Monday, June 30, 2008

kaza

Öğlende annem aradı. Alparslan kaza yapmış (taylanda bizimle gelen kuzenim) dedi. Hafta sonu kız kardeşinin düğünü vardı. dün akşam, 18 de biten düğün sonrası, kuzenlerini otogara götürürken bir motorsiklete çarpmış ve bir kişi ölmüş, diğeri yaralanmış. Alparslanı tutuklamışlar. Bayağı canım sıkıldı. Ölenin Allah ailesine sabır versin ama insanların tedbirsizlikleri hem kendi canlarından ediyor hem de başkasının hayatını söndürüyor. Sanki altlarında harley davidson var da arabaların arasında cirit atıyorlar, bir de başlarına da kask takmazlar. İnsan ölene mi üzülsün, ailesine mi üzülsün, yoksa kazayı yapana mı üzülsün şaşırıyor.

Wednesday, June 25, 2008

4 haziran

30 mayıs cuma

Sabah samsunda yukardaki küçük odada erkenden uyandık. Akşamdan hazırladığım eşyaları alıp yola çıktık. Bayağı heyecanlıydım. Önce mehmetin hastanesine gidip orada biraz vakit geçirdik sonra fatsaya gittik. Nihayet başlangıcı yaptırdık. Sonrasında bayağı rahatladım. Mehmetle onun hastanesine gittik ve onun samsuna tayin yaptıran arkadaşının son gününde onunla vakit geçirdik.

Pazartesi çalışmaya başladım. İlk gün bayağı heyecanlıydım, sanki ilk okul 1. sınıfa başlayan çocuklar gibi. Mehmetle arabayı ben kullanacağım diye konuşmuştuk ama yağmurlu bir hava olunca Mehmet beni bırakıp arabayı kendisi alıp işe gitti. O günden beri de beni işe o bırakıyor ve sonra da gelip alıyor, bakalım ne kadar böyle idare edeceğiz. İlk gün şansıma sadece bir sectio vardı. boş boş oturmak da biraz sıkıcıydı ama hiç olmazsa ilk günümü çok yoğun geçirmemiş oldum. Ertesi gün akıllanıp yanımda okumak için kitap götürdüm. Pazartesi öğleden sonra Nuriye ile polikliniğe gittim ve dayanamayıp ben de hasta muayene etmeye başladım. Polklinik sonrası idareye gidip parmak izimi verdim. Hastanede bazı kapılar parmak iziyle açılıyor ve daha da önemlisi mesai başında ve sonunda idarenin yanındaki panellere parmağınızı bastırıp giriş ve çıkış saatiniz belli oluyor. Mehmet Allah dağına göre kar verirmiş diyor (böyle mi deniyordu?), onun giriş çıkış saatleri hiç önemli değilken benimkisi parmak iziyle tespit edilecek kadar önemli. Ben de normalde saate çok dikkat eden biriyimdir.

Ameliyathane yenilenmiş, kapılar elini gösterince açılıyor, içerisi özel hastane ameliyathanesi gibi. Ama anestezi doktorlarına ait doktor odası yok. Yer bulamadıkları için yapmamışlar. Aralarda ayağını uzatıp dinlenmeye yer yok. Onu da bırak kendime ait bir dolabım bile yok. Diğer anestezi doktoruyla (üni den sınıf arkadaşım) Nuriye ile aynı dolabı paylaşacakmışız. Asistanlıkta bile biri ameliyathanede diğeri serviste iki dolabım vardı ve yine de bana yetmiyordu. Çarşamba günü haftada bir gün ameliyat yapan iki doktorun da bir dolabı paylaştığını duyunca isyan ettim ve isyanım işe yaradı, şöyle ki, artık Nuriye ile değil, diğer doktorlardan biri ile dolabı paylaşıyorum. Oda olarak ise teknisyenlerle aynı odayı kullanıyoruz. O kadar çok konuşuyorlar ki bazen insan sessizlik istiyor ama bulamıyor. Hastanede en beğendiğim şeylerden biri yemekler. Yemek maalesef ki ameliyathanenin yan tarafında küçücük bir odada yeniyor (yemekhane uzaktaymış)(burası neresi, taksimin muhteşem yemekhane terası neresi? Sanırım yakında terasta yemeye başlarlar), tıkış, pıkış. Ama yemekler bayağı lezzetli. Pazartesi yediğim yayla çorbası benim yaptığımdan daha lezzetliydi mesela. bir de güzel olan anestezi aldığımız için her gün yoğurt çıkıyor. taksimde pilav olan her gün kantünden yoğurt almak zorunda kalırdım. Taksimi 3 gündür sık sık düşünüyorum. Taksimde ameliyathanenin balkonunda otururken (acilin üstündeki camlı yer) acile gelen arabaları, yoldan geçenleri seyretmek beni mutlu ederdi. Burada görülen 2 ağacın bol miktardaki yaprakları.

Sabahları 8 de orda olmam gerekirken ben hep 20 geçe orada oluyorum. Ben gidene kadar millet kahvaltısını bitirmiş oluyor. Kaç gündür sabahları doğru düzgün bir şey yemeden çalışıyorum.

Bugün ameliyathane o kadar yoğundu ki fabrika gibiydi sanki. Onu uyut onu uyandır, hiç durma yok. Akşam nöbete de 5 vaka varmış.

Mehmetle evimizdeyiz. O geçen hafta evlilik yıl dönümümüzde (2.yılımızı kutladık) ona aldığım kırmızı beyaz formasıyla maç seyrediyor. Ben ise fotoğraf makinemizde uzun zamandır duran resimlerimizi bilgisayara aktardım. Maç bayağı heyecanlı gittiğinden Mehmet heyecanlandıkça ben de tv’ye bakıyorum. İnşallah yenerler.
Resimlere baktıkça ne kadar çok şeyi yazmadığımı fark ettim. Yazmak için çok geç ama ben yine de bazı resimleri koyacağım.

daha önce annemlerde kalırken dikiş diktiğimi yazmıştım. bu o eserlerimden biri. yeğenim ayşenura çanakkale-bursa gezisi öncesi diktiğim seyahat yastığı. tüm arkadaşları bayılmış. 'teyze, acayip rahattı' diye seyahat sonrası memnuniyetini bildirdi. şimdi acaba mehmetin yeğeni çubuk krakere de mi diksem diye düşünüyorum, ikeadan aldığım kumaşla.

muhammed emin henüz nakile gitmeden önce, hatta kateter takılmadan önce çekilmiş bir resim. ablamın dediğine göre muhammed her polkliniğe gittiklerinde gidip bu masaya oturuyormuş. ilk başlarda sekreter kızsa da onu bir türlü masadan inmeye ikna edemememiş. bir müddet sonra da adam onun masada oturmasına alışmış. benim gördüğüm kadarıyla sekreterle araları gayet iyiydi.

