Friday, September 21, 2007

16 eylül

Pazar sabahı 10:30 da neclanın telefonu ile uyandım. ne yapıyorsun deyince napalım oturuyordum dedim. Melihlerle aşağıda galeriadayız dedi.
Telefon sonrası fethiyi kaldırdım. Pazar sabahı neden bu saatte kalktığını anlamadı, n’oluyor vs dedi. Kalkıp etrafı toparladık, giyindik ve neclayı geri arayıp evimize davet ettik. Necla istanbuldan gelmiş. Melihler onu almak ve akşam da melihin kardeşini istanbula göndermek üzere bingölden buraya gelmişler. Gelmişken bizi de görmek istemişler. Bebekleri büyümüş, çok uslu gözüküyordu. Adını sormayı unutmuşuz. Gerçi ben daha önce neclaya sormuştum, iki isimliydi. Oturup sohbet ettik. Ersin neclaya esme ve benim nöbetlerimizi özlediğini, bizim zamanımızdaki gibi olmadığını söylemiş. Zaten hoca benim ayrılığımda yaptığı konuşmada farklı bir tarzım olduğunu ve bunu servise yansıttığımı söylemişti. Mehmet bunu okusa bana güler heralde iyice havaya girdim diye. Ama öyle yalan mı yani. Daha sonra onlar şehri gezmek için ayrıldılar. Öğle saatlerinde dışarı çıkmayı gözüm kesmedi. Çünkü burada hava hala çok sıcak. Onların gelmesi beni o kadar etkilemiş ki gece uyumadan önce çok uzun süre eski günleri düşündüm. Hastaneyi çok özledim. Gündüz aslı aradı. Bayağı sevindim, ben de uzun zamandır onu aramak istiyordum ama aklıma geldiği saatler hep uygunsuz saatler oluyordu. Biraz sohbet ettik. kameraları açıp karşılıklı ütü yapalım dedi. Seni mi kıracağım yaparız tabii dedim.
Samsundan döndüğümden beri geç saatte kalkıp nette geziniyorum. Sonra da yemek yapma telaşım başlıyor. Ne zor ev hanımı olmak, her gün ne yemek yapacağıma karar vermek bana çok zor geliyor. Bu hafta sonu lif örmeye başladım. Daha önceki ördüklerimi yeğenlere hediye ettim. En az ilgi gösteren Muhammed oldu. Beyazıt acayip mutlu oldu. Önce ne olduğunu anlamadı. ‘Teyze bunu nasıl kullanacam? Ne yapacağım?’ Diye sordu. ‘Sabun sürüp kendini yıkayacaksın’ dedim. ‘Heeııı sabun sürüp yıkanacam’ deyip koşarak ablasına anlatmaya gitti. İlk sefer yıkamayı da ben yaptım. seni yıkayayım dediğimde bulaşık yıkıyordum ve bayağı bulaşık vardı. Kaç kere gidip geldi ne zaman yıkanacağız diye. Onunla bayağı vakit geçirdiğim için ona bayağı alışmıştım.

eylül ilk hafta/istanbul-samsun

Aslında samsuna direkt gitmek için çok uğraştım. Bütün firmaların saatlerine baktım ama sonra anladım ki aynı günde buradan oraya ulaşamayacağım, yoksa çok yorucu olacaktı. Ak ile konuştuk, mısırdan gelmişti ve ben onu görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Çorludan benim için geleceğini söyledi. Ben uçaktan o da otobüsten indi ve otogar metroda buluştuk. Sarıldık birbirimize ve yol boyunca konuştuk. Bizim fatihteki eve vardık ve benim valizdeki eşyaların bir kısmını orada boşalttım. Ona düğün resimlerimi ve mehmetin ailesini gösterdim. Sürekli konuştum, benim lafımın biteceği yoktu ama bizi karşıda tatilden aynı saatlerde dönen hb bekliyordu. Karşıya geçmeden önce yapmam gereken bir iş vardı. Dışarı çıkıp çiçek aldık. Ama ne çiçek küçücük bir şey. Çiçekçi çocuk beceriksiz bir şeydi. Çiçekleri küçülte küçülte bir hal oldu. Sonuçta elimde benim cüsseme göre ufacık bir buket oldu. Birlikte mehmetin ufak abisine gittik bebek görmeye. Bebek bütün gece boyunca ayakta olduğu için kahvaltı yapamadıkları için annesi kahvaltı hazırladı ve birlikte kahvaltı yaptık. Karnımız tam doymadı ama dışarıda yemek yememize gerek de kalmadı. Sonra karşıya geçtik vapurla. Valize rağmen balkonda oturduk, resim çektik. İstanbulu seyrettik. hb’ye vardığımızda karnımız bayağı acıkmıştı. Esengülü bekledik yemek için malzeme getirsin diye. Bayağı bir bekledik. Akşam yemeğimizi yedik ve hg (hb’nin eşi) de olmak üzere bol bol sohbet ettik. Gece hb ve ak baş başa kaldık. Ak’nın hemen uykusu geldi. Halbuki her zaman o ikisi sohbet ederler ben olduğum yerde sızardım. Gece 2 de bir taraftan anlatacağımı anlatırken diğer taraftan ak uyumaaa diye onu uyarıyordum. Keşke daha uzun süre birlikte olabilseydik ve daha çok konuşabilseydik. Daha kendimizden çok fazla bahsedememiştik ki.
Ertesi sabah çok geç kalmadan kalkmaya çalıştık. Neredeyse öğlene kadar sohbet ettikten sonra kalkıp kahvaltı için hazırlanıp dışarı çıktık. Taksi ile beylerbeyine gittik. Pastaneden aldığımız poaça ve simitlerle sahildeki çay bahçelerinden birinde oturduk. Etrafı seyrettik, konuştuk. Kalkmaya yakın iki porsiyon da kalamar istedik. Uzun zamandır canım istiyordu. Mehmet sevmediği için tek başıma alamıyordum. Çok çok harika değildi ama fena da değildi. sonuçta hesap beklediğimizin bayağı üstünde geldi. Çay 2 ytl imiş . Eee biz de bayağı çay içmiştik. Oradan kalkıp çengelköye doğru yürüdük. En son kulelinin karşısına kadar onları yürüttüm. Sahildeki caminin bahçesinde resimler çekindik. Aynı yerde seneler önce (sanırım 3-4 yıl önce) 19 mayısta toplandığımızda (biri abd’de diğeri mısırdaydı o tarihlerde) ben yine aynı noktadan resimler çekmiştim. Sonrasında benim alışveriş isteğim üzerine capitole gittik. Gezindik ve kızlar hemen yoruldular. Birlikte eve döndük ve değiştirmem gereken ayakkabıları yanıma alıp alışveriş merkezine geri döndüm. Ayakkabılarımı değiştirdim. Ayşenura ve anneme bişeyler aldım. Bayağı yorulduktan sonra pizza alıp eve döndüm. Esengül de geldi ve hep birlikte pizza yeyip balkonda oturduk ve esengülün ev sahibi maceralarını dinledik. Bu ara aynı problem bizde de var. sanırım depozitomuz yanacak )güya bu aydan itibaren kirayı vermeyecektik ama adam kabul etmemiş, ödemeleri varmış. 650 ytl ile ödemelerini yapacak olan 4 ay sonra bize 1500 ytl yi verir mi sanki.). (bugün iskenderuna giden diğer anestezi doktoru geri döndü. Bu haftadan sonra inşallah biraz daha rahat edeceğiz.)
İstanbulda ertesi sabah ben havaalanına gitmek üzere evden çıktım. O gün hg brüksele ak da çorluya gidecekti. Yani hb evde yalnız kaldı.
Samsunda berat karşıladı. Hastaneye gittik. Muhammed antibiyotik tedavisi gördüğü için hastanede yatıyordu. Ablam çıkmayı çok istedi ama çıkamadılar. Bugünlere de çok fazla ateşi varmış. Ama doktoruna samsundan ayrılmadan sormuştum bunlar olağan şeylermiş. Her şey normal gidiyormuş. Ama bizim ödümüz kopuyor ana bişey olacak diye. Ablam muhammedin okul çantası ve önlüklerini anneme getirmiş köyde ihtiyacı olan birine versin diye. Annem de eski çantayı kimse istemez diye evde bırakmış. İçinden önlüklerini çıkarıp baktım. Hastanede büyüdü artık onların içine sığamaz. Biraz ağladım.
Eskiden öyle neşeli bir çocuktu ki, etrafına pozitif enerji yayardı. Şimdi ise acayip sinirli, agresiv. Saçları tekrar çıkmış ama tekrar dökülmeye başlamış. Yastık tamamen saç içindeydi.
Annemler köye gittiler ve ben dönmeden önceki gün döndüler. Vaktimin çoğunu Beyazıt ve ayşenurla geçirdim. Özellikle beyazıta bayağı alıştım. Onları bir gün yeşilyurta bir gün de afraya götürdüm. Beyazıt çok mutlu oldu. Abisine ikisine birden gittiğimizi söylemedik. Çünkü kardeşleri geziyor da o hastanede olduğu için bayağı üzülüyormuş. Muhammedin ben oradayken dişi çekildi. Trombositleri düşük olduğu için kanaması 2-3 saat durmadı. Muhammed browni istiyor diye ayşenurla bir akşam muffin kaplarında 40 a yakın browni yaptık. Aynı akşam bir de şeftalili cheesekek yaptık. Browniyi serviste dağıttım ama kocaman servise yetmedi. Çocuklar çok mutlu oldular. Cheesekeki ilk denememdi. Bayağı güzel oldu. En çok ayşenurla ben yedik. Samsunda sadece madoda varmış ve o da hiç güzel değilmiş. O yüzden bizimkiler bu tada pek de alışık değiller. Ama ben bayılıyorum cheeskeke. İçine bissürü peynir konduğu için mehmetin de yemeyeceğini bildiğim için burada yapamamıştım.
Beyazıt normalde çok yaramaz bir çocuk ama son 3 güne kadar gayet usluydu. Son 3 gün sadece beni çıldırttı. Ağladığı zamanlarda ise annesi yanında olmadığı için ona hiç kıyamadım. Hemen kucağıma alıp susturdum. Ona nasıl istediğimi yaptıracağımı bu gidişimde keşfettim. Çocuğa sadece 1 tane tofita karşılığında her istediğini yaptırabiliyorsun. Son günlerde hava bayağı soğumuştu ve ayağına ayakkabılarını giymesini istiyordum. Son tofitayı da 10-15 dakika önce vermiştim. Tatlı dille ayakkabılarını giymesini söyledim. Bana ne bana ne dedi. Ben de ‘ama sana tofita verdim ya’ dedim. O zaman da ‘ben onu çoktan yuttum. Karnımdan çıkaramazsın ki, çıkaramazsın ki’ deyince bayağı güldüm. Son iki gün ayşenurun okul eksiklerini gördük, bu yıl liseye başlıyor. Ona alışveriş yaparken okul malzemelerinin içinde ben de özendim. Muhammede de boyama kitabı (5-6 yaş), boyama kalmeleri, kalem, silgi, açacak ve kitaplar aldık. İlk gün boyama kitabını boyamış ama daha sonra hiç ilgilenmemiş. Ablam ateşi olduğu için bir haftadır bilgisayarı dahi kucağına almadı diyor halbuki hiç kapatmazdı. Duaya ihtiyacımız var. insan başına gelmeden anlamıyormuş. Yorgun olarak samsundan ayrıldım. Diğer uçağa binmek için havalanında 3-5 saat geçirmem gerekiyordu. 10 ytl ye valizimi emanete bırakıp taksi ile bakırköye alışveriş merkezine gittim. Mağazalarda gezindim. Kendime bişey almadım, ne aldıysam ayşenura. Yiyecek bir şeyler alıp çıktım. Yemeğimi alanda yedim. Dekorasyon dergisi aldım ve cam kenarında motorun dibinde biraz sesli olarak güzel bir yolculuk geçirdim. Mehmet beni aldı ve beraber ramazan için market alışverişimizi yaptık. Ve birlikte ikince ramazanımız başladı.

yandaki resimde; afrada ümmühanın minik kızı nihan ve kırmızı gözlü beyazıt