Wednesday, November 28, 2012

ayrılık vakti

hastanede son günlerim. mehmet geçen hafta ayrılışını yaptı. 1 haftadır evde boş boş oturuyor. benim de son 2 günüm. insan çok garip hissediyor. çalışıyorum ama artık buradan kopmuş hissederek. 2 gündür hastalarımda sorun çıkıyor. son günlerim rahat geçsin istiyorum ama olmuyor. bugün nurayın doğum gününü kutladık. öğlende pasta aldık ve birkaç cerrahı çağırdık. teknisyen zöhre bana duvar saati almış, çok mutlu oldum. akşam eve geldim latika işleri bitirmeye çalışıyordu. işi bittiğinde sarıldık ve helallik istedik. senin gibisini bulmam için dua et dedim. mehmet eve geç geldi, teknisyenler veda için organizasyon düzenlemişler. ona kol saati hediye etmişler. 'bana öyle methiyeler düzdüler ki görmeliydin' dedi. mehemtle geçen hafta gidip ordudan pasaportlarımızı aldık, büyük yere gitmeden burada çıkartalım dedik. orduda teleferiğe binemedik. tatile buralara geldiğimizde İnşallah. dönüşte perşembeden geldik, etrafı seyrederek. inanamıyorum, 4.5 yıl ne çabuk geçti. ameliyathaneyi, sorumluluğu, o kadar angarya işi arkadaşları bırakıp gidiyorum.

girne

nurayla kongreye gitmeyi başardık. 6 kasım günü latika temizliğe geldi. mehmete evi temiz bırakacağım. ıphone da hava bozuk görünüyor ama orası güney ya iyi olursa diye korkuyorum. aslında ben parmak arası terlik, rahat yazlık giysiler giymeyi planlıyordum ama havadurumuna göre hava burdakinden bile soğuk görünüyor. her zamanki gibi bayağı kıyafet aldım. 1 ceketim ve 1 eteğim dışında herşeyimi giydim, 1-2 saatliğine dahi olsa. bavulum 17 kilo geldi, bagaj hakkım 20 kilo. hastaneden erken çıktım. eve geldim son hazırlıklar sonrası gidip nurayı aldım. samsuna doğru yola çıktık. hava kararmadan annemlere vardık. annem harika yemekler yapmıştı, hele safranlı pilavı harikaydı. akşam erken yattık. sabah 3.30 da yağmurun sesi ile uyandım. kalkıp hazırlandık. annem bizi balkondan yolcu etti. arabayı havaalanında bıraktık. uçakta nurayın yanına firmacılardan biri oturdu. yolda onu biraz iğneledik ama sonra normal muhabbete döndük. istanbulda alanda biraz parfüm baktık, fiyatlarının resimlerini çektim, kıbrısla karşılaştırmak için. bu sefer uçakta nurayın yanında doğumevinden ilhan vardı. yüzü tanıdık geldi ve kim olduğunu sordum. öğrenince de kendimi tanıttım, ikimiz de aynı yerden uzmanlığımızı aldık. yolda onunla biraz muhabbet ettik. yolculuk fena geçmedi. kıbrısa varınca servise bindik ve otele geldiğimizde resepsiyonda upuzun bir kuyrukla karşılaştık. işlem çok uzun sğrmedi Allahtan. odalarımıza gittik. nurayın odasında 3 tane tek kişilik yatak vardı. kızları da gelse yatak varmış yani. benim odadaki kocaman yatağı görünce mehmet de gelebilseydi diye düşündüm. nurayla hazırlanıp otelden (acapulco) 2.5 liraya kalkan girne servisine bindik ve 20 dakikada şehir merkezine vardık. yolda çok güzel evler gördük. girne şehir merkezi küçücük.
önce limana indik. sakin bir yerdi. insanlar kafelerde oturmuş birşeyler içiyorlardı. sonra kaleye gittik ama kale kapanmıştı. çarşıda yürüdük. milletin nette anlattığı ordu pazarını gördük. normal market, zaten şehir merkezinde başka market de görmedik. oradan hellim peyniri (hilal marka, koyun hellimi) aldık (kıbrıslı bir bayana danışarak). sonra servisi kaçırmamak için belediye parkına gidip servise bindik. akşam açılış kokteyli vardı ama biz katılmadık, akşam yemeği sonrası odada kuzey güneyi seyrettim. gece mehmetle konuşup yattım.
perşembe günü nurayın asistanlıktan arkadaşını da alıp tekrar girneye gittik. bu sefer kaleye gittik. kale bayağı güzeldi, bence mutlaka kale görülmeli. kaleden sonra limandaki müze haline getirilmiş kıbrıs evini gezdik. burdaki müzelere giriş çok ucuz.
daha sonra çarşıda gezdik. kızlar hediyelik eşya aldılar (ordu pazarından ve başka bir mağazadan). bu arada yağmur yağdığı için şemsiye ile gezdik. girnede çarşıda birkaç tane mağazada burberry ürünleri satılıyor. bir kaçında birden kapısında burası kıbrısta gerçek burberry satan tek fabrika satış mağazasıdır yazıyor. mağazalardan 2 tanesine girdim. birinde eşarp ve bir çanta beğendim. ama gerçek mi sahte mi bir türlü karar veremedim. sonra mağazaya bir kaç kadın girdi. bir tanesine gerçekler değil mi diye sordum ve o da bana hayır der gibi bir işaret yaptı sonrasında satıcı kadın geldi ve konuşamadık. sahte şüphesi yüzünden alamadım, aklım onlarda kaldı. İnşallah sahtedirler de boşuna bırakmamışımdır. 500 tl'ye sahte çanta olur mu? ama yaaa.
kıbrısın inlü ceviz macunundan aldık, lokum vs satan bir mağazadan ama sonra onu beğenmedik(yumurtacıoğlu marka). ordu pazarında satılan ceviz macunu daha güzeldi, ondan maalesefki daha az almıştık. akşamları yemekte genelde nurayın asistanlık arkadaşlarıyla birlikteydik. bizimkilerden samimi olduğum kimse yoktu ama ben de ankaradan arkadaşım sıdıka ile görüşmüş oldum. ertesi gün öğleden sonra tam yola çıkıp yine gezmeyi planlarken acayip bir yağmur başladı ve günü toplantılara girerek tamamladık. akşam yağmur devam etti ve sıdıka ve diğer kızlarla oturduk, uzun uzun sohbet ettik. ertesi gün yani cumartesi ben geç kalktım. tek başıma kahvaltımı yaptım, otelin plajına bakan banklara oturdum ve biraz denizi seyrettim. sonra nurayla buluştuk. check in yaptık.
sıdıkayı da alıp taksi ile bellapais manastırına gittik. manastır bayağı yukarıda. girne ile otel arasında bir yerde. yukarı doğru çıktıkça evler daha güzelleşiyor ve büyüklükleri artıyor. beylerbeyi köyüne çok şirin bir yoldan giriliyor. manastırı gezdik.
hemen manastırın girişindeki kafede ünlü iskenderiye dörtlüsü kitabının yazarı lawrence durrellin kölülerle tembellik ettiği huzur ağacını gördük. yukarı doğru sokaklardan yürüdük.
lawrence durrellin evinin yerini sorup öğrenmedim, kızların öyle bir merakı olmadığı için. orda manastırın girişinde solda kalan kafedeki yaşlı amca ile konuştuk. beylerbeyi köyünde ne cami, ne okul ne de mezarlık bulunmadığını söyledi, bundan bayağı şikayetçiydi. ordan taksiye bindik. st hillarion kalesine gidecektik ama yüksek olduğu için kızlar kararsızdı, bana bırakmışlardı. gidiş dönüş (orada taksi veya yerleşim yeri yokmuş) 60 tl istedi. hava da yağmurlu olduğu için vazgeçtim ve tekrar şehir merkezine gittik. aslında 45 liraya tüm bu gezilecek yerleri gezdiren turlar var ama onlara sabah erkenden katılmak gerekiyor, sanırım akşam 5'e kadar sürüyor. otelde resepsiyonun yan tarafındaki duvarda bununla ilgili bissürü ilan asılı. sıdıka tek başına gezmek istemese de onu zorla kaleye soktuk. biz de nurayla osmanlı mezarlığını (baldöken osmanlı mezarlığı) bulup (içinden kaç kere geçmişiz de mezarlık olduğunu farketmemişiz) oturup çikolata, mandalina vs yedik.
ağa cafer paşa camii, girnede gördüğümüz tek camii. yan tarafında yer alan hasan kavizade hüseyin efendi çeşmesi ve taş merdivenlerin resmini çektim ama nerdeler bulamadım. ama merdivenler ve sokak çok hoş görünüyordu. biraz gezinip sonra otele döndük. akşam gala yemeği vardı ama biz ona da katılmadık. yemeğe gittik, adamlar yemeğe almak istemediler ama biz girdik. sakin bir ortamda yemeğimizi yedik, sıdıka da geldi ve sohbet ettik. ertesi gün servisle gitmemeye karar verdik. resepsiyona gece sabah için taksi ayarlamalarını söylemiştik. saat 6 da çıkış işlemlerini yapıp 4 kız taksiye atladık. havaalanı çok da güzel değil, aradığın tüm ürünler de yok. alana girerken sıvı kısıtlaması var ama alandan istediğini alabiliyorsun. içki, parfüm ,sigara vs. koştura koştura bol alışveriş yaptım. istanbula inince de koşturarak alışverişe devam ettim. bavulları samsun uçağı için verip star city avm'ye gittik. pek beğenmedim, küçük bir yer. samsuna geldiğimizde bayağı yağmur vardı arabayı alıp eve geldik. fazla dinlenemeden ünyeye fatihin düğününe gittik. 1 saat kalıp eve döndük. benim için bayağı yorucu bir gezi oldu. bu arada otel çok da güzel değil. bizim odalar güzeldi de bungalovları çok kötüymüş. restaurant, toplantı salonları ve bizim odaların arası mesafe o kadar fazlaydı ki sürekli koşturmak zorunda kaldım. ama tabii kilo vermedim, açık büfe yüzünden bol yemek yedim.

Saturday, November 03, 2012

kurban bayramında arefe ve ilk günü ben icapçıydım. arefe günü 5 saat hastanedeydim. çıkışta mehmetle markete çikolata almaya gittik. sonrasında hünkarda akşam yemeğini yedik. acayip kalabalıktı. (b. hekim) davut bey arka masada oturuyordu. yemeğimizi o ısmarladı. mehmet 'aynurun söylediği gibi morali bozuk görünmüyordu' dedi. sanırım pazartesi günü görevinden ayrılıyor. yeni başhekim olamadı. biz buradan giderken yönetim değişiyor. 1. günü erkenden kalktık ve namaz sonrası kahvaltımızı yapıp tekrar yattık. öğleden sonra yine hastaneye vakaya gittim. akşam marketten aldığımız eti kavurup yedik (buradaki ilk bayramımızda yaşadığımız sıkıntıyı yaşamamak için). bayramın 2. gününde sabah kahvaltı sonrası hazırlanıp samsuna gittik. mehmet ilk defa samsundaki bayram davetini görmüş oldu. misafirlerle öylece geçiverdi. cumartesi akşam berat kenyadan kurban dağıtmadan döndü. 2 ayağı birden şişmiş. pazar günü sinopa gitme planları yaparken babam 'kızım vasiyetimdir, büyüklerini ziyaret et' dedi ve mehmetle ismail abimlere gittik. ismail abimlerin evi kafamı karıştırdı. istanbula gitmekle doğru mu yapıyoruz yanlış mı diye düşündüm. istanbulda küçücük bir daireye bütün paramızı vereceğiz, burada olsa böyle kocaman bir ev alıp hayvan da bakarız sebze de çiçek de yetiştiririz diye düşündüm. sahilde bunları konuşarak yürüdük mehmetle. kaşınıyormuyuz acaba? rahat mı batıyor? istanbuldan ayrılmak çok zordu ama dönmek de çok zor. kısacası mehmet'te de bende de böyle karın ağrıları var bu ara. salı günü nurayla samsuna gideceğiz. çarşamba sabah da erkenden kıbrısa uçacağız. pazara kadar kıbrısta kongredeyiz. yarın bavulumu hazırlayacağım İnşallah.