Saturday, June 05, 2010

geçen hafta sonu

Hafta sonu samsundaydık. Cuma akşamı doğruca ablamlara gittik. Yemek yedik, çay içtik . ümmühan da geldi, geç vakitte birlikte çıktık. Ertesi gün ablamları fezadan resim yarışmasından aldık. Tam da sihirbazlık gösterisi başlamışken gitmişiz, beyazıt bizi gördüğü için çok da mutlu olmadı. Mehmet bizi şehirde bıraktı. Annem, ablam ve ben önce kumaşçımıza gittik. Kumaşları aldıktan sonra terziye gittik. Ölçülerimizi aldılar, tam çıkmak üzereyken bir müşterinin eteğini gördük. Kumaşı çok güzeldi. Dedikleri yere gidip baktık ama aynı kumaşı bulamadık. Sonra karnımız acıktığı için mutenaya gittik. Ablam ve annem çok da memnun kalmadılar. Ablam burası önceden daha iyiydi, bozmuşlar dedi. Aslında haklıydı, çünkü dönerlerimiz iyi pişmemişti. Ama ben aç olduğum için sahibini de tanıdığımızdan ses çıkarmadan yedim.
Yemek sonrası persana gittik. Annemlerin üst kata tül beğendik ama babamı rustikleri çıkarmaya nasıl ikna ederiz bilmiyoruz.
Tül işini de güya hallettikten sonra babam yokken (köye gittiklerinde) değiştireceğimiz yatak odasını anneme beğendirmek için mağazaya gittik. Annem benim beğendiğim takıma bayılmadı ama ben o konuda ısrarcıyım. Sonrasında berat beni yeşilyurta diğerlerini evlerine bıraktı. Mehmet sinemadan çıkmıştı. Kendime bir beyaz keten ceket siparişi verdim. Beratın siparişi tartıyı aldık. Karnımız tam aç olmadığından ordan çıkıp madoya gittik. Tatlı sonrası adidasın outletine bakalım dedik ama mağaza beiz gittiğimizde kapatılıyordu. Çıkışta ski bir araba gelip arabama çarptı. Biraz sarsıldık, çarpma anında bizi Bir şey olacak mı diye düşündüm ama sonra olmayacağına karar verdim. Adam arabadan çıkıp bağırmaya başladı, ben ne bağırıyorsun diye ona kızdım. Güya erkenden eve gidecektik ama olmadı. 1 saat kadar orada vakit geçti. Sonra berat önde biz kendi arabamızla arkasında eve gittik. Arabanın yine sol tarafında hasar oluştu.
Pazar kahvaltı sonrası mehmet eve gidip arabayı alıp geri döndü. O gittikten sonra ablamlar geldi. Vakit çabuk geçti. Akşam olmadan evden çıktık. İlk defa büyük camiye girdik, akşam namazında. Ablam, Muhammed bizden önce geldi buraya, biz daha yeni geliyoruz dedi. Annem ilk defa çocukken dedesi ile gelmiş, bu ikinci gelişiymiş. Mehmetle yaşar doğunun önünde buluştuk. Berat hariç (hala topallıyor) tüm aile (çocuklar hariç) yaşar doğunun önünde buluştuk. Amacımız davet usulü biletlerimizi aldığımız türkçe olimpiyatlarını seyretmekti. Annem, babam prokeole gidip rahatça oturdular. Biz kalabalık kuyruk demeye binşahit ister kalabalığın arasına karıştık. Bayağı itişip kakıştık. Bayanlar öne gelsin dediklerinde öne ilerledik aam tam bize sıra geldiğinde kapılar kapandı. Bissürü insan dışarda kaldı. Kız kardeşi okuldaki hocalara bilet verilmediğini, her sınıftaki en itibarlı aileye bilet verildiğini söyledi. Ben orada ne başhekim gördüm ne çok itibarlı insanlar.
Bu organizasyonu madem yapıyorlar, doğru düzgün yapsalar bari. Tek kapıdan itiş kakış insanları alana kadar taksim meydanı kapatıldığı zaman nasıl Birkaç noktadan içeri insanlar alınıyorsa aynı şekilde yapılabilirdi. Hecesimiz kursağımızda kaldı. İslam beye de bilet verecektim, iyi ki vermemişim. İnsanlar sinirlenip biletlerini dışarda yerlere attılar. Toplanıp sahildeki madoya gittik, birşeyler yedik. Geç saatte eve döndük. Annemler bizden de geç döndüler. Program harikaymış, çok beğenmiş. Tahmin edebiliyorum. Tv'de seyrederken gözlerim doluyor, eminim orada hüngür hüngür ağlardım.
Ertesi sabah 7'de yola çıkacaktık, mehmet otobüsle gelmek zorunda kalmayayım diye arabayı alıp geri dönmüştü ama herşey planlandığı gibi olmuyor. Sabah 6'da telefonum çaldı. Annem arıyordu. Bir taraftan annemle konuşmaya çalışıyorum, diğer taraftan telefonun saatini görmeye çalışıyorum. Zannettim ki geç kaldık da annem bizi kaldırıyor. Fakültedeyiz, halil vefat etti dedi. Şaşırıp kaldım. Halil amcamın torunu, istanbulda gelip bende 10 gün kadar misafir olan amcamın. Mehmet hazırlanıp bensiz gitti. Hastaneyi arayıp salı günü ilçeye gitmemek için alacağım raporu 2 günlük almalarını söyledim. Ben de salı günü ne yapsam diye önceki hafta planlar yapıyordum. Ama önce arabanın gidişi sonra da halilin kazası planlara gerek bırakmadı.
Beratla cenaze evine gittik. Annesi tabut salonda diye yatak odasından hiç dışarı çıkmadı. Ben onu gurbete gitti kabul ediyorum diyormuş. Askerlik yaşı gelmesine rağmen bir şey olur diye askere yollamamış. Ben çocuğu 15-16 yaşlarında gördüm diye hatırlıyorum. Daha sonra hiç görmedim. Amcamın yanına gittim. Çok üzgün görünüyordu. Aynı apartmanda yanyana dairelerde oturuyorlar, yani amcamın yanında büyümüştü. Allah sabır versin.
Annem sabah 5'ten beri ayakta olduğu için ve uykusuzluğa da dayanamadığı için ablam ve nihanla birlikte ümmühanlara gittik. Annem uyudu ve bize yemek yaptı. Ablamla ümmühanın kışlıklarını kaldırdık, çocukların ufak gelen kıyafetlerini başkalarına verilmek üzere ayırdık. Evden ayrılırken her tarafı o kadar dağıtmıştık ki, ertesi sabah ennemle çocuklara bakmak üzere tekrar ümmühana gittik. Tülleri yıkadık, ütüledik, astık. Bu sefer mekanzimasını fazla uğraşmadan taktım. Öğlende ablam da geldi. Gitme saatine kadar bayağı iş yaptık ve bayağı yoruldum. Kendi evime temizlikçi geliyor, buraya gelip temizlik yapıyorum. Gitme saatine yakın annem ümmühana ablanın gitme saati yaklaştı deyince nereye gidiyorsun dedi. 'sana temizlik yapmaya gelmedim ya, benim de bir evim var, evime gideceğim' dedim. Hepsini öpüp yorgunargın cenaze evine gittim. Babamla orada buluştuk ve beni otobüse bıraktı. Mehmet sağolsun beni eve kadar yürütmedi ve arabayla gelip aldı. Akşam bana sanki pazar gibi geliyordu. Tv'de paptyam ve desperate house wifes olduğunu gördükten sonra günlerden salı olduğunu anladım. Akşam tabii ki dizilerimi seyrettim.

arabam tamirden bugün yani cumartesi çıktı. mehmet gidip aldı. bütün hafta hastaneye o bıraktı, ama biraz erken satte ama dönüşüm biraz güç oldu. bu arada islam beyin eşi 15 gündür hasta, zatüre? nurayla gidip onu ziyaret ettik. perşembe ve cuma kbb'ciler yüzünden biraz olaylı geçti. cuma günü kapanışı 5. uzmanın geleceğini haber alarak noktaladık. jandarma eşiymiş. daha kuralar belli olmadan ağustosta gelirim demiş nuraya. hayırlısı artık.

samsundan umre ile ilgili

aslında bunu umre ile ilgili yazının sonuna eklemiştim ama sonra oraya bçyle sinir bozucu bir ilave yapmamaya karar verdim. ama yazmasam da içim de kalacak ve kendi kendime kızacağım.
bunları buraya yazmam ne derece doğru bilmiyorum ama insanların sömürülmemesi, mübarek topraklarda bir de tur şirketi yüzünden sabırlı olmaya zorlanmaması için yazmaya karar verdim. birkaç yıldır annemler uçak samsundan kalkıyor diye umreye hizmet turizm ile gidiyorlar. annem geçen yıl yani bu yazıyı yazdığım umre ziyaretimizde otellerinin mescitlere ne kadar uzak olduğunu (gerçi servis varmış, o çok önemli değil), yemeklerin çok kötü olduğunu ve odaların pis olduğunu söylemişti. bu yıl ablam da onlarla gitti ve odaların rezalet biçimde pis olduğunu, çarşafların pis, battaniyelerin iğrenç derecede kokmuş olduğunu anlattı. ve bir de firmadakiler utanmadan umrede mübarek yerde sabretmek gerektiğini, bu tür şeylerle uğraşmamak gerektiğini söylüyorlarmış. gören de zannedecek ki kendileri hayır için parasızdan bu insanları umreye götürüyor. aynı şeyi diyanetteki hocalar da yapıyor. kimin parası ile oraya geliyorsun? hocalar parasız oraya geliyor ve böyle güzel otelde kalıyorsunuz daha ne konuşuyorsunuz gibi şeyler söylüyorlar. akılsız adam, burada lüks otelde kalmak, mescide daha yakın olup işimizi kolaylaştırmak için daha fazla para vererek geliyoruz. siz böyle konuşana kadar göervinizi layıkı ile yerine getirseniz keşke. ama öyle olmuyor, gelen hocaların bir kısmı hiç bir şey bilmiyor. yazık değil mi parasını yıllarca biriktirip ömrü boyunca sadece 1 kez mübarek toprakları ziyaret edebilecek insanlara. kızmamın nedeni işte bu insanlar yüzünden. bizim hoca kuba mscidini bir kadına Peygamber efendimizin devesinin çöktüğü yer olarak söylemişti. Allahtan mehmet düzeltti.
hizmet turizmle ilgili (samsundaki ile istanbuldaki bağlantılı mı bilmiyorum. bunların samsundaki için yazıyorum) yazacaklarım bitmedi. bizim aile herhangi bir yere bağlı değil. önemli olan din kardeşliği, ablam diyor ki kadınlar ablama 'siz de bizim kardeşimizsiniz öyle mi?' diye soruyorlarmış. ablam da kızmış, sizin kardeşiniz olmak için süleymancı mı olmamız lazım, din kardeşi değilmiyiz demiş.
annem de her sene kadınların onlardan olmadığı için onu yalnız bıraktığını anlatırdı. ablam da bunu doğruladı. kısacası hizmet turizm samsundan hiç mi memnun kalmadılar. mekke medine arasında bayan-erkek ayrı otobüslerle gidiyorlar. hani bir gaflette bulunup giderseniz haberiniz olsunuz. annem geçen senelerde babamla aynı otobüste olmadığı için biraz sıkıntı çekmişti.
İNşallah yazdıklarımı bir yetkili okur da kendilerine çeki düzen verirler.

trabzon

Cumartesi sabah erkenden kalkıp 2 araba trabzona doğru yola çıktık. Aslında şuayip abi tek araba gidelim daha samimi bir ortamda gideriz diyordu ama ayşenurla beyazıt arkaya ikisi bile zor sığınca ve sıkışmak istemediğimiz için 2 araba gittik. Daha önceden ablama sabah kahvaltısı olarak millete çorba içir dedim ama şuayip abi istememiş ve daha fazla yol almadan daha ne kadar var tireboluya demeye başladılar. Süt ve muza rağmen benim de karnım acıktı, mehmete daha çok var mı demeye başladım.
Yol üstünde tirebolu 42'de durduk. Bayağı kalabalıktı. Boşalan bir masaya geçtik ve hemen kahvaltı siparişini verdik.
 
Posted by Picasa

(beyazıt ona diktiğim kılıç ile) Beyazıt karnım ağrıyor diye biraz mızmızlandı biraz da ağladı. Ablam, aç olduğu için karnının ağrıdığını söyledi. Sadece süt içmeye razı oldu. Daha sonra bizim kahvaltılıklar gelince biraz fındık ezmesi yedi. Kahvaltı tabağı çok da zengin değildi. Normal kahvaltılık, domates, salatalık vardı. Yumurta bile yoktu. Patates kızartması istedik ilave olarak. Kahvaltı güzel geçti.
 
Posted by Picasa
Beyazıta bayağı güldük, muhammed eminin küçükken istanbulda yaptığı komikliklere güldük. Canım benim istanbulu çok severdi. Birkaç gündür trabzon muhabbeti yapıldığı için beyazıt ablama soruyormuş 'annee, trabzonda ne yeniyor? Yemekleri bizim gibi mi, farklı mı?' 'anne, trabzonda türkçe mi konuşuluyor?''anne, trabzonda şimdi gündüz mü akşam mı?' bana da telefonda 'teyze trabzonda hangi mevsim? İlkbahar mı, yaz mı, sonbahar mı, kış mı?' onun bu soruları üzerine hidayet de 'çocuk trabzon yerine tanzanya anladı herhalde' demiş. Allah'a şükür muhabbetimiz iyiydi. Tesisin içine girip birer tane de arabaya koymak için çay kolonyası aldık.
Trabzona kadar bir daha durmadık. Arada telefon açıp şurda şu var, burda bu var diye söylüyordum. Uzun sokağa tam olarak nereden girmemiz gerektiğini bilmediğimiz için ayasofyadan girip ara sokaklarda biraz gezindik ve sonra dümdüz gidince uzun sokağa bağlandık. bu arada dubaiiden döndüğümüzde mehmet vatandan tomtom navigasyon cihazı almıştı ve ben akçaabattaki orta mahalle evlerini de görmek istediğimden önce onun adını girdim ama cihazdan tam anlamadığım için bunu pek beceremedim. sonrasında trabzon diye girdim. biz bu yola saptığımızda cihaz sürekli sesli olarak yanlış yola girdiniz, şimdi sola dönün diyordu. biraz gidiyoruz yine aynısını söylüyordu. sonunda mehmet 'cihaz bize kızacak ve yeter artık ne haliniz varsa görün, ben kendimi kapatıyorum diyecek' dedi. bayağı güldük. cihazı ben kapattım. eve döndükten 2 hafta sonra cihazın olduğu çanta sehpanın üstündeydi ve ben de sehpanın yanında yerde oturuyordum birden nasıl olduysa artık, kendiliğinden açılmış ve şimdi sola dönün dedi. ödüm yüreğim yarıldı. sonrasında gülerek koşup mehmete anlattım. o da güldü ve iyi ki benim başıma gelmemiş, bayağı korkardım dedi.
Öğretmenevinin otoparkında 2 arabalık yer vardı. Arabaları park edip yukarı çıkmadan zağnos vadisine doğru yürüdük. Köprünün üzerinden geçtik. Alttaki çiçek fidanlarına ve kocaman manolya ağacına baktık. Orta hisar fatih büyük camisine girdik.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Sağ tarafta kalan ve dersane olarak kullanılan bina boşaltılmış. Zağnos vadisine baktık.
 
Posted by Picasa
Beyazıt aşağı inelim dedi ama inmedik. Havuz başındaki bütün masalar doluydu.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Kuğular suyun dışında kaşınıp duruyorlardı. Gülbahar hatun camiine gittik.
 
Posted by Picasa
Sonra da türbenin önünde dua okuduk. Mehmet Beyazıtı kuğulu parkın yan tarafındaki topun üstüne çıkarmış. Onun resimlerini çektik.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Akülü arabaları görünce onlara binmek istedi. Babası izin vermezken, ben bekleyelim de binsin neden izin vermiyorsunuz dedim. En büyük arabaya bindi ve dayısından gördüğü araba kullanma tekniklerini gösterdi. Garsonların kızmalarına rağmen masa aralarına girdi. Geri geri sürdü. Bayağı manevra yaptı yani.
 
Posted by Picasa
Geri dönüşte şuayip abi ve mehmet bir ara sokağa bakmaya girerken biz krem rengi pardösü giyinen çok şık bir kızın peşinden krem rengi çoraplarına bakmak üzere bayağı peşinden gittik ama kızı yakalayamadık. Daha sonra pentiye gidip baktık ama aynı çorabı bulamadık.
Kızı yakalayamayınca ondan vazgeçtik ve yolun soluna geçip ablamın beğendiği iran işi cam mozaik avizelere baktık. Ordan ablamı sürükleyerek çıkarttım ve mehmetlerle buluşup beyazıtı onlara verip aşağı bedesten çarşısı tarafına doğru yürümeye başaldık. Ablam önceki gün gazetede okuduğu haberi anlatıyordu. Umre için kıyafetler tasarlıyorlarmış da, nişantaşındaymış da, nette umre hakkında bilgi veren sayfalar varmış da.... zorla (ablamın netle hiç alakası yoktur ve bu adresi de ayşenura iletmek üzere zorla ezberlemiş) zorakievhanimi.blogspot.com diye söyledi. Tabii bu arada ben gülümseyip duruyorum. Adresi söyleyince 'sakın o kardeşin olmasın' dedim. Önce anlamadı 'ne?' dedi. Sonra anlattım. Tabii kızdı söylemediğim için. Daha önce bir kere muhabbeti olmuştu ama sonra araya laf karıştı unutmuştum dedi. Tabii bunu bilerek yapmıştım. Çarşıda gezinirken o konuşmaya devam etti.
 
Posted by Picasa
İsimden dolayı herhalde ev hanımlığını sevmeyen birisi diye düşünmüş. ama yine de benden iyi, hiç olmazsa nette kendine bir sayfa açabilmiş demiş.
 
Posted by Picasa
Çarşının ortasındaki camiye girdik. Bedestene girdik ama etrafta bence ilgilenecek fazla Bir şey yok. Bir kapıdan girip diğerinden çıktık. Çarşıda yürüyüp her gelişimizde baktığım kapaklara baktık ve nihayet aldım. Bir de küçük bakır sosluk gibi bir şey aldım. İçinde nane vs yakmak için.
Öğretmenevine döndük ve yemek için tekrar çıktık. Her zamanki gibi çardak pideye gittik, yaprak pide yedik, çay içtik. Yemek sonrası meydandaki sanırım adı üstad olan yere uğrayıp sütlaç yeriz diye düşünüyorduk ama pide gerçekten çok fazla ve midede yer kalmıyor. Belediye binasına ve yanındaki camiye baktık.
 
Posted by Picasa
Beyazıt hala yiyemediği dondurma için mcdonaldsa girdi ve ablam peşinden girip çıkardı. Maraş caddesinin altındaki trafiğe kapalı sokağa girdik. Gümüşçülere gidip kendime tokası güllü hasır ve mercanlı kazaziye almak istiyordum ama sadece bir tane gümüşçü gördük. Hasırın fiyatı 500 küsürdü. Aslında ben 400 civarındadır diye düşünüyordum ve Birkaç mağazaya bakıp öyle alırım diye düşünmüştüm. Sadece bir mağaza görünce, daha sonra almaya karar verdim. Aslında diğer mağazalar aralardaymış ama 2 erkek bir araya gelince aralara girmemize izin vermediler. aslında kelimesini biraz fazla kullandım ama aslında ben murat gümüşçülüğe gitmek istiyordum.
Arabalara atlayıp foruma gittik. Önce hep birlikte cacharele girdik. Meğer tekrar normal mağaza formatına dönmüş. Outletken mehmete buradan bayağı Bir şey almıştık. Şuayip abi kendine bir kazak ve bir pantolon aldı. Pantolonun ceketini de giydi ve kendine çok yakıştı ama çok pahalı diye almadı. Aynı kazağın saks mavisini ve aynı pantolondan mehmete de aldık. Ekstradan çorap, tişört vs de aldı. Önceden aldığımız 3 pantolonunu da açtırmak için verdik.
Sonrasında beyazıt da dahil erkekler madoda oturuken biz hızlı hızlı mağazaları gezdik. Anneme mısırlıdan bir kazak ve bir de hırka takımı beğendik ama bedenine bir türlü karar veremedik. Ertesi gün ancak alabildik. Nine westte üstünde kocaman pembe gül olan parmak arası terlik hoşuma gitti ama 38 numara terlik biraz küçük oldu. Daha büyüğü de yokmuş. Forumda en çok beğendiğim şeylerden biri herry mağazasında satılan çocuk kıyafetleriydi. Goose marka kız kıyafetleri herry'nin kalitesinin çok daha üstünde harika kıyafetlerdi. Ama maalesef ki benim o kıyafeti alacağım kızım yok. Biraz yorulunca biz de madoya gittik ve birşeyler içtik. Mehmet kendine boynerden spor malzemesi almış. Ne aldığını söylemedi. Beyazıtla gidip yandaki mağazanın önüne konulan tv'de 3 boyutlu çizgi film seyrettik. Sonra da beyazıtı satıcı ile başbaşa bırakıp gezmeye devam ettik. O akşam ablamlar fazla Bir şey almadı, daha çok ben aldım. Ama poşetleri ablamların eline verdiğim için çıkarken beyazıt herşeyi kendinize alıyorsunuz neden bana Hiçbir şey almadınız diye ağladı. Ertesi gün kendine ele takılan saçma sapan bir oyuncağa sırf sussun diye biton para verdiler.
Gece çok geç olmadan yattık. Sabah beyazıt gelip bizim odaya baktı. Bizim oda onlarınkisine göre çok küçükmüş. Oteli çok beğenmiş, illa 1 gece daha kalalım diyordu, mehmet de onlar gitsinler biz ikimiz kalalım dedi. Beyazıt kabul etti. Akşam otele tekrar gitmeyeceğimizi öğrendiğinde bayağı üzüldü. Mehmete, çocuk bir de lüks otelde kalsa ne yapardı acaba dedim. Mehmet de onda henüz lüks kavramı gelişmemiştir, anlamaz dedi. Odanın anahtarını ilk aldıklarında anahtarın ucundaki kocaman sarı ağırlığı görünce beyazıt 'anne, bu altın mı?' diye sormuş. Bayağı güldük. Alıp anahtarı eve götürmek istedi ama tabii ki elinden alıp geri verdik. Biz gezerken mehmet de gidip boynerden kendine spor malzemeleri almış, daha doğrusu öyle söyledi ama öğretmenevine gidince anladım ki benim doğum günü hediyemmiş. Şuayip abiden ayrılamadığı için daha doğrusu onun yanında bayan mağazalarına giremediği için ondan ayrılıp boynere girmiş ve diyarbakırdaki gibi bana vakko çanta almış. Halbuki ben de son zamanlarda annemlere vakko çantaların artık bana çok banel geldiğini söylemiştim. Tabii bundan mehmetin haberi yoktu. Normalde onun aldığı hediyeleri hiç değiştirmem. Beğenmiyorum diye hediye almaya çekinmesin diye. Ama o kadar para verip de beğenmediğim bir şeyi kullanmak da hiç mantıklı gelmedi. Zaten o da bana değiştirme ihtimali için erkenden vermiş.
Öğretmenevindeki hızlı kahvaltı sonrası atatürk köşküne gittik.
 
Posted by Picasa
Ablamlar da köşkü çok beğendiler. Bu sefer resim falan çekmedim. Ayşenur resim çekme teşebbüsünde bulundu ama babası hemen kızdı, kızım her yerin bir kuralı var, neden kurallara uymuyorsun dedi.
 
Posted by Picasa
Köşk sonrası sümelaya doğru yola çıktık. Yol manazarası gerçekten çok güzeldi.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Coşandere muhteşem görünüyordu.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Milli parkın içindeki tesise girince mehmet arabayı bıraktı ve diğer arabaya geçtik. Yolda durup coşandereyi seyrettik, muhteşemdi.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Daha önceki gelişlerimdeki gibi değildi, gerçekten coşmuştu. Su damlaları köprüye yanımıza kadar ulaşıyordu.
 
Posted by Picasa

Yanımızda şemsiye, bot dahil lazım olabilecek herşeyi getirmiştik. Ama hava o kadar sıcaktı ki, çise vs yoktu. Önceki gelişimizde çamur olan yol yapılmış ve yürüme yolu bayağı kısalmıştı. Ablam aşağıda iken yürüyerek çıksak diyordu ama o kısa yolda dahi eşi de kendisi de soluk soluğa kaldılar.
 
Posted by Picasa
Biletimizi aldık, müze kartımızın süresi geçmiş. Ayşenur 16 yaşın altında olduğu için ücretsiz girdi. Biz 8 tl verdik. İçeride gezindik, resim çekindik.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Yüzleri kazıyanlaar ve duvarlara yazı yazanlara bir kez daha kızdık. Beyazıt yemediği tofitaları insanlara dağıttı. Önüne gelen yetişkinlern yanına gidip (onun dışında hiç çocuk yoktu) 'alırmısınız?' diye sordu.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Maksimum reklamlarındakiş gibi kol ve bacaklarını açıp bana poz verdi.
 
Posted by Picasa
Çıkışta ablam çantasındaki çikolataları çıkardı ve onları yedik. Mehmet yürüyerek inelim mi ben yol hala eski halinde mi merak ediyorum dedi.
 
Posted by Picasa
Ayşenur haricinde hepimiz yürümek istiyorduk ama birisinin arabayı aşağı indirmesi gerektiği için şuayip abi arabaya gitti. Ayşenur istememesine rağmen benim başım kel mi? Ben de geleceğim dedi ve hep birlikte aşağı doru yola koyulduk.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Yol boyu beyazıt hiç sorun çıkarmadı. Kertenkele görme merakı ile mehmet onu bayağı yürüttü.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Hatta beyazıt ejderhalara meraklı olduğundan mehmet onu kertenkele çok büyüyünce ejderha oluyor dikkat edelim de burada kaşımıza çıkmasın diye kandırdı. Ama o hiç korkmadı. Karşısına bir ejderha çıksa çok mutlu olacaktı. Ayşenurun ayağı burkuldu, hep en sonda mızmızlanarak yürüdü. Ayakkabıları çok ince tabanlı olduğu için bir nebze hak verdik. Ama onun gözünde yol bir türlü bitmek bilmedi. Hatta yukarı doğru yürüyenlere daha çok yolları olduğunu söyleyerek gözlerini korkttu. Sanırım 40-45 dakikada indik.
 
Posted by Picasa
Aşağı indiğimizde önce hediyelik eşya dükkanından mıknatıs aldık sonra da coşandere tesislerine gittik.
 
Posted by Picasa
Bayağı kalabalıktı. Balkona oturduk. Her zaman balık küçük geliyordu bu sefer 2 balık söyledik ama çok fazla geldi ve zorla yedik. tabii yanında kuymak, salata, sarma da olduğu için.
 
Posted by Picasa

 
Posted by Picasa

beyazıt cengizle
Coşanderede yemeğimizi de yedikten sonra foruma gittik. Ablamlarla boynere girdik ve çantalara baktık. Benim eski çantama benzer bir çanta beğendim ama benimkisi ile modeli aynıydı, sadece üstüne Birkaç metal koymuşlar. Mehmetin aldığını ayşenura gösterdim, teyze aynı okul çantası gibi dedi. Sonra onlardan ayrılıp gidip geri iade edip parasını aldım. Anneme beğendiğimiz kazak ve hırka takımını aldık. Üstünde hala görmedim ama çok güzel olmuşlar. Mısırlı'da anneler için harika trikolar var. ablama terlik aldık, sanırım başka da bir şey alamadık. Zaten böyle kısa sürede alışveriş de hiç iyi olmuyor, yanlış kararlar verilebiliyor.
Alışveriş merkezinden çıkınca eve doğru yola koyulduk. Vakfıkebirde durup yolun karşısındaki fırına gittik. Ablamlar Vakfıkebir ekmeği ve yan tarafından da kaşar peyniri, yağ vs aldılar. Buradan sonraki molamız tireboluda mavi yeşilde oldu. Buranın tabelasında yöresel ürünler yazıyor ve ben her seferinde durmak istiyordum. Yöresel Hiçbir ürün yoktu. Normal market şeklindeydi. Hep birlikte deniz kenarına indik. Dalgaları seyrettik. Burdan sonra durduğumuz benzinlikte vedalaştık ve hava kararmadan biz eve vardık. İlerleyen saatlerde varmışlardır diye aradığımda ulusoyda yemek yedikleri için hala yolda olduklarını öğrendim.
Hepimiz için güzel bir geziydi ama beyazıta trabzona tekrar gidelim dediklerinde Allah korusun, yolu çok uzundu çok yoruldum demiş.