Monday, December 28, 2009

lütfen Allah'ım

17 aralık perşembe günü işten erken çıkıp eve gelip samsuna gitmek üzere hazırlandım ama boşuna erken çıkmışım, çünkü mehmeti başhekim lafa tuttuğu için bayağı geç geldi. samsuna vardığımda saat bayağı geç olmuştu, hızlı bir yemek sonrası ertesi gün ümmühana gelecek misafirler için hazırlık yapan anneme ben de katılıp muhammede kek yaptım. babamla çocuklara alınacak araba konusunu konuştuk. iki kardeşim de gidip şu arabayı beğenmişler ve babama izin vermediği için kızıyorlar. ne akıl ama, babam tabii ki onlardan akıllı. babamla biraz konuştum ve berata benim arabadan, diğer kardeşe de tiguen alabileceğini söyledim. bu arabaları benim babamla konuşmam ve çıtayı yükseltmem sayesinde alıyorlar. gerçi bu hafta benim akıllı (?) kardeşim berat aytülü sinir ettiği için, sanırım aralık indiriminden faydalanamayacak.
ertesi gün çarşıdan ümmühana gelecek misafirlere diş kirası için 17 tane havlu aldım.
kumaşçıya gidip etek için 4 tane kumaş aldım. sonra terziye gidip onları verdim. oyalanmak için keçe aldım ama nasıl yapacağımı bilmiyorum. hava kararmadan ümmühana gittim. 1-2 saat sonra misafirler gelmeden kalktık. evde yemek yedikten sonra hastaneye gittik. muhammede damar yolu açılıyordu ve çocukta hiç damar kalmamıştı. asistan işaret parmağının iç kısmından bir damar bulup intraketi taktı. bu aşamada ben ona sarılmıştım. o kadar ağladı ki üzüntüden göğsümün sıkıştığını hissettim. muhammed yatağa gidince ablam annemlerle vakit geçirdi, biz muhammedle oyun oynadık. bir müddet sonra muhammed razı oldu ve ablam 10 gibi evine gitti. önce taaa bir zamanlar nalanla gittiğimiz kırıntıdan verilen tabu ile oynadık. sonra gazeteden verilen dünya atlasına benzer yuvarlak kartondan ülkeleri bulmaya çalıştık. muhammede vatikanı sordum ve bilmiyorum dedi. onun sünnetinin olduğu gün biz zeynep ve nalanla vatikandaydık ve ona kart atmıştım. bunu söyledim ama hatırlamadı, sonra italyada olduğunu söyledim. eğer kenardaki yazıya dikkat etseydin, italyanca konuşulduğunu görürdün ve italya olduğunu anlardın dedim. sonrasında zambiya'yı sorduğumda baktı ve 'ingilizce konuşuluyormuş, o zaman ingiltereye bakmak lazım' dedi ve beni bayağı güldürdü. bir müddet sonra bundan da sıkıldı ve isim şehir oynadık. ben hatırlamada, o ise yazmakta zorluk çekiyordu (sağ elinde intraket olduğu için). hatırlayamadığımız ülke isimlerinde ben onun yazmasını beklerken atlastan bakıp ikimize de birer ülke buluyordum. h harfine geldiğinde daha önce aynı odayı paylaştığı 19 yaşındaki kızın (ayşenur da o da kızı tranzona gitti zannediyorlar. d. gribinden ex) adını yazdı. kendimi çok kötü hissettim. önceki hafta öğrendiğimde bayağı ağlamıştım. şimdi bile hatırladıkça gözlerim doluyor. sevgili hilal, güzel kız.
bu arada sadece oyun oynamadık, ona yemek yedirmeye çalıştım, ilacını verdim (onun tarifiyle) ballı sıcak sütünü içirdim. ablam bu işi Maaşallah iyi götürüyor. bayağı zor iş. gece ateşi yükseldi ama onu rahatsız etmedi, şurubunu içirdim, peşinden midesi bulanmasın diye yediği teze ekmek içini verdim. yattık ve gece boyunca yarım saatte bir teyze çişim geldi diyerek beni kaldırdı. bir seferinde ise annnnee çişim varr dedi. muhammede tuvaleti yaptırmak bayağı zor çünkü hiç aşağı bakmana izin vermiyor (pet şişeye). o yüzden bir sefer elim titrediği için pijamasını kirlettik ve gece karanlıkta (odada başka bir çocuk daha var) ona pijama aradım. saat 5'te doktorlar odaları tek tek geziyorlar ve çocuklardan kan alıyorlar. sürekli çocuklar ağlıyorlar. 1 saat boyunca ya muhammedden de kan alırlarsa (akşam almışlardı ama tekrar alma ihtimalleri vardı) diye dua edip durdum. sonunda odaya geldiler ama diğer çocuktan aldılar. Allahım bu zor imtihan.. o çocuklar, minicik yavrular orada nasıl uyuyorlar? Allahım sen herkese şifa ver, benim yeğenime de ver. muhammed okullar açıldığından beri hastanede ve daha 1 gece bile evde yatağında uyuyamadı. sürekli kusuyor, ateşi çıkıyor, iştahı yok, halsiz. benim canım yeğenim. geçen hafta sonu öyle böyle geçti. annesi o sabah muhammed uyanmadan geldi.
bu cuma akşamı ertesi gün mehmetle şehir merkezine gitme ve alışveriş planları yaparken ablam aradı ve muhammedin ateşinin çıktığını, 150'lerde taşikardisinin olduğunu ve solunum sayısının 35'lerde olduğunu, göğsünün inip inip kalktığını, zor nefes aldığını söyledi. o gece benim için o kadar zor geçti ki, sadece benim için değil, hepimiz için. gece önce babası sonra da annem hastaneye gitmişler. sahura kalktım ve hemen onları aradım. 140'lara düşmüş ama solunum aynıymış. hilalden sonra hepimizin ödü yüreği yarılıyor. rüyalarımda hep onunla uğraştım. sabah uyanınca tekrar aradım değişiklik yoktu. o gün, yani aşure günü tüm gün miskin miskin tv karşısında geçirdim. mehmet kendimi üzüyorum ve kötü düşünüyorum diye kızacağı için tuvalete gittiğimde ağladım. onun küçüklüğünü düşündüm, benim akıllı, edepli yeğenim. yazarken sürekli gözlerim doluyor, Allahım sen onu bize bağışla ve lütfen dualarımızı kabul eyle. n'olur imtihanımız bu kadar olsun, onu bizden alma ve bizi onunla imtihan etme. muhammed ve ayşenur ben her geldiğimde ikisi birden koşarak gelirler ve ikisi birden bana sarılırlardı, bu arada da birbirlerine engel olmaya çalışrılardı. ama muhammed hasta olduğundan beri onu doğru düzgün kucaklayamadım bile. zaten şimdi o kadar zayıfki. her söylediğim kelimede aklıma birşeyler geliyyor. ayşenur küçükken her zaman biraz tombikti, hatta 6-7 yaşından sonra göbeği bile vardı. muhammed ise allerjik astım için steroid kullanana kadar çok zayıftı. yüzü yuvarlaktı ama bacakları, vücudu çok zayıftı ve biz bunu sürekli söylerdik. o yüzden ayşenuru çok kıskanırdı. hep onun gibi kilolu olmak isterdi. sonra bir dönem geldi babaannesinin yaptığı su böreği tepsisini ablam hepsini birden yemesin diye önünden çekmek zorunda kaldı. ablam ona dua ederken Allaha şükür et deyince teşekkür ederim Allahım diye dua ederdi. (di'li geçmiş zaman kullanıyorum çünkü o güzel günler geride kaldı. ounula artık hiç bir şey paylaşamıyoruz. )her zaman çok uslu ve düşünceli bir çocuktu. maalesef ki çocukluğunu hastanede geçirmek zorunda kaldı. cumartesi ayşenur hastanede bayağı ağlamış, ümmühan ve hidayet de çok kötü olmuşlar. o gün orduyu bırak buradaki marketlere bile gitmedim. kendime iftara hiç bir şey hazırlamadım. su, ekmek, kaşar, hurma ve turşuyla iftarımı açtım. sonra hb aradı, gülerek selam verdi. onun araması ve neşeli selamı tabii bi bekarken birlikte geçirdiğimiz aşure gününü hatırlatıyordu. o gün abartıp tahılla birlikte bayağı bir market alışverişi, öncesinde pazar alışverişi yapıp, 10 kişiye selam ve bir kişiye sadaka /capitolün dibinde oturan mendilci çocuğa) vermiştik. ne neşeli bir gündü. maşallah arkadaşım yine neşeliydi. ilerleyen saatlerde ablam taşikardisinin biraz düzeldiğini, solunum frekansının da biraz daha düştüğünü söyledi. içim biraz rahatladı. eğer düzelmeseydi pazar günü gidecektim. düzeldi ama normale dönmedi. d. gribinden sonra akciğerde mantar enfeksiyonu üstüne de bakteriyal enfeksiyon eklendi. önceki hafta dinledikten sonra akciğeri çok kötü değil diye sevinirken şimdi tedirginlik içindeyim. ablam sürekli iyileşecek değil mi diye soruyor. evet iyileşecek diyorum ardından da içimden lütfen Allahım diyorum.

Friday, December 04, 2009

 
Posted by Picasa


sevgili muhammed bu sefer de d. gribi oldu. serviste salgın varmış. doktorlar atlatacak gibi görünüyor diyorlarmış. Allah yardımcımız olsun.

ablamla telefonda konuştuk, ikisinin de sinirleri bozulmuş. ablam bayağı sinirrliydi. muhammed sürekli ablama bağırıp çağırıyormuş ve ablam ona hiç bir şey yediremiyormuş. ne dersem tersini yapıyor diyor. öksürüğü artmış. oda arkadaşının durumu daha kötüymüş. akşam hilal nefes alamadığı için ağlamış ve muhammed de ona üzüldüğü için erkenden yatıp uyumuş.Allahım sen şifalarını ver.
bu haberlerden sonra canım bayağı sıkıldı.