Tuesday, March 13, 2007

yeni bir başlangıç


Aslında yazmamamın en büyük nedenlerinden biri kocama bir isim bulamamamdan kaynaklanıyor. Geçen sefer ismimi saklamadan yazdım ama şimdi tanıdığım bazı insanların hayatımı okumalarını istemiyorum. Neyse sabahın bu saatinde yazmaya karar vermiş ama isim bulmak için arka odaya giderken (kitap kahramanlarının isimlerine bakacaktım (o da benim kahramanım değil mi?)) birden dank etti ve Mehmet isminde karar kıldım.
Dün beklediğim misafirler geldi hem de ayşegülün deyimiyle bonuslu olarak. Ben bir aile beklerken, iki aile geldi. Bu arkadaşlarımın eşleriyle birlikte bize ilk gelişleri. Bir ilkti ve biz nihayet bunu gerçekleştirdik (biraz hb nin baskılarıyla da olsa). Çok fazla konuşamadık, birbirimize doyamadık ama yine de çok güzeldi. Erkenden kalktılar (eee herkes bizim gibi boş değil milletin çoluğu çocuğu ve tabii sabah gidilecek bir işi var), halbuki bizim daha meyvemiz vardı. Misafirler erkenden gidince ortalığı toparladım ve yeni demlediğim ama misafirlerin içmediği çaydan birer bardak koydum ve tv karşısında ertesi gün için plan yapmaya başladık. Güya sabah erken kalkıp sinemaya gideceğiz. Tayin yerleri belli olmuş mu diye açıp baktık. Hala bişey yok. Bakanlığın sayfasında uğraşırken, tv de bir film dikkatimi çekti (Blackboards). Seneler önce bir arkadaşım sinemada seyretmişti. Önce o, daha sonra da annem ve kız kardeşim bana bu filmden bahsetmişlerdi. Fazla düşünmeden biraz da gerçekçi davranarak ertesi günkü plandan vazgeçip, üstümüze önceki gece biten fuşya battaniyemi örtüp filmi sonuna kadar seyrettik. Güzel filmdi. Mehmetin çok hoşuna gitmese de benim gitti. Sanırım 3 gibi yattık. Gece konuşurken aklıma 2 haftalık ayrılığımız geldi. Nasıl olacak diye düşünmeden edemiyorum. Birlikte yaşamaya o kadar alıştım ki, elimde olmadan gözümden birkaç damla süzüldü ama karanlıkta o fark etmedi bile.
Ve bu sabahım bakanlık sayfasını açma merakı ile erkenden başladı. Ama hala bir hareket yok.
Yazıyorum, biraz da senin için Ak.

Bu kadar yazmışken hafta sonumu da yazayım dedim. İstanbula dönerken güya günlerimizi gezerek geçireceğiz diye konuşmuştuk. Ama biz daha çok uyuyarak geçirdik. Tabii gezdiğimiz günler de oldu. Anadolu kavağına gittiğimiz gün gibi çok soğuk bir günde Anadolu hisarına gittik. Senelerdir hisarın yanındaki dere dikkatimi çekiyordu ve bir türlü o noktada durup, etrafı seyretmek nasip olmamıştı. Bu sefer mehmetin başına bere almayı da unutmadan , hisar civarında biraz gezindik. Öğretmenevine gittik. Gerçi ben deniz kıyısında değil, dere kenarında zannediyordum ama yine de çok güzel bir manzarası vardı. Zaten yiyecek fazla bişey olmadığı tiyosu aldığım için sadece sıcak bişeyler içmek istiyorduk ama sadece içerde servis olduğu için vazgeçtik. Yan taraftaki Küçüksu kasrı da her gün açık değilmiş. Yazın kim bilir buralar ne kalabalık oluyordur.
Daha sonra eve dönüş yolunda kuleliyi daha yakından görmek için durduk. Ortaokuldayken amcamlar çengelköyde otururlardı ve hafta sonları bizi aldığında gezmeye kulelinin karşısına getirirdi. Oralarda gezinirken aklıma çocukluk günlerim ve önceki yılki 19 mayıs toplantısı geldi.
Kuleliden ayrılırken tepemizdeki ağaçlardaki sürü şeklindeki kuşlar harekete geçti ve bir müddet sonra korktuğum başıma geldi ve kuşlardan biri başıma pisledi. Bu arada sanki yağmur yağıyormuş gibi çok ses geliyordu. Halimiz komikti doğrusu.

3 comments:

Unknown said...

Hayirli olsun canim arkadasim...unutmusum blog'a yorum yazmayi..bu 3.yazisim.digerleri eklenir mi eklenmez mi bilmiyorum.eklenme ihtimaline karsi tekrarlamayayim..simdi kisa yazayim ben seni bundan sonra surekli ziyaret ederim..bana da cay demlersin degil mi???

nerminn said...

arzucum teşekkürler. ben de bissürü şeyi unutmuşum. resim eklemeyi başaramadım mesela.
sana çay da demlerim, şehriye çorbası da yaparım. sen yeterki gel

Unknown said...

ya nermin kardes ne diye kimligimi acikliyorsun sen benim ya!!!!ben de burda saklaniyoruz sandim hepimiz...mehmet ,nermin,ak....guzel guzel gizlenmistik...attin beni ortaliklara:))