Monday, September 20, 2010

teyzesinin gülü

beyazıt geçen hafta okula başladı. perşembe ve cuma diare nedeni ile gidememiş. bu akşam aradı, ablam arattı zannettim ama kendisi aramış, okulu anlattı. kantin varmış, küçük halley satılıyormş. kantinde kuyruk varsa kapıdan içeri giriyorum abladan istiyorum diyor. canın sıkıldı mı okulda dedim. kantinde kuyrukta beklerken sıkıldı diyor. benim anladığım en çok sevdiği kantin olmuş. öğretmeninin ismi hakanmış. en çok çalışan en fazla puan yapacakmış, ona istediği oyuncağı alacakmış öğretmen. ben çalışacağım hiç olmazsa sonuncu olmayayım diyor. ben de sen birinci olabilirsin diye biraz gaz verdim. konuştuk sonra mehmete selam söyleyip kapattı. bir de telefon açınca napıyorsun diye sorunca, her seferinde seninle konuşuyorum ya diye cevap veriyor. biraz üstüne gidince oturuyorum diyor. canım benim.
diğer canım, muhammed emin. arkadaşları 7. sınıfa başladı. o 6. sınıfa sadece 3 gün gidebilmişti. hem de ne heyecanla. çünkü en son 4. sınıfa gidebilmişti. yeni okul, yeni arkadaşlar ve yeni kitaplar. en önemlisi de artık evden ayrı normal çocuklar gibiydi. tatlım benim, seni hatırladıkça içim sızlıyor. güzel yeğenim benim.. teyzesinin bir tanesi. astronot olup bize ve ak ablasına aydan el sallayacaktı. yine sallıyordur eminim ki ama biz göremiyoruz.
bugün ablam ayşenur ve beyazıtın formalarını almak için okul gitmiş. muhammedin sınıf arkadaşlarının başladığı (yeni binada) 7. sınıfa muhammedin adını vermişler. ama muhammed emin şeklinde değil de sadece muhammed p... yazmışlar. ablam böyle olmaz, muhammed adını hiç bir yere sadece muhammed olarak yazdırmazdı, yazana da kızardı, buna da kızar demiş. şuayip abi gidip müdürle konuşmuş, değiştireceklermiş. anısı İnşallah o sınıfta yaşayacak.
muhammed emin seni yazarken kendimi tutamıyorum sürekli ağlıyorum. güzeller güzeli İnşallah Peygamberimizin yanındasındır (s.a.v). senden bahsederken bir türlü bitiresim gelmiyor çünkü senden bir kez daha ayrılıyormuşum gibi hissediyorum.
sevgili muhammed 5 ekime birşey kalmadı. hep ablamdan yıl olarak küçüğüm ama gün olarak ben ondan büyüğüm derdin (5 ve 10 ekim). 13. yaş gününü kutlayacaktık. ahh muhammed ah ahhh......

Sunday, September 19, 2010

bayram tatilinde yozgattaydık. mehmetin iş akadaşı yüzünden arefe günü gitmek zorunda kaldık. kısa tatil çabuk geçti. ondan sonra bahsederim. bu hafta teknsiyenlerden özdeniz'de meme ca çıktı. morali bayağı bozuldu. tabii hepimizin de. ona ankarada lazım olur diye para topladık. kızlar parayı verince ağlamış. odaya geldi vedalaşırken bana sarıldı ve ona dua edeceğimizi söyleyince sarılıp ağladı. kendimi çok kötü hissettim. o aşağılarda mr vs için uğraşırken biz çekirdek yiyorduk. herkes kendi derdiyle uğraşıyor. ne kadar üzüldük desek de kendi ailemizden olması gibi olmuyor. Allah yardımcısı olsun. zorla çocuk sahibi olmuş. Allah çocuklarına bağışlasın. daha çok küçükler. bugün ankaraya gidecekti. dün sorumludan telefon geldi. filizin yanağında çıkan herpes (uçuk) sonrası yüz felci geçirmiş, rapor almış. zaten bizimkilerden birine birşey olursa peşi sıra dökülüyorlar. izin alanlar da var. bu hafta sadece 4 kişi var. bakalım ne yapacağım. sorumlu olmak zormuş. gerçi henüz resmiyete geçmedi.
dün mehmet iş arkadaşının veda yemeğine gitti ama protesto etmek için beni götürmedi. son zamanlarda mehmeti çıldırttı.
bu hafta berata 2 tane mehmete 1 tane ev pantolonu diktim. ak için çanta ve ev ayakkabılaını koyması için bir çanta diktim. diyarbakırda ördüğüm bütün motifleri birleştirip tencere altı yaptım ve arkadaşlara verdim. sanırım 5 tane çıktı. bayramda berat ve ablamlar köye gittiler ve berat birkaç resim koymuş. onlar da burada.

Tuesday, September 07, 2010

20 ağustos cuma
mehmetle hafta sonu samsuna gitmek için hazırlandık ve tam iftar saatinde evdeydik. Ablam sofrayı balkona hazırlamış. Hep birlikte iftarımızı yaptık. O akşam ablamla bayağı konuştuk. Daha doğrusu o anlattı ben dinledim (zülal yengemle aralarında geçen konuşmaları, şefikanın taşınmasını vs) her zamanki gibi ayşenur da uzanmış bizi dinledi. Gece saat 2 'ye kadar oturma odasında konuştuk, sonunda uykumuz geldi ama yatarsak sahura kalkamayız diye korkup ışık açık bir şekilde koltuklara uzandık. Sahura problem olmadan kalktık. Sabah da geç kalktım. Ben kalktığımda ablam camiye mukabeleye gitmişti. Beyazıta kahvaltı hazırladım ve aşağı amcamların yanına indim.
Murat amcamlar (istanbuldaki ev sahibim) istanbuldan gelmişler ve alt katta kalıyorlardı. Amcam bayağı düşkünleşmiş. Fazla hareket etmediği için kilo almış. İlaçlar yüzünden sürekli uyukluyor. Beni görünce çok mutlu oldu. İstanbulda yaşarken beni memnun etmek için elinden geleni yapardı. Sonra o felç geçirince (küçük cezvede yazmışmıydım bilmiyorum zeynep, mehmet ve diğer arkadaşlarla ağva gezisine gittiğimiz hafta sonu ) sahipsiz kalmıştım. Yengem herşeye çok dikkat ettiğini sanır ama bilerek Ya da bilmeyerek beni çok üzdü, kırdı. Amcamın yokluğunu çok hissettirdi. En sıkıntılı günlerimi o evde geçirmişken haberi bile olmadı. Şimdi helallik istiyor. Helal olsun desem ne yazar? Bana yaptıkları yüzünden hakkımı helal etmiş mi olacağım? Allah muhakkak ki o günlerin hesabını soracaktır, ondan da tüm diğerlerinden de.
O gün ümmühanla saatinde anlaşıp hematoloji servisini ziyarete gidecektik. Önceki hafta ayşenur ve beyazıt yaptığım tüm oyuncakları poşetlere koyup kurdela ile bağlamışlar. Büyük bir özenle bizim kaldığımız odadaki masanın üstüne yerleştirmişler.
 
Posted by Picasa

Hepsini aşağı indirdik. Arifenin (kuzen) aldığı bebek, yazı tahtası, keman, boya kalemleri, süslü püslü çantalar, kutular, bilezikler ve kolyeleri de ortalığa çıkardık. Ablam servise telefon edip hemşire ile konuştu. Çocuk saysını öğrendik. Serviste 38 çocuk varmış. Benim yaptığım oyuncak sayısı sadece 24 taneydi. Arifenin aldıklarını da paketledik ve hepsini 3 ayrı bölüme ayırdık, kız, erkek ve unisex. Ablam bayağı para verdi harçlık olarak vereleim diye. Arife de çanta ve kutuların içine para ve şeker koymuş. Ayşenurun gelmesini istemiyordum etkilenir diye ama o da gelmek istedi. Benim de işime geldi çünkü taşıyacak çok fazla şey vardı. Mehmet bizi bim'e bıraktı. Poşetleri (3 tane büyük yorgan poşeti) benim arabadan ümmühanın arabasına aktardık. 5-6 karton yumurta, bir o kadar da peynir ve margarin aldık. Çocuk sayısından biraz fazla topkek ve meyve suyu, şekerli yemesi yasak olan vardır diye kraker aldık. Fakülteye çıktığımızda hala bozulması gereken bayağı paramız vardı. Kantinde binbir rica ile bayağı bir paray 50'lik ve 20'lik yaptırdım. Güvenlikten hemen geçeriz sanıyordum ama geçemedik. Şuayip abi daha önce hoca ile konuşmuştu ama nöbetçilere haber vermemiş. Güvenlik görevlisi tanıdık çıktı. Bizimle yukarı geldi. Personel çok yardımcı oldu. Ayşenur oda kapısında bekledi. Ümmühan ve ben tek tek odalara girip çocuklara oyuncaklarını, topkek ve meyve sularını ve 20 lira harçlıklarını verdik. Annelere de 50 lira verdik. Bu paraların çoğu bizden değil. O yüzden yazıyorum. Para yönünden benim katkım dağıttığımızın yanında çok az oldu. İhtiyacı olan annelere daha fazla verdik. Herkes çok mutlu oldu. Eski hastalara muhammed emini söyledik. Biz onun teyzesiyiz dedik. Hemşire hanım zaten ben daha kendimi tanıtmadan tanıdım. Muhammede benziyorsunuz dedi. Canım benim tüm bunlar senin sayende oldu. Sen olmasan seni kaybetmesek oralardaki hastalardan nereden haberimiz olacaktı.
Sonlara doğru sadece kız çocuklar için oyuncaklar kaldı. Allahtan son odadakiler kız çocukları çıktı. En komik de 16 yaşındaki bir çocuğa yazı tahtası, boya kalemi vermemiz oldu. Çocuk da biz de güldük. Ona ekstradan para verdim. 'Önemli olan bizi düşünmeniz abla, olsun' dedi. Kemik iliği ünitesindeki iki erkek çocuk için önceden güzellerinden ayırmıştık. Anneleri dışarı çıkıp hediyeleri aldılar. Yumurta, peynir vs'yi mutfağa bıraktık. Annelere haber verdik, ordan alıp kullanın diye. Hepsini verince muhammedi ve ablamı tanıyan bir anne ile sohbet ettik ve servisten çıktık. Uzun zamandır bekleyen oyuncakları sahiplerine teslim etmek hepimizi mutlu etti. Eve gelince şuayip abi sordu n'aptınız diye. Anlattık. İyi, iyi çok iyi yapmışsınız. Tekrar oyuncak yapımına başla da tekrar gidin dedi. Ben kendimde o gücü şimdilik bulamıyorum ama ümmühan bu sözü ciddiye alıp okuldaki hocaları haberdar etmiş ve oyuncak toplamaya başlamış.
Yabancılar kaybettikleri sevdikleri için vakıflar kuruyorlar. Çocuklara kıyafet, oyuncak topluyorlar. Biz de neden böyle şeyler yok Ya da parmakla sayılacak kadar az. yabancılarda bu kuruluş için toplanılan oyuncakların resimleri işte burada görülüyor. Muhammedin adına vakıf kurup hayırlı işler yapmak isterdim. Ablam durumumuz iyi olduğu halde, muhammedin herşeyi olduğu halde sadece 1 çorap bile verilse mutlu oluyordu diyor. Hele bir sefer minicik bir ayı vermişler.sabah kakltığında ayısnı bulamamış ve ablam attı zannetmiş. Acayip kızmış. Ablam onu bulana kadar aradı diyor.
Ramazanda samsuna bir kez daha gittik. Ablamla annemlerin eksiklerini gördük. Çok güzel bir yemek takımı aldık. Ablam iftar davetinde kullanmış, herkes çok beğenmiş.
Geçen cuma teknisyenlerle tartıştık,daha doğrusu hepsinin karşısında ben vardım. benden şikayetçilermiş. bunu bayram dönüşü soracağım bakalım neymiş şikayetleri? çok çalışıyorlarmış. sanki biz yatıyoruz ve sanki beleş çalışıyoruz. herkes karşılığını alıyor. tabii böyle söyleyince susuyorlar. Tüm hafta sonum bunu düşünerek geçti. Bu arada islam beyin yerine sorumlu ben oldum. tartışma sonrası sorumluya sorumlu olduğumu söyledim. çattık demiştir herhalde.
çiçeklerimin bir kısmının mevsimi geçti, kurudular. ama mehmetin diktiği tek ay çekirdeğinden güzel bir çiçeğimiz oldu. bir akşam rüzgar biraz şiddetlenince saksıyı içeri almak zorunda kaldık, kırılacak diye. bu ara favorimiz bu çiçek.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

bu resim de 2 yıldır çekmek istediğim bir resimdi. ama ne zaman termeden geçsek ya hava karanlık olur, ya yağmur yağar, yada ben makineyi evde unuturdum. ama bu sefer makine yanımdaydı ve mehmet yavaşladı ve ben de bu resmi çektim. beni gülümseten bir manzara. yollara küstüm..
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

diyarbakırda can sıkıntısından ördüğüm motifleri ne yapsam diye düşünürken tancere altı olarak kullanılabileceği geldi ve ben de bunları yaptım. ikisini de teknisyenlerime hediye ettim, diğerlerine söylememelrini sıkıca tembih ederek. bir tanesi sağolsun elazığda amcasına gümüş bir supla üzerine mehmetle benim ismimi hat yazısı ile yazdırmış. birbirini çok seven bir çift düşündüm ve siz aklıma geldiniz demişti. tabii bir de nuray ve islam beyin yanında vermese iyi olurdu. onlar da hediyeyi kime vereceğini biliyor, birimiz gidiyor, diğerimiz yeni geldi deyip gülmüşlerdi. neyse bunu zöhreye verdim, yanında 2 tane bez bakliyat torbası ile. bu benim çok hoşuma gitti, eski değil ama bana çok vintage gözüktü. o hissi verdi. diğeri de bugün elmasın dolabında içinde bulgur ve mercimek olan torbalarla elmasın yarın kendisini almasını bekliyor. minik bayram hediyeleri. bir tane de nuraya yapacağım.

son olarak herkese iyi bayramlar.

Wednesday, September 01, 2010

amasya

31 temmuz 2010 cmt
cuma günü akşam valizleri toparlayıp arabaya yerleştirdik ve samsuna doğru yola çıktık. Tatile çıkarken cuma gününden samsuna gitmek yolumuzu biraz kısaltmış oluyor.
Ablam Birkaç haftadır şuayip abiyi safranboluya gitmek için sıkıştırıyordu. Ablam kendisi organizasyon yapamaz, şuayip abi tek başına aktivite yapmak istemez. Daha doğrusu o da başka birinin yaptığı plana dahil olmak ister, rahat birisi yani. Ablamın sıkıştırmaları sonuç vermiş ve ciddi ciddi pazar gidip gece kalmayı, pzt de dönmeyi düşünüyorlardı. Bizim de amasyayı gezme planımız vardı, sinan beylerle birlikte. Ama onlar pek istekli olmayınca biz de ablamlara teklif götürdük. Gece de orada kalırsınız dedik.
Sabah erkenden kalktım. Aşağı indim (bu arada ablamlar evleri çok sıcak olduğu için yazları annemlerde kalıyorlar, annemler de köyde), herkes uyuyor. Ayşenur ben gelmiyeyim diyor, kalkmamak için. Beyazıt cmt sabah olan çizgi filmleri yüzünden gitmeyelim diyor. Tabii ben dinlermiyim, hepsini zorla kaldırdım. Hazırlanıp çıktılar ve evlerinden birşeyler almak için evlerine gittiler, sonra yolda buluştuk.
 
Posted by Picasa
Kahvaltıyı çakallıdaki inanç menemen'de (muhtarın yeri) yaptık. Normalde babam sahiplerini tanıyor diye hep menemenci selahattin ve oğulları'na giderdik ama bu sefer dışardan daha gösterişli görünüyor diye ve geçen sefer daha kalabalık diye burada durduk. Menemenin yanında kahvaltılık da istedik. Kahvaltılığı hatırladığım kadarıyla çok güzel değildi. Kahvaltıda beyaz peynir olmaz mı? Kaşar vardı ve biz isteyince beyaz peynir geldi. Neyse menemeni fena değildi, yedik içtik.
 
Posted by Picasa

bence selahattinin yeri buradan daha iyiydi. Hem babam son zamanlarda bayağı masraf yaptı oraya diye söylüyor. Yemek faslı bitti, lavaboya gittik. Kümes kadar bir yer, rezildi. Sinir oldum, hemen mutfak bölümüne gittim, millete kızdım, parayı alıyorsunuz, bu ne rezillik diye. Benim peşimden birini yolladılar temizletmeye. İnsana önem vermemek bu, başka Bir şey değil. Kısacası burada durduğumuz için pişman oldum. Bu arada selahattinin yerinde kamyoncular duruyor ve onlar ağızlarının tadını iyi bilirler. Bundan sonra menemen eskisi gibi orada yenecek.
Amasyaya girişte kale yazısını görünce ilk önce oraya gidelim dedik. Saat tam 12'de sonradan öğrendiğime göre amasyanın en sıcak gününde ve saatinde kaleye çıktık.
 
Posted by Picasa
Araba ile bayağı mesafe çıktıktan sonra kaleye çok az yürüme yolu var. sonra asıl yürünen yol kalenin içinde. Arabadan indiğimizde sıcak yüzümüze vurdu. Mehmet başına dubaiden aldığımız şapkayı taktı. Şuayip abi beyazıt şapkasını vermeyince kendine gazeteden şapka yaptı. Önce kalenin ilk bölümünü gezdik, resim çekindik. Sonra mehmet ve beyazıt illa yukarı çıkalım dediler.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Şuayip abi aşağı inip gölgede bizi bekleyeceğini söyledi. En önde koşturan beyazıt, arkasında ona yavaş olmasını söyleyen mehmet, peşinde de susamış (sadece 2 şişe su aldık, diğer suları arabada bıraktık), sürekli dinlenen, oflayıp puflayarak yukarı çıkmaya çalışan 3 kişi.
 
Posted by Picasa

Hava gerçekten inanılmaz sıcaktı, bir de susuzluk bizi bayağı etkiledi. En tepede annemi aradık. Ümmühan da aynı gün köye gitti, onunla da konuştuk.
Kaleden bayağı resim çektik, şehir çok güzel görünüyordu. Nereleri gezebileceğimizi yukardan tespit etmeye çalıştık.
Bu arada daha önce bir kere üniversitede ingilizce kursuna giderken kurstakilerle trenle amasyaya gitmiştik. Bir kere de annem ve 3 kız kardeş ve ayşenur kadınlarla birlikte turla gidip gezmiştik. Ayşenur 2 yaşlarındaydı, ablam Muhammed Emin'e hamileydi.
Aşağı inince şuayip abi hepimize soğuk su ısmarladı ve aşağı indik. Önce yol üstündeki bir hamamın (kumacık hamamı) önüne gittik.
 
Posted by Picasa
Meğer erkekler için kullanılıyormuş. Geri dönerken beyazıt illa içine bakalım dedi. Hamamcı adam elinden tutup içeriyi gösterip geri getirdi. Kızılcahamam gibi havuz bekliyormuş, 'beğenmedim, çok küçüktü' dedi. Sonra beyazıt paşa camii'ni gezdik. Güzel bir camiydi. Ablama istanbuldaki kurs günlerini hatırlattı, hatta o yüzden cam kenarına oturup resim çekindi.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa


Karşısında saraydüzü kışlası vardı. Bayağı güzel görünüyordu, sonra gezeriz diye düşünmüştüm ama gezemedik, müzeymiş.
 
Posted by Picasa
Amasya tamiminin imzalandığı bina saraydüzü kışlası zamanında yani 40'lı yıllarda sanırım önemini yitrimiş ve yıkılmış, yerine ordu evi ve lojman yapılmış. Daha sonra yani yakın tarihte tekrar yapılması kararlaştırılmış.
 
Posted by Picasa
Aynı yere yapılacakmış ama heyelan bölgesi olduğu için buraya yapılmış. Binanın yeni olduğunu biz anlamamıştık, restorasyon geçirmiş sanmıştık. Daha sonra yeni olduğunu öğrendik.

 
Posted by Picasa
Ben amasyada en çok II. Beyazıt külliyesini beğendim. II. Beyazıt padişah olduktan sonra yeşilırmağın kıyısında bu külliyeyi yaptırtmış.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
İçinde camii, medrese, imaret ve tabhane varmış. İmaret şimdi aşevi olarak, medrese de halk kütüphanesi olarak kullanılıyormuş. Bir de türbe var, bahçenin içinde.
Külliye çok hareketli ve kalabalıktı. asırlık çınarın dibinde kadınlar, şadırvanda erkekler oturmuş sohbet ediyordu. Caminin duvarına yaslanmış, ayaklarını uzatmış dinlenen sohbet eden insanları görmek bana diyarbakırdaki ulucamiyi hatırlattı. En çok o alanı sevdim. kısacası külliyede hayat vardı. Bir de yazı tahtasına inci gibi yazısı ile yazı yazan yaşlı amcaya hayran kaldık. Elindeki kağıda baka baka sözün ingilizcesini de yazdı.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa


 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Caminin içinde kocaman eski bir saat vardı, rakamları osmanlıcaydı. Avizeleri ve tesbihlerin asıldığı yerde ilginçti.
 
Posted by Picasa

Caminin şadırvanı da çok güzeldi. Resimlerde görünmüyor ama şadırvanın gölgesinde bayağı insan oturuyordu.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa


Külliyeden sonra yeşilırmak boyunca yürüdük. Irmak kenarında yürüme yolunda heykeller vardı, ferhat ile şirin heykeli ve amasyada yaşamış olan dünyanın ilk coğrafyacılarından strabon'un heykeli.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Kendimize birer dondurma aldık. O kadar sıcaktı ki şuayip abi dondurmacıda içeride oturmak istedi ama külahta aldığımız için izin vermediler. Şuayip abi bayağı kızdı. Protesto için dondurma almadı. O sıcakta gidip dondurmacının karşısındaki mısırcıdan mısır aldı. Köprüden geçip yalıboyu evlerinin arka sokağında yürüdük. Evler kafe veya otel olarak kullanılıyordu.
 
Posted by Picasa
 
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa


Mehmet kral mezarlarına çıkmak istiyordu ama havanın sıcak olması ve onun dışında hepimizin daha önce gezmiş olması yüzünden kral mezarlarını gezmedik. Arka sokakta bulunan hazeranlar konağına gittiğimizde oradaki görevli de mehmete bu sıcakta çıkamazsınız deyince kendisi vazgeçti, yoksa o da görsün diye ben çıkacaktım. Ama hatırladığım kadarıyla dışarda demir kapı vardı ve içeri girilemiyordu. Hazeranlar konağı sahibinden satın alınarak müzeye dönüştürülmüş eski bir amasya evi. Eski amasyanın gündelik hayatını gösteriyor.
 
Posted by Picasa
Güzel bir evdi. Odaları gezerken odalarda kadın, erkek mankenler vardı ve beyazıt 'biz bunlarla mı yatacağız?' diye sorunca hepimiz gülmeye başladık. Meğer burayı otel sanmış. Konağı gezen başka bir aile beyazıta, 'gel sana bu odayı verelim, burda kal' dediler.

konaktaki görevliye daha önce nette okuduğum amaseia mutfağı'nı sorduk. çok yakında olduğunu ve bizim şartlara uygun olduğunu söyleyince hemen oraya gittik, hepimiz bayağı acıkmış ve yorulmuştuk.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
bahçe içinde eski amasya eviydi. ben ortamı çok beğendim. Amasyanın bamyası ünlüymüş. Ama taze bamya değil, kurutulmuş minicik bamyalar.
 
Posted by Picasa
Belki tazesi de ünlüdür ama bize garson mevsiminde dahi kuru bamya pişirdiklerini söyledi. Mehmet bamya, şuayip abi keşkek, ablam ve ben bakla sarması yedik.
 
Posted by Picasa
Keşkek bizim bildiğimizden biraz farklıydı. Üzerine bol yağ dökmüşlerdi. Bamyanın tadı güzeldi. Ortaya söylediğimiz kömüş yoğurdunu çok beğenmedik.
 
Posted by Picasa
Bizim sarmalar da güzeldi.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
oturduğumuz yerden manzara. bu da alçak köprü
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

bütün evler harika görünüyordu. şehir restaurantın üstünde öğretmenevi var. herhalde en güzel öğretmenevlerinden biridir.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

 
Posted by Picasa

yemekten sonra külliyenin bahçesine geri döndük.
 
Posted by Picasa

mehmet ve şuayip abiyi beklerken çınarın altında oturduk.
 
Posted by Picasa
yanımızdan yerli turist kafilesi geçerken rehberin dünyada (sanırım londradan sonra 2. demişti) en iyilerinden biri olduğunu söyledi. külliyenin bahçesi içindeki şehr-i amasya'ya gittiler, tabii biz de merakla peşlerinden gittik.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
bilet alırken grup indirimi istediler (sanırım 2 liraydı). aynı indirimi biz de istedik. bize de indirim yaptılar. içeride ışıklar söndü ve gökyüzünde kayan yıldızları ve ayı seyrettik. sonra ezan okundu. evlerin ışıkları tek tek yanmaya başladı. sonra hava yavaş yavaş aydınlanmaya başladı. yeşilırmak akıyor, bahçedeki atların kuyrukları sallanıyordu. eski zamanlardaki (1914'teki) amasyayı canlandırmışlar.
 
Posted by Picasa
şimdi olmayan yapıları, şehzade mezarlığını, eski kışlanın olduğu yeri vs gördük. gerçekten çok güzeldi. istanbulda minyatürkte ve konyada da benzerini görmüştüm ama hiç biri bu kadar güzel değildi.
şehr-i amasya'dan sonra seyir kafeye çay içmeye gittik. tüm manzaraya hakim tepede bir yerdeydi.
 
Posted by Picasa
semaverde çay içtik. beyazıt da kendine bir kız arkadaş buldu. biz çay içerken onlar da bayağı oynadılar.
 
Posted by Picasa
biz kalkarken kız da babasına 'hadi baba, biz de gidelim' diyordu. seyir kafeden çıktığımızda bayağı geç olmuştu, yani 7 civarı. bizim gidecek daha bir kaç saatlik yolumuz vardı (yozgata). ablamlar hava sıcak olduğu için ertesi gün tokatı gezme planını iptal ettiler. çok yorgun oldukları için geri dönüp havzada kalmayı düşündüler. sonra yolda ondan da vazgeçip eve dönmüşler. biz de daha önce de yazdığım gibi 1 saat eksik söylediği için yol boyunca didişip durduk. tüm virajlı ve kötü yolu karanlıkta geçip eve 10'da vardık.
nihayet amasya yazısı da böylece bitti.