Saturday, June 20, 2009

 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
bu sabah davul sesleri ile uyandık (geceden apartmanın önünde (arabalarımızı park ettiğimiz yerde) masa sandalye yerleşimi yapılıyordu), kapıcının oğlunun sünneti başlamış. fazla geç olmadan kalktık, çünkü mehmet nöbetçiydi. kahvaltı hazırlığı sırasında ve kahvaltı boyunca bangır bangır müzik dinledik. insanlar kapıcı diye yardıma ihtiyacı var diye düşünür ama anlaşılan hepsinin yardıma ihtiyacı yokmuş. bizim kapıcı organizasyon şirketi tutmuş. masalar, sandalyeler süslenmiş, iki tane palyaço, davul zurna, ayrıca canlı müzik, çocuğu gezdirmek için jip, önünde kameralı bir araba, arkada davulcu ile zurnacıyı taşıyan kamyonet tipi bir araç....mehmet kahvaltı sonrası gitti. ben arada arka odada iş yapmayı bırakıp ön camdan ne var ne yok diye dışarıya baktım. bangır bangır müzik çalıyor, kadınlar ve erkekler oturuyor ve ortada palyaçolarla çocuklar oynuyor. bu kadar gürültü, israf (çocuğunun eğitimi için yeterince para ayırıyor mu acaba?), insanları rahatsız etme çocukların oynaması için mi? madem oynamıyorsunuz neden davul zurna getirirsiniz? bitme aşamasında 2 tane hoca dua ettiler, ilahi söylediler ve saat 5 civarı bitti. babam kardeşlerimin sünnetinde kimseyi çağırmaya izin vermemişti, davetiye bile bastırmamıştı. o zamanlar kızmıştım ama şimdi ne kadar haklı olduğunu anlıyorum. kutlama yapılacaksa senin çocuğunun sünnetinden millete ne, yakın akrabalarını çağırıp evde kutlarsın olur biter. çocuklar bir kaç hafta önce sünnet ediliyor ve sonra da para toplamak için düğün yapılıyor. benim algılamam bu.
öndeki giriltiden uzak olmak için arka odalarda temizlik yaptım, yorganları havalandırdım, çamaşır yıkadım, evi sildim süpürdüm.akşam 9 da ancak işim bitti. sefa zigonlarımı zedelediği için onu bu hafta çağırmadım. ona biraz sinir oldum ama maalesefki hafta içi yine çağıracağım.
aslında beyazıtla ilgili birşeyler yazmak istiyordum. çok yaramaz bir çocuk ama ben onu çok seviyorum. geçen hafta sonu anasınıfında yıl sonu gösterisi vardı ama biz geç kalktığımız için yetişemedik. geçende ablam konuşmalarını bana anlattı. annesine ejderhaların yaşayıp yaşamadığını sormuş. annesi de yaşamıyorlar, onlar öldüler demiş. 'anne neden öldüler? keneden mi?' diye sormuş. ablamla ayşenurun ağzı açık kalmış. yine aynı konuşmada anne yılan ejderhayı yiyebilir mi diye sormuş, ablam da hayır demiş. neden diye sorunca ablam işi olduğu için başından savmak için nerden bileyim demiş. o zaman 'hımm.. yılan onu yerse ejderha ateş püskürtür. ozaman da yılanın karnı yanar. onun için yiyemez' demiş. geçen hafta sonu beyazıt kız kardeşime 'teyze, sen ölürsen halit erene kim bakacak?'diye sormuş. ümmühan da ona 'senin annen ölürse sana kim bakacak?' demiş. o zaman 'benim babam daha büyük, önce babam ölecek. o zaman da bana annem bakacak' demiş. ümmühanın söylediğine göre çocukların seyrettiği bir çizgi filmde bir kuş ölüyormuş, o zamandan beri ikisi de sürekli ölümden behsediyorlarmış. beyazıt sırayla önce dedesinin, sonra babaannesinin, sonra babasının ve annesinin öleceğini düşünüyormuş. halit eren de 'anne büyük dede yaşlı ya. o ölecek değil mi?' diye soruyormuş. halbuki iki yıl önce beyazıta ölümü sorduğumda (ölen köpeğimiz için)'kanayan yarasını hastanede durduracaklar sonra geri gelecek' diye anlatmıştı. ümmühanla o kadar uğraştı ki ümmühan '5 yaşındaki çocukla başedemiyorum' dediğinde beyazıt gülerek 'ben 6 yaşıma girdim' dedi. sayıları artık tanıyor. karne parası olarak berat 50 tl yerine 10 tl verince 'dayı sıfırları tamam da bunda 5 yerine 1 var''zaten bende ondan 2 tane var (ben vermiştim) demiş. berat da parayı beğenmiyor diye geri almış. muhammedin de karnesine baktım. muhammedin karnesini ilçe milli eğitim müdürü, okul müdürü ve bir öğretmen gelip vermiş. yanlarında bir de yerel gazeteden gazeteci varmış. ertesi gün gazetede ailecek resimleri yayınlanmış.
burada hala yaz gelmedi. bütün kış kalorifer aşırı yandığı için pamuk yorgnal yatarken şimdi yün yorganla yatıyoruz. evde bazen kalın çorap giyiyorum, bazen de hırka. dışarı çıkarken de sabahları hava hep kapalı olduğundan hala trençkot giyiyorum. geçen yıl bu durum bize çok garip gelmişti ama bu yıl yağmur fazla olmadığı müddetçe serin olması önemli değil.
bu kadar yazdıktan sonra yazacak bir konum daha var. son zamanlarda okuduklarım o kadar birikti ki...

önemli günler

23 nisandan itibaren kutlanacak bissürü günümüz vardı ve bu hafta sonuncusunu kutladık. İlk mehmetin evlenme teklif ettiği gün, 23 nisan; o gün de aynı evlenme teklif ettiği gün gibi nöbetçiydim. Özel hastane yerine bu sefer hastanenin özel odasında kalıyordum. Mehmetle akşam yemeğe çamlığa gittik.
Sonra mehmetin doğum günü geliyor. İki gün kutlayabiliyoruz çünkü babası aynı güne değil bir sonraki güne yazdırmış. Bu sene maalesefki mehmete doğum günü hediyesi almadım. O hafta sonu ablamlarla yakakente gittik. Bayağı uzak bir yer, gittiğimize değmedi. Hiç güzel değildi.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Muhammedle Beyazıt denize biraz taş attı ve yemek yiyecek bir yer bile bulamadan döndük.
3. evlilik teklifini kabul ettiğim gün; mehmete bu gün ne olmuştu diye sorduğumda bissürü şey söyledi ama tahminleri yanlış çıktı. Halbuki önceki seneler biliyordu. Bugün aynı zamanda kız kardeşimin doğum günü
4. benim doğum günüm bu arada 2 gün önce de annemin doğum günü vardı.
5. isteme ve söz günümüz
6. 19 mayıs, kızlarla buluşma günü ama daha da önemlisi bizim nişan günümüz
7. haziranın ilk günleri, mehmetle nişanlı olarak istanbulda geçirdiğimiz birkaç gün, hatta istanbuldan ayrıldığım gün
Ve sonuncusu da kına gecesi ve evlilik günümüz.
Bu hafta 3. evlilik yıl dönümümüzü kutladık ama hediyesiz ve her zaman gittiğimiz çamlıkta sade bir yemekle. Bizim gibi küçük bir ilçede yaşayınca hediye almak pek de kolay olmuyor. Ayda yılda bir kere gittiğiniz büyük şehirde yapışık ikizler gibi gezinince ve zaten samsun gibi bir yerde alternatif fazla olmayınca bir şey alamıyorsunuz. Allah’tan ikimiz de almadık da sorun oluşturmadı. Normalde böyle özel günlerde evde yemek yaparım ve güzel bir sofra hazırlarım, mumlarımızı yakarım ve mehmetle güzel bir akşam geçiririz. Ama bu sefer öyle yorgundum ki iş çıkışı ikimiz de uyuduk ve kalktığımda yemek yapacak enerji kesinlikle yoktu. Dışarı çıktık, tanıdık birine rastlamasak bari diye gittik. Yemeğimizi yedik, 1-2 bardak çay içip kalkarız diye düşünürken Zehra ve metin geldi ve çay faslı bayağı uzadı. Onlar yemek yediler, biz bol bol çay içtik. Eve gittiğimizde saat bayağı geç olmuştu.

Mehmetle iş çıkışı doğruca eve geliyoruz. Genelde pek dışarı çıkmıyoruz. Geçende hafta sonu Zehralar ve Ferahlarla pelitdibine gittik.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Oradan güneşin doğuşu çok güzel görülüyormuş. Gerçekten de öyleydi. Pazar günü olmasa daha da oturulurdu herhalde. Ertesi gün işe gideceğiz diye sanırım 10 gibi kalktık.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Geçen hafta zehraya kontrol usg yaptırmaya gittim. Gitmişken organlarıma da baktı, hiç yağlanma yokmuş. Bu da bende çekirdek yiyebilirmişim hissi uyandırdı. akşam yemeğe çakırtepeye çıktık. taksimden 4 arkadaş bütün akşam sohbet ettik, çoğunlukla da kahkahalarla güldük. hanımlar kendi aralarında konuşuyorlardı ama Metin bizi dinlemek zorundaydı. herhalde bayağı sıkılmıştır. bizim için çok güzel bir akşamdı. karantinadan, hastalardan, çngenelerden,travestilerden, dahiliyenin şefinden, küçük dağları ben yarattım der gibi ortalıkta dolanan 2. cerrahi asistanlarından, sevdiğimiz 1. cerrahi asistanlarından, beyin cerrahlarından bahsettik. güzel bir akşamdı.

mayıs ve haziran nöbeti

Geçen Cuma mehmet de ben de nöbetçiydik. Cuma günü çok yoğun bir gündü. Öğleden sonra islam bey de yoktu. Zaten ne zaman o ilçe sınırları dışına çıksa ortalık karışıyor. Beklediğimizin kat kat üstünde vaka oluyor. Akşam olduğunda ben de bitmiş oluyorum. Aynen o gün de öyleydi. Hemen nöbetçi doktor odasına gidip çık kısa da olsa biraz uyudum. Sonra teknisyenler yemeğe çağırdılar. Mesai sonrası kağın doğumcunun elektif vakasını aldığım için bütün nöbetçi ekibe lahmacun ısmarlamış. Yedim, çayımı içtim ve odaya dönüp istanbul gezisinin gerisini yazdım. Nette dolaştım. O akşam gündüzki vakalardan iki tanesi kanadığı için tekrar alındı. İkisi de eli biraz yavaş cerrahlar olduğu için biraz sürdü. Yattığımda bayağı geçti. Sabah 6 da aradılar, kurşunlanma varmış. Yüzümü yıkayıp koşturarak haztanenin diğer ucuna ameliyathaneye gittim. Hasta bayağı kötüydü. Sabah sabah alkollü, karnından vurulmuş. Kendisi mi yoksa babası mı vurmuş karar veremedik. Büyük uğraşlar sonucunda hastayı fakülteye sevketmeye karar verdiler. Benim zaten başından beri hastadan bir beklentim yoktu. Hastanın fakülteye varamayacağını söyledim ve bundan birşey çıkmaz dedim ama varır ama dönmez dediler. Sonunda benim dediğim çıktı, varamamış. Mehmeti arayıp geç geleceğim dedim. Meğer o da gece 3-6 arasında bıçaklanma yüzünden ameliyattaymış. Eve beklediğimden daha erken gittim. Kahvaltı yapmadan yattık ve kahvaltı yaptığımızda saat 2 idi. Bütün günüm başımı oraya buraya koymakla geçti. Hatta bu halim ertesi gün de devam etti. Mehmetle güya şehir merkezine gezmeye gedecektik, benim bu halim yüzünden evden ancak akşam çıkabildik. O da mehmetin beni zorla yattığım koltuktan kaldırması ve zorla üstüme değiştirmem için içeri göndermesi ile oldu. Ne oldu sana böyle? Deyip durdu. Hiç bir şey yapmak istemiyordum, biraz depresiftim. Arabayla çıkıp önce alışveriş yaptık sonra da biraz gezindik. Eve döndüğümüzde açılmıştım.
Salı günü tekrar nöbetçiydim, haziran ayının nöbeti. Hemen ay başında tutup kurtulayım dedim. Akşam mehmetle yemeğe çıktık. Ben çıktığımda bizimkiler ameliyattaydılar. O nöbet rahattı. Ama izin kullanmadığım için biraz yoruldum. Mesai bitimine yakın islam beyle gidip başhekimin hediyesini verdik. Bu arada burada havalar o kadar ısındıki şok oldum diyebilirim. Ben hala yağmur yağacak diye beklerken bu kadar sıcak beni şaşırttı. Geçen yıl hep yağmurlu geçmişti ve bir önceki yaz diyarbakırda olduğumuzdan biz geçen yazdan hiç bir şey anlamamıştık. Aklıma gelmişken geçtiğimiz Cumartesi yani 30 mayısta burada göreve başlayalı 1 yıl oldu. Zaman ne çabuk geçiyor. Allaha şükür işimden memnunum sadece biraz fazla yoruluyorum. Burası gerçekten bu aralar yoğun. Bu kadar yorulmamın nedenlerinden biri de teknisyen açığımızın olması. Mehmetlerin hastanede doğru düzgün vaka olmazken bizim (Maaşallah) vaka sayımız bayağı fazla. Açılan özel hastane bizi etkiler, vakalar azalır diyorduk ama bizi değil mehmetleri etkiledi. Zaten az olan vakaları daha da azaldı.
Bu hafta icapçıyım ve dün de tam çay içme vaktinde hastaneye gitmek zorunda kaldım. Ameliyat sonrası hastayı yer bulup şehir merkezine gönderdim ve sonra da diğer hastayı uyutup bitene kadar beklemek zorunda kaldım. Ben çıkmadan karşı salonda sectio uyumuştu ve diğeri de sırada bekliyordu. Gece başka birşeyler oldu mu bilemiyorum. Ama ben bugün işe gittiğimde pek de dinlenmiş hissetmiyordum. Ve bugün de bayağı kötü geçti. Hafta sonunun rahat geçmesi için dua ediyorum.

istanbul'daki diğer günler

Hastane çok yoğun ve ben de çok yoruluyorum. Bu sebeple de yazı yazmak çok zor geliyor. Bunun gibi çok çok önce yazılmış yazılar bile yerleştirilemiyor.

Pazartesi günü sabah kahvaltı sonrası mehmetle eminönüne gittik. Bana gözlük baktık. Doğubankta gucci gözlük beğendim ama eski sezonlardan mı kalma yoksa yeni mi karar veremedim, çünkü başka hiç bir yerde o gözlüğü görmedim. Sonrasında mehmete ve müdür yardımcısı olduğu için orhan beye hediye kol saati baktık. Bana doğum günü hediyesi yerine onlara birer saat aldık. Ama ben hiç bozulmadım, hatta mehmete yeni bir saat aldığımız için mutlu oldum. Bana kalsa ben daha pahalı bir şey beğenmiştim ama mehmet ‘günlük kullanmak için istiyorum. Daha güzelini daha sonra alırız’ dedi. Mısır çarşısından papatya baharattan bissürü baharat aldım. Geçen sefer gittiğimde ak ile makarna baharatı almıştık. O günden beri ne zaman makarna yapsam o baharatla yapıyorum, Domates, sarımsak ve makarna baharatı. Deniz tuzu aldım, makarna baharatından biraz daha aldım ve biraz da tavuk baharatından alıp deneyeyim dedim. Tarçın, susam, anneme ve kendime gerçek safran (1’er gramcık, 1 gramı 20 tl) ve ablamın ısrarla al dediği bir kaç ot aldım. Kuru kahveciden kahve ve hacı bekirden naneli lokum ve kişnişli şeker aldım. kişnişli şekeri daha önce hiç yememiştim. Tadını çok sevmedim. İlginç bir tadı var. Arada o tadı hatırlamak için 1-2 tane ağzıma atıyorum. Mehmetin annesi ‘çedene’ye benzetti. Hani şu ‘çıt çıt çedene’ deki gibi çedene. Sanırım kenevire deniyormuş.
 
Posted by Picasa
İşimiz bitmiş, Tam taksiye binecekken balık ekmek kokusu alınca balık ekmek alıp eve gidelim dedik. Aslında orada kokusunu duyarak turşu suyuyla yemek daha güzel ama üstüme başıma dökerim diye ve annem evde yemek yaptığı için alıp eve gittik. Turşu suyuyla balık ekmeklerimizi soğutmadan yedik. Mehmet ‘eve gideriz sonra tekrar çıkarız, cevahire gideriz’ demişti. Yemek sonrası bana ağırlık çöktü ve bir de kayınvalidemden utandığım için (ne gezenti der diye)(halbuki kadın hiç bir şey demiyor) gitmeyelim, evden çıkmayalım dedim. Mehmet bayağı şaşırdı. Akşam sohbet ettik, kayınvalidem eskilerden anlattı. Bazen alçak sesle (kulağı çok iyi duymuyor ve kulağı duymayanların yaptığının aksine o alçak sesle konuşur) anlatır anlatır sonra da ‘kızım ben biraz gevezeyim kusuruma bakma’ der halbu ki hiç de öyle değil. Sohbetini seviyorum. Nişanlandığımızda zeynep ‘gelin, kayınvalide toprağındanmış, sen de kayınvalidene benzersin’ derdi de ona kızardım. Artık biri öyle bir şey dese kızmam çünkü kayınvalidem çok akıllı bir kadın. Ben de onu hem seviyorum hem de biraz çekiniyorum. Benimle bu tatilde bir gün mutfakta yemek yaparken (o evdeyse yemekleri hep o yapar, ben sadece sofrayı kurmaya yardım ederim) ayaküstü konuşup nasihat etti. Sonunda ona sarılıp biraz ağladım. Banyoya yüzümü yıkamaya gittiğimde mehmet traş oluyordu, bana baktı ve ne oldu dedi. Sadece gülümseyip bir şey olmadı dedim. Ben bugün yani 29 mayıs günü nöbetteyken sevgili kayınvalidem de yozgat yollarındaymış, eşinin yanına gidiyormuş.
Salı günü ak ile anlaştığımız gibi eminönünde buluştuk. Üsküdar iskelesi dediği için ben iskeleye gittim ama telefonda motor iskelesinde bekliyorum deyince o kadar yolu geri yürümek zorunda kaldım. Motorda sohbet ettik ve taksi ile capıtole geçtik. Bizim başhekim için hediye baktım ama bulamadım. Kahvaltı niyetine börek yedik ve hb’nin evine gittik. Hb’nin bebişi ile tanıştık ve hediyesini verdim. Uzun müddet uyuduğu ve sonra da hazırlıkları yüzünden küçük çamlıca su köşküne biraz geç gittik.
 
Posted by Picasa
Doğruyu söylemek gerekirse keşke direkt çamlıcaya gitseymişiz dedim. Çünkü çamlıcadan da erken kalktım. Arkadaşlarla fazla görüşememiş oldum. Bebekler uyurken anneler neden onları uyandırıp giydirmez, dışarı çıkmak için hazırlamaz acaba? Biz bu yüzden biraz beklemek zorunda kaldık. Bebeği uyandırsın diye düşünmem çocuğum olmadığı için diye düşünülebilir ama ablam da benim gibi düşünüyor (onun 3 tane var). Ona anlattığımda ‘neden uyandırıp giydirmedi ki?’ dedi. Bu arada su köşküne gitmemizin sebebi ortaokul-liseden arkadaşlarla 19 mayıs buluşması. Ertesi gün taşınacağımız için geçen yıl katılamamıştım. Hb’lerin yeni arabası ile gittik. Kayınvalidesi ve eşi berra’yı alıp içerde bir masaya oturdular. Bizde dışarda kızlarla oturduk. Ama oturmadan önce hepsiye sıkı sıkı kucaklaştık. Matematik hocamız yüksel hanım da gelmişti. Okuldan mezun olduğumuzdan beri onu hiç görmemiştim. Onun eşi de anestezi uzmanıymış. Okuldan beri görmediğim başka arkadaşlarımı da gördüm. Daha kalabalık olmasını, daha çok arkadaşımı görmeyi isterdim.
 
