Sunday, July 25, 2010

Sevgili Muhammed

 
Posted by Picasa
Telefondaki resimlere bakarken Ya da ablamların evini otomatikten aramışken telefona şöyle bir bakınca birden karşıma çıkıveriyor, hiç beklemezken, şaşırıyorum. Annem vefat eden insanlar için 'siz de var mıydınız? Siz de yaşadınız mı?' der. 'Sevgili muhammed, sen de varmıydın? Sen de yaşadın mı?' yaşadığına ve sonra birden yanımızdan çekip gidişine inanamıyorum. O güzel gülüşünü, teyzeee deyişini, yüzünü, herşeyini çok özlüyorum. Benim güzel ahlaklı bir tanecik yeğenim.
(nöbetlerde yalnız kaldığım için onu düşünecek çok vakit oluyor. haziran nöbetimde aklımdan geçenler)

ablamlar 2 haftalığına kızılcahamama giderken ablam anneme 'muhammedi garip bırakmayın, ziyaretine gidin' demiş. babam da arada yanına gidiyormuş. 2 hafta kadar önce samsuna annemlere gittiğimizde mehmetle birlikte gittik. mehmete muhammedle hiç yalnız kalmadığımı, onunla yalnız kalmak istediğimi söyledim. biraz konuştum, üstündeki çiçeklerin görünmesine engel olacak kadar büyümüş otları yoldum. sonra mehmet Kuran okudu ve veda edip ayrıldık. babam her bir ot yeşil olduğu müddetçe sökülmemeli, onlar dua ediyor diyerek onları koparmamış. ablam muhammed İnşallah sana kızmamıştır dedi. ama görsel olarak çok güzel oldu.

son günler

buzdolabımızda fazla koku kalmadı. üst kısmı açtığında 'kötü kokmuyor, sucuk kokusu gibi' dedi hbg. henüz üst kısmı hiç kullanmıyoruz.
bu hafta karadeniz gezisine çıkan ve karadenizi gezip geri dönüşe geçen hbg, hg ve minik berra uğradı. çok mutlu olduk. bizim için bayağı değişiklik oldu. hbg'yi bayağı özlemişim. rizeye gittiklerinde onları nalanların lokantasına (liman lokantası) yönlendirdim. sağolsun ismail bayağı ilgilenmiş. gezilecek yerleri ona sormuşlar, hatta ayderde kalacakları yeri de o ayarlamış. muhakkak kavurma yemelerini söylemiştim ama onu yemek için sabah gitmek gerekiyormuş. onlar da aşçı tabağı diye (herhalde böyleydi) birşey yemişler. her yemeği aynı tabağa koyuyorlarmış ve hepsinin tadına bakıyormuşsun. çok memnun kalmışlar.
sınıra kadar gitmişler ve resim çekinmişler.
bize gelmeden önce görelede kalmışlar. gelmeden giresunda yemek yedikleri için biz onlardan önce bolamana gidip pide yedik.
 
Posted by Picasa
bolamanda önceki hafta çok yağmur yağdığı için sel olmuş ve restoranların yan tarafındaki minik dere taşmış ve ortaya gelmiş ve de minik bir göl meydana getirmiş. yeni hali pek de hoşumuza gitmedi.
 
Posted by Picasa

onlar geldiklerinde hava kararmıştı. birlikte çay içtik, berrayı salıncakta sallayıp sohbet ettik (salıncakta sallanırken vav, vav diye bağırıyordu. salıncağa böyle diyormuş. çok şekerdi).
 
Posted by Picasa
gece hbg ile 2'ye kadar oturduk, sohbet ettik. geziden ak'dan, hayatımızdan...
ertesi sabah işe geç gittik, bayağı geç. onları çamlığa kahvaltıya götürdük, kahvaltıyı çok beğendiler. ama her zamanki gibi çay servisi iyi değildi. sonrasında boztepeye çıktık, şanslarına hava güzel değildi ve manzara hiç güzel gözükmüyordu. aşağı indiğimizde sağanak yağmur yağdı. fatsaya geldiğimizde arabadan inip vedalaştık ve biz işe gittik.

son zamanlarda aklım fikrim dikişte. işte nette gezinip duruyorum, görsellere bakıyorum neler yapabilirim diye. geçen hafta 4 tane ruby doll yaptım.
 
Posted by Picasa
kocagöze yaptığıma önlük dikmeyi unutmuşum. bir de bohçacılar gibi koca kalçalı olmuş. önlüğü diker miyim bilmiyorum biraz üşeniyorum. ilk defa 2 tanesine isim de yazmadım.
 
