Saturday, June 20, 2009

 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
bu sabah davul sesleri ile uyandık (geceden apartmanın önünde (arabalarımızı park ettiğimiz yerde) masa sandalye yerleşimi yapılıyordu), kapıcının oğlunun sünneti başlamış. fazla geç olmadan kalktık, çünkü mehmet nöbetçiydi. kahvaltı hazırlığı sırasında ve kahvaltı boyunca bangır bangır müzik dinledik. insanlar kapıcı diye yardıma ihtiyacı var diye düşünür ama anlaşılan hepsinin yardıma ihtiyacı yokmuş. bizim kapıcı organizasyon şirketi tutmuş. masalar, sandalyeler süslenmiş, iki tane palyaço, davul zurna, ayrıca canlı müzik, çocuğu gezdirmek için jip, önünde kameralı bir araba, arkada davulcu ile zurnacıyı taşıyan kamyonet tipi bir araç....mehmet kahvaltı sonrası gitti. ben arada arka odada iş yapmayı bırakıp ön camdan ne var ne yok diye dışarıya baktım. bangır bangır müzik çalıyor, kadınlar ve erkekler oturuyor ve ortada palyaçolarla çocuklar oynuyor. bu kadar gürültü, israf (çocuğunun eğitimi için yeterince para ayırıyor mu acaba?), insanları rahatsız etme çocukların oynaması için mi? madem oynamıyorsunuz neden davul zurna getirirsiniz? bitme aşamasında 2 tane hoca dua ettiler, ilahi söylediler ve saat 5 civarı bitti. babam kardeşlerimin sünnetinde kimseyi çağırmaya izin vermemişti, davetiye bile bastırmamıştı. o zamanlar kızmıştım ama şimdi ne kadar haklı olduğunu anlıyorum. kutlama yapılacaksa senin çocuğunun sünnetinden millete ne, yakın akrabalarını çağırıp evde kutlarsın olur biter. çocuklar bir kaç hafta önce sünnet ediliyor ve sonra da para toplamak için düğün yapılıyor. benim algılamam bu.
öndeki giriltiden uzak olmak için arka odalarda temizlik yaptım, yorganları havalandırdım, çamaşır yıkadım, evi sildim süpürdüm.akşam 9 da ancak işim bitti. sefa zigonlarımı zedelediği için onu bu hafta çağırmadım. ona biraz sinir oldum ama maalesefki hafta içi yine çağıracağım.
aslında beyazıtla ilgili birşeyler yazmak istiyordum. çok yaramaz bir çocuk ama ben onu çok seviyorum. geçen hafta sonu anasınıfında yıl sonu gösterisi vardı ama biz geç kalktığımız için yetişemedik. geçende ablam konuşmalarını bana anlattı. annesine ejderhaların yaşayıp yaşamadığını sormuş. annesi de yaşamıyorlar, onlar öldüler demiş. 'anne neden öldüler? keneden mi?' diye sormuş. ablamla ayşenurun ağzı açık kalmış. yine aynı konuşmada anne yılan ejderhayı yiyebilir mi diye sormuş, ablam da hayır demiş. neden diye sorunca ablam işi olduğu için başından savmak için nerden bileyim demiş. o zaman 'hımm.. yılan onu yerse ejderha ateş püskürtür. ozaman da yılanın karnı yanar. onun için yiyemez' demiş. geçen hafta sonu beyazıt kız kardeşime 'teyze, sen ölürsen halit erene kim bakacak?'diye sormuş. ümmühan da ona 'senin annen ölürse sana kim bakacak?' demiş. o zaman 'benim babam daha büyük, önce babam ölecek. o zaman da bana annem bakacak' demiş. ümmühanın söylediğine göre çocukların seyrettiği bir çizgi filmde bir kuş ölüyormuş, o zamandan beri ikisi de sürekli ölümden behsediyorlarmış. beyazıt sırayla önce dedesinin, sonra babaannesinin, sonra babasının ve annesinin öleceğini düşünüyormuş. halit eren de 'anne büyük dede yaşlı ya. o ölecek değil mi?' diye soruyormuş. halbuki iki yıl önce beyazıta ölümü sorduğumda (ölen köpeğimiz için)'kanayan yarasını hastanede durduracaklar sonra geri gelecek' diye anlatmıştı. ümmühanla o kadar uğraştı ki ümmühan '5 yaşındaki çocukla başedemiyorum' dediğinde beyazıt gülerek 'ben 6 yaşıma girdim' dedi. sayıları artık tanıyor. karne parası olarak berat 50 tl yerine 10 tl verince 'dayı sıfırları tamam da bunda 5 yerine 1 var''zaten bende ondan 2 tane var (ben vermiştim) demiş. berat da parayı beğenmiyor diye geri almış. muhammedin de karnesine baktım. muhammedin karnesini ilçe milli eğitim müdürü, okul müdürü ve bir öğretmen gelip vermiş. yanlarında bir de yerel gazeteden gazeteci varmış. ertesi gün gazetede ailecek resimleri yayınlanmış.
burada hala yaz gelmedi. bütün kış kalorifer aşırı yandığı için pamuk yorgnal yatarken şimdi yün yorganla yatıyoruz. evde bazen kalın çorap giyiyorum, bazen de hırka. dışarı çıkarken de sabahları hava hep kapalı olduğundan hala trençkot giyiyorum. geçen yıl bu durum bize çok garip gelmişti ama bu yıl yağmur fazla olmadığı müddetçe serin olması önemli değil.
bu kadar yazdıktan sonra yazacak bir konum daha var. son zamanlarda okuduklarım o kadar birikti ki...

No comments: