Saturday, November 14, 2015

Hacca görevli gitmek

Kutsal topraklardan döneli 5 gün oldu. İçim dolu,yaşadıklarımı hiç durmadan anlatmak istiyorum ama kimse oturup da baştan sona ne yaşadın anlat demiyor. Oradayken kurulan whatsapp gruplarına hiç durmadan mesajlar geliyor. Herkes ne kadar özlediğini, aynı ekiple tekrar orda olmak istediğini yazıyor. TV de Kabe'yi izlerken bu kadar kısa sürede ne kadar boşaldığını görünce insanın içi cız ediyor. Geçen hafta sonu biz de oradaydık. Allahım 52 gün ne çabuk geçti.
Hiç bir zaman görevli olarak hacca gitmeyi düşünmedim. Asabi bir insanım ve orada hastalara kızarım kendimi tutamam diye düşünüyordum. Sanırım bahar sonuydu. Üniversiteden arkadaşım hülya whatsapp dan mesaj attı. Ben hacca görevli gitmek için başvurdum, sen de başvur birlikte gidelim diye. Hülya'nın bu 4. Başvurusu imiş. Ama hiç çıkmamış. Düşündüm ben hastalara burada bağırmıyorum ki orada bağırayım. Zaten ameliyathaneye gelen hastanın garip olduğunu,Allah'ın bize emaneti olduğunu düşünüyorum. Orası farklı bir dünya, içeride hasta kimsesiz oluyor. Bu düşüncelerle mehmetle başvuruda bulunduk. Mülakat gününe kadar hacla ilgili birşeyler okuduk.
Sanırım bir cumartesi günüydü, Fatih'te müftülükte mülakata girdik. Eşimle birlikte başvurduğum için ikimizi de götürme ihtimalinin fazla olduğunu düşünüyordum meğer artık karı-koca götürmüyorlarmış. Mülakatta hac ve umre işleri genel müdürü ve doktor olarak da Mekke Türk hastanesinin başhekimi vardı. Ben karşımdakilerinin birinin müftülükten bir görevli, diğerinin de kurum pratisyeni olduğunu sandığım için gayet rahattım. Bana eşin mi gitsin sen mi gitmek istiyorsun dediler. Tek başıma gitme fikri beni korkuttuğu için eşim gitsin dedim. Benden sonra giren eşime de aynı soruyu sormuşlar. O da 'o gitsin,çok istiyor' demiş.
Sonrasında beklemeye,sürekli maillerimizi kontrol etmeye başladık. Bir gün eşim telefonumu verirken gösterdi. Görevlendirildiniz yazıyordu. Şok oldum. Sonra bizde başladı bir karın ağrısı. Eşim tek başıma gitmemi istemiyor ama gitme diyemiyor. Ben tek başıma Nasıl gideceğim? 9 yıldır yapışık ikiz gibi yaşıyoruz, 30-40 gün farklı bir ülkede Nasıl tek başıma yaşayacağım diye düşünüyorum. Ama mübarek yere gitme şansı var ve umre de değil, Hacc. Nasıl gitmeyeyim? İnsanlar bunun için 9 yıl bekliyor.
Gidiş tarihi öyle hemen belli olmuyor. Sürekli Ankara'yı arayıp durdum tarihi öğrenmek için. Evde tadilat işleri, evi eşim için hazırlama, kendimi hazırlama.
24.8.2015 tarihinde eşim beni Ankara'daki toplantıya yetişecek şekilde uçağa bindirdi. Ablamlar beni hacca uğurlamak için Ankara'ya geldiler ve beni alandan alıp toplantıya götürdüler. Toplantıda ana konu, Hacc bizim için ekstra bonus, asıl yapmamız gereken hacılara hizmet etmek. Ablam da zaten öncesinde Peygamber Efendimizin (sav) Dedesinin hacılara hizmet etmek için su taşıdığını anlatmıştı. Kutsal topraklara giderken içimde en çok bu istek vardı. Hacılara hizmet etmek,Allah'ın Rıza'sını kazanmak. Toplantı sonrası bize yolluktan avans verdiler ve uçak biletlerimizi verdiler. Tabii herkes ilk önce dönüş tarihine bakıp ailesine haber veriyordu. Benim bilete göre 42 gün orda kalacaktım. Sonra öğrendik ki o tarihler sadece göstermelikmiş. Elhamdulillah istediğim gibi son ekiple geldim ve en çok kalanlardan biri olarak gidiş dönüş tarihleri ile birlikte 52 gün mübarek topraklarda kaldım. Allah'a ne kadar hamd etsem az kalır. Bana genç yaşta hiç aklımda yokken hacı
olmayı nasip etti. Beni davet etti ve sadece hacı olmayı değil bir de hacılara hizmet etmeyi nasip etti.
Sabah 11 de İstanbul'dan uçağa binmiştim. Gece 11 de de Ankara'dan Cidde'ye gitmek üzere hep birlikte sanırım 300 kişi uçağa bindik. Tabii öncesinde 2 rekat namaz kılıp ihramda girdik.  Mekke'de otele varmamız aşağı yukarı 12 saatte oldu. Cidde'de havaalanında bizi çok fazla beklettiler. Bindiğimiz otobüsler otelin yerini bilmediği için bizi bayağı gezdirdi. İhramlıydık ve beklerken stresten parmağımdan kopardığım minik deri parçaları için fitre vermek zorunda kaldım. Ama elhamdulillah sonunda otele vardık ve otel daha önce gelen arkadaşımın dediği gibi çok kötü değildi. Odada saç kurutma makinesi ve kettle vardı. Boşuna taşımışım.
Odamız 3 kişilikti ve odada benden genç ve ilk defa gelen dermatologla kaldım.
Önceki yıllarda kullanılan hastaneyi kullanmayacaktık. Yeni bir yer kiralamışlar,kaldığımız otelle bağlantılı hatta aynı binada. Sanırım 1-2 gün çalışmadık. Kabeye gidip umremizi yapıp ihramdan çıktık. Hastane yeni olduğu için hastaneyi biz kurduk. Beni önce acil gözleme  sorumlu olarak
yazmışlar. Acil gözlemde hemşireler yerleri sildiler. Yataklar tek tek geldi. Ben de yatakları silmeye
yardım ettim. Yanımda çalışacak pratisyenlerle eksikleri tespit edip depodan aldık. Ertesi gün yerimi değiştirdiler ve beni yoğun bakıma verdiler. Yoğun bakım da kurulmuştu. İlk haftalar 8-16 mesaisinde çalıştım. Sonra 3 eylülde gelmesi gereken ekip Medine'ye gidince onların gelmesini bekledik. 2 gün Medine'de kalıp geldiler ve şiftlerimiz değişti. Onlar geldikten sonra 3 şift çalıştık. 08-16,  16-24 ve 24-08. İlk başta yeni şiftte çalışmak zor geliyordu ama hemen kısa sürede alışıyorduk. Gündüz mesaisinde çalışanlar mesai biter bitmez hazırlanıp 16:30 da buluşup ya Kabeye yada umre yapmak üzere Tenim'e Hz Ayşe mescidine gidiyordu. 16-24 çalışanlar hiç yatmadan  direkt Kabeye gidip sabah namazını da kılıp dönüyorlardı yada gece 3 te   teheccüt için kalkıp Kabeye gidip sabah namazını kıldıktan sonra dönüyorlardı. Ben bu şiftte sanırım fazla çalışmadım yada bu dönem Hac dönemine geldi. Gece çalıştığımda yoğun bakımda Cemile hemşire ve personelimiz nezaket hanım kahvaltı alıp getirirler  ve sohbet ederek kahvaltı ederdik. Sabah mesaiden çıkınca yatıp saat 3-4 gibi otelden çıkıp Kabeye giderdim. Şiftler değişmeden önce tavafa oda arkadaşım ve enf doktorları .Ama sonra şiftler değişti arkadaşlarla mesai saatlerimiz uymadı. Ben 1 hafta Kabeye
Ankara'dan Semiha hemşire ile gittim. Aslında bu şiftlerin değişmesinin böyle bir güzelliği oldu farklı farklı insanlarla arkadaşlık etmek zorunda kaldım. Hepsini de çok sevdim ve çok güzel hatıralarım oldu. Bizim en büyük sıkıntılarımızdan biri kadın olarak taksiye tek veya iki kişi binemememizdi.  Otelin önüne iner ihramda girmiş erkek var mı diye bakardık yada beklerdik birileri  gelir de biz de onlarla birlikte gideriz diye. Allah razı olsun çoğunluk bize çok yardımcı oldu. Arkadaşlarından ayrılıp ayrı arabalarda gitmek zorunda kaldılar, kimimiz onları çok bekletti ama seslerini çıkarmadılar. Gerçi bir gün bir grup erkek sağlık çalışanını durdurup onlarla umre yapmaya gittik ve ertesi gün tekrar aşağı indik. Baktık tekrar aynı grup otelden çıkıyor bir heveslendik ama kafalarını çevirip bizi görmemezlikten geldiler, kızlarla birbirimize bakıp güldük. Bu günlerde umre yapmaya eczacımız ve eczacı kalfası Abdullah beyle birkaç kere gittik. Hele bir seferinde üst tavaf halkasında eczacı ve dermatologla tavaf yaparken yağmur yağmaya başladı ki ne yağmur herkes sırılsıklam oldu. Çantamdan şalımı çıkarıp başıma ve omuzlarıma örttüm. Namaz vaktine çok az kaldığı için koşturarak yaptık tavafı. Benim ayağımdaki deri patikler kaydığı için ayağımdan çıkardım. Yerler ıslak yine de ayağım kayıyor ve sağılsınlar kızlar aralarına alıp kollarıma girdiler de kayıp düşmekten kurtuldum.  Ne güzel gündü o gün. İlk gittiğimiz günlerde sürekli yağmur yağıyordu bugün de o günlerden biriydi.
Yemeklerimiz otelde çıkıyordu. Önceki yıllarda öğle yemeği yokmuş ama bu yıl öğle yemeği de verdiler. Hatta hacılara öğle yemeği yoktu sadece biz çalışanlara veriyorlardı. Yemek dışarda bir yerde pişip geliyordu. Yemek dağıtanlar da bizim gibi Türkiye'den görevli gelmişlerdi. Yemeğe geç kaldığımızda yoğurt, zeytin meyve birşeyler veriyorlardı. Ekmek zaten hep yemekhanede açıktaydı. Çamaşır için otelin 7. Katında çamaşırhane vardı. Ben hiç çıkmadım. Birkaç tane merdaneli makine varmış ve de kurutma makinesi. Kızlar yıkayıp kurutuyorlardı. Kurutma makinesini çalıştırmazsan ipe de asabiliyormuşsun. Biz oda arkadaşlarımla yandaki Türk bakkalından aldığımız leğende
elimizde yıkıyorduk ve sürekli yataklarımızın üstünde çamaşır serili oluyordu. Formalarımızı
kendimiz yıkamıyorduk, onları çamaşırhaneye veriyorduk ve yıkanıp ütüleniyordu.
Orda genelde herkes kısır,çiğ köfte, yağda yumurtayı özledi, eminim başka yemekleri özleyenler de vardır. Çiğ köfte ve kısır 1-2 kere yapıldı. Bir sefer acilde yapıp whatsapp dan resim attılar. Biz giyemedik ama Can'ımız çok çekti. Sağlık memurumuz Ahmet ben size bulgur bulunca çiğ köfte yapacağım dedi. Onlarla şiftlerimizin değiştiği bir gün yoğunlarımız sorumlu hemşiresi aradı. Doktor hanım oteldemisiniz diye sordu. Hayır Kabedeyim, tavaftayım nolu dedim. Yemek vardı onun için aradım dedi. Meğer Ahmet çiğ köfte yapmış beni de unutmamışlar sağolsunlar  , ama nasip olmadı. Yeniden gitsem yanımda bulgur ve küçük bir elektrikli ocak, tencere götürürdüm.
Hastanede bayağı yoğun  çalışıyorduk. Arafat öncesi hiç yorgun hissetmedim. Hastalar hacı olunca onları memnun etmek için elimizden geleni yapıyorduk. Hastaları tek tek dolaşıp başlarına su bırakıyorduk. Birbirimize su veriyorduk sonuçta biz de hacı olmaya gelmiştik. Boş anlarımızda sürekli Kuran okuyorduk, sonuçta harem bölgesindeydik ve yaptığımız herşey kat kat sevaptı. Namazlarımızı hemen vaktinde kılıyor kuşluk namazı, evvabin  namazını da çoğu kişi kılmaya
çalışıyordu. Herkes Kuran'ını yanında getirmişti. Benim Kuran'ım biraz büyük ve ağırdı. Onun için sadece mesai saatlerinde okuyabiliyordum. Sonra telefonuma Diyanetin Kuran programını yükleyip Kabeye giderken otobüste ve Kabe'de de okumaya başladım. eylül başında Türk hacı sayısı da arttığı için ring şeklinde otobüs seferleri başladı. Sadece diyanetle gelen Türk hacılar biniyordu ve sürekli Kabe ile Türk otelleri arasında gidip geliyordu. Bu otobüsler bizim işimizi bayağı kolaylaştırdı. Kimi Zaman kendime arkadaş bulamadım. İlk başta Kabeye  tek başıma gidip gEldim sonra çarşıda da rahat rahat gezebilmek için kendime peçe aldım.  Bu sayede Kabeye de çarşıya da tek başıma rahat rahat gittim. Peçe takmayı da çok sevdim.
Arafat'a kadar hacılığımıza  zarar gelmesin diye hiç günah işlememeye,dedikodu yapmamaya birbirimizi kırmamaya çok gayret ettik. Arafat öncesi insana sayısı çok arttığı için otobüs seferleri kalktı. Taksiler 10-20 riyale Kabeye götürürken 100-200-300-400 riyal kendi kafalarına göre istemeye başladılar. İnsanlar bu kadar parayı vermedikleri için yada taksi bulamadıkları için 6 km lik yolu yürüyerek Kabe'ye gidip gelmeye başladılar. Bu dönemde ben hasta olduğum için Arafat'a hazırlanmak adına Kabeye gitmedim. Mesai sonrası otelde  istirahat ettim.
Hac dönemine yakın oruç tuttuğumuz günler de oldu. O ara zaten gece çalışıyordum ve yoğun bakımda kızlar gece kahvaltısını getiriyorlar ve hep birlikte sahurumuzu yapıyorduk. Sonra zaten  öğlene  kadar uyuyorduk. Bir keresinde Semiha ve nezaket hanımla Kabeye gittik. Ben çantamı yiyecekle doldurdum. Tavaf yaptık ama çantam o kadar ağır ki,  oruç açtıracağım sevap diye hiç sesim çıkmıyor. Akşam namazını safa- Merve arasında sayfaya yakın bir yerde kıldık. Nezaket hanım oruç değildi dışarı çıktı ve bir daha giremedi. ( Duvar dibinde oturuyoruz ) ne sonrası ben getirdiğim dantelli örtüyü serdim önce sonra tabaklara tek tek getirdiğim domates salatalıkları meyveleri doğradım. Domates salatalığın üstüne zeytin ve zeytinyağ döktüm. Ekmekleri dilimledim. Yandaki Endonezyalı kadınlar ağızları açık bizi seyrettiler. Onları da buyur ettik soframıza. Ne güzel bir iftardı, ne güzel bir gündü.
Arafata çıkacağımız gün de oruçluyduk. İnsan orda elde edebileceği hiç bir sevabı kaçırmak istemiyor.  O gün mesaide yoğun bakımda ellerimize kına yaktık. ( Burdaki  kınalar çok iyi 10 dek elinde tut hemen tutuyor.)  Daha önce görevli olarak gelen arkadaşlarım Arafat'ta aç kaldıklarını hatta susuz kaldıklarını, üşüdüklerini  söylemişlerdi. Yanıma kraker,meyve domates salatalık, su aldım. Bunları orda tüketeceğimiz için geri dönüşte yürürken bana ağırlık yapmaz diye düşündüm. Ama üşürsem diye şalımı alsam mı almasam mı çok düşündüm. Sonunda ben de çoğu arkadaşım gibi hastanede çalıştığım formalarımla giderim orda dönüşte feracemi giyerim diye plan yaptım. Arafat'a gitmeden bir gün önce akşam toplantı oldu. Arafat'ta herkes 3 yada 4 saat çalışacaktı. Hangi grup ne yapacak anlatıldı ama hiçbirimiz bişey anlamadık.
Bugün 14 kasım 2015 nöbetteyim ve Hacc dan döneli tam 1 ay olmuş. Şimdi farkettim. Ne acı, Zaman ne çabuk geçiyor. Bu yazının çoğunu da bu nöbette yazdım.



1 comment:

g said...

Ne güzel maşaallah bana da yaşattınız oraları... Allah size tekrarını nasip etsin bana da Hac nasip etsin inşaallah