Saturday, December 24, 2011

istanbul gezisi

mehmetle 1 aralıkta istanbula gittik. arabayı havaalanında bıraktık, berat aldı. yıllık bakımını yaptıracaktı. ne zaman arabayı ona bıraksak kaza yapıyor ve benim arabayı kullanıyor. yine öyle olmuş.
her zamanki gibi bizi kuzucuk aldı ve eve bıraktı. mehmetin annne ve babası gittiğimiz için bayağı mutlu oldular.
istanbulda geçirdiğimiz her günü dolu dolu geçirdim. ilk gün yani cuma günü mehmet hırka-ı şerif camiine gider gitmez ben de evden çıktım. cadde fazla kalabalık değildi. bu kadar sakin olmasını önce saatin erken olmasına bağladım ama sonra mesai olduğu aklıma geldi ve daha bir keyifle yürüdüm. ilk gittiğim mağazadan içeri almadılar, cuma sebebi ile kapalıyız dediler, şaşırdım. daha sonra mehmet, belki cuma saatinde kazanç elde etmek istemiyorlardır dedi. cadde boyunca yürüdüm, İnşallah asıl gitmek istediğim mağaza kapalı değildir diye düşünerek. mağaza, eser açıktı. o kadar çok etek vardı ki alabileceğim. hepsini kapıp kabine gittim. kendime, ablama ve ayşenura ayrı ayrı beğendim. ama daha ilk gün olduğu için hiç bir şey almadım ama içim rahatladı, alacağım kıyafetlerin bir kısmını belirlemiştim.
mehmet cumadan çıkınca beni mağazada buldu. birlikte vefa bozacısına yürüdük. boza içtik. şehzadebaşı camiinin yanından yürüdük. yanında başka tarihi bir yapı daha vardı. onu da restore ediyorlar. fatih camiine gittik. restore etmişler. harikaydı. ama içi daha bitmemiş. historia'ya gittik, gezindik mehmet kendine ve babasına vitamin aldı.
cumartesi günü marmara foruma gittik. mehmete pantolon, gömlek ve kazak aldık. pantolonun çok pahalı olduğunu kasada farkeden mehmet mağazadan çıktıktan 15-20 dakika sonra bile çok para verdik deyip duruyordu (hatta bugün mağazadan indirim mesajı gelince benim pantolon ne kadar olmuştur acaba? dedi).
ben de birşeyler aldım ama çok da kayda değer şeyler değil.
pazar sabah ak'yı aradım birlikte brişeyler yapabilirmiyiz diye. onlar da tam benden bahsediyorlarmış, kızlar toplanmışlar fethi paşa korusundalarmış. ne nasipsizlik. bu saatten sonra gidemem dedim. akşam bayram beylerdeydik ve ak beni aramış, kızlarla yine görüşemedim.
ertesi gün yani pazartesi amcamlara gittim. öncesinde market alışverişi ve pastaneden birşeyler aldım. yengem 'sanki baba evine geliyormuş gibi alışveriş yapmış' dedi. samsundan cemal amcam ve yengem de oradaydı. cemal amcam beni görünce çok şaşırdı 'kızım madem buradaydın dün muhammed zahid'in sözüne neden gelmedin?' dedi. ben de beni kimse davet etmedi dedim. yengem bahaneler uydurdu. şaşırıp kaldılar pazar sabah ınları aramama rağmen hiç kimse bana gel demediği için. resimlere baktım ve arada 'aaa yenge, senin yeğenlerin bile orada mıydı?' dedim. kendini iyice kötü hissetsin diye. kızı yazın köyde görmüştüm ve beğenmiştim. benim evde oturacaklar. evde öğrenciler oturuyormuş, onları çıkartıp evde tadilat yapılacakmış.
murat amcama gelirsek, amcam beni gördüğüne sevindi ama sürekli uyudu. arada meyve yedi, bizi seyretti ama hiç konuşma yok. etrafa fazla ilgi yok. sürekli uyuyor.
esra da geldi, sohbet ettik, birşeyler yedik. sonra ben ümraniyede ablamın çok methettiği mağazaya gittim. incinin hemen üstünde kıyafet satılıyor. umre için güzel abayalar vardı. almadım ama aklım kaldı. zaten mağazada sadece 10 dakika kalmışımdır. bir ceket aldım, çok para verdim. çıkarken iyi mi ettim kötü mü ettim hala emin değildim. ablamın anlatmasına göre mağazada sadece ncl marka ürünler var zannetmiştim meğer karma imiş. yani ncl'nin kendi mağazası değil. nasıl gittiysem yine öyle rüzgar gibi koşarak eve döndüm ve amcamlarla vedalaştım, esranın arabasına atlayp cemal amcamlarla birlikte yola çıktık. feribotla karşıya geçtik ve yenikapıda inip taksi ile eve geçtim. bugün aşure günüydü ve ben hem akraba ziyaretimi hem de tahıl alışverişimi yapmış oldum.
salı günü cemal amcam kayınpederimi ziyarete geleceği için evde kalmak zorunda kaldık. amcamlar 2 gibi geldi. kayınvalidemle yemek yaptık ve amcamlara ikram ettik. saat 4 gibi kalktılar ve ben ak'yı aradım ve kervanın önünde buluşup saray'a gittik. terasta oturduk. arzu orucunu açtı. görüşmeyeli neler yaptığını anlattı. kötü bir tecrübe yaşamış ama yine de önceki görüşmemize göre çok iyiydi. sonra at pazarındaki eski kafa kafeye gittik. ilginç bir yerdi. yaz çayı içtik ama sıcak şekliyle. içinde mekke gülü varmış. biraz kuşburnuna benzettik. hemen mısır çarşısına gittiğimizde ben de aldım.
çarşamba günü kapalıçarşıya gittik. geçen yıl ablamla kapalıçarşıya gittiğimizde kumaş aldığımız mağazayı aradık ve bulduk. ameliyathanede kullanmak için diktiğim bone çok beğenildi ve başka bir kumaş almak için gittik ama farklı bir şey bulamadım. ablamın geçen yıl aldığı kumaştan aldım ben de.
sonra yine aramaya başladık, ablamların bana ipek şal aldığı mağazayı, ceylanı. biraz aradıktan sonra bulduk. gayet kolay. beyazıt kapısından girince aşağı doğru dümdüz yürü
(yada nuruosmaniye kapısından girip direkt karşıya doğru yürürken sağda kalıyor), sağda vakkonun mağazası var onun çaprazında yer alıyor. ablamın dediği kadar küçük değildi ama istediğim renkleri bulamadım. sadece kırmızı ipekevi şal alıp çıktım.
hedefe ulaştıktan sonra fazla gezinmedik. nuruosmaniye kapısından çıkıp mahmutpaşadan aşağı doğru yürüdük. yağmur yağıyordu, eminönüne gelmek için yanlış gün seçtiğimize karar verdik. çünkü o gün harici her gün güneşliydi.
eminönünde her zamanki gibi sarılgana uğradık. sonra mısır çarşısında sufi'ye gittik ve kendime 2 tane kaftanlı seramik kolye aldım, 35 tl.
 
Posted by Picasa

vitrindeki kolyede de aklım kaldı, sonra da onu alacağımı söyledim mehmete. bir de küpeler hoşuma gitti. aslında mağazadaki herşey harikaydı. muhakkak tekrar uğrayacağım.
kolyelerimi alınca rahatladım (çünkü önceden planlamıştım onları almayı) ve papatya'ya uğrayıp baharatlarımı ve yağlarımı aldım, melisa ve yasemin. harika kokuyorlar ve bunlarla masaj harika oluyor.
baharatları da alınca malatya pazarına gittik ve canımızın istediği herşeyden aldık.
daha çok erken olmasına rağmen ve alacak daha bissürü şey olmasına rağmen aklımıza gelmedi ve yağmur yüzünden gezemedik ve taksi ile eve döndük. halbuki ben fransız pasajına gidip gönül'ü görmek istiyordum. yağmurdan onu bile unutmuşum.
eve bir kere girince bir daha çıkamadık.
perşembe önce nişantaşına gittik. desaya gittik. beklediğim gibi harika şeyler yoktu. geçen kış 4 tane kaban almıştım ama bu sene kaydedeğer bir şey bulamadım. istediğim ayakkabı bile yoktu. daha önceden denediğim için aldık, kargo ile başka mağazadan alıp eve yollayacaklar. bir kaç mağazaya baktık. ışıklarda ilkerle karşılaştık. mehmetin hastaneden arkadaşı. artık burada bir klinikte çalışıyormuş. çok iyi çocuktu. sohbet etmesi eğlenceli biri, psikiyatrist.
nişantaşında işimiz bitince cevahire gitmek için metroya binecektik ama mehmet yürüyelim dedi. bu kadar yürüyünce biraz yorulduk hele de alışveriş merkezinde elimizde kocaman poşetlerle yürüyünce daha da yorulduk. meğer alt katta emanet dolapları varmış. onları farketseydik elimizdeki herşeyi oraya koyup rahat rahat gezebilirdik. mehmetin yeğenine kaban aldık ama sonrasında çocuk deneyince küçük olduğunu düşündük ama ne annesi ne de babası değiştirmeye yanaşmayınca (vakitleri yokmuş) değiştirme işi de bize düştü mehmet gidip değiştirdi. yemek yedik. sonra mehmetle ayrıldık, rahat rahat alışveriş yapayım diye. işim bitince aradım ve buluştuk. 'ne oldu?' dedi. birşey olmadı, hiç bir şey bulamadım dedim. güldü. telefonda sesim o kadar acıklı geliyormuş ki birşey oldu zannetmiş. alışveriş moodunda olmadığım için bir şey alamadığım şeklinde bir açıklama getirdi. moralimi düzeltmeye çalıştı.
cuma günü ak ve duygu beni aldılar ve bir arkadaşın evine gittik. güzel bir evi vardı, en çok mutfağı beğendim. görmek istediğim herkesi görmek güzeldi (nalan haricinde. hafta sonu için önceden plan yaptığı için onunla görüşemedik. özlemiştim ama görüşmek nasip değilmiş. bir daha ki sefere İnşallah) fazla geç olmadan geri döndük. bu arada akşamları genelde mehmetin abilerinin evlerindeydik.
cumartesi mehmet bayram beyle birlikte cevahire gitti. ben fatihe çıktım ve eserden acayip alışveriş yaptım. harika bir mağaza, almak istediğim bir kaç parça daha vardı ama mehmetle evden çıkmadan limit konusunda anlaştık. harcamam gerekenin yarısını burada harcadım. 1 tane ablama, 1 tane ayşenura ve 4 tane de bana etek. ablama ve kendime ncl'nin abayası. ümraniyedeki mağazaya boşuna gitmişim. hafta içi diğer mağazadaki herşey buraya da gelmiş, hatta ceketim de. fatihte 2 mağazaya daha uğradım onlardan da birşeyler aldım. verda evlerine çağırmasına rağmen o kadar çanta ile gidip de kayınvalidemi şoka uğratmamak için eve gidip paketleri bıraktım ve mehmetler araba ile geçerken beni de aldılar. akşam verdalar da bütün aile biraradaydık. mehmet ve kuzucuk gidip kuzucuka yeni telefon aldılar ve bütün akşam ona bakıldı, sinan bey ve benim telefonumla karşılaştırdılar, bizimkinin bir üst modeli.
pazar günü mehmetle historia'ya gittik. ipekyoldan bayağı bir alışveriş yaptım, hırkalar, ceketler, kazaklar, gömlekler. hoşuma giden herşeyi aldım. limitimi biraz geçtim. aradan 5 gün geçti ve telefonuma % 50 mesajı gelince şoka uğradım. bir sonraki cumartesi samsuna gidince yalvaryakar sadece ceketimi ve cüzdanımı yarı fiyatına indirdiler. geri kalan para ile ablam alışveriş yaptı ve ben de biraz paramı kurtarmış oldum.
historia'dan sonra eve döndük. kuzucuk bizi alsın da kendi evine yemeğe götürsün diye bekledik ama o kadar çok bekletti ki, kuzucuk klasiği yerini bulmuş oldu. onu beklerken sinirlenmemeye çalıştım ve ertesi gün için bavulumuzu hazırladım. bence kendisi çok iyi bir insan olmasına rağmen insanlara gerekli saygıyı göstermiyor ve bunun farkında değil. daha doğrusu bunu söylediğinde kabul etmiyor. akşam kuzucuklarda yine hep birlikte geçti.
ertesi gğn artık alacağım hiç bir şey kalmadığı için huzurlu bir şekilde geç kalktım, kahvaltımızı yaptık. odamızı, eşyalarımızı düzenledim. evi süpürdüm, kayınvalidem bizden sonra uğraşmasın diye.
bu gidişimizde mehmet öyle espriler yaptı ki kayınvalidemle aramız bozulacak diye korktum. kadın beni cadının biri sanıyor ve mehmeti evde sürekli çalıştırdığımı düşünüyor. mehmete ne kadar yapma, aramızı bozacaksın desem de ona eğlenceli geliyor ve merak etme annem senin hakkında kötü bir şey düşünmez diyor. İnşallah.
neyse vedalaşıp evden ayrıldık. online rezaervasyon yaptığım için uçakta 3. koltuğa oturduk. koltuklar o kadar geniş ve güzeldi ki. ve hiç sallanmadık, mutlu mesut bir uçak yolculuğu oldu. samsuna vardığımızda arabamız otoparkta bizi bekliyordu. arabamızı alıp evimize döndük.

hastaneye gittiğimde yeni uzmanımızla tanıştım. ilk haftayı biraz sıkıntılı geçirdik. önceki haftayı da sıkıntılı geçirmişler ve beni sabırsızlıkla beklemişler. perşembe günü aynur kadınla bir ön konuşma yapmış ve kadın biraz kızmış ve o andan itibaren gayet güzel çalışmaya başladı ve cuma günü yapacağımız konuşmadan vazgeçtik. şuan için beklediğimizden daha iyi.
cuma günü pilates yüzünden samsuna gitmedik. cumartesi samsuna gittik. mehmet beni ipekyola bıraktı. ablamı oraya çağırdım. mağazada kuyruk vardı. sanki herşey çok ucuz gibi kapış kapıştı. çıkışta julideye gittik provaya. bordo elbisem ve kadife bluz harika olmuş. pudra rengi elbisem ise hala bitmedi.
ablamla biraz da gezindik. akşam ablamlarla et yemeğe gittik. berat da geldi. mehmet yeni bir kıyafet aldığında muhakkak ona bir şey döker yada bir şey olurmuş. o gün de yeni kıyafetlerini giydiği için her an üstüne bir şey dökecek diye beklerken deri ceketine nasıl olduysa yağ sürülmüş.
yemek sonrası annemlere gittik. çayımızı da orada içtik. pazar günü ise evde biraz vakit geçirdik ve ablamlara uğrayıp orkidemi aldık, sonra da eve döndük.

Wednesday, December 21, 2011

son günler

istanbula gittik, güzel geçti. ayrıntıları yazabilirsem sonradan yazmak istiyorum. hafta sonu samsundaydık. yarın nöbetçiyim. uzun zamandır icapçı olmadığım için hastanede kalma fikri garip geliyor. hastanede yine kızdıran olaylar oluyor. kızıyorum teknisyenlere.
hidayet pazartesi şehir merkezindeki yeni evine taşınmış. 6. kez teyze olacağım, ümmühan hamile.
yeni uzmanımız ben izindeyken başlamış, ilk günler bizi biraz korkuttu ama şimdi daha iyi. İnşallah aramızda sorun olmayacak gibi gözüküyor. bu arada hastanenin en yaşlı doktoru oluyor kendisi.
en önemlisi de babamların depo yanmış. beratı arayıp bilgi alacaktım ama berat sanırım pazartesiden beri toplantı için kayserideymiş. yarın sigortadan adamlar gelip hasarı belirleyeceklermiş. kendi mağazamızda yangın çıktı sanıp korktum. orada olsaydı hasar çok daha fazla olurdu. Allah'tan kimseye birşey olmamış.

Tuesday, November 29, 2011

cumartesi günü sabah bize göre erken kalkıp samsuna gittik, remzinin nikah-düğünü için. salonun önüne gittiğimizde arabaya bir havlu bağladılar ve biz de konvoya katıldık. bu arada ayaküstü beratla sohbet ederken bana bayağı iltifat etti. bu çanta ile sakın istanbula gitme kapkaççılar seni bırakmaz, çantayı alıp kaçarlar dedi, akşam çantamın zinciri koptu. nazar dedik, geçtik. gece mehmet tamir etti. daha 2. kullanışımdı.
gelinin evi çok yakındaymış, alıp hemen salona döndük. nikah kıyıldı, millet dans etti. biz kimisini eleştirdik, sohbet ettik. ama en çok buz tuttuk. acayip soğuk bir yerdi. oradan ayrıldığımızda burnum akıyordu. fazla beklemeden tebrik edip ümmühanla önce julideye gittik. provam yapıldı. en çok bluzu beğendim, çok hoş olacağa benziyor. kadife elbise için bir kez daha gitmem lazım. çıkşta ümmühana çizme almak için bir kaç mağaza gezdik. fazla da gezinmek zorunda kalmadan istediği gibi bir çizme bulduk. sonra iki araba ablamlara gittik, hicri yılbaşı için ablam davet veriyordu. şuayip abinin ailesi, annemler, amcam, arifeler ve diğer kardeşlerim. akşam güzel geçti. yemekler harikaydı. düğün evinde yemek yiyen anneme bile zorla yemekler harika diye yemek yedirttim. diyet yüzünden abartamadım. normalde patetes püresini hiç sevmem ama harika yapmış. 2 çeşit ana yemek de harikaydı.
herkes kalktıktan sonra beratla biz biraz daha oturduk. eve gittiğimizde fazla dayanamadım ve yattım.
ertesi gün yine bana göre erken bir saatte kalktım ve babamlar beni kuaföre bıraktılar. 5-5.5 saat kaldım. bir ara ablam uğradı, bana bakmak için. akşam erkenden eve gittik, annemin yaptığı ızgara hamsi için. ablamlar da geldiler. gece yatmadan beratın benim için kaydettiği mediumun 2 bölümünü seyrettim.
pazartesi erkenden kalktık ve saat 10'da işteydim. başhekim ameliyathanedeymiş, kılpayı yakalanmadım (normalde hep yakalanırım).
bu hafta aynur bayağı sıkıntılı. tuğrulun dedesi onlarda kalıyor ve dedenin midesinde kitle çıktı. aynur ve tuğrul dışında kimsenin umrunda değil. kayınvalidesi babasına bakmak için gelmiyor, kızları da. adamı ankaraya da götürmüyorlar. perşembe günü aynur bizim hastanede ameliyat ettirecek. en iyi şartları ayarlamaya çalışıyoruz. dün öğrendiğinde çok canı sıkıldı, ağladı. en çok da adama ailesinin bakmamasına ağlıyor, vefasızlıklarına. o olmasa adam evde ölürdü herhalde.
semihin başhekim yardımcılığı dün onaylandı.
bugün hastaneye gititm, heryerden mavi kod veriliyordu. kaza olmuş herkes o tarafa bu tarafa koşturuyordu. tek vaka ile bizim iş bitti. yoğun bir gündü.
ayın 1'inde yeni uzmanı gelir diye bekliyoruz.

Friday, November 25, 2011

aynurun süt izni

1 haftadır 24 kasımdaki kutlama yapmayı planlıyorduk. aynurun izninin 3 sattten 1.5 saate inmesi, onun daha çok çalışması ve bizim iş yükümüzün hafiflemesi şerefine. Aslında nuray kendi aramızda dedi ama ben davetlilerimiz de olsun dedim. aynur bu işe gülüp geçiyor, yemek yemek için, biraraya gelmek için bahane diyor.
Hafta sonu berata söyledim davetiye hazırlamasını, biraz uğraştı sonra sıkıldı. Mehmet bütün hafta sonu 'siz ilkokul 4-5 seviyesinde kalmışsınız' dedi. Kızdım tabii, daha çok ısrarcı oldum davetiye konusunda. Sonra selim yardımcı oldu sağolsun.
Davetiyeleri dağıttık, yazısı, süslü püslü olsun dedik ama biraz zor okunuyor. Çoğuna ben açıklama yaptım. Başhekime kadar samimi olduğumuz tüm cerrahları çağırdık. Başhekim ildeki toplantı yüzünden gelemedi. Ama diğerleri geldiler.
Perşembe bizim en yoğun günümüz oluyor. Öğlene doğru aynur eve gitti, börekleri sıcak sıcak yiyelim diye. Selim ve nuray içeride vakada kaldılar. Ben masayı hazırladım. Sonra aynur bissürü mamayla geldi, hepsi harikaydı. Bizde o gün diyet falan kalmdı.
İlk gelenler ayaküstü atıştırıp gittiler. Onlar böyle yapınca 'eyvah, hepsi böyle yaparsa....' dedim. Sonra diğerleri geldiler, hep beraber yedik, içtik sohbet ettik. Çok güzel geçti. Herkes herşeye bayıldı. Narlı kısırıma da bayıldılar. Mus'u yerken de 'ımmm çok güzel olmuş. Çok çırpılıyor herhalde falan dediler. Aynur dibimde bayıldım ben buna, ne kadar hafif, nasıl yaptın deyince 'dr oetker' dedim. 'sus ben hayal kırıklığına uğratma' dedi. Sonra biri daha tarifi sorunca 'aaa olmadı şimdi, bunun tarifini sormayın' dedim. Çok güzlü zannettiler. Sonra sırrımı söyleyince hep beraber güldük. Güzel bir gündü.
Cuma günü nuray izin kullandığı için aynur poliklinik yaptı. Haftaya da yoğun bakıma geçiyor.
Senesi dolduğunda İnşallah icabının başlaması ve bizim de iş yükümüzün hafiflemesi şerefine hava fişek atacağız. Hehhe...
 
Posted by Picasa

yaaa yazdıklarım nereye gittiniz?

Tuesday, November 22, 2011

açık öğretim

geçen hafta latika tıkanan mutfak lavabosuna öyle bir pompa ile bastırmış ki alttaki bağlantılardan sürekli su akıyordu. mehmet çarşamba ve perşembe akşamı bir kaç saat onunla uğraştı ama olmadı. cuma günü tamirci getireceğim dedi ve eve geç geldi ama tamirciyi getiremedi. bu sebeple samsuna gitmek için evden biraz geç çıktık. sinemaya gidelim diye düşündük ama saat uymadı. annemlere gittik erkenden. annem, babam ve amcamla sohbet ettim.
cumartesi erken kalmak istiyordum ama olmadı. mehmetle gelinlikçime gittik. kadifelerimi gösterdim. normalde kadife kumaşı kabul etmiyormuş ama beni kırmadı sağolsun. 1 elbise, 1 bluz dikecek. şifon, kadife karışımı olan kumaşı da aslında ben etek diye düşünmüştüm ama o elbise daha iyi olur dedi. bu hafta ölçüp bakacak elbiseye kumaş yetiyor mu diye, İnşallah yeter çünkü elbise fikri benim de hoşuma gitti. fiyatı konuştuktan sonra çıktım ve mehmet beni ümmühana bıraktı. bugün onda sünnet tevhidi vardı. millet çoktan başlamış, bitirmiş. ben duaya yetiştim.
orada kiracımla tanıştım, ben oturamıyorum, benim yerime ağız tadıyla siz oturun dedim. ev çok büyük dediler. ne güzel, keşke benim oturduğum ev de o kadar büyük olsa dedim.
millet gittikten sonra ümmühan halit erenle resim çekinmeye çalıştı ama çocuk kafasını bir o tarafa çeviriyor, bir bu tarafa çeviriyor, garip bir çocuk. annem onun için sessiz sinema sanki diyor. çünkü bütün gün boyunca hiç sesini duymadık.
akşam erkekler de oraya geldi, onlara masa hazırladık. biz de mutfakta hızlı bir şekilde yedik ve çoğunluk evden ayrıldı. biz de mehmetle yine sinemaya gideriz diye düşündük ama saat yine uymadı. eve gittik, berat da geldi. meğer benim için medium dizisini kaydetmiş, 2 bölüm seyrettik, aynı yerlere ikimiz birden güldük. bir de iki de bir 'off, ya aldığım takımları bir görsen öyle harikalar ki' deyip beni kızdırdı. pantolonun paçasını yaptırmak için pantolonla birlikte yelek, ceket herşeyi mağazada bırakmış. hiç birini göremedim.
burada yazmışmıydım bilmiyorum, berat için bulduğumuz ama benim aptal kardeşimin görüşmeyi kabul etmediği kız nişanlanmış hem de beratın arkadaşı ile. çok üzüldüm, hem berat için hem kız için. nasip değilmiş.
pazar günü geç kalktık, evde oyalandık. yapmak istediğim hiç bir şeyi yapmadım. beratın yanına mağazaya gittik ve netten işlem yaptık, çıktı aldık, açık öğretim için.
pazartesi akşam mehmet depoda ve malum çekmecede diplomasını aradı ama bir türlü bulamadı. sonra, 'sanırım ben kaydolmayacağım. sen tek başına kaydolmak istiyor musun?' dedi. baktım iş ciddi. nurayın netten işlemleri yaptığımız halde vazgeçti, mehmetin evraklar eksik, tek başıma kalacağım, ben de başladım aramaya ve çok geçmeden istediklerini buldum.
bugün perşembe günkü kutlama için davetiyelerimiz geldi ve ilk davetiyeyi oral beye verdim. güldü tabii ki. öğlende hastaneden çıktım ve orduya gittik. kayıt işlemleri için bayağı uğraştık ve çok yorulduk. mehmet askerlik şubesine bile gitmek zorunda kaldı. o arada ben bir kaç mağazaya baktım. bir çanta, bir çizme ve bir de saat beğendim ama hiç bir şey almadım. kadınlar nasıl alışveriş yapıyorlardı. sonra mehmetle buluşup birşeyler yedik. ona 'senden ne kadar etkilendim artık hiç bir şey alamıyorum. millet nasıl alışveriş yapıyor' dedim. güldü, 'sen artık evlisin. ev alacağız, florya, ev...bunları düşün' dedi. tabii ne kadar alışveriş yapmasam da öyle bir ev hayal ama yine de sanırım beni etkiliyor ve daha az para harcıyorum.
neyse biraz uğraşsak da hayırlı uğurlu olsun, 12-13 yıl sonra tekrar öğrenci oluyoruz ve birlikte sağlık kurumları işletmeciliğini okuyoruz.

Thursday, November 17, 2011

bayram tatili, beyazıt

bayramın 3. günü ablamlar geldiler ama dediği gibi erkenden gelmediler. onlar gelmeden bir vakaya gittim ama boşuna gitmişim. kolay gelsin deyip çıktım. annem ablamla bissürü yemek göndermiş. hep birşilte yedikten sonra çoğunu ablama verdim geri götürsün diye. akşam ablamlar samsuna geri dönerken beyazıtı eve dönmek konusunda ikna edemediler ve beyazıt 2 gece bizde kaldı.
çok ilginç bir tecrübeydi evde bir çocukla yaşamak, hem de 8 yaşında. konuşmalar daha dikkatli, hareketler daha dikkatli....
ona bizim evin kuralını anlattık, kumandayı alırsan bilgisayarı alamazsın diye. çok mutlu oldu. genelde nette oyun oynadı. 1-2 saat sonrası bilgisayarı elinden aldık ve bu sefer tv'de evde izin verilmeyen kanalı seyretti. kısa süreli kitap okuma (nasrettin hoca fıkraları,ev ödevi) ve biraz da benim ona tenteni okumam (muhammed eminin kitabı), abur cubur yeme ile vakit geçirdi.
ilk gece onu yatırdım ama 30 dk sonra geri geldi yanımıza. sonra bizimle birlikte yattı. sabah kalkıp doğruca tv karşısına yattı, çizgi film için. onun kahvaltısını hazırladım ve kendimize ilk kavurmamızı yaptım. mehmetle kahvaltıda onu yedik. mehmet sabah yatan hasta için hastaneye gitti. öğleden sonra beyazıtla sitenin parkına gittik ve beyazıt biraz kaydıraklarda kaydı. sonra mehmet geldi ve beyazıta söz verdiği gibi çamlığa balık tutmaya gittik. mehmet ona oltayı nasıl çekeceğini öğretti. balık tutamadık. bayağı da üşüdük.
eve gelince beyazıt 'teyze, 2 gün sonra babaannem buraya gelmek zorunda olduğu için çok şanslıyım (babaannesi akrabalarına çeyiz dizmeye gelecek ve o zaman beyazıtı da alacaklar) ama balık tutmada hiç şanslı değilim' dedi. canım benim..
akşam yine oyun, kitap, tv arasında geçirdi akşamı. olan daha çok bana oldu. biri tv'yi diğeri bilgisayarı aldı çünkü.
gece geç yattık. tam dalmak üzereyken beyazıtın ağlama sesiyle uyandım. yatakta oturdu ağlamaya devam etti. bu durumda istediğini söyle o ağlamaya devam ediyor. gece kalkıp ağlarsa ya tuvaleti geldiği için yada gündüz çok yorulduğu için oluyormuş. banyoya götürdüm, yüzünü yıkadım, sakinleşti sonra tuvaletini yaptırıp yatırdım. bir müddet onun yanında yattım ama uyuyamadım. daldığımda nerde olduğumu şaşırdım. sonunda kalktım yatağıma gittim. orda da daldığımda sıçrayıp uyandım, nerde olduğumu şaşırdım, mehmeti tanıyamadım. sonra nasıl olduysa daldım ve mehmetin telefonu çalmaya başladı. bu telefon trafiği 1 saat kadar sürmüştür herhalde. mehmet sonunda dayanamadı ve 6'da evden çıktı, hastaneye gitti.
sabah kalkmam gereken saatte aynura mesaj çektim geç geleceğim diye. saat 9'da beyazıtla kalktık. sütünü içirdim ve beraber işe gittik. hastanedeki odayı beyazıt zaten sünnetten biliyordu. bizi odada kalabalık bir grup karşıladı. fatih, selim de ordaydı, hep birlikte sohbet ediyorlardı. beyazıt tost yedi ve sonra tv seyretti. fazla vakit geçmeden amcası geldi ve onu aldı.
evde sürekli bizi anlatmış. kendi evlerindeki kuralları sevmediğini, bizim evdeki kuralların daha iyi olduğunu, tekrar bizde kalacağını söylemiş.
bu arada bizim telefon faturası normalden fazla geldi, sanırım onun oyunları yüzünden.
nihayet bayram tatili bittiği ve çalışmaya başladığım için çok mutlu oldum. o akşam geç çıktım ve bir hasta yatırdım, vakaya girdim. ertesi gün de akşam hastaneye geri dönmek zorunda kaldım ve 2 vakaya girdim, önceki günkü hastam kötüleşti ve yeni hasta yatırdım ama içim rahat çünkü hastalarım ölecek kadar kötü değiller, yani yataklarım boşalmayacak ve ben cumartesi günümü huzurlu geçireceğim.
cumartesi kahvaltı sonrası hastaneye gittim. hastam uyanmış, tüpünü çıkaracağım diye bekliyordu. bugün olmaz, bir gün daha dedim. genç hasta, acayip mutlu oldum. nihayet bir hastam ölmedi. pazar nöbete gittim uyumaya çalıştım nöbet odasında ama telefon yüzünden uyuyamadım. sonra kalktım adamı daha fazla bekletmemek için , gidip onu ekstübe ettim. acayip mutlu oldu, tabii ben de. 2 gün sonra onu kardiyoloğa sağsalim devrettim.
pazartesi ilk defa pilatese gittim, hoşuma gitti. pazar sabahı evden çıkmadan tartıldığımda 69 kiloyu gördüğümde küçük bir şok yaşadım. kendi kendime kızdım, sinirlendim. hepsi bayramda yediklerimden oldu diye düşündüm. pazar günü nöbeti aç geçirdim. pazartesi de nurayla fatihin perşembe günü başladıkları ve diğer perşembeye kadar 2 kilo verecekleri zayıflama iddiasına yarı yoldan ben de katıldım. dün nuray daha 1 hafta olmadan, 2.5 kilo verdiğini açıkladı ve fatihin ısmarlayacağı ızgara hamsiyi kazandı.
pazartesi ve salı bol su içtim. dün pilates onrası eve gelince dayanamadım ve mehmetin mantısından biraz da ben yedim ama normalden çok daha az. bugün de bir badem şekeri. çok zayıfım ben, irademe bir türlü hakim olamıyorum. ama yine de şimdilik iyiyim. su içmeye devam. pazartesi pilates sonrası eve geldiğimde tartıldım ve 65 olduğumu gördüm. her zamanki kiloda olmak vazgeçmek için bahane değil, kararlıyım zayıflayacağım, İnşallah.
bu aralar vakalar arttı. selim başhekim yardımcısı oluyor. yeni uzman hala gelmedi. ocak ayına kadar icabım yok. başka bir şey varmıydı hatırlamıyorum. aklıma gelirse eklerim.

Monday, November 07, 2011

kurban bayramı 2011

evlendiğimizden beri kurban bayramlarım imtihan şeklinde geçiyor. 5 yıllık evliyiz ve her kurban bayramımı acayip gergin geçirdim. mehmet için öyle değil ama.
hepsini tek tek yazmak istedim ama sonra üşendim ve bir de onları günün birinde mehmetin ailesinden birinin görme ihtimalini düşündüm ve vazgeçtim.
dediğim gibi her kurban benim için stresli geçtiği için bu bayramı heyecanla bekliyordum bakalım ne olacak diye.
bu bayram icap bendenize kaldı. ilk başta acayip stres yaptım ama sonra aralıkta icap tutmama fikri beni mutlu etti ve 9 gün çalışsam birşey olmaz herhalde diye düşünmeye başladım. iyi geçer İnşallah.
arefe günü uyandık ki sularımız yok ve dışarda (ilçede yaşamanın bir işareti) belediyeden suların bir müddet kesik olacağına dair anons yapılıyordu. bu bir müddet bayramın 1. günü akşama kadar devam etti. bayram sabahı mehmet camiden geldiğinde sular hala kesik, erken kalkıp napacağız dedim ve bayram sabahına klasik hafta sonu gibi başladık. kalktığımızda mehmet belediyeye telefon açı, sonra da ilerleyen saatlerde ben, her seferinde 1 saat içinde gelecek cevabını aldık. sonunda pes ettik ve akşam sular az da olsa geldiğinde acayip mutlu olduk ve hemen suyla yapılacak tüm işlerimizi yaptık. temizlik gibisi var mı?
bu bayramki imtihanım su kesilmesi mi acaba diye düşündüm ve eğer buysa hamdolsun dedim. çünkü kurban da kesmedik suyla ne kadar işimiz olacak ki?
2 sene önceki bayramda burada 'et, etttt, etttt' diye inilerken ve komşuların kavurma kokularını koklarken bu sefer buzluktan etimizi çıkardık ve bir gün önce yaptığım kavurmayı dürüm içine koyup yedik. az bir parçada bayramın 1. günü gelecek kokulara karşı canımız çekerse diye bıraktım. ama bu sene sanırım etimizin olmayacağına ve bir yerden gelmiyeceğine kendimizi alıştırdığımız için kokular bizi fazla etkilemedi.
bu bayram mehmetle bir anafikir çıkardık; ikimiz de doktor olduğumuz halde kurbanımız bulunduğumuz yerde kesilmediği için 2 bayram da etsiz kaldık. et yemek şart mı diye düşülürse, evet efendim kurban bayramında herkes et yerken et yemek, kavurma yemek şart. çünkü milletin kavurması kokuyor ve can çekiyor.
bayramın 1. günü camdan dışarı bakılacak, arabası sabahtan beri hareket etmemiş insanlar için 'hımmm, sanırım bunlar kurban kesmedi' denecek ve onlara et verilecek, ister ihtiyaç sahibi olsun, ister olmasın.
bugün beratla konuştum sudandan dönmüş. alınacak hiç bir şey yoktu o yüzden de birşey almadım dedi.
mehmetle komşuları ziyarete gidelim dedik ama kapılarının önünde bissürü ayakkabı olunca misafir var herhalde diye düşünüp vazgeçtik. bolaman tarafına gidip döndük. kayıkhaneye yakın bir yerden dalgaları seyrettik. o kadar büyüklerdi ki 3-4 metreyi buluyorlardır. yola kadar sular gelmiş. kayıkhanenin süt kısmında yürüdük ve oraya kadar uzanan dalgalar yüzünden mehmet ıslandı. sonrasında hünkarda lahmacun yedik, acayip kalabalıktı. mehmeti eve bırakıp hastaneye gittim. akşam evde pinekleyerek geçti.
yarın yani bayramın 3. günü ablamlar geliyorlar ve kurban etimizi getiriyorlar İnşallah.

Wednesday, November 02, 2011

mayıs ayı başından beri devam eden sağ omuz ağrım yetmiyor gibi şimdi de sağ dizim ağrıyor. sanırım geçen hafta bilgisayar başında tuhaf şekilde oturmaktan kaynaklanıyor.
hafta sonu samsundaydık. günler ne kısa, hiç bir şey yetişmiyor. cumartesi dişçi koltuğuna oturdum ve bu dişin hemen çekilmesi şart mı dedim. niyetim koltuktan kalkıp ablamla çarşıda biraz daha gezinmekti. neden istemiyorsun dedi. psikolojik olarak hazır değilsen sonra çekelim dedi ve sonra da benim cevap vermemi beklemeden anesteziyi verin dedi. ve birkaç iğne sonrası 20'lik dişime bir asıldı. sağa sola, öne arkaya salladı ve ben kafamda korkunç şeyler düşünürken dişimi çekti. geçen haftalarda ameliyathaneye dişçilerin çıkardığı çenesini kbb'ci otutturamayınca uyuttuğumuz ve çenesi yerine oturtulan hasta geldi ve tırstım biraz. bu arada oturmadan hiç dua etmeyi aklıma getirmediğime şaşırdım. sonra da çabuk bitsin, işlem uzamasın diye kıpırtısız durayım diye karar verip dişin çıkmasını bekledim. Allahtan herşey yolunda gitti ve veysel bey dişimi çekti. ertesi gün de hacca gitti.
dün işten eve gelince selim aradı ve başhekim yardımcısı maaşı vs'si hakkında sorular sordu. sonunda da davutun ona böyle bir teklifte bulunduğunu söyledi. biraz konuştuk sonra da 'ya bunun acelesi ne? sabah odada konuşuruz, kızlarla da kritiğini yaparız' dedim. ama akşam kızlarla gittiğimiz başsağlığı ziyareti sonrası sitenin bahçesinde kritiği yaptık.
öğlene doğru ameliyathaneye gelen davuta nuray bayağı laf sokmuş. ama bence asıl lafı davut söylemiş. selim için 'o daha sempatik' ve 'selim çok çalışkan' sözleri nuray çıldırtmış. biz tembelmiyiz diyor. sanırım biz kendimizi göstermeyi bilmiyoruz ve bir de herşeye atlamıyoruz. aynur bu olaya çok üzüldü, 'biz sempatik değil miyiz? neden bizi kimse sevmiyor'demeye başladı. zaten kızın böyle bir sıkıntısı vardı ve bu nüksetmiş oldu. napalım yani hastanede pek de sevilmiyoruz ve pek de sempatik değiliz. kimseye zorla kendimi sevdirecek değilim.
bugün berat sudana gitti, kurban dağıtmaya. uçak bileti aramışlar ve bir tek sudana bulabildikleri için oraya gidiyorlarmış. yoksa öncesinde bayağı bir yere bakmışlar. bayramın ikinci günü denecek İnşallah.
bayrama bir şey kalmaadı. icapçıyım, rahat geçer inşallah.
yazamazsam herkese iyi bayramlar.

Thursday, October 13, 2011

son günlerde hastanede konuştuğumuz konu yeni gelecek uzman ve b. hekim maaşlarına gelen zam. uzmanın gelme ihtimali üzünden uzun zamandır gelmesini engellemek için uğraştık ama hiç bir şey olmadı. sonunda bugün nette gördükki gerçekten geliyor. emekli olmuş ve göreve para ihtiyacı yüzünden geri dönmüş biri. yaaa biz yaşlı birini değil genç, dinamik, birlikte çalışmaktan zevk alacağımız, kendisinden yeni birşeyler öğrenebileceğimiz birisini istiyorduk. biz bu kadınla ne yapacağız? bir de sigara içiyormuş.
b. hekim maaşına gelince; 15 bin lira olunca konuşulmayacak gibi değil. bizimkinin 2-3 katı.
evde ise depoyu boşalttık. 3 bavul, 2 valizi çıkartıp kışlıkları boşalttım. yazlıkları bavullara koydum. önceden yurt dışı için bazı kıyafetleri dışarda bırakırdım umre kıyafetlerini hele el altında bir hurçta tutardım ama bu sene mehmetten hiç ümidim olmadığı için herşeyi bavullara kaldırdım. şimdiye kadar nereye gitsek benim ısrarlarım ve organizasyonumla gittik. geçen yıl yozgat dışında hiç bir yere gitmedik. tabii bunun sebebi vardı ama mehmetin bu yıl da hareket etmeye niyeti yok gibi gözüküyor. istanbula bile onun sayesinde senede en fazla 2 kere gidebiliyoruz. bana kalsa samsuna gider gibi sık sık giderdim.
patlıyacağım ama ne zaman bilmiyorum. bekliyorum...

Thursday, October 06, 2011

Muhammed'in tevhidi

dün nöbet iznimi kullandım. latikaya geç gelmesini söyledim. normladen 30 dk daha fazla uyudum. mehmetle arabayla ünyeye kadar gittim. otobüsü fazla beklemeden geldi. yolun çoğu facebookla geçti. geri kalanında da saatleri ayarlama enstitüsünü okudum. kirazlıkta indim. hido ablamlara götürdü. ben gittiğimde millet mutfakta uğraşıyordu. ablam Muhammed Eminin doğum günü için tevhid yaptı. çağırdığı insanların hepsi gelmedi. ama böyle daha iyi oldu. curcuna yoktu. senelerdir tevhide katılmadığım için daha kelime-i tevhid başlamadan bitti sandım. yemek kısmı çok güzeldi. etli pilav ve kıymalı pide harikaydı. ilaveten 2 çeşit salata, tatlı vs vardı. millet gittikten sonra akrabalar kaldı. onlarla sohbet ettik. istanbuldan amcamın kızı hatice gelmiş, onunla görüştük. sonra onlar da gittiler. akşam berat geldi.gece 1'e kadar sohbet ettik. yattığımda beyazıt çoktan uyumuştu. tam dalmak üzereyken ağlamaya başladı. meğer Muhammed emin de beyazıt da uyurken tuvaleti geldiyse ağlıyorlarmış. ablam alıp tuvalete götürdü. sonra tekrar dalmk üzereyken takrar ağladı. kaç kere kalktığımı ve kaç kere uyan beyazıt üya görüyorsun dediğimi hatırlamıyorum. sonunda aldım kucağıma tuvalete götürdüm. uyandı veine ağladı. ablam geldi ve olaya müdahale etti. meğer gündüz çok yorulursa yine böyle gece ağlıyormuş. ablam 'beyazıt bu sefer de mi teyzeni uyutmadın?' dedi ve sonra alıp onu ayşenurun odasında yatırdı. tekrar yattığımda saat 3:30 idi. zaten canım sıkkındı ve bir an önce uyumak istiyordum ama çocuk buna bir türlü izin vermedi ki. gündüz kuzenle konuştuk ve onunda karaciğer enzimlerinin arada yüksldiğini öğrendim. korktum yoksa bizde toimmün hepatit mi var diye. hastaneye gelir gelmez enzimlerime baktırdım ve normal geldi. muhtemelen mehmet bir ara savaşı arayacak ve ona danışacak.
geceni geri kalanında iyi uyudum. sabah beyazıt kalkmıştı ama okula gitmemek için hasta olduğunu söyleyip annesini ikna etmeye çalıştı. sonra servis geldi ve servis şoförüne gelmiyeceğini söyledi. kahvaltı sonrası 'sıcak çay iyi geldi, ben okula gideceğim' dedi ve ona ilaçlarını da içirdim ve okul için hazırlandı. hep birlikte evden çıktık. önce onu okula sonra da beni hastaneye bıraktılar. taaaa buraya kadar beni getirdiler. şuayip abi 'senin bahanenle teyzemi ziyaret ettik' dedi.
hastaeye gittiğimde kızlar bayağı yorlumuşlardı. bu 2 gün çok yoğun geçmiş. niayet hasta sayımız artacak herhalde. yaz başından beri hastamız da paramız da azıldı. doğruyu söylemek gerekirse para azalınca insanda çalışma isteği de kalmıyor. hastalara tabii ki her zaman iyi davranıyorum ama eskisi gibi güzel güzel sohbet de etmiyorum. doruya doğru ne diyeyim.

Tuesday, October 04, 2011

muhammed 14 yaşında olacaktı

 
Posted by Picasa


sevgili muhammed, iyi doğdun.
çok özlüyoruz seni.
biz her geçen gün yaşlanıyoruz, beyazıt büyüyor ama sen aynı kaldın. hep aynı, hep yüzünde o gülümseme ile.
İnşallah rüyalarımızdaki gibi Peygamberimiz (sav) ve diğer peygamberlerle birliktesindir.
gül yanaklarından öpüyorum.

Monday, September 26, 2011

bayram tatili

verdiğim aralar gittikçe uzamakta. aralık uzadıkça yazmaya daha çok üşeniyorum.
bayramda bizim bütün aile köyde birleşecekti ve bu yüzden tabii ki ben de köye gitmek istiyordum. mehmet ne evet diyor, ne hayır diyor, valizi nasıl hazırlayacağımı şaşırdım. sonunda yozgatta az kalacak gibi plan yapıp daha güzel kıyafetleri evde ütü masasının üstünde istifleyerek yola çıktık. yozgata bayramdan önceki cuma akşam gittik. o hafta sonu bu ramazanın ilk iki teravihini kayınvalidem sayesinde kıldım (bana kalsa yine kılmazdım). hatta bir gün de Sakal-l Şerifi ziyarete gittik. gayet sakindi, ziyaaretimiz güzel geçti.
hala omuzum ağrıyor ve iftar ve teravih yüzünden hamama gidemedik. omzum sıcak su yüzü görmedi maalesef. arefe günü de çok kalabalık olur dediler. bu arada mehmet pazar gününe kadar kimseye bayramın 2. günü annemlerin yanına gideceğimizi söylemedi. sürekli onu sıkıştırıp durdum, söyle de millet kendini ona göre hazırlasın, boş yere diğer günlerle ilgili bizimle plan yapmasınlar diye. sıkıştırmadığım zamanlarda da sinir harbi yaşadım. ama O, o kadar rahat ki ne planı yapacaklar dyip durdu. sonunda laf arasında hepsine söyledi. abisi biz piknik yaparız diye paln yapmıştık dedi. babası, köye bağa gideriz diye düşünmüştük dedi. annesi hamama gidemediniz dedi. görüldüğü üzere herkesin bir planı varmış. neyse biz dediğim gün fatsaya geçip gece evde kalıp arabayı değiştiririz ve ertesi gün yola çıkarız diye düşünürken babası neden o kadar yol gideceksiniz, burtdan suşehrinden gidersiniz dedi. mehmetle bunu hiç düşünmemiştik. köyün yolu kötü olduğu için mehmetin arabayla gideriz diye düşünürken benim araba ile gitmek zorunda kaldım. halbuki berat köye arabamla gideceğim derken, ona 'arabanı gözden çıkardın herhalde' demiştim (onun arabası da benimkinin aynısı).
neyse, yozgatta her kahvaltı hazırlığında inip bahçeden mehmetin babasının yetiştirdiği salatalık ve biberleri topladım ve kahvaltıda afiyetle yedik. yola çıkacağımız son gün de mehmetle iyi bir hasat yaptık.
bayramın 1. günü misafirler geldi, sohbet ettik. ben de yavaş yavaş milleti tanıyorum. kahvaltıda 8 ayın sonunda ilk defa yediğim yumurta yüzünden öğleden sonram karın ağrısı ve mide bulantısı ile geçti. sonrasında yumurta yemeye korktum ve ilk defa bu hafta sonu yedim.
bayramın 2. günü her zamanki gibi geç kalkıldı ve aheste aheste kahvaltı ettik ve saati 1 edip yola çıktık (mehmetlerde böyle, erkenden yola çıkılmaz. eğer erken çıksaydık sivası gezme ihtimalimiz vardı ama geç kalınca içine bile giremedik. zaten mehmet daha önce gezmiş.
yolun son kısmı biraz kötüydü ama beklediğimizden daha kolay ve hızlı köye vardık. arabayı boşalttık ve babamlar yayladan geldiler. bütün kardeşler biraraya geldik. hepimiz çok mutlu olduk, bir kişi hariç. biz samsunda da olduğu gibi evde beratla üst katta kaldık, diğerlei alt katta ve ablamlar karşıda kayınvalidesinde. bizden başka bir de kuzen ve çocukları vardı, onlar yanda kendi evlerinde kalıyorlardı.
ertesi gün şelaleye gidecektik. kahvaltı sonrası erkekler birarada otururken balığa gitme planı yapmışlar ve bizi ekmeye kalkıştılar. tabii bayağı kızdım. şuayip abiye bir kere senin gelmeme gibi bir lüksün yok, çünkü bize şelaleye gideriz diye sen söylemiştin dedim, güldü. neyse herkesi zorla ikna ettim ve sonunda babam saat ilerlediği halde bir türlü yola çıkmadığımızı görüp bir kızdı ve herkesi mutfaktan bir boşalttı ki işimiz bayağı kolaylaştı sayesinde. babam haricinde herkes geldi, pardon hidayetler de ailecek balığa gittiler.
 
Posted by Picasa

 
Posted by Picasa

alucrada şuayip abinin kızkardeşinin kocası da arabası ile konvoya katıldı. şelalenin yerini sadece o biliyordu.
tomara şelalesi babamın anlattığı gibi harikaydı. hatta ben babamın anlatmasından anlamamışım bile. şelale dağın üstünden yada iki dağın arasından akmıyor. ortada görünen dere falan yok. dağın ortasından çıkıyor.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

şelaleyi görünce çoluk çocuk hepimiz ayakkabılarımızı çıkarıp suya girdik. su çok soğuktu ama çok eğlendik.
 
Posted by Picasa

 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

şelalenin doduğu yere de çıkanlar vardı ama biz çıkmadık. doğru mu bilmiyorum ama dağın diğer tarafında da aynı şekilde şelale var diye söylüyorlar.
şelalede bayağı eğlendikten sonra balık yemek üzere şiran ilçesinde uzak bir alabalık tesisine gittik. yol bayağı uzundu ve gittiğimiz yere önceden telefon açılmasına rağmen o kadar doluydu ki 1 saatten önce boş masa bulmayacağımızı söylemişler ve biz de arabaya koyduğumuz yiyecekleri çıkarıp (babam sayesinde) yere hasırları serip yemeğimizi yedik. sonrasında tesisten semaverle çay alıp çay içtik. bizi buraya kadar getiren ve yemek ısmarlayacak olan şuayip abinin kız kardeşinin eşi bayağı üzüldü, mahcup oldu. önceden aradım ve kalabalık geldiğimizi söyledim vs dedi.
eve vardığımızda hava çoktan kararmıştı.
cuma sabahı ümmühanlar erzuruma gezmeye gittiler. mustafa abimler de samsuna.
o gün pikniğe gittik. ben evlenene kadar piknikte mangal yaptığımızı bilmem, çünkü babam etraftaki insanlara kokar ve canları çeker diye düşünürdü. mangalla mehmetle evlenince tanıştım.
ve o gün mangal yapmaya karar verdik. ama köyde bakkal, çakkal vs bir yer olmadığı için annem buzluktan tavuğu ve eti çıkardı. mangal hidayetin arabasında dediler. dere kenarına gittik. beyazıtı zorla suya soktuk. berat bol bol resmimizi çekti. hidayete alucradan kanat al dedik. onlar gelene kadar o kadar acıktık ki evden getirdiklerimizi yedik. onlar geldiğinde karnımız doymuştu. biraz da kızmıştık, arayıp gecikeceğini söylemediği için. meğer balık tutmak için malzeme almaya taaaa ş. karahisara gitmiş. mangal da arabanın arkasında değilmiş meğer, evdeymiş. sonuçta ailecek ilk mangal teşebüsümüz de sonuçsuz kaldı. bizim ailede herşeyi annem ve babam yapmaya o kadar alışmışlar ki annem hemen ben yaparım diyor. anne senin mangalla ne işin var? erkekler yapar deyince, baban nasıl yapacak diyor. berata da sen yaparsın deyince, ' olur interneti açıp bakarım sonra da yaparım' diyor. bizim aile böyle işte.
aslında berat dabiz de cumartesi dönmek istiyorduk ama ablamlar çok ısrar edince bir gün daha kaldık. cumartesi günü tüm günü evde annemin evini toplamakla geçirdik. bütün yorganların nevreimlerini çıkarıp yıkadık. bahçede gerili iplere götürüp astık. sanırım 7-8 defa makineyi çalıştırmışızdır. dolapları boşaltıp yeniden düzenledik. ablam da ben de kaldığımız ve anneme yardım ettiğimiz için çok mutlu olduk. işler bitince ablam, çocuklar ve ben halamların mahallesine gitik ve sonrasında yukarılardan başka mahallelerden dolaşarak eve geldik.
 
Posted by Picasa

 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

akşam ertesi gün olacak nişan için kadınlar bizim evin yan tarafındaki aş evinde dolma sarıyorlardı ve ben de yardıma gittim. pek beceremediğimi görünce fazla zorlamadan bıraktım ve eve döndüm.
berat sürekli işim var, işim var saat en geç 2'de samsunda işte olmam gerekiyor dediği için şuayip abi 'o bizim için bir gün fazladan kaldı, biz de onu kırmayalım erkenden yola çıkalım' dedi. bu arada berat kendi arabasını getirmediği için bize bağlıydı, yoksa bağlasak durmazdı. sabah erkenden kalktık. aşevinin önünde kazanlar yanmıştı. annemlerle vedalaşıp 15 dakika gecikmeyle saat 7:15'te yola çıktık. bizim arabada sadece mehmetle ben, diğer arabada beyazıt, ayşenur, berat, ablam ve şuayip abi. köyden çıkmadan diğer arabanın işaretiyle durduk ve beyazıt koşarak bize geldi. sonrasında mehmet beyazıta sorular sorup durdu. en sonunda ee beyazıt neden konuşmuyorsun deyince, çocuk da daha ne konuşayım mehmet abi dedi. sonrasında bayağı uyudu.
 
Posted by Picasa

yolda ablamlar durdular beratın açlıktan midesi bulanmış ve bayağı kötü olmuş. ona biraz ekmek verdik. biraz hava aldı. (ne hassas kardeşim var ya)
eğribelde durup yine su aldık. bu sefer sabah erken olduğu için ne satıcı ne de çeşme başında su alan kimse yoktu. rahat rahat suyumuzu doldurduk.
 
Posted by Picasa

kahvaltı niyetine kümbette durup önce işkembe çorbası içtik sonra da et yedik ama sabah sabah et biraz ağır geldi. bir de bu sefer burda yedik, daha iyiydi diğer tarafa göre ama mehmet diğer tarafın eti daha iyiydi dedi.
kümbet sonrası bir daha yolda durmadık. fatsaya gelince durduk ve berat eşyalarını bizim arabadan aldı, uyuyan beyazıt kalkıp kendi arabalarına gitti ve vedalaşıp ayrıldık. böylece saat 12 de evdeydik ve 9 günlük tatili bitirmiştik ve dinlenmek için de vaktimiz kalmıştı (berat sayesinde).
annemler hala köyde sanırım bu hafta dönerler.
ablamlar bu tatilden döner dönmez şuayip abinin arkadaş grubu ile kozaklı, nevşehire gittiler, asos termal deluxe hotele. herşey rezaletti diyorlar. ilk odadaki çarşafta ve yastık altında saç olduğu için tartışmışlar. görevliler yatak yapılırken düşmüştür diyorlarmış. bir de personelden sorumlu kadın benim saçımdır deyince ayşenur sizin yada müşterinin beni
ilgilendirmiyor. sizin saçınızın üstüne yatmak zorunda mıyım demiş. tam 3 kere çarşafları değiştittirmişler (yanlış anlaşılmasın ablamlar çok titiz insanlar değiller). gözleme almışlar peynirli diye almışlar, çökelekliymiş ve topak topakmış. patatesli de tuhaf bir şekilde baharatlıymış ve sabah kahvaltısından kalan patateslerle yapmışlar. bayanlar havuzu o kadar pismiş ki hiç biri girememiş, güya termale gitmişlerdi. sadece erkekler havuza girmişler ve bunlar da kös kös odada onları beklemişler. parayı ilk girişlerinde vermişler ve sonra memnun kalmayıp çıkmak istediklerinde paralarını vermemişler ve bu kadar paraya daha ne bekliyordunuz demişler. bu kadar kötü bir otelden sonra örgüp göreme bölgesini gezip kayseride konaklamışlar ve kızlar birbeilerine odalarının ne kadar güzel olduğunu çarşafların ne kadar temiz olduğunu gösteriyorlarmış.
gezi sonrasında dönerken kayınvalidemlere de anlık karar verip uğramışlar. her iki taraf da çok mutlu olmuş. kayınvalidem onlara da elma, salatalık, bakliyat vermiş. sonrasında tokatta ballıca mağarasına uğrayıp amasyada çay içip çakallıda melemen yeyip gece evlerine dönmüşler. bu aralar iyi gezdiler. biz de onlarla birlikte bu ay batuma geçeriz diye düşünürken biraz dinlensinler diye bir şey demedik ama dün cenaze yüzünden istanbula gittiler ve bu akşam amcamlardaymışlar. yarın inşallah sultanahmete gideceklermiş. ben de şal siparişi verdim kapalıçarşıdan. istanbuldan uzakta olunca herşeyden uzak oluyorsunuz.

bu hafta sonu değil de önceki hafta sonu samsundaydık. ablam sağolsun yemek yapmış kız kardeşler biraradaydık. ertesi gün mehmete ve ablama ayrı ayrı beni beklettikleri için bayağı kızdım. ablam beni beklettiği için nine weste girdim ve bir çanta aldım.
sonrasında annemin umreden aldığı kadifeleri diktirmek için gelinlikçime gittim. nurdan hanıma istanbuldaymış. yanındaki bayan kadife dikmediklerini söyledi. ablma da gelince dergilerden model beğendik.
 
Posted by Picasa

pazartesi nurdan hanımı aradım, normalde kadife dikmiyoruz ama sana yardımcı olmak isterim, gel modeline ve kumaşına bakalım dedi. bir sonraki gidişimde nurdan hanıma gideceğim, İnşallah.
ümmühanın çocuklar okula başladılar. halit eren 1. sınıfta nihan da ana okulunda.

son günlere gelince geçen hafta 2 akşam sitede 45 dakika yürüdüm. devam ettirmek istiyorum ama sadece istiyorum, işlem eyleme gelince yatıp uyuyorum. geçen hafta nurayla tv'de gördüğümüz prof. karatay sayesinde karatay diyetini öğrendik ve yediklerimize dikkat etmeye başladık. öğlenleri de diyet yiyoruz. 3 diyet, 1 normal. normal a. rıza'nın (ortopedist). yemekhanede sıraya girmemek için ameliyatı olsa da olmasa da gelip bizimle yiyor. biz de onu a. rıza buzdolabı istiyoruz diye sıkıştırıyoruz. herseferinde gülüyor tamam gelecek diyor ama bakalım ne zaman. gerçi 80 küsür ekran plazmamızı da ona aldırttık. karatay diyetine karar verince odaya küçük kaplarda kuru kayısı, incir ve badem koyduk. bir de bol su içmeye çalışıyoruz.
son günlerde konuştuğumuz diğer konu, yeni gelecek uzman. emekli olup geri dönen birisi, napacağız biz yaşlı kadınla ya? zaten para için geliyormuş, çalışmak istemiyormuş. bizi gıcık etmez İnşallah.
tv'de mehmetle trt haberde sivasla ilgili bir program seyrettik. ihtiyaç sahiplerine yardım için bir dernek kurmuşlar hayat ağacı diye. ve o dernek de yardım toplayıp yardımlarla gıda bankası adı altında büyük bir market kurmuşlar ve marketten ihtiyaç sahipleri parasız alışveriş yapıyorlar. önceki belediye başkanı da şimdiki belediye başkanı da en büyük hayalim gıda bankasını kapatmaktır (tabii ihtiyaç sahibi kalmadığı için) diyor.
ülkemizde kötü şeylerin yanında güzel şeyler de oluyor. biz de ucundan tutabilsek, biz de birşeyler yapabilsek. sadece para ile yardım değil, bedenen de çalışmak daha anlamlı diye düşünüyorum.
bugünlere muhsin yazıcıoğlunun ölümü araştırılıyor. biz umredeyken vefat etmişti. bu olay beni adnan menderes kadar olmasa da çok etkiliyor. kim yaptı? ne zaman suçlular bulunacak?
 
Posted by Picasa

köyden dönünce annemin yakmaya niyetlendiği ama benim önce düğmelerini kestiğim babamın eski gömleklerinden (genelde vakko) hepimize 3-4'er tane bakliyat vs kesesi diktim. biri benim diğeri de annemin olmak üzere 2 tane de poşetlik diktim.
 
Posted by Picasa

ablam kuzenin evindeki yemek takımını ne kadar beğendiklerini anlattı. sonra mağazada gördük. onunki daha sade ve klasik ve güzeldi ama ben buna bayıldım. onun takım 4000 tl idi bu ise daha az parçası var ve 6000 tl.
 
Posted by Picasa

daha önce diş macunu tüpünü ortasından sıkma yüzünden eşlerin boşanmaya kadar gittiğini duymuştum. doğru mu bilmiyorum. ama ben ne zaman bizim diş macununu kullanacak olsam herhalde biz bu nedenle boşanmayız diye düşünüyordum. çünkü ikimiz de ortasından orasından burasından rastgele sıkardık ki geçen hafta mehmetin böyle bir şey yaptığını gördüm. beni gülümsetti ve unutmamak için buraya da koyayayım dedim.
 
Posted by Picasa

yarın muhammed eminin doğum günü ve ablam evde tevhid yapacak. beni de çağırdılar, önce gidemem diye düşündüm ama sonra 1 günlüğüne samsuna gitmeye karar verdim. sabah latika'yı eve geç gelmesi için aradım. mehmet beni kendi hastanesinin önünden otobüse bindirecek ve sonra İnşallah 1.5 saat sonra samsundayım.

Wednesday, August 17, 2011

bugünlere, daha doğrusu geçen hafta gündemimizde istanbuldan 'ev alma' vardı. ama birkaç gün sonra o kadar paramız olmadığını (yarısı bile yok)anladık, daha doğrusu kabul ettik ve bir de taksitle alsak onu da ödeyemeyeceğimize karar verdik. o parayı ödemek için burada 10 yıl daha yaşamamız gerekir, para biriktirmek için. gerçi bugünlere burada da işler kesat. 3-1 değil, 4-1 ev istediğime karar verdim. ona hiç para yetiştiremediğimizi anladık. sonunda vazgeçtik. sinan beyle birlikte alacaktık, sanırım o yalnız alacak.
aslında tam da istediğim gibi bir siteydi ama bizim trilyonumuz yok. aklım evde kaldıııı.

hafta sonu samsundaydık. halamın davetine gitmedik. cumartesi dişçiye gittim, ramazan sonrası yirmilik dişimi çekecek. sonra mehmet beni ümmühana bıraktı. akşam iftar daveti var, 40 kişi olacak. iftar öncesi değil de sonrası çok çalıştım, çok yoruldum. omzum daha çok ağrımaya başladı. iftar sonrası, millet gidince evi bile süpürdük, bütün tabakları ortadan kaldırdık. gece 12'yi geçiyordu oradan çıktığımızda. dışarda yağmur başlamıştı. arabaları park ettikleri yerdeki kafeye girdik, dondurma yedik. görüldüğü üzere diyetimi gevşettim. evde diyete devam, dışarda biraz daha gevşek davranıyorum. pazar günü evimize geldik.

öznurun kocası giresuna gitti, artık orada çalışacak. öznur henüz hangi hastaneye gideceğine karar vermedi. yarın onun için kendi aramızda yemek düzenleyeceğiz.

Monday, August 15, 2011

bizim köy

Cuma günü için yıllık izin aldım, temmuzun son cuması, ramazandan hemen önce. Güya ablamlar erkenden geleceklerdi ve köye gitmek üzere yola erken çıkacaktık ama akşam aydın amcam onlarda kaldığından ablam hazırlanamamış ve sabah hazırlandığı için buraya geldiklerinde saat 10:15 idi.
Ne zaman izin kullansam muhakkak hastaneden erken saatlerde ararlar. Bu sabah da öyle oldu, aynur çok da önemli olmayan Bir şey için aradı ve onun sayesinde erken kalktım.
Ablamlar kapının önüne gelmeden aşağı indik ve eşyaları arabaya yerleştirdik.
Önce çorba içmek üzere hünkara gittik. Babamlar her köye gidişlerinde muhakKak kahvaltı niyetine çorba içmek için buraya uğrarlar.
3 yıl önce ayşenur okulda ve ablam hastanede muhammed eminle olduğu için beyazıtı da bizim evin temizleme işlemleri için fatsaya getirmiştik. Karnımız acıkınca babam bizi buraya getirmişti. Beyazıt sanırım kebap istemişti. Biz ana yemek öncesi çorba istemiştik ve çorbalar gelmesine rağmen beyazıtın yemeği hala hazır olmadığı için gelmemişti. Çocuk daha 5 yaşlarındaydı. Biz yemeğe başladık ve o biraz mahsunlaştı, yüz ifadesi hala gözümün önünde (onu öyle görünce çok üzülmüştüm. Tabii bunda annesinin yanında olmamasının da katkısı olduğu için daha çok üzüldüm). 'ben zaten acıkmadım, yemeyeceğim' dedi. O zaman ona yemeğinin hazır olmadığı için gelmediğini anlattım. Aklıma bu olay geldi.
Bu arada bugün (yani 3 ağustos günü) aklıma muhammed emin geldi. O yaşarken ne kadar stresli olduğumu hatırladım. Gelen her telefonda acaba ne oldu? Acaba canını yakacak yeni bir olay mı var? Damar yolu mu çıktı Ya da tıkandı? Nötrofilleri mi düştü? Ablamın sesini dinlerdim sesi iyi mi geliyor kötü mü diye. Ona göre rahatlardım. Telefonun hangi satte çalacağı belli olmazdı . Ah benim güzel yeğenim sen gittin, sen de rahatladın biz de. Artık senin acılarını düşünmüyoruz. Geçmişte yaşadıklarını düşünüp şimdi olduğu gibi ağlıyoruz sadece. Bazen de gülümsetiyorsun bizi. Çok özledik seni, çok. İyi yürekli, yakışıklı yeğenim benim. Güzel göbüşlü yeğenim, beyaz tenlim. Teyzesinin bir tanesi.
Hünkar sonrası yola çıktık. Babam kümbet yolundan gitmeyin, bozuk dedi ama şuayip abi yolda birilerine sordu ve oradan gitmeye karar verdik. Mehmetin orayı görmesini çok istiyordum.
Yol gerçekten bozulmuş. Sel yüzünden yolun bazı yerleri kopmuş. Beklediğimiz kadar kötü değildi, sadece geceye kalmamak gerek.
İlk bu çeşmede mola verdik. Şuayip abi pekmez almak istedi ama beğenmedi sanırım sonra pancar aldı (yani lahana).
Kümbete vardığımızda biraz şaşırdık. Çünkü ben çocukluğumdan kümbeti soğuk bir yer diye hatırlıyorum ve yol boyunca kocaman kocaman çam ağaçları ve mis gibi çam kokusu var diye hatırlıyordum. Beklediğim çamlar gelmeden (var ama benim hatırladığım kadar fazla değil, çocukken herhalde insan farklı görüyor) kümbete vardık. Sıcak sıcak esiyordu ve insan kaynıyordu. Sonradan öğrendik ki bunda ramazan öncesi son hafta sonu olmasının da payı varmış.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Önce biraz bulut manzarası seyrettik sonra şuayip abi tanıdıklarını aradı nerede et yiyelim diye. Ben babamı aradım ve sordum. Yeri söyledi, benden de selam söyleyin dedi.
Yemek yiyeceğimiz yere gittik.
 

Posted by Picasa

Hemen girişte kasap bölümü var. eti hemen girişte kesiyorlar.
 

Posted by Picasa

İçerisi aynı kasap gibi kokuyor. İlk girişte kokudan insan biraz zor oturuyor ama sonra insan alışıyor. Şuayip abi adama babamın selamını söyledi. Sonra ne kadar et istediğimizi ve sonra da et kesen adamın yanından etler istediği yerden istediği gibi kesilene kadar ayrılmadı. Sonradan öğrendim ki babam adamı aramış, misafirlerim geliyor beni utandırmayın demiş.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Orada otururken millet bizden sonra gelip yiyip içip gitti. Meğer önce gelip sipariş veriyorlarmış sonra gezip gelip yiyorlarmış. Beklerken burnu bayağı hassas olan beyazıt söylenip ve burnunu tutup durdu. Durmadan 'ben bir daha buraya gelmem, ben burda bir şey yemem' deyip durdu.
 

Posted by Picasa

Masa örtüleri de çok pisti. Aslında onun yöntemi gayet kolay, menemenci selahattindeki gibi masaya kağıt koyup sonra da müşteriden sonra atabilirler. Aslında bu çevre için çok iyi değil tabii.
Sonunda etimiz geldi ve afiyetle yedik, tabii beyazıt da. Annemin dediğine göre köftesi de çok güzelmiş. Zaten insanların çoğu köfte yiyordu. Bu arada yozgatta ve köye gittiğimiz bu hafta sonu diyetime ara verdim. Şuayip abi gidip karşıki fırından sıcak pide ve yanındaki marketten de fanta aldı ve yemeğimiz de böylece daha güzel oldu.
 

Posted by Picasa

şuayip abinin kardeşi geçen ay onun arabası ile kaza yaptı ve arabayı değiştirmek zorunda kaldılar. o da geçici süre için bu aracı berlingoyu almış. kendisi güzel değil ama rengi güzel. beyazıt bile beğenmemiş.
Yemeğimizi yedikten sonra tekrar yola çıktık. Eğribel geçidinde mola verdik.
 

Posted by Picasa

Orası da çok soğuk değildi. Sadece çok esiyordu ve orada çay içelim diye düşünürken rüzgar yüzünden vazgeçtik.
 

Posted by Picasa
Sonra karahisara uğradık. Küçük bir yer.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
Biraz alışveriş yaptık ve çıktık. Yolda avutmuş'tan dut aldık.
Köye saat 19:30 civarı vardık.
 

Posted by Picasa
Şuayip abi bizi köyün içinden geçirtti. Tam yeni yolla yol ayrımında annemle karşılaştık. Daha fazla bekleyememiş ve elinde tesbihi yürümeye başlamış ve karşılaştığımız yere kadar yürümüş. Eğer biraz geç kalsak annem yeni yoldan kimbilir nereye kadar giderdi.
 

Posted by Picasa

bizim sarı konak
Babamla da görüşüp annem, mehmet ve ben dışarı çıktık. Mehmete biraz çevreyi gösterdik. Derenin kenarında biraz oturduk.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

komşularımızın evleri (2. ev şuayip abinin amcasının evi)
Akşam da babam, annem, ablamlar hep birlikte dedemin evine gittik, hem evi için hayırlı olsuna, hem de geçmiş olsuna.
Dedem 80 yaşlarında. Normalde bizim köyde evi yoktu. Yakındaki bir köye göçmüşler. O köyde kekeme genç bir çocuk varmış. Dedem ona yardımcı olmak için çocuğu samsuna doktora yollamış ve bir müddet samsunda kalmasını sağlamış. Sonra geçen aylarda dedemin gece evinde saldırıya uğradığını öğrendik. Saldıran bu çocukmuş. Gece eve girmiş. Dedem uyanmış ve çocuğu karanlıkta göremediği halde o olduğunu nefes alıp vermesinden anlamış, para vereyim beni bırak demiş. Ama çocuk dedemin kafasına tencere ile vurmuş, annem 'tencere Allahtan aleminyummuş, çelik olsa babam kesin ölürdü' dedi. Kaburgalarını kırmış. Parmaklarını gözlerine sokmuş, annem günlerce gözlerinden kan aktı diye anlattı. Kısacası çok uğraşmasına rağmen dedemi öldürememiş. Sonra somut kanıtlar sayesinde adamı yakalamışlar.
Dedemin elini öptük, sohbet ettik. Evi çok güzel olmuş. Teyzem ve evde başka kim varsa hepsi yayladaki eve kalmaya gitmiş. Kalan iki erkek kuzen bize çay demleyip servis yaptılar. Fazla oturmadan kalktık. Dedemin evini de babam yaptırmış (parası dedemden tabii ki) çok gzüel bir ev olmuş. Eşyaları da bellonadan getirtmişler.
Eve gelince fazla oturmadan yattık. Babam kocaman iki katlı bir ev yaptırmış. Biz mehmetle üst katta kaldık. Alt katta mutfakta şömine ve kuzine de vardı.
Ablamlar karşıda kayınpederinin evinde. Akşam erken yattık.
Ertesi sabah erkenden uyandım ve uyuyamadım. Fotoğraf makinesini alıp yürüyüşe çıktım. Önce dedemlerin evine çıktım. Harap haldeydi. Çocukluk günlerimiz aklıma geldi. Bacada yıldızlar altında yatışımız, dedemden gizli olmamış elmaları koparışımız ve dedemin her seferinde bize kızışı.... çocukken neredeyse yazın çoğunu köyde dedemlerin yanında geçirirdik. Odalar o kadar küçük ki neredeyse 2 adım. Evin arkasına dolandım, gözlerim doldu.
 

Posted by Picasa

bu evde biz küçükken su yoktu, daha doğrusu bütün köyde yoktu. çok sonraki yıllarda amcam getirmişti suyu bizim eve de köydeki çoğu eve de. su taşırken eve varmadan bir kaç adım aşağıdaki bu ağacın dibinde verirdik son molamızı. sonra nefesimizi toplayıp son bir güçle eve varırdık elimizde bidonlarla.
 

Posted by Picasa

burası mutfağın girişi. önce bir hol var sonra mutfak. yer topraktan, ayakkabı ile içeri giriliyordu. yemek ateşin üsütünde pişerdi. bir de mutfak karanlıktı, camları küçük ve yukardaydı, içeri ışık girmezdi.
 

Posted by Picasa

bunlar da bizim yan evde oturan komşular. kaldığımız süre boyunca bu makinelerin sesini ve tozunu hissettik.
 

Posted by Picasa

üst katta iki oda vardı. ama odalara kalabalık gittiğimizde sığmadığımız için odanın önündeki teras kısmında yatardık, yıldızlar altında. bizim için acayip eğlenceliydi.
 

Posted by Picasa

burada da banyo (ama evde su olmadığı için genelde burada banyo yapmazdık, değirmende annem su ısıtıp bizi değirmenin içinde yıkardı). tuvaletlerden biri burada diğeri bahçedeydi. sadece gece bu tuvalete girmemize izin vardı. diğerine göre daha konforluydu ve diğer oda.
 

Posted by Picasa

bu da ilk oodanın arkadan görünüşü.
 

Posted by Picasa
karşı komşunun evi.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Sonra dere kenarına gidip kaynaktan su içtim ve deredeki küçük köprüden geçip halamların mahallesine doğru yürüdüm.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
Herkes yayladaymış, halam da yayladadır diye düşünürken sesi duydum. Biraz sohbet ettik ve eve geri döndüm.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
Annem kalkmış kahvaltıyı hazırlamaya başlamış. Git sen biraz yat dedi. 1 saat sonra kahvaltıya kalktık. Beyazıt da kahvaltıdaydı, karşıdaki kahvaltıyı beğenmemiş. Kahvaltı sonrası hazırlanıp yaylaya gitmek üzere yola çıktık. Yolda dayımlarla karşılaştık, yayladan dönüyorlardı. Annem arabadan inip üvey annesi ile görüştü (dedem darılmasın diye). Bu arada şuayip abiler geri dönüp annesini de almışalr ama ablam arabadan bu noktada indiği ve dere kenarına indiği için bizimle geldi zannedip ablamı orada bırakmışlar. Tabii köyde her noktada cep telefonu da çekmiyor. Ablam bizi aradı ve biz de şuayip abiye ulaşıp geri dönmesini söyledik, komedi bir durum oldu.
Yayladaki ev de güzel olmuş, küçücük bir ev.
 

Posted by Picasa

bu amcamların evi, bizim ev de hemen yanında ve aynısı. dedemin ve diğer akrabaların da diğer yanda.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

bunlar da köylülerin yayla evleri, onlarınkisi daha güzel görünüyor, iki katlı. Mehmetle yürüyüşe çıktık, diğerleri gelmeden. Gidip su içtik, güzel ve bayağı soğuk bir suydu.
Diğerleri de gelince iki araba daha yukardaki bir yaylaya gittik. Babamlar oturup sohbet ettiler. Biz de beyazıt da dahil cennet çiçeği topladık. Ama daha sonra güneşte bıraktığım için çiçeklerim kötü oldu.
Geri dönünce pikniğe gittik araba ile. Babamın geceden yaptırttığı oğlak kebabını yedik. Oğlak kebabı burada ünlü. Başka bir köyde yapılıyor. Gece boyunca tuzlanan oğlak taş fırında pişiriliyor ve soğuk bir şekilde yeniyor.
Biraz oturduktan sonra bayanlar yürüyüşe çıktık ve yürüyerek yayladaki eve gittik. Erkekler piknik malzemelerini toplamak zorunda kaldılar.
Köye döndüğümüzde bayağı yorulmuştuk.
Ablamlar yayladan sonra hazırlanıp ilçeye şuayip abinin kardeşine çaya gittiler. Gece geç vakitte dönmüşler. O kadar karanlıkta dönünce biraz korkmuşlar. Yolda bir de tilki görmüşler.
Ertesi sabah yine erken kalktım. Bu sefer mehmeti de kaldırdım. Kahvaltı sonrası eski eve çıktık. Mehmete evi gösterdim. Evin çatısında bir sincap gördük. Çatısının içinde bir yere girip gözden kayboldu. Evin biraz yukarısını yürüdük. Balkonda kahvaltı yapan şuayip abinin sesi taaa oraya geliyordu. Bizim eve misafir geldiği için ablamlara semaver çayı içmeye gittik ama çayları soğuktu. Sonra onlarla birlikte dere kenarına gidip su içtik sonra da halamın yanına gittik. Elini öpüp biraz sohbet edip döndük.
 

Posted by Picasa

halamın torunları.
Eve gidince annemle biraz vişne topladık. Eşyalarımızı topladım. Annemin yaptığı soğuk çorbadan içtik ve annemlerle vedalaşıp köyden ayrıldık.
Yolda geven toplamak için durduk. Merkezde arabayla tur attık ve oradaki evlerin ve lokantaların sularını aldıkları çeşmeden su içtik.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Karahisara yine uğradık. Yaylada yediğimiz ballı kömeden, dut kurusu ve pestil aldık. Babam bize getirdiği dut pekmezini de önceden buradan alıyormuş. Ürünleri gayet güzeldi.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Tam deresine gelince orada da durduk. Ayşenurla gidip suyun tadına baktık. Çok az akıyordu ve tadı bayağı metalikti. Ayşenur normal maden suyu tadı olacağını zannettiği için hiç beğenmedi. Yağmur da yağmaya başladığı için diğerleri gitmediler. tamderesini eğribelden önce zannediyordum ama resimlere bakınca eğribelle kümbet arasında olduğunu anladım.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Eğribele doğru çıkarken bayağı sis vardı. Yukarı çıktığımızda bayağı üşüdük. Zamanında samsuna yürüyerek gidiş geliş yapıldığı dönemde bizim köyden bir aileye mensup Birkaç kişi burada donmuşlar.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa

Donmadan önce ellerindeki sopaları havaya kaldırdıkları için onları bulduklarında sadece ellerindeki sopalar görünüyormuş. Birinin cebinde hangi köyden olduklarına dair bir yazı çıkmış ve kimliklerini öyle tespit etmişler. O aileye soyadı kanununda buranın adı verilmiş. Bunu da babam mehmete anlatırken duydum, yani bu gidişimde.
Babamın şişeleri doldurursunuz dediği eğribelden inerkenki çeşmede durduk ve mehmetle şuayip abi damacanaları doldurmak için bekleyen insanlara söylene söylene şişeleri doldurdular.
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
 

Posted by Picasa
Gerçekten çok güzel suydu, 1 hafta o suyu içtik. Burada cennet çiçekleri 75 kuruşa satılıyordu. Şuayip abi hepimize birer çiçek aldı, ablamla biz de kekik aldık. Satıcılarla sohbet ettik.
Eğribeldeki o sis kümbete kadar hatta ordan inişte de devam etti. Kümbete vardığımızda ben daha hızlı olur diye köfte yemek daha mantıklı dedim ama diğerlei illa et dediler. Eğer et yersek kübetten aşağı inerken hava kararacaktı ve bu da bayağı tehlikeli olurdu. Burada yemeyelim dedim. Şuayip abi bari pide yiyelim dedi. Et yediğimiz yerin hemen karşısındaki pidecinin önünde yeni pidelerin fırından çıkması için 10 dk kadar bekledik. Ablam arabadan kayınvalidesinin verdiği keçi peynirini getirdi. Şuayip abi fırının yan tarafından tereyağ aldı ama tuzluydu. Hemen yakındaki kahvehaneye girdik. Camın yanındaki masaya oturduk. Millet kağıt oynuyordu. Masaya kağıt yaydık ve çay eşliğinde pidenin arasına peyniri ve yağı koyup yedik. Harikaydı. Çay da güzeldi. Peynir ve pide muhteşemdi.
 

Posted by Picasa
Çok ucuza, fazla vakit kaybetmeden yemeğimizi yemiş olduk. Şehir merkezine indiğimizde yağmur artmıştı. Orduda bir mola daha verdik ve eve gelmeden market alışverişimizi de yapıp evimize geldik. Sitede yönetici ile mehmet ayak üstü sohbet etti, adamın kümbette pide ve peynir yediniz mi dediğini duyunca gülümsedim.
Bu gezimiz de böylece bitti.