Posted by Picasa
bir tanesi berranındı, bayıldı. adı zehra, meğer berranın göbek adı da zehraymış. bebeklerden biri de nihanındı. köyde olduğu için henüz görmedi, eminim o da bayılacak.
 
Posted by Picasa

bu arada nihana 3 tane don, pijama, bermuda ne denirse işte ondan diktim. kendime ve büyük yeğene de birer tane şort.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
yeşil penye annemin eteğinin kumaşından artmıştı.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
aplike işi bayağı hoşuma gitti. bir de annemden aldığım nevresim kumaşından da bakliyatları koymak için torba yaptım. harika oldular, tabii bana göre.
 
Posted by Picasa

bunlar da bu ara hepsini kullanıma açtığım diyarbakırda evde otururken ördüğüm tutaklarım. kullanırken çok keyif alıyorum.
 
Posted by Picasa


anneme ve ümmühana uzun zamandır dikmeye çalıştığım, hatta boncuk işlemelerinin bir kısmını kızılcahamamda yaptığım ikea kumaştan yaptığım alışveriş çantaları (tote bag). kalıbını netten bulmuştum. bayağı güzel oldular.ümmühanın çantasının sapları daha uzun, omuza da takılabiliyor.
 
Posted by Picasa
bu ara beni mutlu eden şeylerden biri de tatilden döndüğümüzde mehmetin diktiği çiçekler. hepsi (Maşallah) çok güzel açtılar, onları açmış görmek beni çok mutlu ediyor.
 
Posted by Picasa
sardunyalarım da tekrar tomurcuklandı ve yeni çiçekler açacak. mehmet 'bu kadar mutlu olacağını bilseydim daha önce alırdım' diyor.
 
Posted by Picasa
ilk defa antorium'um da 6 çiçek birden açtı.

evlenmeden önce hiç türk sanat müziği dinlemezdim. (bundan daha önce bahsetmişmiydim? öyle gibi geldi.) şimdi sabahları işe giderken dahi mehmetin aldığı mediha şensancakoğlu'nun cd'sini dinliyorum. en çok da sen kimseyi sevemezsin, sevmeyeceksin... adlı parçayı seviyoruz. zaten mehmet o parça için almıştı. aslında radyoda çok daha güzel söyleyen biri var ama henüz adını öğrenemedik, zaten ondan sadece bir kez dinledik ve mest olduk. bir de 'kapın her çalındığında o mudur? diyeceksin' diye bir şarkı var. onu da çok seviyoruz. televizyonsuz günlerde keşfettik.

bugünlere dair bir de yazmak istediğim temmuzun 9'undan beri bileklerimi kıtlatmıyorum. sanırım 20 yıl kadar önce arkadaşım sebahat (lisede) kendisinin bileklerini kıtlatması yetmiyormuş gibi bir de beni alıştırdı (insanlar kötü alışkanlıklarını başkaları ile paylaşmamalı). ve o zamandan beri biraz da ona kızarak (bilmiyorum o da benim gibi hala ve sık bir şekilde bileklerini kıtlatıyor mu?) bu işi sürekli ve çok sık olarak yapıyordum ama 9 temmuzda ailemizde olan bir olay yüzünden kendi kendime ben kötü alışkanlıklarımdan, bağımlılıktan kurtulamayacak kadar zayıf mıyım? dedim ve 1.5 aydır (sadece ilk günlerde yanlışlıkla,istemeden) bu işi bıraktım. canım çok istiyor ama artık yapmıyorum ve bu kadar zaman geçtiği için de kendimle gurur duyuyorum. iyiki sigara kullanmıyormuşum.

uzun zamandır poşet kullanmak istemiyordum. hatta diyarbakırda siyah bir file bile örmüştüm ama çok uzun olmuştu, kullanamamıştım. buraya gelince de her alışverişe çıkınca yanıma çanta almayı umutuyordum, mecburen poşet kullanıyordum. ama geçen hafta nöbette bütün akşam ve hatta gece (saat 3:00'da yattım ve ertesi gün de çalıştım) okuduğum bloglardan bir tanesi yüzünden pazara giderken yanıma çantamı aldım ve pazarcı kadına poşet istemediğimi söyledim. terazinin üstündeki zımbırtının adını bilmediğim için ısrarla şunu istiyorum dedim. sonunda anladı ve verdi. sebzeleri ona koyduk ve tartıp çantamın içine koyduk. kadın yüzüme şaşkın şaşkın bakıp hepsini buna mı koyacağız dedi. ben de evet dedim (kocaman çanta). bu ilkti. bakalım İnşallah devamı gelir. nöbette uyumama engel bloglardan biri de şuydu.

bu hafta sonu hava çok güzel olduğu için ve yakında burada çürük ayı başlayacağı için evde küf kokusu oluşmdana ve herşey küflenmeden heryeri havalandırdık ve bissürü ince çorap yıkadım. 35 tane siyah ve bir o kadar da ten rengi çorap. bir de çantalarımdan yıkanabilir olanlar.
aslında bu işe gönülü (noterde çalışan ve beni asistanlık boyunca her sabah üsküdara kadar arabayla götüren) rüyamda görmekle başladım. belki rizeye gidiyordur ve bize de uğrar diye evi toplayayım dedim ama böyle çamaşır işine girdim. ev hala dağınık. salonun orta yerinde dikiş makinesi kuruluysa zaten ev nasıl toplu olsun.

Sunday, July 04, 2010

tatil ve kokuşmuş buzdolabımız

Uzun ve yorucu yolculuk sonrası geç saatte eve vardık. Her zamanki gibi eve dönüşte yağmur, fırtına olur, elektrik kesik olur asansör çalışmaz diye düşünürekn hava gayet güzeldi, asansör de çalıştığı için eşyaları kolayca eve çıkardık. Kapıyı açtım elektrik düğmesine bastım. Işık yanmadı, sonra anladık ki sigorta atmış. Mehmet 'eyvahh buzluk...' deyince karanlıkta gidip dolaba baktım ve yerdeki karaltıyı örünce bizim buzluktakilerin off olduğunu anladım.
 
Posted by Picasa
Işıkları yakınca dolabı açtım ve korkunç koku ve görüntüyle karşılaştım. Belki de mehmet'ten aldığım güçle ağlamadım, tam ağlanacak vaziyetti. Saat gece 11'de tatilden dönmüşsün, ki tatil de muhteşem geçmemiş, bir de bu manzara... tam dinleneyim, evde 1 saat bacaklarımı uzatıp oturayım diye düşünürken, üstelik ertesi gün de nöbet var.
üstümü değiştirdim, sinirle ve tiksintiyle önce buzluktaki bütün etleri, sonra da alttaki bütün kurutulmuş otları, meyveleri, sirke, salça, pekmez, nar ekşisi, soya sosu..... mehmet bakalım kontrol edelim dedi ama dinlemedim. Biraz sildim ama sadece mutfakta olan koku salona da yayıldı, iğrenç bir hal aldı. Gece yatarken 30 dk'da bir fıss diye koku püskürten aygıtı buz dolabının üstüne yerleştirdim ama hiç faydası yok. Nöbette yani şimdi biraz nette bakındım ve başına böyle hadise gelen insanlar kokunun uzun süre gitmediğinden bahsetmişler, bizimkisinin kokusu ne kadar gider bilmem. Ama gece bizim için sinir harbi şeklindeydi. Dolabı silerken bir taraftan dolaba kızarken bir taraftan da saçma sapan nedenlerle birbirimize kızıyorduk. Zaten biz evle ilgili bir işte sıkışsak hemen birbirimize giriyoruz, sonra işler hallolduktan sonra da halimize gülüyoruz. Mehmet işleri hemen hallettmek ister, altından kalkamadığında biraz zorlandığında hemen gerilir ve sonra da didişme başlar. En son tülü yıkadığımızda yaşamıştık. Tam 1 saat tülün mekanizmasını anlamaya ve tülü normal haline getirmeye çalıştık. O gün o kadar iyi öğrenmişim ki geçende ümmühanın evine temizliğe gittiğimizde tüllerini tek başıma yıkayıp yerlerine astım.
Gece yatarken mutfaktan su bile içmek istemedim. Büyük sıkıntılarla yattım.
bu hafta bütün haftamız buzdolabını temizlemekle geçti. bir gün camsille sildik, diğer gün sirkeli suyla, sonraki gün yağ çözle. mehmet ben nöbetteyken buzluğun arkasını sökmeye çalışmış ama sökememiş. içdeki deliklerden enjektörle yağ çöz püskürtmüş, sonra da su. bayağı pislik çıkmış.
mehmet kömür aldı, kokuyu çekiyormuş. kömür ve naftalin, açık kapta süt ve limon koyduk.
 
Posted by Picasa
(hala içinde kömür var)bir akşam servisten adam geldi. yapılacak herşeyi yapmışsınız demiş. dolabımızı çok temiz bulmuş.
en son bulaşık deterjanı ile sildim ve nihayet tüm haftayı dışardan yada öyle böyle geçiştirmişken cuma akşam alışveriş yaptık. herşeyi saklama kaplarına koyarak dolaba yerleştirdik, çünkü hala kokuyor. milletin dediği gibi bizimkisinin kokusu 3 ay devam etmeyecek gibi. alt tarafın kokusu bayağı azaldı ama yukarısı hala felaket kokuyor. şimdilik oraya hiç bir şey koymuyoruz. ilk görüşte sinirle attığım sos vs lerin telafisi biraz zor olacak. zaten hala koktuğu için hepsini tekrar almak biraz zamanla olacak.
pazar günündeyiz ve hafta içi sürekli dolapla uğraşmak yetmiyormuş gibi boşaltamadığım bavulları boşaltmak, çamaşırları yıkamak ve evdeki daha bissürü işi hafta sonu yapmak zorunda kaldım. bayağı yorulduk ikimiz de. halbuki ben yapılacak işleri hafta içi yapıp sonra da dikişle uğraşacaktım. makineyi ve malzemelerimi gördükçe aklım gidiyor. hafta içi sürekli esneyip durdum, nurdan gidip polklinikte yat dedi ama ısrarla gitmedim. sonunda çocuğun olsa işte aynı dolapla uğraştığın gibi onunla uğraşıyorsun dedi. bayağı zormuş.
çarşamba iş çıkışı islam beylere ev görmeye gittik, teknisyenlerle birlikte. eşi 10 çeşit pasta, börek yapmış. herşey harikaydı. evde en çok üst kattaki banyoyu beğendim, benim beğendiğim seramikle yapılmış.

Mehmetle perşembe akşamı valizleri gecikmeli olarak hazırlayarak geç vakitte samsuna gittik. Bu arada yolda ulusoy tesislerinde mola verip kuru fasilye yedik, evlilik yıldönümü yemeğimiz. Aslında herşey planladığımız gibi olsa 4 yıl önce olduğu gibi o akşamı yine yozgatta geçirecektik ama sonra planlar olmadı, biz de fazla zorlamayalım dedik. Ablamlar annemlerdeydi, gidince onlarla da görüştük. Cuma sabahı erkenden yola çıktık ve sarıkayya gittik. Mehmetle o gün de kaplıcaya gideriz diye düşünüyorduk ama oraya varınca ikimize de tembellik çöktü ve gitmedik. Cumartesi günü annem (k.validem) ve babamla kaplıcaya gittik. Havuzda biraz yüzdüm. Kurnanaın başında annemle bayağı sohbet ettik. Saata bakalım dememe rağmen annem boşver saati, daha vakit vardır dedi ve bayağı vakit geçirdik. Annem bayağı birşeyler anlattı ama o biraz alçak sesle konuşuyor biraz da hamam gürültülü, dediklerinin çoğunu anlamadım. Genel konuyu anladım (bir kayınvalidenin sıkıntısı ne olabilir? ) ve dediği herşeyi onayladım. Tabii kadın haklı ben de o yüzden onaylıyorum (dediklerini tam anlasam ne güzel kaynatırdık ama), yalakalık yapmıyorum yani.
Akşam mehmet önceden söz verdiği gibi ızgara kanat ve mantar yaptı. Harika oldular.
Ertesi gün mehmet kayısı ve bol miktarda kiraz topladı, kızılcahamama götürmek için. Saat 1 gibi bizimle birlikte babam da hazırlandı, takımlarını giyip kokular süründü, ilk görev yerine arkadaşlarının yanına gitmek üzere. Yol boyunca konuştu, şrda şu köy var, burda bu köy. Şurası ermeni köyü.... bilmediği yok bana cemal amcamı bir kez daha hatırlattı. Bu köy babamın ilk görev yeriymiş, burada 9 yıl çalışmış. Mehmet ve bayram bey burda doğmuşlar. Mehmet hayal meyal hatırlıyor. Babamı bıraktığımızda yağmur yağmaya başladı. Mehmetle biraz yuva yapan leyleği seyrettik sonra da baraj göletinde durup mehmetin resmini çektim. Buraya sapmak bizi biraz geciktirdi. Ankaraya varmadan tşoff'ta mola verdik, gözleme yedik. Ankarada yolumuzu bizim tomtom özgür (navigatör) belirledi. Bir ara mehmet telefonla konuşurken yol ayrımını geçti ve yanlış yolda ilerlerken ayşe ablaların olduğu avm'nin hemen önümüzde olduğunu farkettik. Onları da alıp kızılcahamam yoluna koyulduk. Yol üstünde kazanda bayağı kalabalık vardı, evlere ve yola türk bayrakları asmışlar. Sonra anladık ki şehitlerden biri buradan. Allah ailesine sabır versin. Allah onu,onları gerçek şehitlik mertebesine ulaştırsın.
 
Posted by Picasa
O akşam annemin verdiği etli ekmek ve önceki günden kalan kanatları yedik. Sonrasında da meyveleri. Tatil boyunca kızılcahamam soğuktu sadece bir Ya da iki gün güneş gördük. Havuz suyu da bayağı soğuktu. Telefon açıp şikayet ettik ama 28 derece normal olması gereken ısıymış. Bu derece belki günye için iyidir de kızılcahamam gibi soğuk yer için hiç de uygun değil. Ayşe abla hep kaplıca kısmındaydı bir kez zorla normal havuza soktuk. Soğuk olmasına rağmen bazen dışarda yüzdüm, sadece kafam dışardaydı, omuzlarımı bile hiç dışarı çıkarmadım. Daha önceki gelişimizde yine hava soğuktu. Temmuz dönemi sıcak oluyormuş. Ablamlara ve ümmühanların şansına İnşallah o dönemde iyi olur, çocuklar üşümezler. Pazartesi Ya da salı günü akşam su ile tartıştık. Doğal olarak alp'te bana cephe aldı. Sinir oldum. Sanırım cumartesi aramız limoni de olsa biraz konuşmaya başladık. Havuzda onunla yabancı gibiydik, ayşe abla da yok, tek başıma canım sıkıldı. Ablamları düşündüm, hep birlikte İnşallah ne güzel eğlenirler.
 
Posted by Picasa
Çarşamba günü mehmet bizi iki ayrı alışveriş merkezine götürdü. Bayağı yorulduk. Kendime 2 tane ayakkabı ve bir çanta aldım. Bir tane de ayşe ablaya hediye ayakkabı aldım. Ayşe ablaya ayakkabı alırken yerdeki ayakkabılar ve bisüsürü ayakkabı deniyen kadını görünce aklıma zeyneple kualalumpurda ayakkabı alışımız geldi. Dubai'de de K.L.'deki mağazayı gördüm ama kendime göre bir şey bulamadım.
Birisiyle konuşmamak beni acayip gerer ve canımı sıkar. Ertesi gün havuzda (sadece kaplıca tarafında) sadece 1 saat kalınca mehmet irdelemeye başladı. Halime güldü, adolesan çocukla bir oluyorum diye. Su'da garip bir şey var, kendisini kıskandığımı zannediyor.
 
Posted by Picasa
Geçen seneden zaten aramız bozuktu şimdi iyice bozuldu. Öneceden kendi yeğenim gibi görüyordum ama artık geride kaldı, mehmetin yeğenisiniz, benim kendi yeğenlerim var diyorum. Ben bir insana hakettiğinden fazla değer verdiğimde genelde beni hayal kırıklığına uğratıyorlar. Aynısını asistanlığımda da yaşamıştım.
Gerginliğin ayşe ablayı rahatsız etmemesine dikkat etmeye çalıştım, sonuçta misafirler. Bir akşam hep birlikte langırt oynadık (dargınlık olmadan), ok oynadık. Mehmet havuzda tanıştığı arkadaşı ile biraz takıldı. Su ise oyundan çok telefonundaki gelen mesajlara bakıyordu. Bu kadar çok msg çekiyor ve telde konuşuyor diye kızdık. Bazıları çocukları tolere edebilir ama ben bazı aşırılıklarına dayanamıyorum. Çenem de hiç durmaz. Sonuçta beni güneşe ayşe abla ve mehmeti uyduya benzetmişler. İkisi de hep benim dediklerimi yapıyorlarmış.
Her günü evde yatakta birbileri ile uğraşarak geçirdiler, ellerinde sürekli telefon. Sadece son akşam nereden akıllarına geldiyse gidip kağıt aldılar ve gece 2'ye kadar oynadık, hayret bir şekilde ben 1. oldum. Çocuklar devam etmek isteseler de ertesi gün yola çıkacağımız için yattık.
Tatil boyunca yüzmekten çok yıkandık. Keselenmekten derim yüzüldü. Teknisyenler 'görümcen iyi hıncını almış' dediler.
Pazar sabahı kahvaltı yaparken bir taraftan da ortalığı toparladım. Bizden sonra hidayetler geleceklerdi. Saat 12'ye doğru kızılcahamamdan çıktık.