Tuesday, August 12, 2008

patos


fındık zamanı olduğu için dün bütün gün boş boş oturduk. burada fındık zamanı olunca kimse cenazaye bile pek gitmezmiş. herkesin de fındığı var. hastanede çalışanlar dahi, arta kalan zamanlarında fındık toplamaya gidiyorlar. işten sonra mehmetle birlikte basri amcayı ziyarete gittik. basri amca babamın eski bir arkadaşı, çocukken bizi bazen onlara gezmeye getirirlerdi. kızları selma ile arkadaştık. evimizi tutacağımız zaman babam basri amcayı aramıştı ve onunla birlikte ev aramıştık. evi tuttuğumuzdan beri de onu aramamıştık. tabii bizi görünce nereye kayboldunuz falan deyip biraz sitem etti. sonra 'neden sabah gelmediniz? fındık toplama zamanı neredeydiniz? iş bitince geldiniz', dedi. şansımıza sabah köyde fındık toplamışlar ve fabrikaya yeni gelmişler. bu arada daha önce fabrikaya babamla beraber gitmiştik ama ne mehmet ne de ben yola hiç dikkat etmemiştik. o yüzden de yerini bulmamız çok da kolay olmadı. basri amca ile ziyaret sebebimizi konuştuk, yardımcı olmaya çalıştı ama biraz da 3. kişiden kaynaklanan nedenlerle çok da yardımcı olamadı. eşi de oradaydı ve onunla da görüştük. sonrasında fabrikanın arka bahçesinde güneşlenmeye (kurutulmaya demek daha mantıklı galiba) bırakılan fındıkların yanına gittik.
traktöre bağlı patos isminde bir makine geldi ve biz de fındıkların kurumuş yeşil kısımlarından (çotanak yada kavsak) nasıl ayrıldığını biraz bekleyip görmüş olduk.
bayağı ilginç geldi. vakumlu kocaman bir boru yardımı ile (arkadaki çömelmiş iki kişi basri amca ile bir yakını, fındıkların vakumla makineye çektiriyorlar.)

kurutulmuş fındıklar makineye çekiliyor ve sonra makine yan tarafındaki borulara takılı olan çuvallara bildiğimiz kabuklu fındığı ayıklayıp veriyoor. bu arada da biraz toz çıkartıyor. bugünlerde burada yollarda sürekli patos görüyoruz. (resimde solda 3 dolu çuval görünüyor. onlar makinenin ayıkladıkları fındıklar)
bize sağolunlar biraz da taze fındık verdiler ve oradan ayrıldık.
bugün ise düne göre daha yoğunduk. sabah biraz geç de olsa peşpeşe birkaç vaka aldık. genellikle sezeryandı. bizim teknisyenlerden birinin dediğine göre gelinler fındıktan kaçmak için doğumlarını bu aya rastgetiriyorlarmış. bu kadar akıllılar mı yoksa sadece tesadüf mü bilmiyorum.
öğlendene sonra acildeki doktor arkadaşımın yanına gidip geçici görev işini konuştum. resmen başıma bela oldu. geçen haftaki tatilim boyunca aklımdan çıkmadı, uykularımı kaçırdı. bakalım arkadaşım bir çözüm yolu bulmuş gibi gözüküyor bakalım inşallah öyledir (benim yerime mehmetin gitmesi).
beratla telde konuştuk burada bir türlü laptop beğenemedik ve kendisine abd'den sipariş verirken bir tane de bana getirtecek. ikimizinkisi aynı model ve bayağı küçük bir şey olacak. İnşallah kazasız belasız gelir de benim de artık ciddi ciddi güzel bir bilgisayarım olur. bu eski külüstür de mehmetin olacak. uzun zamandır yazmadığım için sanırım mehmete ilk maaşımla aldığım evlilik yıl dönümü hediyemi de buraya yazmadım. biraz zorla kavuşsak da (parasını ödedikten 1 ay sonra) samsung U900 soul (siyah olanından) aldım. telefonunun ne kadar eski olduğundan bahsetmiştim. bu sayede hem ilk maaşımı ona harcama onuruna eriştim hem de evlilik yıl dönümü hediyesini almış oldum. bir de orjinalinden milli takım forması aldım. milli maçların sanırım son ikisini o forma ile seyretti.
bugün bir de reyhanla konuştuk maalesef umre için (sanırım kurbandan sonra yani taaa bu gidişle gelecek bahara) istediğim çantayı bulamamış. beratdan da laptop için nine west'e çanta bakmasını söylemiştim, sanırım daha gidip bakmadı. küçük yerde yaşayınca işte böyle oluyor.
hastaneden mesai bitiminde hızla ayrıldım ve eve geldim çünkü bugün uzun zaman önce persana verdiğim perde siparişi ile (mutfak ile salon arasına) mutfak masamız gelecek (nihayet artık biz de kamburumuz çıkmadan yemek yiyebileceğiz).
biraz bekledikten sonra perdeciler geldi, meğer ikisi aynı ekipmiş. önce rustiği duvara yerleştirdiler sonra da masayı monte ettiler. perdeye biton para verdim ama şimdi biraz tereddütteyim, acaba yanlış mı yaptım diye. acaba (açık fıstık yeşli duvar) mavi renk perde istiyorum diye tutturmasamıydım?
tam benim istediğim şekilde dikmemişler ve odayı biraz karanlık gösterdi. sanırım balkon camı yapılınca ve mutfak masamız balkona çıkınca biraz daha ferah görünür.
adamlar gittikten sonra akşam yemeği olarak en hızlı olabilecek şeyi yani gözlemeyi hazırladım ve eğilmeden (sehpaya) rahat rahat tv karşısında hem de ak nın zamanında hediye ettiği mavi mum eşliğinde yemeğimizi yedik.
ya aslında fotoğraf makinesi olmadığı için cep telle patos resimlerini çekmiştim ama picasaya bir türlü atamadım.
not:bu resimler sonradan aktarıldı. mehmetin yeni telefonu ile çekildiler.

Sunday, August 10, 2008

bilgisayarımız çöktü. mehmetin geçen ayki nöbetinde içine tam tamına bir anda 11 virüs girdi ve sonra da kapandı. geçen hafta yozgata gittik. eve yeni geldik. yazacak çok şey var.

Tuesday, July 08, 2008

bugün teknisyenlerden biri internetle ilgili bir örnek verdi ve o yüzden meslekle ilgili (okunursa başıma işler açabilecek) iki yazımı kaldırıyorum.
bugün yine aynı nedenle canım sıkıldı (hatta biraz da ağladım) ve 3 günlük izin aldım. cuma günü işe döneceğim. eve gelirken çok mu tepki gösteriyorum acaba diye düşündüm. içime bir korku geldi ya bu kadar direnmekle yanlış yapıyorsam diye. ama bir taraftan da kimse kolay kolay gitmek istemez diye düşünüyorum. artık hayırlısı diye dua edeceğim. bu arada idaredeki kızdığım adamla (bilmiyorum burada yazmışmıydım) aram düzeldi.
perşembe günü gardrobumuz gelecek ve monte edilecek. evimizin biraz daha döküntüsü ortadan kalkacak. son günlerde sürekli kötü rüya görüyordum ve dün sabah mehmet buna iyice inandı, çünkü dudağımda kocaman iki tane uçuk çıktı.

Tuesday, July 01, 2008

geçici görev

Bugün, insanın arkasında güvendiği, sevdiği bir kişinin olmasının ne kadar önemli olduğunu anladım.
Bugün öğlene kadar olan vakit sessiz, sakin geçti. Sadece 1 yada 2 hasta ile ilgilendim. Diğer zamanlarda İskenderiye dörtlüsünün yeni başladığım ikinci cildini okuyarak geçti. Öğle yemeğinden sonra annemi aradım. Daha çok alparslanla ilgili konuştuk. Annem biraz yengemlere kızmış, ölen çocuğu hiç düşünmüyorlar, sadece kendi oğullarını düşünüyorlar diye.
Öğleden sonra ameliyathanede netten yerel gazetelere bakarken sekreter bana imzalamam için idareden kağıt getirdi. Okuduğumda daha doğrusu ‘geçici görev’, ‘aybastı’ kelimelerini görünce şok oldum. Hemen ‘aybastı neresi? Buraya çok uzak mı?’ diye sordum. Sonrasında ağlamaklı bir halde ‘hayır, ben hiçbir şey imzalamayacağım. Eşimle konuşmadan hiçbir şey imzalamam’ dedim. Sonrası tamamen can sıkıntısı ile geçti. Sürekli mehmetle telefonda konuşarak geçti. Bu olayı ilk duyduğumda neye uğradığımı şaşırdım ve zannettim ki diğerlerinin bundan haberi var. O kadar üzüldüm ki anlatamam. ‘ben burada sizinle çalışmaya meraklı değilimmm’ diye bağırmak geçti içimden. Ama Allah’tan bağırmamışım. Sakinleşmem çok uzun süremi aldı. o anlarda taksimde esme ve mehmetin özellikle de esmenin benim için ne kadar önemli olduğunu farkettim. Başhekimden izin aldım, ertesi gün il sağlık müdürlüğüne gitmek için.
Akşam eve gelince babamı aradım. Basri amcayı arasın da o da başhekimle konuşsun diye. Şansa bak ki basri amca istanbuldaymış. Sonrasında babam ‘ne olacak kızım, ne raporu alacaksın? Kim söyledi yolun kapalı olduğunu? 1.5 saatte gidiliyor, 3.5 saati kim söyledi?’ deyince tamam baba tamam dedim. Mehmet de ‘ baban iyi ki başhekim değilmiş’ dedi. Akşam ilerleyen saatlerde artık bu fikre alışmıştım. 3 ay boyunca Çarşamba günleri gidip orada çalışacağım.

Monday, June 30, 2008

kaza

Öğlende annem aradı. Alparslan kaza yapmış (taylanda bizimle gelen kuzenim) dedi. Hafta sonu kız kardeşinin düğünü vardı. dün akşam, 18 de biten düğün sonrası, kuzenlerini otogara götürürken bir motorsiklete çarpmış ve bir kişi ölmüş, diğeri yaralanmış. Alparslanı tutuklamışlar. Bayağı canım sıkıldı. Ölenin Allah ailesine sabır versin ama insanların tedbirsizlikleri hem kendi canlarından ediyor hem de başkasının hayatını söndürüyor. Sanki altlarında harley davidson var da arabaların arasında cirit atıyorlar, bir de başlarına da kask takmazlar. İnsan ölene mi üzülsün, ailesine mi üzülsün, yoksa kazayı yapana mı üzülsün şaşırıyor.

Wednesday, June 25, 2008

4 haziran

30 mayıs cuma

Sabah samsunda yukardaki küçük odada erkenden uyandık. Akşamdan hazırladığım eşyaları alıp yola çıktık. Bayağı heyecanlıydım. Önce mehmetin hastanesine gidip orada biraz vakit geçirdik sonra fatsaya gittik. Nihayet başlangıcı yaptırdık. Sonrasında bayağı rahatladım. Mehmetle onun hastanesine gittik ve onun samsuna tayin yaptıran arkadaşının son gününde onunla vakit geçirdik.

Pazartesi çalışmaya başladım. İlk gün bayağı heyecanlıydım, sanki ilk okul 1. sınıfa başlayan çocuklar gibi. Mehmetle arabayı ben kullanacağım diye konuşmuştuk ama yağmurlu bir hava olunca Mehmet beni bırakıp arabayı kendisi alıp işe gitti. O günden beri de beni işe o bırakıyor ve sonra da gelip alıyor, bakalım ne kadar böyle idare edeceğiz. İlk gün şansıma sadece bir sectio vardı. boş boş oturmak da biraz sıkıcıydı ama hiç olmazsa ilk günümü çok yoğun geçirmemiş oldum. Ertesi gün akıllanıp yanımda okumak için kitap götürdüm. Pazartesi öğleden sonra Nuriye ile polikliniğe gittim ve dayanamayıp ben de hasta muayene etmeye başladım. Polklinik sonrası idareye gidip parmak izimi verdim. Hastanede bazı kapılar parmak iziyle açılıyor ve daha da önemlisi mesai başında ve sonunda idarenin yanındaki panellere parmağınızı bastırıp giriş ve çıkış saatiniz belli oluyor. Mehmet Allah dağına göre kar verirmiş diyor (böyle mi deniyordu?), onun giriş çıkış saatleri hiç önemli değilken benimkisi parmak iziyle tespit edilecek kadar önemli. Ben de normalde saate çok dikkat eden biriyimdir.

Ameliyathane yenilenmiş, kapılar elini gösterince açılıyor, içerisi özel hastane ameliyathanesi gibi. Ama anestezi doktorlarına ait doktor odası yok. Yer bulamadıkları için yapmamışlar. Aralarda ayağını uzatıp dinlenmeye yer yok. Onu da bırak kendime ait bir dolabım bile yok. Diğer anestezi doktoruyla (üni den sınıf arkadaşım) Nuriye ile aynı dolabı paylaşacakmışız. Asistanlıkta bile biri ameliyathanede diğeri serviste iki dolabım vardı ve yine de bana yetmiyordu. Çarşamba günü haftada bir gün ameliyat yapan iki doktorun da bir dolabı paylaştığını duyunca isyan ettim ve isyanım işe yaradı, şöyle ki, artık Nuriye ile değil, diğer doktorlardan biri ile dolabı paylaşıyorum. Oda olarak ise teknisyenlerle aynı odayı kullanıyoruz. O kadar çok konuşuyorlar ki bazen insan sessizlik istiyor ama bulamıyor. Hastanede en beğendiğim şeylerden biri yemekler. Yemek maalesef ki ameliyathanenin yan tarafında küçücük bir odada yeniyor (yemekhane uzaktaymış)(burası neresi, taksimin muhteşem yemekhane terası neresi? Sanırım yakında terasta yemeye başlarlar), tıkış, pıkış. Ama yemekler bayağı lezzetli. Pazartesi yediğim yayla çorbası benim yaptığımdan daha lezzetliydi mesela. bir de güzel olan anestezi aldığımız için her gün yoğurt çıkıyor. taksimde pilav olan her gün kantünden yoğurt almak zorunda kalırdım. Taksimi 3 gündür sık sık düşünüyorum. Taksimde ameliyathanenin balkonunda otururken (acilin üstündeki camlı yer) acile gelen arabaları, yoldan geçenleri seyretmek beni mutlu ederdi. Burada görülen 2 ağacın bol miktardaki yaprakları.

Sabahları 8 de orda olmam gerekirken ben hep 20 geçe orada oluyorum. Ben gidene kadar millet kahvaltısını bitirmiş oluyor. Kaç gündür sabahları doğru düzgün bir şey yemeden çalışıyorum.

Bugün ameliyathane o kadar yoğundu ki fabrika gibiydi sanki. Onu uyut onu uyandır, hiç durma yok. Akşam nöbete de 5 vaka varmış.

Mehmetle evimizdeyiz. O geçen hafta evlilik yıl dönümümüzde (2.yılımızı kutladık) ona aldığım kırmızı beyaz formasıyla maç seyrediyor. Ben ise fotoğraf makinemizde uzun zamandır duran resimlerimizi bilgisayara aktardım. Maç bayağı heyecanlı gittiğinden Mehmet heyecanlandıkça ben de tv’ye bakıyorum. İnşallah yenerler.
Resimlere baktıkça ne kadar çok şeyi yazmadığımı fark ettim. Yazmak için çok geç ama ben yine de bazı resimleri koyacağım.

daha önce annemlerde kalırken dikiş diktiğimi yazmıştım. bu o eserlerimden biri. yeğenim ayşenura çanakkale-bursa gezisi öncesi diktiğim seyahat yastığı. tüm arkadaşları bayılmış. 'teyze, acayip rahattı' diye seyahat sonrası memnuniyetini bildirdi. şimdi acaba mehmetin yeğeni çubuk krakere de mi diksem diye düşünüyorum, ikeadan aldığım kumaşla.

muhammed emin henüz nakile gitmeden önce, hatta kateter takılmadan önce çekilmiş bir resim. ablamın dediğine göre muhammed her polkliniğe gittiklerinde gidip bu masaya oturuyormuş. ilk başlarda sekreter kızsa da onu bir türlü masadan inmeye ikna edemememiş. bir müddet sonra da adam onun masada oturmasına alışmış. benim gördüğüm kadarıyla sekreterle araları gayet iyiydi.

yukardaki resimdeki muhammed eminin bir zamanlar oda arkadaşı olan ercan abisi. ercan ve kardeşi hemofili hastası. muhammedin odasında yatarken günleri gayet eğlenceli geçmiş. ablam 'o günlerde bizim odadan kahkaha sesi eksik olmuyordu' diyor. sürekli şakalaşıyorlarmış. birlikte bilgisayarla ve play stationla bol bol oyun oynamışlar. bu resim ise onların kontrole geldiklerinde (samsun dışından geliyorlar) muhammedi ziyarete geldiklerinde çekilmiş bir resim. muhammede kateter yeni takılmıştı.
bu resim ise kateter takıldıktan sonra, ameliyathaneden yeni geldiğinde çekildi. onu kandırdığımı düşündüğü için göğsüme kocaman bir tekme atmıştı.
babamların mağazasının açılışından daha önce bahsetmişmiydim bilmiyorum ama bu bizim aile için çok önemli bir olaydı. babam iş değişikliği yaptığı için, bütün çevresinin bunu öğrenmesi için bu açılışın yapılması gerektiğini söylüyordu. gerçi babam çalışmıyor, kardeşlerim çalışıyor ama olsun. bu binayı babam yaptırdı. benim son eserim, 'selimiyem' diyor. herkes de mağazayı çok beğeniyor. açılışta vali 'kendinizin mi? yoksa kira mı?' diye sormuş. türkiye genelinde istikbal mağazaları da dahil en güzel 2. mağazaymış. açılış babam için çok önemli olduğu için istanbula gidişimizi pazar gününe erteledik.
açılışta, milletvekilleri, vali, kayseriden boydaklardan biri ve kardeşim berat konuştu. babam için hepsinin konuşması önemliydi de bizim için en önemlisi beratın konuşmasıydı. önceki günlerde acayip heyecanlı olmasına rağmen işi çok iyi kıvırdı. tüm organizasyon da ona aitti. organizasyon şirketi 4000 ytl isteyince tüm organizasyonu kendisi yaptı. herşey mükemmeldi (spiker kadın haricinde).
açılış sonrası mağazanın içi. yukarda kızlar klasik müzik çalıyorlar. aşağıda ise çocuklar oyun alanında.
bu da mağaza açılıştan önce. sağdaki takım beratın çok beğendiği bir takım (ben beğenmeyince bayağı şaşırmıştı). soldaki ise yeni gelen ve benim iki kuzenin de aldığı takım.

açılışta ümmühanın kızı nihan çok şekerdi. annemler ve benim sayemde, tabii kendinin de şirinliği sayesinde. üstündeki elbiseyi annemler umreden almışlar.

bolero geçen yıl istanbuldan aldığım elbisenin bolerosu. tacı ise teyzesi yani bendeniz yaptım. aynı taçla benim de bir kaç resmim var. nihan bu tacı ilk taktığında çevresindeki çocuklara 'benim kuşum var, senin yok' deyip durdu.

ne zaman resmini çeksem ya eli, yada elbisesinin kurdelesi ağzındaydı. kendisi teyzesinden çok korkuyor. çünkü ne zaman yakalasam, havalara kaldırıyorum, omuzuma oturtuyorum. onun da yüksekten ödü kopuyor. napayım yakalayınca ne yapacağımı şaşırıyorum, hamur gibi yoğurasım geliyor. şirin ama değil mi? aynı annesinin küçüklüğüne benziyor.
açılış sonrası babamın ve bizim arabaya bissürü çiçek yükledim. en güzel 3 tanesi kendi evim için.

ablamlar bir haftalığına samsuna geldiler şuayip abinin ankaraya kontrole gitmesi için (böbrek nakli olduğu için). bu resmi ilk görüştüğümüzde çektim. zaten iki kere görüşebildik.

sondan bir önce; evimizi bakmaya gittiğimizde bu resmi çekmiştim. 3 gün sonra da kiraladık, boş olan daire.
bu da evimizin anahtarları, benim anahtarlarım. pembe olan evin, mavi olan apartman kapısının anahtarı.
maalesef maç bitti ve yenildik. ama bence en iyi bu maçta oynadılar, diğerlerinde goller tesadüf eseri gibiydi. maç sonrası mehmet hemen foramsını çıkardı. halbuki ben o formayı uğurlu ilan etmiştim.

Saturday, June 21, 2008

nihayet

Evet nihayet evimize internet bağlandı. yeni bir laptop henüz alamadık. mehmet işin uzayacağını düşünüp (bir de o maç seyrederken benm çıldırmamam için) eve telefon ve adsl bağlattı. İnşallah yakında yazılar gelecek. bu arada mesajlarınız için teşekkürler. yakında onlara da cevap yazacağım. şimdi temizlenecek bir ev beni bekliyor. görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın.

Thursday, May 29, 2008

10 günlüğüne istanbula gittik ve nihayet büyük bir koşuşturmayla ev eşyalarımızı aldık. evimize taşındık, fatsada. henüz eşyalarımızın tamamı gelmedi. ev bize küçük geldi. tüm giysi ve kitaplarmız, yorganlarımız tıkışpıkış oldu. biraz buhranlar geçirdim ama mehmet sağolsun beni teselli ediyor. yine de Allaha şükürler olsun, artık bizim de evimiz var ve bizim de eşyalarımız nihayet bir arada olacak. bir haftadır evde temizlik yapmaya çalışıyorum. geçen cuma günü taşındık. yani yarın 1 hafta olacak. küçük yerde yaşamak garip geliyor. işe de yarın başlıyorum. İnşallah uzun uzadıya daha sonra yazacağım. tabii yaşadıklarımızı unutmazsam.

Saturday, May 03, 2008

Salı günü ev temizliği ile geçti. Gece Mehmet nöbette olduğu için gece yalnız uyumak zorunda kaldım. Ona bayağı alışmışım çünkü gece yatınca biraz korktum (hırsızdan. Gündüz asansörcüler gelmişti ve daha çok onlar korkmama sebep oldular). Sabah 6 da babamlar geldiler. Berat havaalanına biraz geç gittiği için babam biraz sinirliydi. Aslında bu yeni bir şey değil. Onlar her umreye gittiğinde ablam yada ben her şeyin mükemmel olması için uğraşırız ama yine de her seferinde babam gelir gelmez kızacak bir şeyler bulur. Babam kızgın olduğu için alandan çıktığı anda yanan benzin göstergesine rağmen berat (eve 40 km uzaklıkta) benzin almamış. Bana da ‘kızım bu arabaya ne kadar benzin koydun? 10 ytl’lik mi?’ diye sordu. Babam yolda kalırsa daha çok kızar diye bütün gün düşündüm. Önce mehmetten şişe ile benzin istedim sonra vazgeçip, sanki fırına gideriş gibi hazırlandım ve mehmetle iki araba peşpeşe gidip yolda kalmadan benzin alıp döndük. Annem babam yüzünden hiçbir şey alamamış. Babam yurt dışından bir şey almaya huyludur. Bana da umrede alışveriş yaptım diye kızmıştı. Hepimize birer tespih,erkeklere evde giymeleri için birer rahat, bol pantolon (İngilizce kürt pantolonu yazıyordu. Yani şu dağdaki teröristlerin giydikleri gibi bir şey. Berat giydiğinde bayağı güldük). En güzel hediyeyi mehmete getirmişler (yabancı damat olmanın avantajı), çok güzel bir seccade. Geçende gittiklerinde istemiştim de annem babama aldıramamıştı. Daha önce çamlıcadaki evizimizde ibadetimizi yapmak için hep ak’nın annesi ayşe teyzenin getirdiği seccadeyi kullanırdık.
Çarşamba akşam karşıdakilerin hepsi (amcamın çocukları) bize geldiler. Ümmühan ve ben bayağı çalışmak zorunda kaldık. Gece amcamlar da umreden döndüler.
Perşembe günü erken kalktım ve önce yürüyerek sonrasında dolmuşla dişçiye gittim. O koltukta oturmak beni o kadar sıktı ki, üniversite yıllarında o kadar çok dişçiye gitmeye nasıl dayandığımı düşündüm. Gerçi o zamanlar dişçiye gitmeyi severdim. Veysel bey ilk dolgumu yaptı. Dolguya ben koltukta otururken karar verdiği için acır mı acımaz mı bilmediğim için biraz endişelendim. Fazla acımadı ve fazla da uzun sürmedi. Ben koltukta oturduğum sırada dışarıda insanlar 1 mayıs yürüyüşü yapıyorlardı. Eve döndüğümde ayşegülü aradım, Doğum gününü kutlamak için. Küçük oğlu bademcik ameliyatı ve sünnet olmuş. O yüzden hastanedelermiş. Fazla uzun konuşamadık. Akşama doğru dedim geldi ve sonra da peşi sıra misafirler. Mehmet eve saat 10 gibi geldi, geç vakitte dişçiye gittiği için.
Yarın Mehmet nöbet iznini kullanacak, yani evde. Bir de bugün mehmetin resmi doğum günü. Asıl doğum günü cumartesi ve biz o gün kutlamayı düşünüyoruz. Gerçi o gün babam ve annemle fatsaya ev bakmaya gideceğiz, ama olsun.
bugün gidip fatada ev baktık. öyle kendisi için ev yapmış bir alamancı bulamadık. daha doğrusu villaların kaloriferinin merkezi sistem olmadığını öğrendiğimiz için hiç villa bakmadık. sanırım bir ev bulduk. önce çok memnundum ama sonra çok çok daha güzelini görünce çok üzüldüm. pazartesiye kadar o siteden boş kiralık ev haberi gelmezse diğer evi tutmak zorunda kalacağız. mehmet de ben de dorukkent için dua ediyoruz.

Saturday, April 26, 2008

uzun zamandır yazamamamdaki sebep bilgisyarımızda ve nette sorun olması. vakit çok hızlı geçiyor. annemler umreye gittiler ve çarşamba sabah dönüyorlar. beyazıt babaannesi ile samsuna geri döndü. muhammed nakil oldu ve İnşallah pazartesi hastaneden çıkıyor. 3 ay takip edeceklermiş. kardeşimin oğlu oldu, yani hala oldum. veee taynim oldu. mayıs sonunda inşallah fatsada çalışmaya başlayacağım. mehmetle 15-20 dakika uzaklıkta olacağız. evi fatsadan tutacağız. tayin işi olduğu için artık hayalimdeki evi bulmak için dua ediyorum. sanrım önümüzdeki hafta sonu ev arayacağız ve sonra da 9-10 günlüğüne istanbula eşya almaya gideceğiz. tayinim belli olduktan sonra 23 nisanda yani mehmetin bana evlenme teklif ettiği günün 2. yıldönümünde evimize çok istediğim guguklu saati aldık. yalnız ben daha yüksek bir fiyata aldım. bir de o gün alışveriş merkezinde araba çekilişine katıldık. eğer bana çıkarsa satıp istediğim arabayı alacağız. bir kaç haftadır evde dikiş dikiyorum. bana bayağı zevk veriyor. yeni eğlencem bernina dikiş makinemi kullanmak.

Monday, April 07, 2008

iyi ki doğdun ablam

Ablamlar gideli sanırım 2 hafta oldu. Muhammed geçtiğimiz Çarşamba akşam dokuzdan sonra hastaneye yattı, Beyazıt da ertesi günü. Cuma sabahı beyazıta ameliyatla kateter takıldı. Perşembe sabah hastaneye yatmışlar. Beyazıt annesine telefon açıp ‘anne ben de hastaneye yattım. Sizi aradım, bulamadım. Benim de yanıma gelsene’ demiş. Tabii ablam odadan çıkamadığı için gidememiş. Şuayip abi onu getirmiş ve camdan annesini ve abisini göstermiş. Ablamlar izmire gittiklerinden beri Beyazıt kateter takılacağı fikrine alışsın diye sürekli ‘beyazıt sana da ağabeyindeki sallanan şeyden takılacak’ diyorlarmış. İlk söylediklerinde ‘bana ne ben ondan istemem’ demiş. Ama dinlememişler ve çocuğu bıktırana kadar söylemişler. Sonunda babaannesine çıkışmış ‘üff tamam anladık, bir daha söyleme’ gibi bir şey söylemiş. Ablam anlattığında, bir taraftan bayağı bir gülerken diğer taraftan kaderine boyun eğen minik yeğenim için üzüldük. Kateter takılacağı zaman ‘benimkisi çok acımıştı, o daha çok küçük nasıl dayanacak?’ diyerek Muhammed bayağı ağlamış. Beyazıt ameliyat saatine kadar oyun odasında oynamış. Ameliyattan çıktığında bayağı ağlamış ama sonra fitil verince rahatlayıp uyumuş. Birkaç saat sonra da tv seyretmeye başlamış. Babaannesi kucağına alıp onu annesi ve abisine göstermiş. Beyazıt özel odada kaldığı için o gece yanında hem babası, hem de babaannesi kalmış. Kemik iliğini çoğaltıp sonra da almak için beyazıta aşı şeklinde yapılan bir ilaç vermeye başlamışlar, sabah ve akşam. Her seferinde çok ağlıyormuş. Bugün eve çıktılar. Çocuk hastaneden çıkınca kurtulacam sanmıştır ama evden gidip ilaç almaya devam edecekmiş. Ablam sana neden taktılar kateteri diye sormuş ‘bilmem ki kimse bana bişey söylemedi’ demiş.
Pazartesi muhammed hastaneye yatacak zannediyorduk ama o gün başka bir dişi daha çekilince Salı günü iyileşme süreci için evde kalmasın söylemişler. Çarşamba akşamı önce ablam gidip odayı temizlemiş ve sonra da Muhammedi yeni odalarında yıkamış ve odaya yerleşmişler. Odanın tüm temizliğini anneler yapıyorlarmış. 2 güne bir nevresimler değişip anneler ve çocuklar yıkanıyorlarmış. Anneler normal hastane yemeği yerken, çocuklara öğle ve akşam yemeği için her öğüne istedikleri yemekleri yapıyorlarmış. Muhammed de anneme telefonda ‘ ne yemek istiyeyim anane’ diye soruyormuş. Odalarının tek duvarı tamamen cammış ve servise bakıyormuş. O camdan karşı odaları, hastaları ve hemşire bankosunu görüyorlarmış. Diğer cam da tavanda küçük bir cammış. Gökyüzünü görebiliyorlarmış, o kadar. İçeride cam açılmadığından sürekli havalandırma çalışıyormuş. Ziyaretçi olursa hapishanedeki gibi telefonla konuşuyorlarmış. Ama sanırım ablamların telefon bozukmuş. Odanın içinde bir kapı varmış ve o kapıdan küçücük yatak dolabı gibi bir başka odaya geçiliyormuş. Ablam orada yatıyormuş. Yatağının uzunluğu muhammedinkisi kadar uzun olmadığı için bacaklarını yatarken tam uzatamıyormuş. İbadetini de o odada yapıyormuş. İbadet sırasında tam dik duramadığı için (sanırım tavan o odada biraz alçak) aklıma hep Eyüp a.s’ın ibadet ettiği mağara aklıma geliyor diyor (urfada, mehmetle gitmiştik).
Muhammed berat dayısı gibi hapları yutamadığı için ablam ona hep ekmek arasında veriyordu, çiğneyerek yesin diye. Ama burada yutması şartmış ve sabah akşam 10’ar tane ilacı çocuk utmaya uğraşıyormuş. Yutmazsa burnundan hortum takmak zorunda kalırız demişler(tehdit değil, gerçek), o da korkudan zorla da yutmaya çalışıyormuş. Bugün öğlen 2 den akşama kadar sürekli kusmuş. Ablam ‘akşam alması gereken ilaçları daha alamadı, belki de sabaha hortum takarlar’ dedi. Perşembe ve Cuma günü muhammede İnşallah kemik iliği verilmeye başlanacakmış. Okuyan varsa lütfen dualarınızdan eksik etmeyin.
Geçen hafta Muhammedi röntgene götürmüşler. Oradaki doktor muhammede hastalığını sormuş, o da ‘ben lösemi hastasıyım’ demiş. Ablamlar şok olmuşlar. Hastalığını öğrenmiş ama ne olduğunu biliyor mu onu bilmiyoruz. Samsunda doktoruyla konuşacağımız zaman kesinlikle odaya o da girmek istiyordu. Annesini babasını doktorla hiç yalnız bırakmıyormuş. ‘Benim hakkımda konuşacaklar, benim de bilme hakkım var’ diyordu. Canım benim o kadar büyüdü ki. Bir tanem benim, canım yeğenim benim.
Salı günü (Muhammed hastaneye yatmadan) annem nihayet uzun zamandır çağırmak istediği misafirlerini çağırdı. Misafir çağırma annem için eğlence için değil. Onun hiç arkadaşı yok. Tek arkadaşı bizleriz. Ayda yılda bir de olsa bir yerlere gidiyor ve sonra onları davet edemeyince utanıyor, üzülüyor. Tek başına altından kalkamayacağını düşünüyor. Geçen geldiğimde de çağırmasını söylemiştim ama nasip bu haftayaymış. Birkaç gün temizliğimiz sürdü. Pazartesi ben tüm evin avizelerini sildim. Gece pasta, börek yapmaya başladım. Sabah erkenden kalkıp işe devam ettik. 13:30 da tam da benim dua ettiğim gibi insanlar geldi. servisi kuzenimin eşi yaptı. Özellikle benim yaptığım her şeye bayılmışlar (tarifler haticedendi). Sofrada yer kalmadığı için biz kuzenlerle mutfakta yedik. Masada yemek sonrası Muhammed için 1000 tane Yasin başlama kararı almışlar, Liste yapıldı. Ben bu kadarını kime dağıtırız diye düşünürken ve sonra o 1000 tane Allah razı olsun 3000 taneye çıktı. İnşallah cumartesinden sonra annemler umreye gidince orada bir hocaya duasını yaptıracaklar. Benimkisi 41 Yasin olsun ve Efendimiz’e (s.a.v) hediye göndereyim diye her gece 5 tane okuyorum. Yaptığımız listedeki herkesi inşallah başka bir liste şeklinde kağıda yazıp (İnşallah annemin okuyabileceği kadar okunaklı yazmaya çalışacağım) anneme vereceğim. Annem hem Mekkede hem de Medinede o kişiler için de dua edecek. Misafirlerin geldiği o gün konuşulan tek konu umreydi. Çünkü amcamların apartmanından (karşımızda oturuyorlar, amcamlara ait) 3 tane çocuk olmak üzere 4 bayan, 1 erkek bu çarşamba gece 20 günlüğüne umreye gidiyorlar. Onlar konuşurken öyle heveslendim ki anlatamam. Allah İnşallah gitmek isteyen herkese nasip eder. Sonraki günlerde annemle kuzenin evine hazırlıklarını görmeye gittik. Annem kıyafetlerine bakıp alması ve çıkarması gereken şeyleri söyledi. Kendimi çok kötü hissettim. Allahım yalvarıyorum n’Olursun bana da nasip et. Tekrar nasip et. Çok istiyorum. Çok özledim.
Çarşamba günü kura listesi açıklandı ve Mehmet benim adım olmadığı için bayağı üzüldü ve beni de üzdü. Nasıl olduysa ilk defa ben sakin olabildim ve hayırlısı dedim. (Buraya gelirken yanımızda tek taş yüzüğümü ve 3 alyansımızı (benim iki farklı alyansım var) getirmiştik ve ben şimdi onları yerini hatırlamıyorum. )Mehmet ‘ ne olacak bizim bu halimiz? Bak evimiz olmadığı için eşyaların yerini unutuyorsun. Sürekli bir şeyleri kaybediyorsun’ dedi. Birazcık haklı da. Allah’tan kızmıyor.
Salı gününden bissürü yiyecek kaldığı için annem yengemleri ve teyzemleri çağırdı. Bu arada mağazadan da babamdan gizli sipariş verdiğimiz eşyalar geldi, mehmetle yattığımız karyolayı diğer odaya koydurdum ve onun yatağı değişti, yatak koruyucu ve 2 tane yastık geldi. yeni gelen bazayı o karyolanın yerine koydurdum. Deri başlığıyla harika oldu. Yatağımız ve yastıklarımız da visco form. Teyzemle geçende aldığımız nevresimi geçirdik. Süper oldu. Bir de tv seyrederken oturmaktan her yanımızın uyuştuğu kanepeyi salona çıkarıp, onun yerine yeni kanepe koyduk. Sonra bahçeden nergis ve lale toplayıp başucumuza koydum. Odamız harika oldu. Şimdilik sürekli düzenli kalması için uğraşıyorum. Aradan bir haftaya yakın geçtiği halde babam hala fark etmedi. Ben de onun üst kata çıkma ihtimali için iki odanın da kapısını hep kapalı tutuyorum. Dediğim gibi aradan kaç gün geçti ben hala çok iyi uyuyamıyorum. Sanırım hala yeni yatağa alışamadım. Mehmet ise benim aksime çok çabuk alıştı. Halinden çok memnun. Bir de perşembeden beri bozuk olan tv miz (digitürk) gösterse.
perşembe annemlerle adliyeye gittik. Sonrasında ben beratın işyerine gittim. Tek ali askere gelecek diye beklerken kankisi özgürde askere gelmiş. Beratın yanına beklerken onlar havaştan yanlışlıkla inip diğer kardeşimin yanına gitmişler. Sonra yanımıza geldiler. Mehmet izin alıp erken gelmeye çalıştıysa da yine de geç oldu ve ben onları alıp et lokantasına götürdüm. Yemek biterken Mehmet geldi. biraz daha oturduk. Mehmet onlara askerde ne yapmaları ve ne yapmamaları gerektiği konusunda bilgi verdi. Ali içeri cep telefonu sokmaya çalışacaktı ve diğer telefonunu da her ihtimal için bize bıraktı. Bizi hiç aramadığı için içeri sokamadı diye düşündük. Özgürün geç kalma endişesi yüzünden saat 4 olmadan onları sahrayı sıhhiyeye bıraktık. Tekrar beratın yanına gittik. Bayağı bir uğraştık hatta benim yüzümden boşu boşuna il sağlık müdürlüğüne gitmek zorunda kaldık. Sonunda eş tayini için başvuruda bulundum. Son tıklamayı Mehmet berata yaptırdı. Berat ‘ne yani eğer eş tayini kabul olmazsa suçlu ben mi olacağım?’ dedi. O akşam beratı da alıp yemeğe meşe tesislerine (top tepe, aşıklar tepesi, bizim kızlar iyi hatırlarlar) yemeğe gittik. Bayağı bir yağmur vardı. biraz ıslandık. Güzel bir tesis yapmış, belediye. Saç kavurma yedik ve fazlasıyla doyduk. Gece annemle mutfakta masada karşılıklı oturmuş Yasin okurken aklıma ablam geldi ve hem annemin telefonundan (iyi ki doğdun annesinin çocuğu) hem de kendi telefonumdan doğum günü mesajı attım. Onlar da daha uyumamışlar, Muhammed de bize mesaj çekti (sizin sevginizle burada duruyoruz…...).
Cuma günüm sabah erken başladı. Önce notere sonra da kargoya gittim. Ankaraya gerekli evrakları yolladım, hayırlısı olur İnşallah. Bu ayın 21 inde eş tayini kabul olup olmadığı belli olacak. Eğer kabul olmazsa o zaman tayin yerim mayısın 2 sinde (mehmetin resmi doğum günü) belli olacak ve 15 gün sonra mayısın 17 sinde (yani doğum günümde) İnşallah tekrar göreve başlayacağım. Araba olmadığı için dolmuş dolana kadar bayağı bekledim. Sonrasında yürüme yolunda ayak bileklerim çok fena ağrıdı (geçende ablamlardan lateral stepper’ı aldım ve sadece 1 gece yaptım). Annem önüme köpek çıkar diye beni yolda karşıladı ve birlikte yürüdük.

Friday, March 28, 2008

izmir

Geçen Pazar günü ablamın eşi, kayınvalidesi, beyazıt ve berat arabayla izmire gittiler. Berat birkaç günlüğüne, diğerleri birkaç aylığına. İçlerinde izmire gitmeye tek hevesli beyazıttı, olacaklardan haberi olmadığı için. Kendisi İzmir denize girmeye, güneşlenmeye gittiğini sanıyordu. Telefonda konuştuğumuzda ‘ teyze biz izmire gideceğiz, ama hep orada kalacağız. Ben orada denize gireceğim, güneşleneceğim. Mayom yok ama oradan alınca onu buraya da getireceğim. Şemsiyemi de götüreceğiz, güneşlenirken onu açacağım. Yüzeceğim’vs vs. hastaneye gidecek misiniz diye sorduğumda biraz sustu ve ‘yooo’ dedi. Canım benim, ne kadar ona chucky (Mehmet eşkıya diyor) desek de annem de ben de çok üzüldük. Olacaklardan haberi yok. Halbuki iğneden, hastaneden öyle korkuyor ki. İzmirde ondan ilk kan alma teşebbüsünde iki kere iğne çıkmış ve iki tüp kanı da alamadıkları için sonrya kalmış. Sanırım bugün yani Cuma günü aldılar. Pazar akşamı annem ablamda kaldı. Evde berat ve annem olmayınca öyle garip, öyle sessiz sakin oldu ki. Pazar günü 3. filmimiz cengiz hana gittik. Manzara ve kostümle harikaydı ama filmdeki her şey gerçeğe uygun değilmiş (Mehmet cengiz hanla ilgili tüm belgeselleri seyrettiği için bu konuda uzman sayılabilir (defne joy foster’ın kanal 8 deki programında yarışsa uzmanlık alanı olarak cengiz hanı seçebilir)). Film sonrası ablamlara gidip muhammedin pansumanını yaptım. Pazar günü biraz huysuz ve biraz sinirliydim. Pazartesi seyrettiğim programda boğa burçlarının son iki günde biraz sinirli olabileceklerini söyleyince akşam Mehmet gelince ondan Pazar günkü kaprislerim için özür dileyip, burcumla ilgili bahaneyi söyledim ve giderayak Pazar akşamı ablama da huysuzluk ettim. Pazar akşamı sabah görüşmek üzere vedalaştık. Pazartesi sabahı mehmeti yolcu edip, babamı kaldırdım. Hazırlanıp çıktık. Gittiğimizde eşyaları dışarı çıkarmaya başlamışlardı. Ablam ve muhammed onları arabaya kadar uğurlayan herkese veda ettiler ve yola çıktık. Hasta insanların uçakla yolculuk etmesi için doktor raporu almaları gerekiyor ve muhammedin böyle bir raporu olmadığı için tüm hafta sonunu ya uçağa binemezse stresi ile geçirdim. Halbuki binemezse ertesi günü biner yani, kendimi o kadar sıkmaya ne gerek var ki? Yolda muhammede hasta olduğunu kimseye belli etme diye tembih ettim. Tabii ablama da birkaç şey söyledim. Bagajları babamla ben verdim. 15 kg fazlalıkları vardı ve arkamızda olan ve benim önüme geçme hamlesi yaptığı için benim neredeyse kavga edeceğim (içimden geçirdim) kıza valizin tekini verdik. Muhammed uçakta muhakkak wc’ye girer. Çocuğun uçaktaki wc’lere merakı var. Bu sefer onu zorla tuvalete gönderdik ve uçakta gitmemesi gerektiğini söyledik (hijyen açısından). Bilet kontrolden maskesiz geçti ve salonda da bir müddet maskesini takmadı. Uçağa binince takmış ve hosteslerden biri gelip sormuş. Ablam da kalabalıklarda hassas olduğu için enfeksiyon kaptığını, başka bir şeyi olmadığını söylemiş. Annem arkalarından biraz ağladı. Babam bizi ablamların evinin önüne bıraktı ve beratın arabasıyla eve döndük ve birkaç saati annem de ben de uyuklayarak geçirdik.
Ablamlar izmire varınca hemen o gün eşyalı bir ev tuttular (daha önce nail olan buradan bir çocuğun kaldığı evi), ablam pek beğenmeyip bayağı bir canımızı sıksa da (o da Muhammed enfeksiyon kapar diye korkuyor gerçi) ona hastanede kalacaklarını canını her şeye sıkmaması gerektiğini söyledik.
Ablamın kayınvalidesinin samsundaki evde bir yardımcısı vardı, çocukların deyişiyle Nuriye hala. Yardımcı dediysem paralı değil. Zamanında zor günlerinde bu kadın bekarken babası ile arası bozukmuş, bunların evinde kalmış. Şimdi o günlerin hakkını ödemek için hem ablamın hem kayınvalidesinin hem de görümcelerinin evini temizliyor, dikişlerini dikiyor (hem de çok becerikli), birlikte alışverişe çıkıyorlar. Bu nuriyenin anlamadığı iş yok, iyi akıl hocası aynı zamanda. Maddi durumu kötü olmasına rağmen hiçbir yere temizliğe vs’ye gitmiyor. Ablam zorla hakkını vermeye çalışıyor, tabii hemen iş sonrası değil. Sanki ev halkından biri gibi. Ona hadi temizlik yapalım falan demiyorlar, bir bakmışsın Nuriye halıyı, kilimi kaldırmış silkeliyor. Nuriye hakkında konuşunca hep aklıma verda geliyor. Onun da yardımcısı var, gül böceğinin bakıcısı ama ocak ayında birlikte kalırken verda sürekli ‘bizim evin halleri’ndeki pembe gibi (yani Nuriye gibi) birini istediğini söylerdi. Şimdi ablamların izmirdeki evde de bir Nuriyeleri olması lazım ve annemin de onun gibi bir kadına ihtiyacı var. İzmire gitmeden önce ablamla şuayip abi aralarında konuşurken şuayip abi ‘bari nuriyeyi klonlayalım, başka çaresi yok’ demiş. Ablam anlattığında bayağı gülmüştük.
Hafta içi beratın arabası bende olduğu için iki kere havuza gittim. Yüzücülerin atladığı yerden birkaç kez havuza atladım ama sanırım burnumu suya çarptım (öyle tahmin ediyorum) bayağı acıyor ve üstü kızardı. Sadece 1 saatcik ama yine de iyi geliyor. 1 saat için arabayla 30 dk lık belki de daha fazla yol gidiyorum. Ayşenurla Çarşamba günü alışverişe çıktık. Bayağı yoruldum. Çarşamba akşamı ona söz verdiğim seyahat yastığını diktim, kot kumaştan. Çok şeker oldu. Perşembe günü akşam okul gezi için arkadaşlarıyla beraber Çanakkale ve bursaya doğru yola çıktılar. Söylediğine göre arkadaşları yastığına bayılmışlar. Aslında bir de göz bantı yapacaktım ama uygun incelikte lastik bulamadığım için yapamadım. İnşallah bu hafta da onu yapacağım. Bugün Cuma ve bugün muhammedin iki dişi çekilmiş. Bir tanesi azı dişi (dişlerden pek anlamam) olduğu için bayağı hırpalanmış. Tüm hafta boyunca tahliller yapıldı, vücudunda enfeksiyon vs odağı olmaması için. Pazartesi İnşallah ilik nakli yapılacak servise yatacaklarmış. 15 tane nevresim ve bir o kadar da Muhammed için pijama istemişler ve bol miktarda hem Muhammed hem de ablam için iç çamaşırı almalar gerektiğini söylemişler. 1 aylığına servise yatacaklarmış ve ikisi de kaldıkları odadan dışarı hiç çıkmayacaklarmış. Tabii dışardan kimse ile de görüşmeyecekler. Telefona izin verecekler mi bilmiyoruz. Her şeyleri sürekli sterilize edilecekmiş. Ablamın iç çamaşırları vs de dahil. 1 ay 1 odada nasıl geçer? Allah yardımcıları olsun. Bu arada beyazıta da kateter takılacakmış. Tabii ablam muhammedin yanında olacağı için beyazıtı göremeyecek. Yanında babaannesi kalacakmış. O kadıncağız da öyle yaşlanmış, öyle kötüleşmiş ki insan şaşırıyor. Muhammedin hastalığı onu resmen eritti. Ablamı da çöktürdü. Halbuki herkes onu bizim en küçüğümüz sanırdı.
Bugün annemle evden çıktık ve önce daha önceleri babamın yanında çalışan elemanlardan birinin evine bebek görmeye gittik. Biraz sohbet, bebekle ilgilenme ve bir şeyler yeyip çıkma. Fazla kalmadık çünkü cumartesi berat geliyor ve arabayı alacağı için tüm işlerimizi yapalım dedik. Sonrasında hasta ziyareti, babamın kuzeninin eşi kalp ameliyatı geçirmiş onu ziyaret ettik. Bana hiçbir şeyi kafama takmamamı önemli olanın sağlık olduğunu söyledi. Bir insan başkasının derdinden ne anlar ki?
Sonra asiye ablamı ve ümmühanın çocuklarını alıp en küçük amcamın evine gittik. Herkes oraya hayırlı olsuna gitmişti (Meryem asiye ablamın oğlu ile nişanlandı, yani ümmühana elti olacak). 2 saat kadar oturduk. Mehmet bu akşam nöbetçi olduğu için fazla acelemiz yoktu. Benim için iyi oldu. Yengemleri görmüş oldum. O da beni gördüğüne pek bir memnun oldu, beni çok özlemiş. Teyzemi de gördüm, beni pek sevmez. Bana hep tuhaf tuhaf bakar, benimle pek konuşmaz. Ayda yılda bir konuştuğunda da ‘doktor yeğenim’ deyip yağ yakmaya çalışır ve bu da beni sinir eder. Eve geldiğimizde babam eve gelmişti. Üst kata çıkıp vakit geçirdim. Mehmet de ben de 1 seneden daha fazla süredir nöbet tutmadığımız için onun şimdi nöbette olması biraz garip geliyor. Bu mecburi hizmetteki ilk nöbeti. Sanırım benim kura da nisanın 15 inde belli olacakmış (duaya ihtiyacım var).
bu kadar zaman bekledim, resim koymak için. ama yine yok ve ben de yayınlamaya karar verdim.

Thursday, March 20, 2008

dün muhammed tekrar hastaneye gitti. akşam hastanede kalmamak için o da ablam da ellerinden geleni yaptılar ama nafile. muhammede kateter takılacak. ona ne kdar kolay olduğunu vs anlattım. akşam babamla anlaştık, sabh erkenden bir yere gitmesi gerekiyormuş sonra eve dönüp arabayı sana bırakırım dedi.
sabah mehmeti işe uğurlarken babam ve amcam döndüler. mehmt bu ne ya sanki kurtlar vadisi, sabahın 06:50'sinde bunlar nereden geliyor böyle dedi ve gitti.
babam ve amcam sabah kahvltısına davetlilrmiş, ona katılmışlar ve ben arabayı istiorum diye eve geri gelmişler. babam tüm gün boyunca evdeydi. annemle kahvaltı edip evden ayrıldık. muhammedi kısa süre içinde almayı geldiler. bu arada gece annesinin dizlerine yatıp korkuyorum diye biraz ağlamış. annesi, babası, annem ve bn hep birlikte amliyathanenin kapısına kadar gittik. beni de içeri istediği için içeri girdim. sadece uyutana kadar başında kalabildim sonrasında çıkarttılar. 1.5 saat kadar içerde kaldı. ablmla polklinikte biraz oturduk ve o kahvaltı etti. sonra biz de kapının önüne gittik. annem sürekli bir o tarafa bir bu tarafa hasta taşıyan personeli izleyip sonrasında da başım döndü bu adamın gidip gelmelerinden deyip durdu. muhammed çıktığında çok ağlıyordu. annnee beni kurtarın diye bağırıyordu. odaya nasıl gittiğimizi şşırdık. hemen ağrı kesici yaptırdık. bana bayağı kızmış, teyze sen yalancısın dedi ve göğsüme öyle bir tekme attı ki neye uğradığımı şaşırdım. Allahtan sağ tarafa attı, sola atsa herhalde kalbim dururdu. muhammed o haldeyken ablam da kötüleşti, ablamı hastane tutar da. iyi ki on benzememişim. muhammed ağrı kesicinin etkisiyle uyurken onlar da eve gittiler. ama muhammedin uyanması fazla geikmedi ve annesinin kantine gitmediğini ona söylediğimde acayip sinirlendi. bir daha yalancı damgası yedim. ablama da telefonda demeiğini bıramadı 'ben burada acılar içinde kıvranıyorum siz orada keyif çatıyorsunuz'. ablamlar apar topar geldiler. biraz daha kalıpçıktım ama muhammedin de gözünden tamamen düştüm. ama katter benim bildiğim kateterden değilmiş nerden bilebilirdim ki?
iyi haber pazartesi apar topar ablam, eşi, muhammed, beyazıt ve babaanneleri hep birlikte izmire gidiyorlar hımm bir de kardeşim berat. oraları iyi bildiği için (orta ve liseyi orada okudu). sanırım 6-7 ay kadar oradalar.

Tuesday, March 11, 2008

mart 2008

Bugünlere canım hiç yazmak istemiyor. Dün geceden beri boğazım ağrıyor, nazone konuşuyorum ve burnum akıyor. Mehmet her zamanki gibi 23 civarında yattı ve ben aşağı oturma odasına tv başına indim. Monk’u izledim ve yazmaya başladım.

Mehmet her gün bakanlığın sayfasına bakıyor, bir haber var mı diye, ama şimdilik bir şey yok. Ablamlar bu Perşembe Muhammedi istanbula doktora götürüyorlar (içlerini rahatlatmak için), tetkikleri iyi çıkmadı. Atladıkları ağır kemoterapiyi uygulayacaklarmış. Yakında tekrar yatacaklar yani.

Bugün kardeşimin eşi selda hastaneye yattı. Gebe ve şekeri yüksek, şeker regülasyonu için. Doğum erken olabilirmiş. Annem endişeli ya onlar umrede doğum olursa diye. Bu aralar öyle karışık, bilinmez durumlardayız ki, muhammedin hastalığı, bizim tayin ve taşınma, bir şehire yerleşme, seldanın hastanede kalışı, küçük recep’in doğumu.

Geldiğimizden beri Avrupa yakasını seyredemiyoruz, çünkü tesadüf eseri her hafta Çarşamba günü bir aktivitede bulunuyoruz. Bu Çarşamba yani yarın muhtemelen kız kardeşime çaya gideceğiz. Geçen hafta ise ablamlar ve kız kardeşimler hep birlikte acem tekkesine gittik, türk sanat müziği dinlemek için.

Güzel bir yerdi, beğendim. Sanırım bu sene restore edilmiş ve hizmete girmiş. Ablamın eşi genelde her akşam arkadaşlarıyla buluşmay buraya gidiyor. Zaten biz oradayken de yan masaya gelen her adam önce bizim masaya uğrayıp ona selam verip , sonra yan tarafa oturdu.

Onun da aklı yan masada gibi duruyordu. Bizim ağabeymiz olmadığı için kendisini ağabeyimiz gibi çok severiz. Mehmet oraya bir daha gidersek türk halk müziğine gidelim diyor. Bakalım İnşallah sözde kalmaz. Tabii bunun için hepimizin sıhhat ve afiyette ve samsunda olma zorunluluğumuz var.

Hafta sonu her zamanki gibi planı ben yaptım ve cumartesi doğuparka gidip yürüyüş yaptık. Bayağı güzel bir yer. Biz küçükken samsunun sahil şeridi pk iyi kullanılmazdı ve her yer leş gibi kanalizasyon kokardı. Bu belediye başkanı sahili gerçekten çok güzel yapmış. İnsanlar piknik yapıyorlardı, bazıları yürüyor, bazıları da aletlerde spor yapıyorlardı. Mehmetle haftaya hava güzel olursa buraya pikniğe gelmeye karar verdik. yemeğe mutena denen saathane meydanına yakın olan restauranta gittik (babamın tavsiyesi ile).

Lüks bir yer değil, manzarası da yolun karşısındaki balıkçı. Ama yemekleri bayağı güzeldi ve ben annemle bundan sonra çarşıya gittiğimizde burada yemek yemeye karar verdim. Yemekler güzeldi ama hizmet o kadar d iyi değil. Aslında iyi de biz d.bakırdaki hizmeti gördükten sonra kolay kolay tatmin olmuyoruz. Yemek sonrası yeşilyurta gidip mehmete cep telefonu baktık. Cep telefonu bayağı, bayağı eski ama o telefonu iyice kafayı yiyene kadar değiştirmemeye kararlı. Aslında çoğu zaman sorun çıkarıyor, kendi kafasına göre numaraları siliyor, menüsü açılmıyor ve onu çıldırtıyor ama o hala iyice….. kafayı yemesini bekliyor. Nokia almak istiyor, onun baktığı telefonu satıcı kız gençlerin müzik dinlemek için aldığını söyledi. Yüzden şimdi ne alacağına karar veremiyor. Bana kalsa en son ne çıkmışsa (N95) onu alırım. Navigasyon özelliği var ve ben bu özelliğin olmasını istiyorum. O da senin telefon eskiyince sana alırız diyor. Bakalım ne yapacağız?

Avm’den çıkınca deniz kenarında biraz oturduk ve dalgaları seyrettik.

Pazar günü geç kahvaltı sonrası kirazlığa mobilyacı gezmeye gittik.

Hoşumuza giden bir şey bulamadık. Casa’daki oturma takımları ve güven mobilyadaki yatak odasının üstüne bir şey beğenemedik. Sonra şehre döndük ve arabayı bırakıp çiftlik (bir caddeye böyle deniyor,samsunun Bağdat caddesi. Ama yakından uzaktan alakası yok.)’te yürüdük. Madoda dondurma yedik. Orayı hiç sevmedim. Tıkış tıkış bir alan, ufacık ve her yerinde sigara içiliyor ve çok gürültülü. Sadece güzel bir dondurma yemek için böyle bir ortama tahammül edilebilir mi? Sonra sahilde kısa bir yürüyüş yaptık, ben üşüdüğüm için uzatmadık. Yemeğe geçen haftaki gibi gülhana gidelim dedik. Biz ünideyken reyhanla her öğle yemeğine oraya giderdik. Okulda sadece bir kez yemek yemiştim. O zamanlar orası bu kadar pahalı değildi. Sonraları pahalandı ama bizde alışkanlık olduğu için gitmeye devam ettik. Bayağı büyütmüşler, kış bahçesi yapmışlar. AB den de destek almışlar, kış bahçesi için. Geçen hafta hem ortamı hem de yemeği beğenmiştik ki bu hafta kış bahçesinde yer olmadığı için yuvarlak salonda yemek yedik. Tam bir sinir harbiydi. Servis, yemek her şey berbattı. Sonunda kalkınca Mehmet gidip garsonu kasadaki bayana şikayet etti, umarım dikkate alırlar. İyi hizmet almak için, güzel bir yemek için gittik ama felaketti.

Bu günlere mehmetle akşamları iz tv’de ömür biter ist. bitmez kitabının yazarlarının hazırladığı programı seyrediyoruz. Ben de kitabı da var ve onu okuyarak istanbuldaki eserler hakkında bayağı bir şey öğrenmiştim. Ama bu program daha öğretici. Hem anlatıyorlar hem de geziyorlar. Arada konuşuyorlar, sohbet ediyorlar. Bu hafta bizim istanbuldaki evimiz civarını gezdiler.

Monday, February 25, 2008

samsundayız

Samsundayız. Cuma günü mehmetin raporunun süresi dolduğu için ve hastaneye başlaması gerektiği için Perşembe günü 06:50 de anneme ve babam el sallayarak yola çıktık. Sabah kahvaltımızı sapancada yaptık. Daha önce yazmış mydım bilmiyorum ama sapanca adı ne zaman geçse mehmetle aklımıza d.bakırdan dönerken yaptığımız konuşma geliyor. Tartışır gibi olmuştuk. Ben ona beni balayına sapancaya götürmediği için kızmıştım. İlk günlerde gitmeyelim sonra gideriz demiştik ama sonra mehmetin tezi, sınavı, sonra da askerlik derken o gün hiç gelmedi. Bu çağda maddi durumu en kötü olan insan bile gidiyor. İçimde bir ukde. Sadece mehmetle elele tutuşup göl kenarında gezinmek istiyordum.

Neyse sapancada bercestede kahvaltı ettik, hediye götürmek üzere bir şeyler aldık (hünnap, gün kurusu). Yollar gayet güzeldi. Yol üstündeki aytaç tesislerinde durup resimler çektik, Mehmet babasına senin fabrikanın önünden geçtik dedi (yimpaşzede). Bayağı büyük tesis. Tosya ve osmancıkda manzara çok güzeldi. Tosyada yemek yedik, osmancıkda çay içtik. Tosyanın pirinci ünlüymüş, durup pirinç aldık. Osmancıkta ulusoyun tesisinde durduk. Ordan da leblebi aldık. Samsun il sınırına geldiğimizde yolda oyalandığımız için biraz geç olmuştu. En çok kar buraya yağmış. Doğruyu söylemek gerekirse biraz korktum. Mehmete yavaş gittiği halde sürekli yavaş git deyip durdum. Eve geldiğimizde annemler evde yoktu, geçen hafta vefat eden ismet amcanın (azizin babası) mevlüdüne gitmişler. Eşyaları yukarı taşıdık. Annemler bayağı geç geldiler.

Cuma günü gidip hastanede mehmetin başlangıcını yaptık. Diğer doktor iyi birine benziyor, Bulgar göçmeni. Yalnız orada kötü bir süprizle karşılaştık. Bir hafta önce ankaraya bakanlığa gittiğimizde kesinlikle ordu ili dahilinde doktor fazlalığı var derken bugün her iki ilçeye birden kadro açmışlar. Şok olduk, diğer doktor ve başhekim de dahil. İsmaili gördük (taksim nrş’den) bizimle bayağı ilgilendi. İşlerimizi çok kolay hallettik. Tüm günümüz çay içmekle geçti. 4 te çıktık ve ulusoyun termedeki tesisinde pide yedik. Çok güzel bir tesis ve pidesi de harikaydı.

Ertesi gün akşam ablamlar geldiler. Muhammedi nasıl göreceğimi merak ediyordum. Canım benim aynı küçüklüğündeki gibi çok şekerdi. saçları pırıl pırıl, ipek gibiydi. sanki hiç hasta değil gibi. gülüyor, eğleniyor. hasta olduğu için her istediğini yapıyorlar. cep telefonunun biri gidiyor biri geliyor. kıyafetleri hep adidastan. okula gidemediği için çok üzülüyormuş. ablam canı sıkılmasın diye beyazıtı da göndermiyor, zaten beyaztın kendisinin de canına minnet. muhammedin bu hafta tetkikleri çıkacak, bekliyorlar. İnşallah iyi sonuçlar alırlar da artık kemik iliğine gidebilir.

Onlara aldığım her şeyi çıkarıp gösterdim. Muhaamed ona fazla bir şey almadığım için çok bozuldu. Bu sefer en fazla kıyafet beyazıta oldu.

Pazar akşamı evde miskin miskin otururken ve ümmühanı beklerken ablamlar hidayetlerle birlikte yemeğe gitmişler, illa siz de gelin dediler. Yemeğe gittik, ordan da güzel bir kafeye tatlı yemeğe. Çok güzel geçti. beyazıtın yaramazlıkları dışında.

Sonra son sürat eve geldik çünkü amcamlar gelmişler bizi bekliyorlarmış. Bir deümmühanlar. Ümmühan onu da çağırmadığımıza çok bozulmuş ama ben napayım biz de gittiğimizde millet yemeğini bitirmiş, çay içiyordu.

istanbul'da uzun bir tatil

Perşembe günü sabah erkenden samsuna doğru yola çıkmamız lazım. Mehmetle içimize hüzün çöküyor. Ama geçen hafta ki kadar çökemez herhalde. Geçen hafta sevgililer gününde mehmetle adsl’i kapattırmaya gittik (evimiz ve geleceğimiz hala belli olmadığı için kapattırmaya karar verdik). O gün annemle Muhammed hakkında konuştuğumuz ve annem de hiç iyi haberler vermediği için onun da bende oluşturduğu moral bozukluğuyla kötü bir ruh hali içindeydim. Mehmetin de son günleri olduğu için canı sıkkında. Evimize dönerken kafamızdan neler geçti neler. Mehmet’in bugünlere canı evimiz olmamasına çok sıkılıyor. O gün bütün günü boş boş geçirdik. Ertesi gün ise Mehmet ani bir kararla il sağlık müdürlüğüne gidip bütün günü rapor almaya uğraşarak geçirdi.
Buradaki günlerimiz bitti. Buraya yoğunluktan fazla yazamadım ama her günüm dolu dolu ve güzel geçti. Kalabalık evde yaşamanın zorluklarını bayağı bir hissetsem de ileri de güzel birer hatıra olarak kalacaklar.
Sanırım 23 ocaktı, gül böceğinin bir kız kardeşi oldu, güldane. Sabah Mehmet, Sinan bey, verda ve ben erkenden kalktık. Mehmet markete gidip loğusa şekeri için alınması gereken ama benim unuttuğum şekeri ve kahvaltı için ekmek aldı. Bizim odamızda kahvaltı ettik. Verda da gül böceğine bir şeyler yedirdi. Ben kahvaltıyı yarım yamalak yaparak loğusa şerbetini hazırlamaya başladım. Erkekler annemi almaya gidince verda ile ben de hazırlanmaya başladık. Kendimi kurbanlık koyun gibi hissediyorum dedi. Çıkmadan biraz ibadet edeyim ne olur ne olmaz dedi. Annem yenge hanıma akşam termosun yerini sormadığı için okula telefon açıp termosun yerini öğrenmiş. Sinan bey her ne kadar yapmasan olmaz mı şu şerbeti dese de ben yaptım. Annemi alıp geldiklerinde verda aşağı indi. Mehmetin yukarı getirdiği termosa şerbeti koyup hızlıca evden çıktık. Hastane kavşağına geldiğimizde Sinan bey kavşağı kaçırdı ve hastaneyi bulmak için bayağı dolaştık. Hastane (verdanın doktoru sürekli orada çalışıyor diye, ona kolaylık olsun diye) 3. sınıf bir hastaneydi (JFK). Evimizin yakınındaki hastaneler oradan bin kat daha iyiydi. Odaya yerleşmemiz biraz zaman aldı, hazır değilmiş. Odaya yerleştikten kısa süre sonra verdayı almaya geldiler. Biz ameliyatına girmedik. Giderken onu öptük ve anesteziste söylemesi gereken şeyleri söyledik. Sonra önce bebek geldi. hemşire gözümüzün önünde bir odada (camlı bir oda) çeşmede ilk banyosunu yaptırdı. Öyle rahat yıkıyordu ki mehmetle yeni doğan bebeklerini yıkamakta güçlük çeken çiftleri hatırlayıp (arife-bayram gibi) güldük. bebek gül böceğinden daha güzeldi ve bize de bayağı uğurlu geldi. gül böceği mehmeti hiç sevmediği için mehmet 'güldane in, gül böceği out' sloganını sık sık kullandı. uzun zamandır tamirde olan arabamız nihayet tamirden çıktı ve bir de mehmetin özelden almayı ummadığı para hesabımıza yatmış. Bizimle beraber katta bulunan herkes de bebeği seyretti. Daha sonra mehmetle birlikte aşağıdaki çiçekçiye indik. Çiçekler bayağı kötüydü ve biz de arayarak bir çiçekçi bulduk. Bir tane Sinan bey için bir tane de bizim için çiçek siparişi verdik. Verda geldiğinde gördük ki sadece epidural yada spinal yapılmamıştı. Hem de uyumuştu. Epidural yapılmış, damara girilmiş ve ilacın bir kısmı yanlışlıkla oraya verilmiş. Sonra spinal yapılmış, sonra da nedense uyutmuşlar. Anestezi uzmanı ben böyle hasta görmedim, bir daha da doktor uyutmayacağım demiş. Verdaya hastanedeki arkadaşları ‘aaaaa bu devirde hala genel anetezi mi?’ dedikleri için genel anestezi istememiş ama sonrasında çok pişman oldu. Çünkü bir hafta süreyle şiddetli başağrısı çekti. O gün odamıza gelen herkese şerbetimizden ikram ettik.
Bir de çikolatalarımızdan. Akşam biz Sinan beyle hastaneden ayrıldık, annem verda ile kaldı. Akşam yenge hanımlar, kuzucuklar da ziyarete gitmişler. O akşam eve vardığımızda evimizin içi tarçın ve karanfil kokuyordu (şerbeti yaptığım tencereyi yıkamadığım için). O akşam Sinan bey gül böceğini de alıp geldi ve akşam gül böceği babası ile yattı. Ertesi sabah Mehmet Sinan beye erken kalkıp hastaneye git demesine rağmen Sinan bey bizimle birlikte kahvaltı yaptı ve iki taksi tutarak onlar hastaneye biz de derindereye (zeytinburnu) gittik.

Arabamız nihayet tamirden çıktı. Arabayı alınca bakırköydeki alışveriş merkezine gittik. Biraz alışveriş yapıp akşam karşısında açılan yenisine de girdik. Güya o gün Sinan bey de bize katılacaktı ama hastanede annemden ve verdadan fırça yemiş. İkisi de hastanede bayağı sıkılmışlar. Bir de verda biraz kötüleşmiş, annem bayağı korkmuş. Mehmetle biz şikayetlerini dinleyince bize konversif gibi geldi gerçi (psikolojik). Akşam hastaneye gidip Sinan beyi ve gül böceğini alıp taksime gittik ve çılgın dürümcüden dürüm aldık. Akşam yemeğimiz bu dürümlerdi.
Cuma günü verda hastaneden çıktı. Yeni bebek, güldane benim ceviz sandığımın üstündeki yatakların üstüne yatırıldı (gül böceği de ona yetişemesin ve zarar vermesin diye. Çünkü bebek için çirkin, yaramaz kelimelerini kullanıyordu).
O hafta bizim için hiç kolay olmadı. Kalabalık bir ev ve sürekli baş ağrısından şikayet eden bir loğusa. Sezeryan ağrılarını hiç hissedemedi bile. Birkaç gün ona serum taktık, şikayetlerini dinledik. O günlerde bizimle birlikte Sinan bey de gezdi ve işi daha ileri boyuta taşıyıp abd’ye kongreye gitti. Onun yokluğunda gül böceği bize bayağı alıştı, Babasının yokluğuna da tabii. Babasının gelmesine birkaç gün kala ona ‘baba amerikada’ demeyi öğrettik. Peti amcası ile her sabah yavaş yavaş ekmek almaya gidiyordu ve kendine de yumurta (çikolata) alıyordu. Artık peti amcaya çok fazla ‘sen yaramazzssın’ diye bağırmıyordu. Benim evde giydiğim yeni ayakkabılarıma kafayı takmış, illa kendisi giymek istiyordu. babası abd den dönünce ona aldığı ayakkabılardan birini giyip mutfağa (ben bulaşık yıkarken) geldi ve bir kendi ayakkabısına bir benimkine bakıyor ve 'baak' diyordu.

Bol bol çantamı karıştırıyordu. Geceleri odamıza gelip sadece bana iyi geceler öpücüğü veriyor, kapımız kapalı ise ‘sen napıyorsun orda’ diye bağırıyordu. Bu kadar ayrıntılı yazıyorum çünkü ileride belki de bu yazıyı gül böceği ve güldaneye gösteririm.
Sömestir tatili başlayınca ayşe abla geldi. ama gelişi biraz olaylı oldu. Metro otobüs şirketiyle gelirken bolu dağında kaza yapmışlar ve ayşe abla yüzünü öndeki koltuğa çarptığı için gözü ve burnu morarmıştı, sanki dayak yemiş gibi. Çubuk kraker de de morluk vardı. ertesi gün amcaları sapancadan otobüse bindirip istanbula yolladı. Onlarla bir gün arnavutköye gittik, hava bayağı soğuktu. Götürdüğüm termos sayesinde kahve içtik ve bir şeyler yedik. Ama dönüş benim için hiç kolay olmadı. Çünkü gül böceğini araba tutuyor ve yediği her şeyi eteğime ve çizmeme kustu. Oradan kumkapıya gidip balık aldık ve akşam balık yedik. Ayşe abla akşam bizde kaldı. Çubuk kraker de bizim odada yerde yattı.
Bir kez de çubuk krakerle birlikte nişantaşına city’s e gittik. Bayağı pahalıydı. Sadece bir ayakkabıcıda yazlık ayakkabı beğendim. Orada yemek yedik ama yediğimiz sandviçler bayağı pahalıya geldi. aslında ben o gün kurtuluşta galeye gidecektim ama Mehmet nerede olduğunu bilmediğimi öğrenince porselen aldık ne işin var porselencide deyip beni nişantaşına yönlendirdi. Çubuk kraker ve kardeşi ile bir gün de bize yatak odası (sayfada sağ üst köşedeki) takımı bakmaya gittik, beğendiğim takım 16000 ytl idi. Hepimiz bayıldık. Suadiyede başka bir mağazaya daha gittik, orada yatak odası takımı beğenmedim ama yemek odaları harikaydı ama fiyatları almış başını gitmiş. O günlerde balık ‘amcalarım çubuk krakeri daha çok gezdiriyor, beni gezdirmiyorlar ‘dediği için Mehmet ona bayağı kızdı. Ama bu işten daha çok ebeveynini sorumlu tuttu.
Ondan önceki gün mehmetle eski hastanemize gittik. Oraya gitmeye o kadar hevesleniyordum. Hiç zevk almadım. Eskisi gibi olmuyormuş, orada misafir oluyorsun ve misafir olmak hiç de eğlenceli değil. Birkaç gün sonra Mehmet tekrar gitmek zorunda kaldı ama ben gitmedim.

Kariyeye bir kez daha gittik ama içeri girişin 10 ytl olduğunu öğrenince (annem, ben, Mehmet ve gül böceği) biraz pahalıya mal olacak diye girmedik.

Onun yerine Edirnekapı mezarlığına gidip Mehmet akif ersoy’un kabrini ziyaret ettik.
O gün fatih sultan mehmetin istanbula ilk girdiği surlardan geçip çocuk bahçesinde gül böceğini biraz kaydıraktan kaydırdık. Defalarca kaydı ve bir kez ‘zaki abla da kaysın’ dedi.
Sinan bey abd’de iken tv’de izlediğimiz belgeselde ünlü aileden bir bayan isminin neden betül olmadığını (ismi ‘ü’ yerine ‘u’ harfli) anlattı. Sinan bey geldiğinde sabah erkenden kalkıp güldanenin nüfus kağıdını çıkartmaya gidiyordu ki Mehmet ona kadının anlattığını söyledi. O da hiç araştırmadan gidip güldanenin ikinci adını betül yerine ‘u’ harfli yazdırdı. O akşam bayram beylerde otururken Mehmet ve Sinan bey bir taraf kuzucuk ve babam bir taraf oldular ve isim konusunda tartıştılar. Güldane ise hiçbir şeyden habersiz o odada masanın üstünde uyuyordu. O akşamdan hatıra kalması için mehmetle babamı tartışırken ve güldaneyi uyurken resimlerini çektim. Sonunda Sinan bey yanlış da olsa ben değiştirmeyeceğim, öyle kalacak dedi. Bu işten mehmeti sorumlu tuttular. Verda ise zaten bu işe razı değildi.
Daha bissürü şey yaptık, bunlar sadece hatırladıklarım.

karda uzun bir gezinti

Annem, mehmet ve ben yürüyerek kuzucuklara gittik. Orada annemi bırakıp kuzucuğu alarak eminönüne gitmek üzere yürümeye başladık. Fatihte mahalle arasında sanki yedim camii’ni gördük. Daha önce kitaplarda okumuştum.
Görünce çok mutlu oldum. Camii zamanında fatihteki büyük yangında yanmış ve 1960’lı yıllarda ahşap olan eski caminin yerine halk para toplayıp yerine betonarme şimdiki camiyi yaptırmış. Sonra kadınlar pazarına vardık. Belediye ortadaki dükkanları yıkmış. İki sıra kocaman kocaman çınar ağaçları uzanıyor. Sanırım belediye kadınlar pazarını eski haline getirecekmiş.
Şebsefa hatun camiine kadar yürüyüp oradan sağa dönüp eminönüne yöneldik. Ara yollardan gitmek de güzeldi. Yol üstünde ilginç ilginç dükkanlar gördüm (sarı sarımsak dövecekleri, kahve değirmenleri satılan dükkanlar. Eminönünde rüstem paşa camii’ni ziyaret ettik.
Avlusunda karlar altında resim çekindik. Mehmet kuzucukla rüstem paşanın parasını meşru yolla kazanıp kazanmadığı konusunu tartışırken Mehmetin karda ayağı kayıp düştü (sanırım şevkat tokatıydı dedi).
(resimdeki ilk iki saksı arasında düştü) Mehmet senelerce erzurumda okuduğu ve soğuğa, kara alışık olduğu konusunda konuşup duruyordu ama onun bizden çok düşme tehlikesi geçirdi ve hatta bir sefer de düştü. Ben elimi uzatıp mehmeti kaldırırken kuzucuk ‘resmini çek, resmini çek’ diyordu.
Camiden çıkınca yol sütündeki mağazalardan birinden Mehmet ahmad tea aldı. Ben de muffin kabı aldım. sonrasında kahve dünyası ve asıl hedefim fermoyu aramaya başladım.
Fermoyu pastacı burcudan duymuştum. Her eminönüne gitmemde de arayıp bulamıyordum. Bu sefer aslında tek başıma gidip orayı bulup, mağaza içerisinde gezinecektim ama Mehmet illa birlikte gidelim dedi. Mağazayı ararken yolda gördüğüm iki bayandan birini pastacı burcuya benzettim ama Mehmet ve kuzucuk yanımda olduğu için yanına gidip o olup olmadığını, eğer oysa fermonun nerede olduğunu soramadım. Fazla aramadan fermoyu buldum ama maalesef ki kapalıydı. Yeri de o kadar zor değilmiş. Bir dahaki istanbula gelmeye İnşallah (kalpli ve adamlı kurabiye kalıbı almak istiyordum. Bir de şeker hamuru).
Daha sonra Yeni camiyi arkamıza alıp resimler çekindik ve doğubanka gittik. Abd’den Sinan beye ısmarladığımız (boşuna ısmarlamışız, burada aynı fiyata hem de kılıfı da içinde) 12.1 megapixelli fotoğraf makinemize kılıf ve hafiza kartı baktık. Fazla aramadan uygun fiyata bulduk.
Taksiye atlayıp eve dönmeyi planlarken kuzucuk isterseniz sultan ahmete yürüyelim dedi. Sirkeciden sultanahmete doğru yürüdük. Onlar önde ben sürekli (hediyelik eşya mağazalarına bakındığım için) arkada yürüdüm (çocuk mahkemesine kadar).
Sultan ahmete çıktığımızda caminin ve ayasofyanın resimlerini çektik. İkisinin arasında bulunan havuz buz tutmuştu.
İspanyol olduğunu sandığım turistler bağıra bağıra şarkı söylüyorlardı.
Yol üstünde gördüğüm birkaç kardan adamın da resmini çektim. Biri yere batan sarnıcının önünde gravida
(kafası olmayan, göğüsleri ve kocaman bir karnı olan (gebe) kardan kadın),
diğeri sultan Ahmet camii’ne tramvay durağının yan tarafından bakılan havuzlu kısımda olan karın kasları belli kocaman erkek kardan adam
ve şehzade başındaki elinde meşrubat kutusu ve ağzında pipet olan kardan adam.
Fatihte kuzucuklara giderken yol üstündeki bütün mağazaların önünde de kardan adamlar vardı ama benim favorim bir elinde rakı şişesi, diğer elinde içinde rakı olan bardağıyla beyoğlunda balık pazarındaki kardan adam gayet güzeldi.
Beyazıt meydanında taksiye binmeyi düşünüyorduk ama ben İstanbul üniversitesi kapısı önünde resim çekinmek istiyorum (berat orada öğrenciyken elinde kitaplarıyla orada çekindiği resimden özendim) deyince taksiden vazgeçtik.
Yalnız Sultanahmet meydanından itibaren ayaklarım üşümeye başladı ve veznecilere vardığımızda çizmelerim su almaya başladı. Veznecilerden itibaren taksinin bizi almayacağını düşünerek ve kuzucuğun da yürüme taraftarı olması üzerine eve kadar yürüdük. Malta çarşısına gittik ve oradan balık aldık. Annem balık istiyor diye aldık ama annem bayram beylere çıkmış. Bu yüzden kuzucuklara biraz utana çekine gittik. Yenge hanıma da verdiğimiz zahmetten dolayı özür dileyerek balıkları pişirmesi için verdik. Bu arada yenge hanımdan çorap istedim ve benim ıslak çoraplarımı çıkardım. Bu benim geçen yıl aldığım yani en son alınan çizmelerimdi. Mehmetin eski ayakkabılarının içine hiç su girmezken benim çoraplarımın bayağı ıslanması beni seni sinir etti. Akşam yemeği balık ve yenge hanımın yaptığı ciğerle çok güzeldi. Yemek sonrası gün içinde çektiğimiz fotoğraflara baktık. Çay faslında yukardan annemler ve bayram beyler geldiler. Bayram abi çiğ köfte yaptı ve hazmedemediğim halde yine de bu sene son yeyişim olur diye yedim. Allah’tan gece sorun oluşturmadı. Çayımızı içince fazla geç olmadan yürüyerek evimize döndük. Evde de biraz oturup ada çayı içtik. Sonra da meyvemizi yeyip yattık.