Sunday, July 04, 2010

tatil ve kokuşmuş buzdolabımız

Uzun ve yorucu yolculuk sonrası geç saatte eve vardık. Her zamanki gibi eve dönüşte yağmur, fırtına olur, elektrik kesik olur asansör çalışmaz diye düşünürekn hava gayet güzeldi, asansör de çalıştığı için eşyaları kolayca eve çıkardık. Kapıyı açtım elektrik düğmesine bastım. Işık yanmadı, sonra anladık ki sigorta atmış. Mehmet 'eyvahh buzluk...' deyince karanlıkta gidip dolaba baktım ve yerdeki karaltıyı örünce bizim buzluktakilerin off olduğunu anladım.
 
Posted by Picasa
Işıkları yakınca dolabı açtım ve korkunç koku ve görüntüyle karşılaştım. Belki de mehmet'ten aldığım güçle ağlamadım, tam ağlanacak vaziyetti. Saat gece 11'de tatilden dönmüşsün, ki tatil de muhteşem geçmemiş, bir de bu manzara... tam dinleneyim, evde 1 saat bacaklarımı uzatıp oturayım diye düşünürken, üstelik ertesi gün de nöbet var.
üstümü değiştirdim, sinirle ve tiksintiyle önce buzluktaki bütün etleri, sonra da alttaki bütün kurutulmuş otları, meyveleri, sirke, salça, pekmez, nar ekşisi, soya sosu..... mehmet bakalım kontrol edelim dedi ama dinlemedim. Biraz sildim ama sadece mutfakta olan koku salona da yayıldı, iğrenç bir hal aldı. Gece yatarken 30 dk'da bir fıss diye koku püskürten aygıtı buz dolabının üstüne yerleştirdim ama hiç faydası yok. Nöbette yani şimdi biraz nette bakındım ve başına böyle hadise gelen insanlar kokunun uzun süre gitmediğinden bahsetmişler, bizimkisinin kokusu ne kadar gider bilmem. Ama gece bizim için sinir harbi şeklindeydi. Dolabı silerken bir taraftan dolaba kızarken bir taraftan da saçma sapan nedenlerle birbirimize kızıyorduk. Zaten biz evle ilgili bir işte sıkışsak hemen birbirimize giriyoruz, sonra işler hallolduktan sonra da halimize gülüyoruz. Mehmet işleri hemen hallettmek ister, altından kalkamadığında biraz zorlandığında hemen gerilir ve sonra da didişme başlar. En son tülü yıkadığımızda yaşamıştık. Tam 1 saat tülün mekanizmasını anlamaya ve tülü normal haline getirmeye çalıştık. O gün o kadar iyi öğrenmişim ki geçende ümmühanın evine temizliğe gittiğimizde tüllerini tek başıma yıkayıp yerlerine astım.
Gece yatarken mutfaktan su bile içmek istemedim. Büyük sıkıntılarla yattım.
bu hafta bütün haftamız buzdolabını temizlemekle geçti. bir gün camsille sildik, diğer gün sirkeli suyla, sonraki gün yağ çözle. mehmet ben nöbetteyken buzluğun arkasını sökmeye çalışmış ama sökememiş. içdeki deliklerden enjektörle yağ çöz püskürtmüş, sonra da su. bayağı pislik çıkmış.
mehmet kömür aldı, kokuyu çekiyormuş. kömür ve naftalin, açık kapta süt ve limon koyduk.
 
Posted by Picasa
(hala içinde kömür var)bir akşam servisten adam geldi. yapılacak herşeyi yapmışsınız demiş. dolabımızı çok temiz bulmuş.
en son bulaşık deterjanı ile sildim ve nihayet tüm haftayı dışardan yada öyle böyle geçiştirmişken cuma akşam alışveriş yaptık. herşeyi saklama kaplarına koyarak dolaba yerleştirdik, çünkü hala kokuyor. milletin dediği gibi bizimkisinin kokusu 3 ay devam etmeyecek gibi. alt tarafın kokusu bayağı azaldı ama yukarısı hala felaket kokuyor. şimdilik oraya hiç bir şey koymuyoruz. ilk görüşte sinirle attığım sos vs lerin telafisi biraz zor olacak. zaten hala koktuğu için hepsini tekrar almak biraz zamanla olacak.
pazar günündeyiz ve hafta içi sürekli dolapla uğraşmak yetmiyormuş gibi boşaltamadığım bavulları boşaltmak, çamaşırları yıkamak ve evdeki daha bissürü işi hafta sonu yapmak zorunda kaldım. bayağı yorulduk ikimiz de. halbuki ben yapılacak işleri hafta içi yapıp sonra da dikişle uğraşacaktım. makineyi ve malzemelerimi gördükçe aklım gidiyor. hafta içi sürekli esneyip durdum, nurdan gidip polklinikte yat dedi ama ısrarla gitmedim. sonunda çocuğun olsa işte aynı dolapla uğraştığın gibi onunla uğraşıyorsun dedi. bayağı zormuş.
çarşamba iş çıkışı islam beylere ev görmeye gittik, teknisyenlerle birlikte. eşi 10 çeşit pasta, börek yapmış. herşey harikaydı. evde en çok üst kattaki banyoyu beğendim, benim beğendiğim seramikle yapılmış.

Mehmetle perşembe akşamı valizleri gecikmeli olarak hazırlayarak geç vakitte samsuna gittik. Bu arada yolda ulusoy tesislerinde mola verip kuru fasilye yedik, evlilik yıldönümü yemeğimiz. Aslında herşey planladığımız gibi olsa 4 yıl önce olduğu gibi o akşamı yine yozgatta geçirecektik ama sonra planlar olmadı, biz de fazla zorlamayalım dedik. Ablamlar annemlerdeydi, gidince onlarla da görüştük. Cuma sabahı erkenden yola çıktık ve sarıkayya gittik. Mehmetle o gün de kaplıcaya gideriz diye düşünüyorduk ama oraya varınca ikimize de tembellik çöktü ve gitmedik. Cumartesi günü annem (k.validem) ve babamla kaplıcaya gittik. Havuzda biraz yüzdüm. Kurnanaın başında annemle bayağı sohbet ettik. Saata bakalım dememe rağmen annem boşver saati, daha vakit vardır dedi ve bayağı vakit geçirdik. Annem bayağı birşeyler anlattı ama o biraz alçak sesle konuşuyor biraz da hamam gürültülü, dediklerinin çoğunu anlamadım. Genel konuyu anladım (bir kayınvalidenin sıkıntısı ne olabilir? ) ve dediği herşeyi onayladım. Tabii kadın haklı ben de o yüzden onaylıyorum (dediklerini tam anlasam ne güzel kaynatırdık ama), yalakalık yapmıyorum yani.
Akşam mehmet önceden söz verdiği gibi ızgara kanat ve mantar yaptı. Harika oldular.
Ertesi gün mehmet kayısı ve bol miktarda kiraz topladı, kızılcahamama götürmek için. Saat 1 gibi bizimle birlikte babam da hazırlandı, takımlarını giyip kokular süründü, ilk görev yerine arkadaşlarının yanına gitmek üzere. Yol boyunca konuştu, şrda şu köy var, burda bu köy. Şurası ermeni köyü.... bilmediği yok bana cemal amcamı bir kez daha hatırlattı. Bu köy babamın ilk görev yeriymiş, burada 9 yıl çalışmış. Mehmet ve bayram bey burda doğmuşlar. Mehmet hayal meyal hatırlıyor. Babamı bıraktığımızda yağmur yağmaya başladı. Mehmetle biraz yuva yapan leyleği seyrettik sonra da baraj göletinde durup mehmetin resmini çektim. Buraya sapmak bizi biraz geciktirdi. Ankaraya varmadan tşoff'ta mola verdik, gözleme yedik. Ankarada yolumuzu bizim tomtom özgür (navigatör) belirledi. Bir ara mehmet telefonla konuşurken yol ayrımını geçti ve yanlış yolda ilerlerken ayşe ablaların olduğu avm'nin hemen önümüzde olduğunu farkettik. Onları da alıp kızılcahamam yoluna koyulduk. Yol üstünde kazanda bayağı kalabalık vardı, evlere ve yola türk bayrakları asmışlar. Sonra anladık ki şehitlerden biri buradan. Allah ailesine sabır versin. Allah onu,onları gerçek şehitlik mertebesine ulaştırsın.
 
Posted by Picasa
O akşam annemin verdiği etli ekmek ve önceki günden kalan kanatları yedik. Sonrasında da meyveleri. Tatil boyunca kızılcahamam soğuktu sadece bir Ya da iki gün güneş gördük. Havuz suyu da bayağı soğuktu. Telefon açıp şikayet ettik ama 28 derece normal olması gereken ısıymış. Bu derece belki günye için iyidir de kızılcahamam gibi soğuk yer için hiç de uygun değil. Ayşe abla hep kaplıca kısmındaydı bir kez zorla normal havuza soktuk. Soğuk olmasına rağmen bazen dışarda yüzdüm, sadece kafam dışardaydı, omuzlarımı bile hiç dışarı çıkarmadım. Daha önceki gelişimizde yine hava soğuktu. Temmuz dönemi sıcak oluyormuş. Ablamlara ve ümmühanların şansına İnşallah o dönemde iyi olur, çocuklar üşümezler. Pazartesi Ya da salı günü akşam su ile tartıştık. Doğal olarak alp'te bana cephe aldı. Sinir oldum. Sanırım cumartesi aramız limoni de olsa biraz konuşmaya başladık. Havuzda onunla yabancı gibiydik, ayşe abla da yok, tek başıma canım sıkıldı. Ablamları düşündüm, hep birlikte İnşallah ne güzel eğlenirler.
 
Posted by Picasa
Çarşamba günü mehmet bizi iki ayrı alışveriş merkezine götürdü. Bayağı yorulduk. Kendime 2 tane ayakkabı ve bir çanta aldım. Bir tane de ayşe ablaya hediye ayakkabı aldım. Ayşe ablaya ayakkabı alırken yerdeki ayakkabılar ve bisüsürü ayakkabı deniyen kadını görünce aklıma zeyneple kualalumpurda ayakkabı alışımız geldi. Dubai'de de K.L.'deki mağazayı gördüm ama kendime göre bir şey bulamadım.
Birisiyle konuşmamak beni acayip gerer ve canımı sıkar. Ertesi gün havuzda (sadece kaplıca tarafında) sadece 1 saat kalınca mehmet irdelemeye başladı. Halime güldü, adolesan çocukla bir oluyorum diye. Su'da garip bir şey var, kendisini kıskandığımı zannediyor.
 
Posted by Picasa
Geçen seneden zaten aramız bozuktu şimdi iyice bozuldu. Öneceden kendi yeğenim gibi görüyordum ama artık geride kaldı, mehmetin yeğenisiniz, benim kendi yeğenlerim var diyorum. Ben bir insana hakettiğinden fazla değer verdiğimde genelde beni hayal kırıklığına uğratıyorlar. Aynısını asistanlığımda da yaşamıştım.
Gerginliğin ayşe ablayı rahatsız etmemesine dikkat etmeye çalıştım, sonuçta misafirler. Bir akşam hep birlikte langırt oynadık (dargınlık olmadan), ok oynadık. Mehmet havuzda tanıştığı arkadaşı ile biraz takıldı. Su ise oyundan çok telefonundaki gelen mesajlara bakıyordu. Bu kadar çok msg çekiyor ve telde konuşuyor diye kızdık. Bazıları çocukları tolere edebilir ama ben bazı aşırılıklarına dayanamıyorum. Çenem de hiç durmaz. Sonuçta beni güneşe ayşe abla ve mehmeti uyduya benzetmişler. İkisi de hep benim dediklerimi yapıyorlarmış.
Her günü evde yatakta birbileri ile uğraşarak geçirdiler, ellerinde sürekli telefon. Sadece son akşam nereden akıllarına geldiyse gidip kağıt aldılar ve gece 2'ye kadar oynadık, hayret bir şekilde ben 1. oldum. Çocuklar devam etmek isteseler de ertesi gün yola çıkacağımız için yattık.
Tatil boyunca yüzmekten çok yıkandık. Keselenmekten derim yüzüldü. Teknisyenler 'görümcen iyi hıncını almış' dediler.
Pazar sabahı kahvaltı yaparken bir taraftan da ortalığı toparladım. Bizden sonra hidayetler geleceklerdi. Saat 12'ye doğru kızılcahamamdan çıktık.

No comments: