Monday, November 29, 2010

mehmetle 2 haftadır istanbuldaydık. sonunda tatil bitti ve evimize döndük. hastaneye gider gitmez başhekim geçici görev riski olduğundan bahsetti. zaten 5. dr geldiğinden beri ne zaman böyle bir konu açılır diye bekliyordum. bugünün konusu buydu. 4. dr bekar oldıuğu için onu göndereceğiz zannedip bozuldu. yd bile uyutuyorlarmış. ben hiç yd uyutmadım ki dedim. hepimiz sıkıntılıyız yani.
geçen hafta 3 kişi kalacak diye düşünürken 5. dr'un kanaması olmuş (ikiz gebelik) ve o da raporluymuş. nurayın 1 haftada almış puanlar başını gitmiş. diğer üçümüz yerlerdeyiz. geriye kaldı sadece 1 gün. ne yapalım tatile gidince böyle riskler oluyor. ttail demişken, 2 gün gerçekten tatil gibiydi. çünkü kongre nedeniyle otelde kaldık ve geç kalkıp fazla bir toplantıya da katılmadık.
başka, bol alışveriş yaptım. arabamı 2. yılı dolmadan servise verdik. bayramda etle uğraştık. gerisi her zamanki gibi daha sonra

Thursday, November 11, 2010

sabah odada oturmuş kahvaltı yaparken, odaya 2 adam girdi ve personelden biri 'belediye başkanımız' dedi. ayağa kalkıp tokalaştık. bunlar da nerden çıktı diye düşünürken öğrendik ki kızı ameliyat olacakmış.
ben karşısında çayımı içip, poaçamı yemeye devam ettim. sonra aklıma geldi ve 'sizi bulmuşken, bizim siteye giden yol çok kötü. bi o yoldan gidiyorum, sonra orası bozuluyor ben de diğerinden gidiyorum. bu böyle daha ne kadar devam edecek? bu yolları yapacakmısınız?' diye sordum. bu arada diğer doktorlar odadan çıktı. teknisyenlerle kaldık. havalar iyi giderse yakın zamanda sıra bizim yollara da gelecekmiş. sonra başhekim geldi. o da kendi olunu sordu. başkan şaka yaptı ve biraz güldük. başhekim 'haklısın, sen nerminlerin yolunu yap' dedi.
birazdan aklıma seçim dönemi bilboardlarda asılı olan geri dönüşüm tesisleri geldi (bir gün önce de kendi aramızda bu konuyu konuşmuştuk). buna da cevap verdi. bu arada karısı da teknisyenmiş ve çalışmıyor. içeride başhekime teknisyenlrden biri 'teknisyene ihtiyacımız var. parası ile değil mi? başkanın karısını alalım' demiş.
bu arada ben konuşmazsam pek konuşan yok. teknisyenlerden biri başkanın da ortak olduğu 17 katlı bina hakkında sorular sordu. ben de bunun üzerine 'böyle bir ilçede bahçeli evde oturmak varken neden 17 katlı bina yapıyorsunuz?' diye sordum. tabii bunnla kalmadı. o birşeyler dedi, ben birşeyler dedim. adamın herşeye bir cevabı vardı. son olarak hastane kavşağının çok tehlikeli olduğundan bahsettim ve neden cep olmadığını sordum. buna da birşeyler anlattı. o anlatırken telefon geldi ve kızı ameliyattan çıktığı için kalktılar.
ameliyathaneye girdiğimde bizim 5 numaralı dr, gülerek 'bizden sonra da adamı sıkıştırmaya devam ettin mi?' diye sordu. ona anlatırken kbb.ci, ben de bizim siteye kavşak isteyeyim dedi.
bugün pek hasta yoktu. sanırım yarın iyice azalacak. öğleden sonra nurayla gidip ihaledeki numunelere baktık ve istediklerimizi söyledik. bir kısmı ucuzundan bir kısmı en pahalısından oldu. önümüzdeki aylarda çerçeve ihale var. inşallah onda görevli olmam. geçen yıl bu yüzden fazladan yıllık izin almak zorunda kalmıştım.

Wednesday, November 10, 2010

sanırım bizim yeni temizlikçiden bahsetmemiştim. ondan bahsetmeden yapamayacağım. sefa sağolsun pat diye beni bıraktı ve eve gelecek misafirler yüzünden evi kendim temizlemek zorunda kalmıştım. sonra sağolsun ben istanbuldayken nuray bana bir kadın bulmuş. kadın tam profesyonel, sen söylemeden her şeyi yapıyor. ilk gün eve geldim baktım ki çamaşır sepetinde ne kadar çamaşır varsa hepsini yıkamış. bunları yıkamana gerek yoktu dedim. ben bu hafta yıkarım sonraki hafta ütülerim dedi. bugün yazıyorum çünkü, sabah hepsini yıkamış. akşama kadar onları kurutmuş ve hepsini ütülemiş. bulaşık makinesindeki bulaşıkları bile muhakkak yaıkayıp yerlerine koyuyor. ne diyeyim Allah herkese bir atike nasip etsin.

dün akşam iş sonrası mehmetin yanına gittim. önce hastanenin karşısındaki pidecide çay içtik. sonra şehirde biraz gezindik. sahil şeridinde yürümek için parkur yapılmış. bayağı güzel olmuş. saat 6 gibi sofraya gittik. yemek yedik. yemekleri her zamanki gibi çok güzeldi. biraz oyalandık. mehmet ismaili aradı, o hala eve gitmemiş. ingilizce kursunan yeni çıkmış. biz ondan önce onları evine gittik. farahı bayağı özlemişim. bayağı sohbet ettik. mehmetle ismail her zamanki gibi bol bol hastaneden sonra da araba değiştirmekten bahsettiler. bakalım ne zaman karar verip de arabalarını yenileyecekler. ferah siparişlerimi gösterdi. bayağı birşey aldım. çoğunu annem ve ablama aldım. eni seyrettiğimiz diziye arada baktık. yakın zamanda tekrar görüşme planlarıyla ayrıldık. mehmet çıkışta o kadar plastiği görünce şaşırdı. asansörde merak etme çoğunluğu annem ve ablamın dedim. gece eve bayağı geç geldik.

ablamla istanbul gezisi

Pazar günü mehmetle havaalanına gittik. Ablamlar bizden sonra geldiler. Ablam her zamanki gibi (huylu huyundan vazgeçmez) bir valize yiyecek doldurmuş. Kilo sınırını tabiiki aştık ama onunkiler sayesinde değil benim valiz sayesinde. Onun yiyeceklerin bir kısmını da geri bıraktık. Tabii bu arada sürekli 'ben sana söylemedim mi herşeyi oradan alırız sonuçta eve gidiyoruz' vs vs söylenip durdum. İstanbulda hava gayet güzeldi. Evde biraz dinlendik ve ablamın getirdiği şeylerden yedik (boşuna söylenmişim. Tüm tatil boyunca kahvaltıları onlarla yaptık). Sonra ak ile buluştuk. Fatihteki dilek'e gittik, sohbet edip hasret giderdik. Ablamla ak, ak mısıra gitmeden önce tanışmışlardı. Muhammed ve ayşneur onu çok sevmişlerdi. Ak muhammedin konuşmasını aliye dizisindeki arda'nın konuşmasına benzetmişti. Ablam da ak'yı çok sevmişti. Hiç benim gibi değilmiş. O gelmeden önce ablam bayağı çekinmişti ama onu görünce rahatlamıştı. Sanırım 1-2 gün birlikte benim çamlıcadaki evde kalmıştık.
Pazartesi günü erkenden nişantaşına gittik. Ankarada sezonda beğendiğim mayoları indirimden aldım. Başka bir mağazadan da bayağı alışveriş yaptık. Sonra aklıma deri almak istediğim geldi ve daha önceden de derimi aldığım mağazaya gittik. Satıcı kadın bana bir tane yerine 2 parça sattı. almam gereken bu ve diğeri de bu. Bayağı para verdik. bence bu mağazadaki herşey harika. başka almak istediğim şeyler de var. ama bir taraftan da israf diye düşünüyorum. aslında ben fazla israf diye düşünmem, asıl düşündüğüm ileride almak istediğimiz evin parasından harcıyor olmak. Sohbet sırasında kadın 'biliyorsunuz hayrunnisa hanım da bizden alışveriş yapıyor' dedi. Ben hımm öyle mi dedim. Ablam bir müddet ' Allah Allah kim bu kadın acaba sosyeteden biri mi?' falan diye düşünmüş. Sonra konuştuğumuzda yani akşam ak ile, ablamın jeton nihayet düştü ve bayağı güldük. O gün başka neler yaptık pek hatırlamıyorum.
Aslında hangi gün ne yaptık pek hatırlamıyorum. Salı akşam bayram beylere yemeğe gittik. Yeni bebeklerini gördük. Diğerine göre daha uslu bir çocuk. Ablam yemek hazırlanma safhasında biraz bebekle ilgilendi. Yedik, içtik ve sonra eve gidip evde temizlik yaptık. Sanırım pazartesi gününden temizliğe başlamıştık ve son güne kadar da devam etti. Dip köşe her yeri temizledik. Sadece akşamları değil, sabah kahvaltı sonrası da temizlik yapıyorduk. Dışarı çıktığımızda ablama biraz hızlı yürüsene dediğimde, belim ağrıyor yürüyemiyorum diyordu. Ya da gece yattığımızda dizlerimin ağrısından uyuyamıyorum diyordu.
Fatihteki alışveriş merkezine akşam gittik, önemli bir şey de almadık. Ablam genelde her mağazada auyşenura uygun bir şey var mı diye baktı.
Çarşamba günü bayağı yağmurlu olduğu için çarşamba pazarı yerine önce ikeaya sonra foruma gittik. İkeada ablamın almak istediği bissürü şey vardı ve ben hepsini almasına engel oldum. Nasıl taşıyacaktık ki? Mağazadan çıktığımızda çok da mutlu değildi. Ben ikeadan kendime sadece top kek kağıdı ve 2 tane de kumaş aldım. Diğer aldığım herşey anneme veya ümmühan'a idi. Şimdiden kumaşın bir tanesi ile hem ayşenura hem de ablama çanta diktim, çok şeker oldu.
Forumda gezecek fazla vakit yoktu. Birkaç mağaza gezdik. Ayşenura birşeyler denedim ve bir gömlek aldık.
Forumdan dönerken takside ablam akvaryumun forumda olduğunu gecikmeli olarak anladı ve neden akvaryumu gezmedik diye sordu. Çok istiyormuş meğer. Ama iş işten geçti ama ben hemen ilerisi günler için plan yaptım tabii. O akşam ak ile yemeğe gittik, fatih'teki selam'a. Aslında kadınlar pazarında büryan yemek istiyorduk ama hava erken karardığı için gitmedik. Yediğimiz yemekler harika değildi. En son gittiğimde (mehmetle) bir daha buraya gelmiyelim dediğimi unutmuşum. Ben selamın lokmasını seviyorum. Mehmetle alıp evde yerdik: ama bu sefer hiç nasip olmadı. Yemek boyunca ak sürekli telefonda konuşup durdu. Yeğenleri, abileri ve öğrencileri sırayla telefonla arıyorlar. Hayırdır ak, neden bu millet seni arayıp duruyor dedim. Meğer ablamın aklından geçmiş de bana bir türlü söyliyememiş. Sevgili arkadaşımın doğum günüymüş ve ben günler öncesinden hatırladığım halde o gün hiç aklıma gelmedi.evdeki hazır hediyemi de aklıma gelmediği için getirmemiştim. Oflayıp pufladım tabii. Bir seferinde de ertesi gün (aslında biz onun doğum gününü 2 gün kutluyoruz. Çünkü bir gün doğmuş ve nüfusa ertesi gün yazdırmışlar) yani 2 gün sonra aklıma gelip aramıştım, üzgün bir vaziyette.nedense bende böyle oluyor. Günlerce o gün gelsin diye beklerken o gün geldiğinde unutuveriyorum.
Perşembe günü tekrar nişantaşı sonrası cevahire gittik. canım sıkkın olduğu için aç karna gezindim, canım hiçbir şey istemedi.
Ablamla uzun zamandır almak istediği antiallerjik yorgan için debenhams'a girdik. Zamanında muhammed emin küçükken ve sağlıklıyken ona ben alıp kargo ile yollamıştım. Şansımıza %30 indirim vardı.ama ablam bir türlü karar veremedi. Tek kişilik olan ayşenura küçük oluyormuş. Çift kişilik olan (200cm,200cm) büyük mü olur? Kendilerine de almak istiyordu. Onu da alsa mı?
Sonunda mağazadan çıktık. Ben canı sıkkın vaziyette, Birkaç mağazaya girdik çıktık. Zoraki kahve dünyasına girdik. Ablam muhammed eminle istanbula geldiklerinde girdikleri için illa girmek istiyordu. Sandviç yedik ve limonata içtik. Limonatası bayağı güzeldi. Bir daha gidersem mutlaka içeceğim. Sonra ablam kahve içti. Kasada bol çikolata aldık. Kredi kartımın limitinin dolduğunu orada öğrendik. Daha dönmemize çok varken sürekli nakit para mı taşıyacağım? Taşımak zorunda kaldım. Zoraki gezinirken mehmete hediye almam gerektiğini düşündüm ve Birkaç mağazaya baktık. Sonunda güzel bir süveter ve içine şık bir gömlek buldum. Gömlek meğer dar kesimmiş ve mehmete olmadı. Orduya baktık ama yoktu. Samsuna bakacağız. Mağazada satıcı adam sanırım eşinizde türk kası var dedi. 'Ne kası onda göbek var ' diyecektim ki göbeğe türk kası dendiğini anladım.
Debenhamsa tekrar girdik. Bol iç çamaşırı aldık. Ayşenurun yorganını aldık. Ben hediye 2 tane çocuk kıyafeti aldım. Milletin doğurup da benim de zorunlu olarak hediye almamdan nefret ediyorum. İçimden gelerek hediye almak istiyorum. Ve daha almam gereken kaç kişi var. bir de baharat takımı aldım ve ertesi gün gideceğimiz arkadaşın evine ev hediyesi. Ama sonra o da değişti, arkadaşın annesi ameliyat olacakmış, hediye bana kaldı.
yorganve 2 yastıkla metro ve sonra da taksimde kargoya kadar yürümek hiç de kolay değildi. Hafif olan eşyalarda ağırlığa değil, boyuta bakılıyormuş. Fazla para tutunca paketi yeniden açtırıp iyice vakumlamaya çalıştık. Fiyat yarı yarıya indi.
Cuma sabahı erkenden kalktık. Hava soğuk ve yağışlıydı. Milletin işe gittiği saatte biz kalkmış, kahvaltıya gidiyorduk. Ablam tıklım tıklım dolu otobüsü gösterip 'hepsi bizim gibi çaya gitmiyordur herhalde. Milleti işe gidiyor, biz çaya. Daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştım' dedi. Önce pastaneye uğrayıp poaça, simit aldık. Sonra biraz zor da olsa taksi bulduk. Taksi şoförü aynı ekmek teknesindeki şişman çocuğa benziyordu. Ak'yı güya alacaktık ama birbirimizi yanlış anladığımızı farkettik. İskelede buluşalım dedik. Meğer o bölgede bissürü iskele varmış. Çocuk 'abla n'apacaksınız buluşup da zaten size yanlış tarif vermiş,, sizi uğraştırdı, üsküdarda buluşun' dedi. Onun sözüne uymak zorunda kaldık, çünkü dönecek yer yoktu, üsküdara gittik ve buluşmadan taksiye atlayıp eski mahalleme çamlıcaya gittik. Yanlış sokakta inmişiz. Ablamla apartmanı ararken ablam 'bir yerlerden esranın sesi geliyor' dedi. Doğru duymuş, apartmanın arkasında inmişiz ve esra mutfakta pişi yapıyormuş.
Amcam bizi görünce çok mutlu oldu. Duygulanıp ağladı. Yanında sadece ablam ve ben vardık. Kulağına eğilip 'sadece senin için geldik, biliyorsun değil mi?' dedim. Kafasını salladı.
Masayı hazırladılar. Ben sadece bir bardak çay içtim. Yaptıkları pişilerden bana da bir paket hazırladılar. Ablam getirdiği oğlak etini kemiğinden sıyırıp parça parça amcamın tabağına koydu ve amcam da hepsini yedi. Zaten fazla kişiye yetecek bir şey değildi. Amcamın yemesini istiyordu ve hepsini o yediği için çok mutlu oldu. Kızlara çocuklarının hediyelerini verdim, pek beğendiler. Taksi çağırıp oradan ayrıldım. Aslında ben yürüyerek yokuş aşağı inerim, evimin önünden geçerim diye düşündüm ama taksi evin önünden bile geçmedi. Hb'ye gittiğimde ak çoktan gelmişti. Hb'ye diktiğim çantayı verdim. O da çok beğendi. Sonra ak şulenin geleceğini söyledi. Onun için diktiğim çantayı onu göremeyeceğim diye esraya vermiştim. Çok üzüldüm. Şule kahvaltımız bittiğinde gedli. Biz çay içerken o kahvaltı yaptı. Masada sohbet ettik. Bir ara berranın dağıttığı odayı kalkıp toparladı. Onun da sıkıntıları var. onunla en son arabayı aldığımızda ak ile birlikte eminönünde görüşmüştük. O zaman da sıkıntılıydı. Normalde ne hayat dolu bir kızdı. Onun böyle olması beni üzüyor biraz. Allah İnşallah sıkıntılarını giderir, yardımcısı olur. Ona ve tüm bekar arkadaşlarıma iyi eşler istiyorum (sıkıntısı koca değil ama eminim ki böyle bir şey olması hayatına renk getirir ve o da diğer sıkıntılarını unutur).
Bu arada ablam aradı, esra onu araba ile ikeaya götürmüş. İstediği ama benim aldırmadığım herşeyi almış. İskender abim samsuna araba ile gidecekmiş, o götürecek dedi ama akşam öğrendik ki bursaya gidecekmiş, götüremezmiş. Ablamın aldığı herşey orada kaldı. Bayrama İnşallah bir getiren olur.
İkea sonrası ablamı getirdiler ve şuleye maraton için sayı almak üzere capitole uğradık. Oradan sayı alınmıyormuş. Bu arada ablam ayşenura zeki'den birşeyler aldı. Şule ile ayrıldık. Ak ile eminönü vapuruna bindik. Yeni vapurlardandı. Yeni vapura ilk defa sabah bindim. Çok beğendim. Çok ferah, sıcak, camlar kocaman ve tüm manzarayı görebiliyorsun. Ak'ya hediyelerini verdik. Hava güzel olduğu için arka balkona çıktık. Harikaydı. Köprü ışıklandırılmıştı.
 
 
Posted by Picasa
Bol resim çektik. İnince hiçbirimiz eve gitmek istemedi. Yürümek istedik. 'Burada açık neresi var? Nereye gidebiliriz?' Dedim. Ablamın aklına cami geldi. Yeni camiye girdik.
 
Posted by Picasa
İçeride bissürü turist vardı.biz de gidip onlar gibi yere oturduk, sadece seyrettik. Sonra ezan okundu ve ablamla ak arka kısma gittiler. Ben de hep ne işe yarıyor şu bölüm diye düşündüğüm yerde kamet gitirildiğini gördüm. Hatta kamet getiren kişiyi 2 gün sonra fatihte caddede yanımdan geçerken görüp tanıdım ve ablamla, ak'ya söyledim, şaşırdılar. Namaz kılan erkekleri seyrettim.
 
Posted by Picasa
Ben namazda cemaatle kılınan bölümü seviyorum ama nedense farzı kıldıktan sonra erkeklerin caminin dört bir tarafına dağılmalarını da çok seviyorum. Bu manzara beni mutlu ediyor. Yüzüme bir gülümseme yayıldığını hisssediyorum.
Çıktığımızda hala eve gitmek istemiyorduk. Kahvaltıdan sonra yemek yememiş, sadece bir şeyler atıştırmıştık. Balık ekmeği ve turşu suyunu da üçümüz de çok seviyorduk. Oturup balık ekmek yedik. Eve otobüsle döndük.
 
Posted by Picasa

Cumartesi hava çok güzeldi. İkimiz de kalın giyinmiştik. Otobüsle veznecilere gidip yürümeye başladık, eminönüne kadar.
 
Posted by Picasa
İstanbul üniversitesinin kapısının önüne gittik. Ablam daha önce buradan sadece araçla geçmiş.
 
Posted by Picasa
Camiye girdik. Sahaflardan geçip kapalı çarşıya girdik. sahaflarda ablam ibrahim müteferrikanın büstünün resmini çekti. beyazıta ibrahim müteferrikayı anlatırım dedi. ablama kapalı çarşıda fazla vakit kaybetmeyeceğimizi çünkü eminönündeki mağazalar kapanmadan oraya da gitmemiz gerektiğini söyledim. Ablam kapalı çarşıya da daha önce gelmemiş. Çarşıya girince o ne tarafa bakacağını şaşırdı. Gitiğimiz her yöne dikkat ediyordum, tekrar aynı kapıdan çıkmak için. Kapalı çarşıda ben de şimdiye kadar doyasıya gezmedim. Sanırım onun için bir gün gerekli. Asistan iken tek başıma kapalı çarşıya gidip şöyle bir gezinmiştim ve o zaman kendime bir tane Peştamal almıştım. Kapılardan birinden hemen önceydi. Örücüler kapısı yazısını görünce tanıdık geldi ve o tarafa gittik. Mağazayı bulduk. Hepimize birer tane Peştamal aldık. Bizimkiler 25 liraydı sanırım. 40 lira olanlar da vardı. Yabancılar ona magic towel diyorlarmış, acayip su çekiyormuş ve başka yerde de satılmıyormuş. Güzel ve pahalı görünüyordu. Belki başka bir zaman alınabilir. İçeride çok güzel bir de van kedisi vardı. O mağazadan çıktık. Mağazaların dışından kumaşlara bakarken mağaza sahibi amca bana seslenip kızım gelsene içeri dedi. Amca ile bol bol sohbet ettik. Dizilerde oynamış, bize onları anlattı. Sanırım mağazanın adı sivas tokat pazarıydı. Kapalıçarşıdaki mescidin biraz ilerisinde. Metre işi çok güzel tülbentler (metresi 5 lira) ve çok güzel kumaşlar vardı. Ablam sanırım 10 tane kadar tülbent aldı. İkimiz çok güzel otantik kumaşlar aldık. Ben etek dükünmeyi düşünüyorum, biraz fazla parlak renkli (mavi olan benim, beyaz olanı ablam ayşenura aldı) ama çok sevdim. Evde giyerim diye düşünüyorum.
 
Posted by Picasa

Kapalıçarşıdan çıkıp divan yolunda yürüdük ve sultanahmetin önündeki banklarda oturup simit yedik, daha sonra da çay içtik.
 
Posted by Picasa
Orada bayağı oturduk.
Sultanahmet camiinin yan tarafına şöyle bir bakıp muhammed emini andık.
 
Posted by Picasa
Ahh benim güzelim.
Caminin içine girdik. Acayip kalabalıktı, içerisi turist kaynıyordu, hiç o kadar kalabalık olduğunu görmemiştim.
 
Posted by Picasa
Biraz da caminin içinde kaldık ve ayasofyanın önünden geçip eminönüne doğru yürümeye başladık. Yolda bir mağazada durup bol bol seramik nihale aldık.
 
Posted by Picasa

Eminönünde önce vakkonun mağazasına uğradık. Biraz orada alışveriş yaptık. Sonra kumaşçıya gittik sonra da iç çamaşırcıya. Erkek kardeşlerime bayağı bir çamaşır, çorap ve pijama aldım. Ablam da ayşenura pierre cardinin güzel bir pijamasını aldı. Mağazadan çıktığımızda ellerimizde kocaman kocaman poşetler vardı. Sonra sarılgana uğrayıp bıçak aldık. En son mısır çarşısındaki papatya aktara uğradık. Aromatik yağlardan ve bol miktarda baharat aldık. Taa mısırdan getirtmek istediğim sonra antepte bulduğum kahvaltılık zahteri burada buldum. Hem de paketi bile aynıydı.
Taksiye atlayıp evimize gittik.
Pazar günü ne yapmıştık acaba? Bu kadar süre geçince insan hatırlayamıyor. Millet koşuya gitti ona gitmedik, onu biliyorum da ne yaptığımızı pek hatırlayamıyorum.
Bayağı düşündükten sonra sanırım 1-2 gün sonra ne yaptığımızı hatırladım. O gün çok güzel bir gündü ve biz güne temizlikle başladık. Saat 3 gibi evden çıktık. Ablama kıyafet baktık. Önceki gün baktığımız ve almayı düşündüğümüz lacivert olan satılmış. Siyah olanı almak zorunda kaldık. Mağazada biraz sinir harbi yaşadık. Sonra başka mağazalara da uğradık. Başka şeyler de aldık. Ve ak ile buluşup hep birlikte saraya gittik. İlk defa terasına çıktım. Birkaç saat orada oturduk. Güzel bir akşamdı.

Ertesi gün pazartesi günü uçak biletini almak için acenta aradık ve biraz zorla da olsa bulduk. sonra ablamın kursuna gitmeden önce çikolata alabileceğimiz bir market aradık. onu da biraz zorla bulduk. kursa gittik.
 
Posted by Picasa
ablam hocasını sordu, orada değilmiş. büyük hocasını sordu. o da hastaymış, onu da göremedi. başka bir hoca ile görüştü. biraz ders dinledik. kursu gezdik. kurs çok değişmiş ve gelişmiş. ablam gelişmelerden mutlu oldu. benim için de farklı bir tecrübe oldu. aslında ayşenurun da bizimle birlikte olmasını, annesinin kursunu görmesini isterdim. belki sonra ablamla birlikte giderler. çıktığımızda ikimiz de halimizden memnun yürürken kursun yanındaki fırından ablam sivas bazlamalarından aldı. tadi bayağı güzeldi. karnımız da bayağı acıkmış, yürüyerek yedik ve sonra taksiye atlayıp panoramik müzeye gittik. Meğer metro ile gidiliyormuş, boşuna taksiye binmişiz. Ablam müzeyi çok beğendi. Fazla insan yoktu.
 
Posted by Picasa
İstediğimiz kadar içeride kaldık.
 
Posted by Picasa
Şu bulutlarda saklı fatih portresini oradaki görevli lazerle bize gösterdi. Ben küçük bir şey beklerken kocaman bir resim olduğunu gördüm. Sadece biraz ters yapmışlar. Ablam bol bol resim çekti.
 
Posted by Picasa
Çıkmaya pek niyeti yoktu ' hadi artık gecikmeyelim belki akvaryumun belirli bir saati vardır , gecikmeyelim' diyene kadar. Akvaryuma gitmek için önce tramvaya sonra da metroya bindik. Ama sanırım boşuna böyle yaptık. Topkapıda çünkü metro durağı da varmış. Akvaryuma gittiğimizde ayakkabılarım yüzünden biraz zor yürüyordum ve bayağı yorulmuştum. Benim ayakkabılarımın hepsi neden bu kadar rahatsız? Ablamın mantığına göre bir tane marka olmayan rahat ayakkabı alıp, onu uzun yürüyüşlerde giymem gerekirmiş. Belki de uygularım.
Akvaryuma yeni balıklar koymuşlar. Ablamla mersin balığına bayıldık. Bir tanesi sürekli kafasını yukarı kaldırıp duruyordu. Hatta ablam yarı beline kadar akvaryumdan çıkmış halde resmini çekmeyi başardı.
 
(bu benim kötü çektiğim resim) Kendi kendimize neden korkuyoruz? Akvaryumdan dışarı çıkacak hali yok ya, diye düşünürken görevli kız geldi ve bunların kendilerini havuzdan dışarı atabileceklerini anlattı. Bu balıklar ilk geldikleri hafta çalışanların bu özelliklerinden haberi yokmuş ve bir tanesi gece kendisini havuzdan dışarı atmış ve sabah ölü bulmuşlar. Şimdi sürekli bir görevli gündüzleri havuzun yanında duruyormuş, atlarlarsa içeri geri atmak için. Gece de havuzun üstüne çadır çekiyorlarmış. Çok uzun müddet havuzun başından ayrılamadık. Hatta ablam diğer balıklara baktıktan sonra geri dönüp tekrar baktı. Uzun müddet gözümüz o balıktaydı yani.
 
Posted by Picasa
Kapanış saati bayağı yaklaştığı için son kısmı hızlı bir şekilde gezdik. Akvaryum ablamın beklediği gibi çıkmadı. O her taraf tüneldeki gibi olacak zannetmiş. Herhalde dubaidekini görse onu daha çok beğenirdi. Kısacası akvaryumda onun tek hoşuna giden mersin balığıydı. Sonra forumu gezelim dedik ama ben çok yorgun ve keyifsizdim. Eve döndük. Eminim ablamın aklı kalmıştır mağazalarda (çünkü benim öyle oluyordu, istanbula asistanlık öncesi geldiğimde) ama ne yapayım ayaklarım işte...
ertesi gün evi toparlama devam etti (son saate kadar). Dışarı çıkıp alışveriş yaptık. Kendime kot etek aldım, çok şık oldu. Onun bedeni iyi de diğer aldığım eteklerimin bedenlerini büyük almışım belimden düşecekler neredeyse. Nasıl böyle bir hataya düştüysem. Ama çok güzel ciciler aldım. Sonra koşturarak eve geldik. Bavulları kapattık. Bayram bey taksi ile geldi. Taksi ile giderken taksici 'dışardan ülkemiz nasıl görünüyor?' dedi. Önce adam telefonda konuşuyor sandım. Meğer bize soruyormuş. Biz yurt dışından gelmedik , içerden iyi görünüyor dedik, gülerek. Ablam 'bu kadar yükle adamın bizi yurt dışına gidiyor sanması gayet normal' dedi. İnince zorlukla bilet işlmelerini yaptırmaya gittik. Ağır olan şeyleri el çantalarımıza almıştık. Ekstradan elimizde kol çantalarımız ve tam 3 tane gamboç (üçünü birden tek kişinin taşıyamayacağı kadar ağır). Ben bu durumlarda erkek olan görevlilere giderim. Bence onlar her zaman daha anlayışlı oluyorlar. Birkaç kilo fazlamız çıktı ama hafif boynumuzu bükmemiz yetti. Ablam bavulun kendisi ağır, darasını düşünce bu fazlalık ortadan kalkar dedi. Çocuk güldü. Bu şekilde korktuğumuz kısımlardan birini halletmiş olduk. Diğer kısma geçtiğimizde uçağın kalkmasına tam 2 saat vardı. Ona buna bakarken vakit geçti. İçeri girmek için hemen sıraya girdik (3. bizdik). Ne kadar erken girersek eşyaları yerleştirmek o kadar kolay olur düşüncesindeydik. Gerçekten de öyle oldu. Her şeyi yerleştirince derin bir nefes aldık ve gülmeye başladık.
Yolculuk sırasında thy sayesinde karnımız doydu. Her zamanki gibi sallanıp durdu uçak. Sanırım zonguldak üstündeyiz dedim, orada hep böyle sallanırmış. Dualar okudum. Ablam beni rahatlatmaya çalıştı. Uçak yolculuğundan Birkaç yıldır korkuyorum.
Yolculuk bittiğinde birbirimizi öptük ve ablamı şuayip abi beni de mehmet aldı ve evlerimize yollandık. Böylece istanbul yazımda nihayet bitmiş oldu.

Friday, November 05, 2010

29 ekim tatilinde perşembe günü akşam annemleri gittik. meğer gün bitin akrabalar annemdeymiş. bir kaç dakikalığına da olsa görüştük. o akşam ümmühan ve emine ablam da ordaydı. daha sonra şuayip abi de geldi. annem ve babamla aile meselelerini konuştuk. iyi oldu.
ertesi gün mehmetle sinemaya gittik. julia r.'ın filmi. hiç sevmedik. zaten filmin ilk yarısında 10-15 dakika boyunca ses çok kötüydü. mehmetle sinir olduk.
akşam eve döndük. ablamlar onlara gidelim diye beklemişler ama gitmedik. şuayip abi arayıp onlara darılıp darılmadığımızı sormuş. mehmet de yok öyle bir şey demiş. o da kadınlara belli olmuyor, saçma sapan nedenlerle tartışıyorlar demiş. ablamla aramızda kötü bir şey geçti sandı herhalde.
berat kayserideydi, cuma akşam geldi. onunla biraz sohbet ettik.
cumartesi öğleden sonra kuru temizlemeden koltuk kılıflarını aldık ve yola çıktık. annemler de şaşırdılar neden cumartesiden dönüyoruz diye. eve gelince yemek sonrası kılıfları geçirdik. ne zor imiş, ter içinde kaldık ve iyi ki de bugünden gelmişiz dedik. pazar günü dinlenerek geçti. hava kararmadan dışarı çıktık. önce pazara çıktık sonra balıkçı sezai amcaya gittik. deniz kenarında yürüyelim dedik ama hava güneşli görünmesine rağmen çok soğuktu, deniz de acayip dalgalıydı. üşüdük ve eve döndük. akşam dikiş dikerek geçti. son haftalarda pazar geceleri küçük ağayı seyrediyoruz. ne güzel diziymiş. ne kadar çok ünlü oynuyor. sanırım bu pazar son bölümü var.
istanbuldan döndüğümde yeni dr hemen başladı. ilk başta pek içim ısınmadı ama şimdi daha iyi şeyler hissediyorum. iyi birine benziyor, diğerleri de iyi.
son günlerde odamız olsun diye uğraşıyoruz. ve bu ayki diğer sıkıntımız 4 kişinin havuzdaki puanı bölüşmesi (allahtan halil yoğun bakımdan alıyor). kendimize ekstra işler çıkarmaya çalışıyoruz. hastaların hepsine bir işlem yapmaya çalışıyoruz. bu yüzden de biraz yorucu oluyor. iki kişi iken ne kadar yoruluyorsam şimdi yine aynı yoruluyorum.