Sunday, July 25, 2010

son günler

buzdolabımızda fazla koku kalmadı. üst kısmı açtığında 'kötü kokmuyor, sucuk kokusu gibi' dedi hbg. henüz üst kısmı hiç kullanmıyoruz.
bu hafta karadeniz gezisine çıkan ve karadenizi gezip geri dönüşe geçen hbg, hg ve minik berra uğradı. çok mutlu olduk. bizim için bayağı değişiklik oldu. hbg'yi bayağı özlemişim. rizeye gittiklerinde onları nalanların lokantasına (liman lokantası) yönlendirdim. sağolsun ismail bayağı ilgilenmiş. gezilecek yerleri ona sormuşlar, hatta ayderde kalacakları yeri de o ayarlamış. muhakkak kavurma yemelerini söylemiştim ama onu yemek için sabah gitmek gerekiyormuş. onlar da aşçı tabağı diye (herhalde böyleydi) birşey yemişler. her yemeği aynı tabağa koyuyorlarmış ve hepsinin tadına bakıyormuşsun. çok memnun kalmışlar.
sınıra kadar gitmişler ve resim çekinmişler.
bize gelmeden önce görelede kalmışlar. gelmeden giresunda yemek yedikleri için biz onlardan önce bolamana gidip pide yedik.
 
Posted by Picasa
bolamanda önceki hafta çok yağmur yağdığı için sel olmuş ve restoranların yan tarafındaki minik dere taşmış ve ortaya gelmiş ve de minik bir göl meydana getirmiş. yeni hali pek de hoşumuza gitmedi.
 
Posted by Picasa

onlar geldiklerinde hava kararmıştı. birlikte çay içtik, berrayı salıncakta sallayıp sohbet ettik (salıncakta sallanırken vav, vav diye bağırıyordu. salıncağa böyle diyormuş. çok şekerdi).
 
Posted by Picasa
gece hbg ile 2'ye kadar oturduk, sohbet ettik. geziden ak'dan, hayatımızdan...
ertesi sabah işe geç gittik, bayağı geç. onları çamlığa kahvaltıya götürdük, kahvaltıyı çok beğendiler. ama her zamanki gibi çay servisi iyi değildi. sonrasında boztepeye çıktık, şanslarına hava güzel değildi ve manzara hiç güzel gözükmüyordu. aşağı indiğimizde sağanak yağmur yağdı. fatsaya geldiğimizde arabadan inip vedalaştık ve biz işe gittik.

son zamanlarda aklım fikrim dikişte. işte nette gezinip duruyorum, görsellere bakıyorum neler yapabilirim diye. geçen hafta 4 tane ruby doll yaptım.
 
Posted by Picasa
kocagöze yaptığıma önlük dikmeyi unutmuşum. bir de bohçacılar gibi koca kalçalı olmuş. önlüğü diker miyim bilmiyorum biraz üşeniyorum. ilk defa 2 tanesine isim de yazmadım.
 
Posted by Picasa
bir tanesi berranındı, bayıldı. adı zehra, meğer berranın göbek adı da zehraymış. bebeklerden biri de nihanındı. köyde olduğu için henüz görmedi, eminim o da bayılacak.
 
Posted by Picasa

bu arada nihana 3 tane don, pijama, bermuda ne denirse işte ondan diktim. kendime ve büyük yeğene de birer tane şort.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
yeşil penye annemin eteğinin kumaşından artmıştı.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
aplike işi bayağı hoşuma gitti. bir de annemden aldığım nevresim kumaşından da bakliyatları koymak için torba yaptım. harika oldular, tabii bana göre.
 
Posted by Picasa

bunlar da bu ara hepsini kullanıma açtığım diyarbakırda evde otururken ördüğüm tutaklarım. kullanırken çok keyif alıyorum.
 
Posted by Picasa


anneme ve ümmühana uzun zamandır dikmeye çalıştığım, hatta boncuk işlemelerinin bir kısmını kızılcahamamda yaptığım ikea kumaştan yaptığım alışveriş çantaları (tote bag). kalıbını netten bulmuştum. bayağı güzel oldular.ümmühanın çantasının sapları daha uzun, omuza da takılabiliyor.
 
Posted by Picasa
bu ara beni mutlu eden şeylerden biri de tatilden döndüğümüzde mehmetin diktiği çiçekler. hepsi (Maşallah) çok güzel açtılar, onları açmış görmek beni çok mutlu ediyor.
 
Posted by Picasa
sardunyalarım da tekrar tomurcuklandı ve yeni çiçekler açacak. mehmet 'bu kadar mutlu olacağını bilseydim daha önce alırdım' diyor.
 
Posted by Picasa
ilk defa antorium'um da 6 çiçek birden açtı.

evlenmeden önce hiç türk sanat müziği dinlemezdim. (bundan daha önce bahsetmişmiydim? öyle gibi geldi.) şimdi sabahları işe giderken dahi mehmetin aldığı mediha şensancakoğlu'nun cd'sini dinliyorum. en çok da sen kimseyi sevemezsin, sevmeyeceksin... adlı parçayı seviyoruz. zaten mehmet o parça için almıştı. aslında radyoda çok daha güzel söyleyen biri var ama henüz adını öğrenemedik, zaten ondan sadece bir kez dinledik ve mest olduk. bir de 'kapın her çalındığında o mudur? diyeceksin' diye bir şarkı var. onu da çok seviyoruz. televizyonsuz günlerde keşfettik.

bugünlere dair bir de yazmak istediğim temmuzun 9'undan beri bileklerimi kıtlatmıyorum. sanırım 20 yıl kadar önce arkadaşım sebahat (lisede) kendisinin bileklerini kıtlatması yetmiyormuş gibi bir de beni alıştırdı (insanlar kötü alışkanlıklarını başkaları ile paylaşmamalı). ve o zamandan beri biraz da ona kızarak (bilmiyorum o da benim gibi hala ve sık bir şekilde bileklerini kıtlatıyor mu?) bu işi sürekli ve çok sık olarak yapıyordum ama 9 temmuzda ailemizde olan bir olay yüzünden kendi kendime ben kötü alışkanlıklarımdan, bağımlılıktan kurtulamayacak kadar zayıf mıyım? dedim ve 1.5 aydır (sadece ilk günlerde yanlışlıkla,istemeden) bu işi bıraktım. canım çok istiyor ama artık yapmıyorum ve bu kadar zaman geçtiği için de kendimle gurur duyuyorum. iyiki sigara kullanmıyormuşum.

uzun zamandır poşet kullanmak istemiyordum. hatta diyarbakırda siyah bir file bile örmüştüm ama çok uzun olmuştu, kullanamamıştım. buraya gelince de her alışverişe çıkınca yanıma çanta almayı umutuyordum, mecburen poşet kullanıyordum. ama geçen hafta nöbette bütün akşam ve hatta gece (saat 3:00'da yattım ve ertesi gün de çalıştım) okuduğum bloglardan bir tanesi yüzünden pazara giderken yanıma çantamı aldım ve pazarcı kadına poşet istemediğimi söyledim. terazinin üstündeki zımbırtının adını bilmediğim için ısrarla şunu istiyorum dedim. sonunda anladı ve verdi. sebzeleri ona koyduk ve tartıp çantamın içine koyduk. kadın yüzüme şaşkın şaşkın bakıp hepsini buna mı koyacağız dedi. ben de evet dedim (kocaman çanta). bu ilkti. bakalım İnşallah devamı gelir. nöbette uyumama engel bloglardan biri de şuydu.

bu hafta sonu hava çok güzel olduğu için ve yakında burada çürük ayı başlayacağı için evde küf kokusu oluşmdana ve herşey küflenmeden heryeri havalandırdık ve bissürü ince çorap yıkadım. 35 tane siyah ve bir o kadar da ten rengi çorap. bir de çantalarımdan yıkanabilir olanlar.
aslında bu işe gönülü (noterde çalışan ve beni asistanlık boyunca her sabah üsküdara kadar arabayla götüren) rüyamda görmekle başladım. belki rizeye gidiyordur ve bize de uğrar diye evi toplayayım dedim ama böyle çamaşır işine girdim. ev hala dağınık. salonun orta yerinde dikiş makinesi kuruluysa zaten ev nasıl toplu olsun.

No comments: