Wednesday, June 25, 2008

4 haziran

30 mayıs cuma

Sabah samsunda yukardaki küçük odada erkenden uyandık. Akşamdan hazırladığım eşyaları alıp yola çıktık. Bayağı heyecanlıydım. Önce mehmetin hastanesine gidip orada biraz vakit geçirdik sonra fatsaya gittik. Nihayet başlangıcı yaptırdık. Sonrasında bayağı rahatladım. Mehmetle onun hastanesine gittik ve onun samsuna tayin yaptıran arkadaşının son gününde onunla vakit geçirdik.

Pazartesi çalışmaya başladım. İlk gün bayağı heyecanlıydım, sanki ilk okul 1. sınıfa başlayan çocuklar gibi. Mehmetle arabayı ben kullanacağım diye konuşmuştuk ama yağmurlu bir hava olunca Mehmet beni bırakıp arabayı kendisi alıp işe gitti. O günden beri de beni işe o bırakıyor ve sonra da gelip alıyor, bakalım ne kadar böyle idare edeceğiz. İlk gün şansıma sadece bir sectio vardı. boş boş oturmak da biraz sıkıcıydı ama hiç olmazsa ilk günümü çok yoğun geçirmemiş oldum. Ertesi gün akıllanıp yanımda okumak için kitap götürdüm. Pazartesi öğleden sonra Nuriye ile polikliniğe gittim ve dayanamayıp ben de hasta muayene etmeye başladım. Polklinik sonrası idareye gidip parmak izimi verdim. Hastanede bazı kapılar parmak iziyle açılıyor ve daha da önemlisi mesai başında ve sonunda idarenin yanındaki panellere parmağınızı bastırıp giriş ve çıkış saatiniz belli oluyor. Mehmet Allah dağına göre kar verirmiş diyor (böyle mi deniyordu?), onun giriş çıkış saatleri hiç önemli değilken benimkisi parmak iziyle tespit edilecek kadar önemli. Ben de normalde saate çok dikkat eden biriyimdir.

Ameliyathane yenilenmiş, kapılar elini gösterince açılıyor, içerisi özel hastane ameliyathanesi gibi. Ama anestezi doktorlarına ait doktor odası yok. Yer bulamadıkları için yapmamışlar. Aralarda ayağını uzatıp dinlenmeye yer yok. Onu da bırak kendime ait bir dolabım bile yok. Diğer anestezi doktoruyla (üni den sınıf arkadaşım) Nuriye ile aynı dolabı paylaşacakmışız. Asistanlıkta bile biri ameliyathanede diğeri serviste iki dolabım vardı ve yine de bana yetmiyordu. Çarşamba günü haftada bir gün ameliyat yapan iki doktorun da bir dolabı paylaştığını duyunca isyan ettim ve isyanım işe yaradı, şöyle ki, artık Nuriye ile değil, diğer doktorlardan biri ile dolabı paylaşıyorum. Oda olarak ise teknisyenlerle aynı odayı kullanıyoruz. O kadar çok konuşuyorlar ki bazen insan sessizlik istiyor ama bulamıyor. Hastanede en beğendiğim şeylerden biri yemekler. Yemek maalesef ki ameliyathanenin yan tarafında küçücük bir odada yeniyor (yemekhane uzaktaymış)(burası neresi, taksimin muhteşem yemekhane terası neresi? Sanırım yakında terasta yemeye başlarlar), tıkış, pıkış. Ama yemekler bayağı lezzetli. Pazartesi yediğim yayla çorbası benim yaptığımdan daha lezzetliydi mesela. bir de güzel olan anestezi aldığımız için her gün yoğurt çıkıyor. taksimde pilav olan her gün kantünden yoğurt almak zorunda kalırdım. Taksimi 3 gündür sık sık düşünüyorum. Taksimde ameliyathanenin balkonunda otururken (acilin üstündeki camlı yer) acile gelen arabaları, yoldan geçenleri seyretmek beni mutlu ederdi. Burada görülen 2 ağacın bol miktardaki yaprakları.

Sabahları 8 de orda olmam gerekirken ben hep 20 geçe orada oluyorum. Ben gidene kadar millet kahvaltısını bitirmiş oluyor. Kaç gündür sabahları doğru düzgün bir şey yemeden çalışıyorum.

Bugün ameliyathane o kadar yoğundu ki fabrika gibiydi sanki. Onu uyut onu uyandır, hiç durma yok. Akşam nöbete de 5 vaka varmış.

No comments: