı ve yazacak çok şey çıkacak diye düşünmüştüm ama sonra biz istanbula gittik taaa şubat tatilinde, döndük, bissürü sevinç, heyecan üzüntü atlattık ama hiç birini yazmadım.
Kısa da olsa yazmam lazım yoksa elimde doğru düzgün foto da olmadığı için unutulup gidecekler.
Istanbula bir kış 2 kere gitmek beni çok mutlu etmişti. Ayşe abla tatilini orada geçireceği için biz de gidip onu görelim dedik. Tabii bu biraz bahane daha çok istanbulu görmek için.
Cuma akşam bileti çok pahalı diye cumartesi sabaha aldım biletleri. Cuma akşamdan annemlere gittik. Her yerde kar vardı o günlerde. Berat da o akşam gitti istanbula, sağsalim insin diye bayağı dua ettim.
Akşam bütün kardeşler birlikteydik diye hatırlıyorum. Zaten annem sağolsun son zamanlarda bizi sık sık biraraya topluyor.
Gece kar yağacak ve gidemeyeceğiz diye korktum. Normalde hep annemlerin oraya samsundan daha fazla kar yağar. Sabah kalktığımızda kar falan yoktu. Annem ve babamla vedalaşıp yola çıktık. Yolda hız sınırı olan bir yerde 78'le 154 tl ceza yedik. Arabayı otoparka bıraktık daha sonra hido alsın diye. Uçağımızda gecikme olmadan kalktı. Yolda ikimiz de gazete okuduk ve yolun nasıl bittiğini anlamadan istanbula vardık. Karşıya giden uçaklar kar nedeniyle rötar yapmış ama biz zamanında indik. Ve karşıya geçene kadar otobüste uyudum. Eve vardığımızda milletle görüşüp kahvaltı yaptık. Ilk gün diye o günü evde mi geçireceğiz? Tabii ki çıktık. Ben genelde ilk gün için evin yakınlarında birşeyler planlıyorum. O gün de mehmet ve ayşe abla ile fevzipaşada yürüdük. Saray muhallebicisinde salep içtik ama sevmedim. Bir kaç kırtasiyeye uğrayıp kitap baktık. Kendime bir kaç tane kitap beğendim ama taşımamak için ablama söyledim ve samsundan benim için aldı. Hz hatice, hz hacer ve hz asiye ile ilgililer.
Pazar günü ayşe abla, su, mehmet ve ben marmara foruma gittik. Kendime birşey alamadım. Anneme mısırlıdan 2 tane hırka takımı aldım, ikisi de birbirinden güzel oldu. Su kendine birşeyler aldı. Akşam ayşe ablanın eşi konyaya geri döneceği için çok geç olmadan eve döndük.
Pazartesi sabah kalktığımızda lapa lapa yağan karı gördüğümüzde acayip mutlu olduk. Bugün ne yapacağımız önceden belliydi. Kar yağdığı zaman muhakkak istiklale gideceğiz diye daha ilk gün söylemiştim (mehmetle henüz diyarbakırdan döndüğümüzde istanbula kar yağmıştı ve istiklale yürüyüşe gitmiştik. Çok romantik bir gezi olmuştu. Onun gibi bir gezi olsun istemiştim).
Taksim meydanda taksiden indik. Güvercinlerle resim çekindik.
Sıraselvilerden hastaneye doğru yürüdük. Yol boyunca seneler içinde olan değişiklikleri saptamaya çalıştım. Kopuzlar ünlü bir zincir olmuş. Cafe hane, cafe fotoğraf isim değiştirmişler. Hastanenin önünde durup hastanenin resimlerini çektim. Kapının önündeki simitçi garip garip bana baktı, tanıdı tabii. Ne düşündü bilmiyorum. Hastanenin önünde büfe vs açılmış. Mehmetle yazısının önünde resim çekindik. Hayatımın en keyifli ve en kötü, sıkıntılı günlerinin geçtiği yer. Kendimi ve mehmeti bulduğum yer. Yakında yıkılacak ve tamamen bize yabancı bir yer olacak. Içine girmesem de hep aynı yerinde kalsaydı.
Karda düşmemeye çalışarak cihangir camiine gitmek için biraz dolandık. Yanlış yollara girdik. Biraz aşağı indik ve oradan yukardaki evlere bakarken hayalimdeki evi düşündüm, tam da buralarda bir yerde olmalıydı. Çok abuk sabuk bir şey istemiyorum aslında 3 veya 4 katlı eski bir cihangir evi, içinde küçük fıskiyeli bir havuz olan küçük bir ön bahçesi ve manzaraya hakim büyük bir arka bahçesi olan mutlu mesut yaşayacağım bir ev.
Sonunda hayallerimden sıyrıldım, camiyi arayıp bulduk ve Manzarayı seyrettik. Sonra bilsak'ın yanından geçip tekrar hastanenin önüne çıktık. Mehmet Nostalji için savoya mı uğrasak dedi ama ben istiklalde de yürürsek dilek perada oturabileceğimizi söyledim. Benim için o da nostaljik, çünkü zeyneple sık sık oraya gidip sanırım saray köftesinden ve elma dilim patates yerdik. Hey gidi günler hey...
istiklale rum okullarının olduğu aradan yürüyerek çıktık. Kar öyle güzel yağıyordu ki bol bol resim çektim ama ayşe ablaların makinesi ile. Demirören avm'ye girdik. Gizia'ya uğradık. Herşey harikaydı, bayıldım ama fiyatları da harikaydı. Şimdilik daha doğrusu burada otururken o kadar lüks bir şeye gerek yok. Zaten kıyafetlerimin çoğunu giymiyorum. Giziadan bir eşarp aldım. Çocuk mağazasından mehmetin yeğenlerinin doğum günü sebebiyle hediyeler aldık. Dilek peraya vardığımızda bayağı üşümüştük. Akşama annem yemek hazırlayacağı için karnımızı tıka basa doldurmadan ortaya farklı yemekler söyledik ve hepsinin tadına baktık. Bir ara ayağımın üşüdüğünü düşünüp yan tarafa pentiye uğrayıp kendime uzun çoraplar alıp giyindim. Istiklalin sonundan tünelle galata köprüsüne indik. Köprüden yürüyerek geçtik eminönünde takıcılara baktık. Malatya pazarından canımız ne isterse onları aldık.
Balık ekmek de çok güzel kokuyordu ama yemedik tabii. Taksi ile eve döndük. Yolda boğazım bir tuhaf olmaya başladı. sıkı giyinin, hasta olursanız sizi bir yere götürmeyiz, evde bırakırız diye çocukları tehdit eden ben, hasta oldum. Eveeet istanbul gezisi böylece bitmiş oldu. Bundan sonrası yatarak geçti. Ayakta duracak halim yoktu. Sanırım 2-3 kere dışarı çıkmışımdır o da 1 saatliğine falan. Güya karşıya geçip amcamı görecektim, nalana uğrayacaktım. Ayakta duracak, tek başıma yürüyecek halim kalmadı.
Boğaz ağrısından sonra her zamanki gibi öksürük başladı ve ben daha ilk gün tamam 1-2 ay hastayım ben dedim ve haklı çıktım. Çünkü 1 aydır öksürüyorum. Sanırım perşembe günüydü ümmühan aradı, bebekte sorun varmış, anomalili olma ihtimali yüksekmiş. Allahım nasıl imtihan bu? Aklımızdan herşey geçti. Nasıl yapacak? Nasıl bakacak? Ne olacak? Sanki biraz rahatlar gibi olduk, tahlillerin çoğu iyi çıktı. Ama en önemlisi hala çıkmadı. Ama o kararını verdi, doğuracak. Zamanla insan herşeye alışıyor, biz de sakinleştik biraz. Allah yardımcımız olsun. Güzellikler yanında. Sıkıntımız kalmadı artık dediğimiz zamanlarda bir bakıyoruz Allah başka bir imtihan vermiş bize. Allah yardımcımız olsun.
O hafta öyle sıkıntılıydı ki, gece sıkıntıdan uyuyamadım. Aklımdan bir an olsun çıkaramadım.
Yattığım süre boyunca mehmet yanıma gelip, inanamıyorum yaa, istanbuldayız ve sen gezmek istemiyorsun, yatıyorsun. Yada biraz daha ısrar etsem kesin o da bizimle dışarı çıkar diye bana takılıp durdu. Ama bana öyle hayret eden gözlerle bakması öyle hoştu ki.
Kar nedeniyle sürekli ertelenen doğum günü partisi tam da kandil akşamına denk geldi. Yedik, içtik sonra çocukların hepsine aldığımız hediyleri verdik. Aslında bu verdanın ufak kızının doğum günüydü, kutlamak için bizi beklemişler. Ama kar sebebiyle o kadar ertelendi ki çocuk artık ümidi kesmişti. Günler ne çabuk geçiyor, mehmetle diyarbakırdan döndüğümüzde istanbulda bir ay kaldığımız dönemde doğmuştu, annesine ve ablasına biraz da olsa ben de bakmıştım. Ne kalabalık günlerdi o günler...
tatil boyunca en çok konuşulan konu adelasan çağdaki su'nun cep telefonunu elinden alan annesine tepki için kendini tuvalete kilitlemesi, arkadaşları, yaptığı saçmalıklar.... bu yaştaki çocuklar ne garip oluyor, yaptığı saçmalıklara tahammül etmek zor. Bu kadar saçmalamasına rağmen kendisini severim. Kendimi düşünüyorum da o yaşlardayken arkadaşlarım herşeyden önemliydi. Şimdi anlıyorum en önemlinin aile olduğunu.
sıkıntılı günler geçirdim ama ocak 20'den sonra bizim için güzel günler de oldu. Allaha bize ümit verdiği için ailecek şükrettik.
Evimize bol sisli bir havada gittik. Etrafta biraz kar kalmış ama yollar açık. Insanın evinde olması ne harika bir duygu. Boşuna gitmişiz istanbula. Indirimde de bir şey kalmamış, iyi ki daha önceki sefer pahalı da olsa alışverişimi yapmışım.
Sabah zoraki hastaneye gittim. Sonra çalışamayacağıma karar verdim, ertesi gün de saçma sapan bir geçici görev vardı. 3 gün rapor aldım. Evde yatıp yuvarlanarak geçirdim bu 3 günü. Perşembe mecburen işe gittim. Benim öksürük hala yerinde tabii. 2 gün çalıştım, pazartesi akşam nöbetçiydim, nöbeti selime verdim ve bugün, yani 2 hafta sonra onun nöbetini tutuyorum. O hafta yine izin, rapor aldım ve böylece şubat ayını çalışmadan geçirdim. Son izin dönemini annemlerde geçirdim. Evden doğru düzgün hiç çıkmadım, daha doğrusu şehire gitmedim. Mehmet bir kaç gün gidip geldi. Cuma gündüz annem ve yeni komşumuz halamla karşıya yengemlere gittik. Sohbet ettik, yedik içtik ve sonunda yengem bana çok güzel bir kaktüs verdi. Ama gelirken arabaya sışmadığı için evimize getiremedik. Yengem 2 ayrı saksıya dikmiş, kocaman olmuşlar 2 yılda, neredeyse tavana değecekler. 2 tane de küçük dikmiş, işte onlardan birini bana verdi. Ben de onun gibi 2 saksı yapacağım İnşallah. Mehmet yorgun olduğu için gelmedi ve ben de diğer kuzenlerle birlikte sinemaya gittim fetih 1453'e. Amcam 50 tane bilet almış ve işçileri ve bizler için. Sefa bizi gruplar halinde salona aldı. Ablamlarla birlikte oturdum. Beyazıta arada ablamla açıklamalar yaptık, arada gözlerini kapattık. Sıkıldı, diğer çocuklar gibi oyuna gitmek istedi ama izin vermedik. Ikinci yarıda arkalara gitti. Sürekli konuşup durmuş. Çok sevmedim filmi. Yani çok mu önemli hasanın gayri müslim sevgilisi? Sanki fatih kadar önemli hasan, sürekli onları gösteriyor. Adamın var olup olmadığı tartışılırken bir de ona sevgili yapmışlar. Biz oraya kadın seyretmeye mi gittik? Bir de adamın son oynadığı dizideki rolü malum, o rol unutulsaydı bari.
Ertesi gün annem kuzenlerden birinin gönderdiği hindiyi tirit yaptı ve akşam hepimiz bir aradaydık. Güzel geçti, yemek de harikaydı. Pazar günü annemlerle umreye gidecekleri için vedalaştık ve ikindiden sonra eve doğru yola çıktık. Akşam yemeğimizi ünyede sofrada yedik. Her zamanki gibi güzeldi.
Annemler bu cuma sabahı Umreye gittiler. 17 günlüğüne. Berat aradı, ne zaman geliyorsunuz diye. Bir müddet gelmiyoruz deyince şaşırdı sonra da istanbula taşınınca zaten daha gelmezsiniz dedi. Alıştılar onlar da zıtpıt samsuna gitmemize. Sevindim ben de aramasına, demek yanında olmamızı seviyor.
Bu hafta netten bol alışveriş yaptım. Son aldıklarım bugün geldi, güzel oldular. Akşamları mehmetle ders çalışmaya çalıştık. Ama 7 tane ders var ve biz daha sadece matematikten 2-3 konu çalıştık, diğerlerinden hiç bir şey yok. Bakalım nisan ayında ne yapacağız? Bu akşam çalışırım diye yanımda kitap getirdim ama bu akşam da bunları yazarak geçti.

akşam böyle geçti ama gece bir hastam gitti, anında diğeri geldi. öğlende geçici göreve giden mine hanımı aradım. sinirliydi biraz. siz buraya hasta uyutmamak için mi geldiniz? aynur hanım hiç problem çıkarmamıştı hepsini almıştı falan demişler. eminim aynura iyice gıcık kapmıştır. ben inşallah gitmekten kurtuldum, haftaya mecburi hizmetle kendi doktorları geliyor, safın biriymiş (iyi biri yani) bizim aynur gibi, orada biraz uğraştırırlar heralde onu.

Friday, January 13, 2012

ne haftaydı ama....

pazartesi icap başladı ve biraz üşendiğimden biraz da işte yorulduğumdan hiç pilatese gitmedim. pzt nuray işe gelmedi. o yüzden sabah vakaların hepsini alıp öülenden sonra rahat edelim diye uğraştık. salı günü tam mesai biterken başhekimliğe çağrıldık ve acaba neden diye düşünürken dr'ların şikayet ettiği yere hepimizin şikayet edildiğini ve edenin de bizim teknisyenlerden biri olduğunu öğrendik. gece vakaları gelmiyormuşuz, ama puan alıyormuşuz, hakszı kazanç elde ediyormuşuz ve bir de nöbet tutmuyormuşuz. bu kadar iftiradan sonra şikayeti yapanın kim olduğunu öğrensek iyi olurdu tabii ama öğrenemedik. adını yazmamış, yada söylememiş. akşam nurayla telefonda konuştuk ve kritik yaptık. ertesi gün teknisyenlerimize çok inanan ve çok güvenen sevgili dr'umuz selim izinden döndü ve böyle bir şey olsa kesin benim haberim olurdu, bu kişi cerrahlardan biri olabilir dedi. böyle bir saçmalığı yapanın cerrah olduğunu sanmıyorum. olsa olsa hemşire olabilir. eğer öyle ise acayip fitne fücur birisi.
neyse sabah odaya girince hemen nuray aynura olayı anlatmaya başldı. biz akşam öğrendiğimiz için gayet rahattık ama o sakin aynur patladı, köpürdü ve sorumlu teknisyene ağzına geleni saydı, bu ne terbiyesizlik, siz kim oluyorsunuz vs vs......
oturup kararlar aldık, sayıları çok ve sayılarını azaltmak için birisi preop'a geçecek ve bu işi kim yaptıysa o kişi, eğer kimse ortaya çıkmazsa bizim seçtiğimiz bir kişi acile inecek ve orada nöbet tutmadan hergün mesaiye gelecek (nöbet onlar için ödül)...... biz bunları söyledik ve peşinden postop'a düşüdüğümüz kişinin 20 yaşındaki oğlunda göğsünde kocaman kitle çıktı, lenfoma?
ama ben sabah söylemiştim. bunların sayısı birden azalıyor, çünkü biri hasta oluyor, biri doğum yapıyor hatta biri ölüyor....
o akşam kitleyi duyunca hepimiz şoka uğradık. Allah yardımcısı olsun.
neyse ertesi gün kararlarımızı uygulamak için tekrar başhekime gittik ve adam bize fevri davranmayın dedi. biraz zaman geçsin sonra kararlarınızı uygularsınız dedi. ben de 'olur mu? asıl şimdi uygulayacağız ki birisini ameliyathaneden atabildiğimizi görecekler' dedim ama ne fayda. yol üstünde fatihi gördük ve seni şimdi daha iyi anladık dedik (başhekim yardımcısı iken hiç bir personelin yerini oynatamadığı için istifa etmişti). sinir olduk ve birşey yapamayacağımızı anlamış olduk. preop'a birini verdik ama en istemediğim, en yaşlı ve bu işlerle alakası olmasına imkan olmayan sevgi dolu bir kadını. ona o odayo o kadar methettik ki sonunda 'abim en babamdan kalan en kötü tarlayı bana verirken böyle meth etmişti' dedi. aynur da 'hani bu iş ceza olacaktı biz bu kadına ne kadar iyi davrandık ve onu ikna ettik' dedi. şimdiye kadar oda olduğu halde kullanmadığımız preop'un kurdelesini cuma günü kestik. bakalım bu hafta ne olacak?
cuma günü sanki hiç sıkıntı yokmuş gibi tekrar başhekimliğe gittik bu sefer başımızın belası geçici görev için. bu ilçede göreve başlayalı 2 hafta olmuştu ki yazıyı elime tutuşturmuşlardı 3 aylık geçici görev diye, hem de aynı ilçeye. oraya daha çok ayubastı diyorlarmış. dağ başında yolu çok kötü bir yer. nasıl gideceğiz kimbilir. ilk geldiğimde oradaki cerraha etmediğim beddua kalmamıştı. o hastadan bıçak parası (hem de bizim buradakilerden 2 katı fazla) alacak beni de oraya götüttürecek. hiç gitmedim ama o gerizekalı yüzünden dudağımda o kadar büyük bir uçuk çıktı ki dudağımın üstünde izi kaldı.
o dönemde yazmamışım ama şimdi yazayım; ben o dönemde nuray ve islam beyin bundan haberi var zannettim ve bana orada sadece yaşlı bir personel sahip çıktı ve bana dedi ki 'ya hocam seni gönderene kadar diğer ikisi gitse ya' dedi. o adam babamın buradaki müşterisinin tanıdığı imiş. o gün o kadar mutlu oldum ki bana da sahip çıkan biri var diye. o anı iyi hatırlıyorum. sonrasında mehmetle ertesi gün il sağlık müdürlüğüne gittik. mecburi hizmet yükümlüsüyüm beni nasıl gönderirsiniz, yasal değil diye. neymiş vali yardımcısının sözü imiş. geri dönüş yokmuş. il sağlık müdürü resmi araba veririz dedi. el alemin adamı ile 4 saatlik yolu tek başıma mı gideceğim dedim. meğer ben ahlaklı bir adamla konuşuyorum zannederken sonradan öğrendik ki adamın meğer hemşire metresi varmış sonrasında adam bu iş yüzünden il sağlık müdür yardımcılığını bıraktı az daha başımıza başhekim olacaktı sırf eyüp f.'nın askerlik arkadaşı diye.
neyse bu başıma gelen 5. geçici görev ve şimdiye kadar 3 tanesine gitmedim. bir tanesi zaten öznurun görevini bölüşmek içindi, o da kıymetini bilseydi bari ama hiç zannetmiyorum.
başhekimin odasına gittiğimizde 1 aylık zannediyorduk. bana laf saymayın ben sizi göndermek istemiyorum dedi. biz yine de saydık tabii. oranın başhekimini aradı ve bari haftada 1 gün gelsinler, salı günleri gelsinler dedi. biz de bize iyilik yapıyor zannediyoruz. odadan çıktıktan sonra yazıya baktık ki zaten salı günleri imiş, 1 aylık değilmiş ve zaten her birimiz için sadece 2 şer günmüş. en kıdemli olduğum için en sonuncular benim. aramızda konuştuk ve sadece 1 sefer gitmek için ve gittiğimizde de nerden geldi bu kadınlar dedirtmek için elimizden geleni yapmaya karar verdik. en öenmlisi de hasta uyutmayacağız, bissürü engel koyacağız. aynur bunu biraz zor yapar diye düşünüyoruz ama bakalım hayırlısı.
perşembe akşam da nöbetçiydim ve hasta yatırdım, çok iyi oldu. tam da hastanedeyken hasta yatırmak.
cumartesi geç kahvaltı sonrası vizite gittim sonrasında mehmetle çamlığa kadar yürüdük. şimdi hiç bir şey olmayan tv açık, ikimiz karşılıklı iki koltukta oturmuş laptoplar önümüzde birimiz yazıyor, diğerimiz muhtemelen köşe yazısı okuyor.

Sunday, January 08, 2012

muhammed emin gideli 2 yıl oldu

bayramda tuttuğum 9 günlük icap sayesinde rahatım yerindeydi. o zamandan beri ilk defa bu hafta icap tutacağım. bu sayede bol bol samsuna gitme imkanımız oldu.
yılbaşını samsunda geçirdik. cuma akşamı tüm kardeşler annemlerde toplandık. annem önceki yıllarda yılbaşı haftası hindi alıp pişirir ve bütün çocukları biraraya toplardı. Muhammed Eminin vefat ettiği sene yani 2 yıl önce bıraktı hindi işini. ben bu etkinlikte hiç bir zaman bulunamadım. bana hep telefonda ketaneli pilavdan ve hindiden ballandıra ballandıra bahsederlerdi. bu sene anneme hazır ben buradayken bu sene yine yap, sonra istanbula taşınırsak zaten gelemem dedim. o da beni kırmadı sağolsun. uma akşamına plan yaptık, beratın doğum gününe. amcamları ve halamları da çağırmış ama sağolsun gelmediler. aslında kalabalık zevkli olur ama o zaman tek masaya sığmayız ve hep birlikte yiyemeyiz diye üzülmüştüm. masayı hazırladık annem o kadar çok çeşit yapmıştı ki gönlü kırılmasın diye kimisinden sadece bir kaşık alıp tadına baktık. herşey harikaydı. ayşenurla babası ladese tutuştular ve ertesi gün ayşenur kazanmış. berat her zamanki gibi geç kaldı. o geldiğinde erkekler yemiş üst kata onun odasına tv seyretmeye çıkmışlardı. biz de masada muhabbet ediyorduk. pastasını çocuklarla odasına çıkardık. ben cep telefonumu resim çekmek için ayarlamışken içeri girdiğimizde onlar bizim resimlerimizi çekmeye başladılar. güzel bir akşamdı. o akşam ümmühan ve çocukları incesuda kaldılar. beyazıt da kalmak için çok ağladı ve sonunda annesini ikna etti. gece saat 2'ye kadar uyusunlar diye ben de onların odasında kaldım. ümmühanla sohbet ettik.
ertesi sabah ben kalktığımda annem çocukların sabah namazında uyandıklarını ve sabah 9'a kadar konuştuklarını anlattı. kahvaltı sonrası biz beyazıtı alıp evden çıktık. annem ve ümmühan da çarşıya gideceklerdi (sanki defterime yazar gibi yazdım).
hava çok güzeldi. muhammede uğrayalım dedim. başından ayrılırken beyazıra abine birşey diyecek misin dedim. bana uçaklı lamba aldılar dedi. ben de gece incesuda yattığını ve yaramazlık yaptığını söyledim. sonra da hoşçakal muhammed demin diyerek yanından ayrıldık. beyazıtı bıraktık ve julideye gidip elbisemin birini aldım. harika olmuş. mehmetle sinemaya gidecektik ama yeşilyurt saat 20'de kapandı. erkenden eve gitmek zorunda kaldık. yeni yıla beratın odasında havai fişekleri seyrederek girdik. berat da her zamanki gibi yatağında bacaklarını uzatmış bilgisayara birşeyler yazıyordu. aşağı inip odalarına girmiş olan anneme ve babama iyi yıllar diledim.
araya zaman girince böyle oluyor işte pek bir şey hatırlamıyorum.
perşembe günü yani 5 ocakta, mehmet beni ünyeden otobüse bindirdi. kirazlıkta indim ve hido beni ablamlara bıraktı. muhammed eminin 2. yılı sebebiyle tevhid vardı. ablamın hafızı geldi. hafız teyzeyi çok özlemişim. kadında bir ses var, gökgürültüsü gibi. gayet iyi gürünüyordu.
öyle garip ki zaman herşeyin ilacı.muhammed eminin vefat ettiği günü düşünüyorum sık sık. o günü düşününce üzülüyorum ama baktım ki acımız o ilk günkü gibi değil. zaten öyle devam etse yaşayamazdık, dayanamazdık. Allah dayanma gücü veriyor.
o akşam annemler yengemler geç gittiler. beratla ben orada kaldık. ablam bu sefer rahay uyuyayım diye beyazıtı benim yanıma yatırmadı. beratla aynı odada kaldılar, sabah uyandığında dayısını karşısında uyuyor görünce çok mutlu olmuş. beni de pazar gününe kadar onlarda kalacağım zannediyor.
ablam, berat ve ayşenurla kahvaltı yaptık. şuayip abi bizi aldı ve muhammedi ziyarete gittik. tam 2 yıl oldu. ablam da şuayip abi de çok duygulandılar.
sonrasında bizi yeşilyurda bıraktı. tüm günü orada geçirdik. ama erkekler olmayınca gezecek yer hemen bitiyormuş. bana beymenden çizme aldık. yemek yedik ve sonra da kahve içip cheesekek yedik ama ikimizinki de hiç güzel değildi.
sonunda mehmet ünyeden gelebildi ve ikimiz görevimiz tehlikeye girdik. çıktığımızda mehmet 'polatın yaptıkları ve cüneyt arkının filmleri buna göre hiç de saçma değil' dedi. kısacası filmi pek beğenmedik. çıkışta ablamlarla buluştuk ve sahildeki madoya gittik. bayağı oturduk ve sonra eve gittik.
ertesi gün hidoların yeni evine gidecektik. aslında biz çaya gidecektik ama onlar yemek hazırlamışlar. tüm cumartesi gününü evde pinekleyerek geçirdik. saat 16:30 gibi evden çıktık ve yeni açılan metro markete gittik. samsunda olmayan bissürü ürün vardı. gerçekten açılması iyi oldu. alışveriş yaptık ve sonra da hidolara gittik. tüm aile oradaydı ve yemek sonrası erkekler ablamlardan gelen kutu sayesinde oturduğumuz salonun camından görünen stadda oynanan samsun spor-gs maçını seyrettiler.
çok geç olmadan eve döndük ve 2 tane medium dizisi seyredip yattık.
pazar günü de evimize döndük.