Posted by Picasa
 
Sebahat annesi ve çocukları ile gelmiş. Çocuklar kocaman olmuşlar. Samer yüz olarak aynı ama kocaman olmuş. Mislina da büyümüş ve o kadar değişmiş ki sokakta görsem tanımazdım. Onları görünce benim evimde pasta yerine donutla kutladığımız doğum günü aklıma geldi. Liseden mezun olduğumuzda sebahati ne çok severdim. Onu zorla ilk eşiyle evlendirdiği için de annesini hiç sevmezdim. Yemek yerken sohbet ettik. Sonrasında rüzgar arttı ve kızlar içeri kaçışırken ben vedalaşıp çıktım. Bu kadar yakına gelmişken amcamlara uğrayayım dedim. Önce alemdağ yan yoldaki pastaneden kuru pasta aldım sonra da evimin yakınında bir yere gidip bekledim. M. Zahid gelip beni aldı ve yeni evlerine götürdü. Yeni ev dememe bakmayın amcam taaa bizim ağvaya gittiğimiz 23 nisandan beri sağ tarafa felçli olduğu için ve her vakit namazını evin hemen karşısındaki camide kılmak istediği için ve de apartmanda asansör olmadığı için (5.katta oturuyorlardı) 1 sokak ötede bir apartmanın giriş katına taşınmışlar. Camiye biraz daha uzak, ama merdiven derdi yok. İçeri girdiğim anda rutubet kokusunu aldım. Kendi evleri daha iyiydi. Zaten oraya da daha kiracı bulamamışlar. Geleceğimi haber alınca kapıyı amcam açtı. Yengem beni görünce ağladı. Halbuki ben yengemle görüşünce ‘aaa buraya kadar gelmişsin, neden şefikanın (kızının) bebğini görmeye gitmiyorsun’ deyip benim canımı sıkar diye düşünüyordum ama hiç de öyle olmadı. Sanırım biraz kötü düşünceliyim. Buluştuğumuz arkadaşlardan birinin de benim canımı sıkacağını düşünürken arkadaş hiç gelemedi. Yengem amcama uyguladıkları tedavileri anlattı, detoks uyguluyorlarmış. Amcam biraz zayıflamış. Hatice yine böbreklerinden rahatsızlanmış, gözleri şişmişti. M. zahid’i işten çıkarmışlar. Yani kısaca hiç de iyi durumda değillerdi. Hallerine üzüldüm. 1 çay içip kalktım. Taksiye eski sokağımdan geçmesini söyledim. Evime şöyle bir baktım, biraz duygulandım. Hayatımın en kötü ve en güzzel günlerini orada geçirdim. Su köşküne gidip ak’yı aldık ve üsküdara İndik. Mehmet ile cevahirde buluşacakken siz ak ile gidin ben gelmeyeyim dedi. Ak da beraber tatlı yiyelim diye cevahire gelecekti. Mehmet gelmeyince önce biraz gezindik sonra tatlımızı yedik sonra biraz daha gezindik. 2 ayakkabı alma planı yaparken 1 tane aldım ve ak ile vedalaşıp önce metroya sonra otobüse bindim. Mehmet evde olmadığını, orhan beylerde çayda olduğunu söyledi. Bayağı yorulmuş vaziyette ben de onlara gittim. Çay içtik, birşeyler yedik ve su toplayan ve bu sebeple çok acıyan parmağıma rağmen yürüyerek ve kayınvalidemle sohbet ederek gece eve döndük. Bu arada ben istanbula gelirken ne kadar merserize hırkam varsa yanıma almıştım, bir geldik istanbul sıcaktan yanıyor. Ancak 19 mayıs günü hava biraz serinledi.
Çarşamba günü kahvaltı sonrası bavullarımızı düzenleyip eminönüne gittik. Bana yine gözlük baktık ve aldık. Hatta mehmete de aldık. Apartopar eve geldik. Yemek yeyip havaalanına gedecektik. Gözlüklere tekrar bakayım dedim. Mehmetinkinde çizik vardı. Mehmete söylediğimde acayip sinirlendi. ‘yaa dedim eve gittiğimizde de farkedebilridik’. Abileri geldi, hızlıca yemek yedik, arabaya indik. Eminönüne gidip koşarak gözlükçüye gittik (güneş optik). Bize gözlüğü satarken gülümseyen adam gözlüğü aldı, evirdi çevirdi. Sonra bize garip garip bakıp ‘siz yapmadınız değil mi?’ dedi. Mehmet ‘bu kapalı havada gözlük takacak değiliz herhalde’ dedi. Aslında değiştirmezmiş de alırken iyice kontrol etmemiz gerekirmiş de bizim için değiştirecekmiş de.... o laf söylerken ve çiziği çıkarmaya çalışırken biz uçağı kaçıracağız diye biraz önce değişim yapıp gitmeyi umuyorduk. Sorun olursa yardımcı olurmuş vs vs. Sonunda değiştirdi ama ikimiz de adama gıcık olduk.
Yolda trafik vardı. İkimiz de bayağı gerildik. Bavulları almazlar diye düşününerek ben arabadan atlayıp (vedalaşmayı da unutup) koşarak içeri daldım. Sonra da bavulları da aldıklarını öğrenip mehmete bavulları getirmesini söyledim. uçak rötar yaptığı için yakalamışız. uçağın kalkmasını beklerken brezilya devlet başkanını taşıyan uçak indi ve onu seyrettik. biraz uzak olduğu için içinden inenleri göremedik. uçak yolculuğu pek de zevkli değildi. biraz sallandık ama sonunda indik. arabamızı alıp 1-5 saatlik yolculuk sonrası evimize geldik.