yukardaki resimdeki muhammed eminin bir zamanlar oda arkadaşı olan ercan abisi. ercan ve kardeşi hemofili hastası. muhammedin odasında yatarken günleri gayet eğlenceli geçmiş. ablam 'o günlerde bizim odadan kahkaha sesi eksik olmuyordu' diyor. sürekli şakalaşıyorlarmış. birlikte bilgisayarla ve play stationla bol bol oyun oynamışlar. bu resim ise onların kontrole geldiklerinde (samsun dışından geliyorlar) muhammedi ziyarete geldiklerinde çekilmiş bir resim. muhammede kateter yeni takılmıştı.
bu resim ise kateter takıldıktan sonra, ameliyathaneden yeni geldiğinde çekildi. onu kandırdığımı düşündüğü için göğsüme kocaman bir tekme atmıştı.
babamların mağazasının açılışından daha önce bahsetmişmiydim bilmiyorum ama bu bizim aile için çok önemli bir olaydı. babam iş değişikliği yaptığı için, bütün çevresinin bunu öğrenmesi için bu açılışın yapılması gerektiğini söylüyordu. gerçi babam çalışmıyor, kardeşlerim çalışıyor ama olsun. bu binayı babam yaptırdı. benim son eserim, 'selimiyem' diyor. herkes de mağazayı çok beğeniyor. açılışta vali 'kendinizin mi? yoksa kira mı?' diye sormuş. türkiye genelinde istikbal mağazaları da dahil en güzel 2. mağazaymış. açılış babam için çok önemli olduğu için istanbula gidişimizi pazar gününe erteledik.
açılışta, milletvekilleri, vali, kayseriden boydaklardan biri ve kardeşim berat konuştu. babam için hepsinin konuşması önemliydi de bizim için en önemlisi beratın konuşmasıydı. önceki günlerde acayip heyecanlı olmasına rağmen işi çok iyi kıvırdı. tüm organizasyon da ona aitti. organizasyon şirketi 4000 ytl isteyince tüm organizasyonu kendisi yaptı. herşey mükemmeldi (spiker kadın haricinde).
açılış sonrası mağazanın içi. yukarda kızlar klasik müzik çalıyorlar. aşağıda ise çocuklar oyun alanında.
bu da mağaza açılıştan önce. sağdaki takım beratın çok beğendiği bir takım (ben beğenmeyince bayağı şaşırmıştı). soldaki ise yeni gelen ve benim iki kuzenin de aldığı takım.

açılışta ümmühanın kızı nihan çok şekerdi. annemler ve benim sayemde, tabii kendinin de şirinliği sayesinde. üstündeki elbiseyi annemler umreden almışlar.

bolero geçen yıl istanbuldan aldığım elbisenin bolerosu. tacı ise teyzesi yani bendeniz yaptım. aynı taçla benim de bir kaç resmim var. nihan bu tacı ilk taktığında çevresindeki çocuklara 'benim kuşum var, senin yok' deyip durdu.

ne zaman resmini çeksem ya eli, yada elbisesinin kurdelesi ağzındaydı. kendisi teyzesinden çok korkuyor. çünkü ne zaman yakalasam, havalara kaldırıyorum, omuzuma oturtuyorum. onun da yüksekten ödü kopuyor. napayım yakalayınca ne yapacağımı şaşırıyorum, hamur gibi yoğurasım geliyor. şirin ama değil mi? aynı annesinin küçüklüğüne benziyor.
açılış sonrası babamın ve bizim arabaya bissürü çiçek yükledim. en güzel 3 tanesi kendi evim için.

ablamlar bir haftalığına samsuna geldiler şuayip abinin ankaraya kontrole gitmesi için (böbrek nakli olduğu için). bu resmi ilk görüştüğümüzde çektim. zaten iki kere görüşebildik.

sondan bir önce; evimizi bakmaya gittiğimizde bu resmi çekmiştim. 3 gün sonra da kiraladık, boş olan daire.
bu da evimizin anahtarları, benim anahtarlarım. pembe olan evin, mavi olan apartman kapısının anahtarı.
maalesef maç bitti ve yenildik. ama bence en iyi bu maçta oynadılar, diğerlerinde goller tesadüf eseri gibiydi. maç sonrası mehmet hemen foramsını çıkardı. halbuki ben o formayı uğurlu ilan etmiştim.

Saturday, June 21, 2008

nihayet

Evet nihayet evimize internet bağlandı. yeni bir laptop henüz alamadık. mehmet işin uzayacağını düşünüp (bir de o maç seyrederken benm çıldırmamam için) eve telefon ve adsl bağlattı. İnşallah yakında yazılar gelecek. bu arada mesajlarınız için teşekkürler. yakında onlara da cevap yazacağım. şimdi temizlenecek bir ev beni bekliyor. görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın.