Tuesday, August 12, 2008

patos


fındık zamanı olduğu için dün bütün gün boş boş oturduk. burada fındık zamanı olunca kimse cenazaye bile pek gitmezmiş. herkesin de fındığı var. hastanede çalışanlar dahi, arta kalan zamanlarında fındık toplamaya gidiyorlar. işten sonra mehmetle birlikte basri amcayı ziyarete gittik. basri amca babamın eski bir arkadaşı, çocukken bizi bazen onlara gezmeye getirirlerdi. kızları selma ile arkadaştık. evimizi tutacağımız zaman babam basri amcayı aramıştı ve onunla birlikte ev aramıştık. evi tuttuğumuzdan beri de onu aramamıştık. tabii bizi görünce nereye kayboldunuz falan deyip biraz sitem etti. sonra 'neden sabah gelmediniz? fındık toplama zamanı neredeydiniz? iş bitince geldiniz', dedi. şansımıza sabah köyde fındık toplamışlar ve fabrikaya yeni gelmişler. bu arada daha önce fabrikaya babamla beraber gitmiştik ama ne mehmet ne de ben yola hiç dikkat etmemiştik. o yüzden de yerini bulmamız çok da kolay olmadı. basri amca ile ziyaret sebebimizi konuştuk, yardımcı olmaya çalıştı ama biraz da 3. kişiden kaynaklanan nedenlerle çok da yardımcı olamadı. eşi de oradaydı ve onunla da görüştük. sonrasında fabrikanın arka bahçesinde güneşlenmeye (kurutulmaya demek daha mantıklı galiba) bırakılan fındıkların yanına gittik.
traktöre bağlı patos isminde bir makine geldi ve biz de fındıkların kurumuş yeşil kısımlarından (çotanak yada kavsak) nasıl ayrıldığını biraz bekleyip görmüş olduk.
bayağı ilginç geldi. vakumlu kocaman bir boru yardımı ile (arkadaki çömelmiş iki kişi basri amca ile bir yakını, fındıkların vakumla makineye çektiriyorlar.)

kurutulmuş fındıklar makineye çekiliyor ve sonra makine yan tarafındaki borulara takılı olan çuvallara bildiğimiz kabuklu fındığı ayıklayıp veriyoor. bu arada da biraz toz çıkartıyor. bugünlerde burada yollarda sürekli patos görüyoruz. (resimde solda 3 dolu çuval görünüyor. onlar makinenin ayıkladıkları fındıklar)
bize sağolunlar biraz da taze fındık verdiler ve oradan ayrıldık.
bugün ise düne göre daha yoğunduk. sabah biraz geç de olsa peşpeşe birkaç vaka aldık. genellikle sezeryandı. bizim teknisyenlerden birinin dediğine göre gelinler fındıktan kaçmak için doğumlarını bu aya rastgetiriyorlarmış. bu kadar akıllılar mı yoksa sadece tesadüf mü bilmiyorum.
öğlendene sonra acildeki doktor arkadaşımın yanına gidip geçici görev işini konuştum. resmen başıma bela oldu. geçen haftaki tatilim boyunca aklımdan çıkmadı, uykularımı kaçırdı. bakalım arkadaşım bir çözüm yolu bulmuş gibi gözüküyor bakalım inşallah öyledir (benim yerime mehmetin gitmesi).
beratla telde konuştuk burada bir türlü laptop beğenemedik ve kendisine abd'den sipariş verirken bir tane de bana getirtecek. ikimizinkisi aynı model ve bayağı küçük bir şey olacak. İnşallah kazasız belasız gelir de benim de artık ciddi ciddi güzel bir bilgisayarım olur. bu eski külüstür de mehmetin olacak. uzun zamandır yazmadığım için sanırım mehmete ilk maaşımla aldığım evlilik yıl dönümü hediyemi de buraya yazmadım. biraz zorla kavuşsak da (parasını ödedikten 1 ay sonra) samsung U900 soul (siyah olanından) aldım. telefonunun ne kadar eski olduğundan bahsetmiştim. bu sayede hem ilk maaşımı ona harcama onuruna eriştim hem de evlilik yıl dönümü hediyesini almış oldum. bir de orjinalinden milli takım forması aldım. milli maçların sanırım son ikisini o forma ile seyretti.
bugün bir de reyhanla konuştuk maalesef umre için (sanırım kurbandan sonra yani taaa bu gidişle gelecek bahara) istediğim çantayı bulamamış. beratdan da laptop için nine west'e çanta bakmasını söylemiştim, sanırım daha gidip bakmadı. küçük yerde yaşayınca işte böyle oluyor.
hastaneden mesai bitiminde hızla ayrıldım ve eve geldim çünkü bugün uzun zaman önce persana verdiğim perde siparişi ile (mutfak ile salon arasına) mutfak masamız gelecek (nihayet artık biz de kamburumuz çıkmadan yemek yiyebileceğiz).
biraz bekledikten sonra perdeciler geldi, meğer ikisi aynı ekipmiş. önce rustiği duvara yerleştirdiler sonra da masayı monte ettiler. perdeye biton para verdim ama şimdi biraz tereddütteyim, acaba yanlış mı yaptım diye. acaba (açık fıstık yeşli duvar) mavi renk perde istiyorum diye tutturmasamıydım?
tam benim istediğim şekilde dikmemişler ve odayı biraz karanlık gösterdi. sanırım balkon camı yapılınca ve mutfak masamız balkona çıkınca biraz daha ferah görünür.
adamlar gittikten sonra akşam yemeği olarak en hızlı olabilecek şeyi yani gözlemeyi hazırladım ve eğilmeden (sehpaya) rahat rahat tv karşısında hem de ak nın zamanında hediye ettiği mavi mum eşliğinde yemeğimizi yedik.
ya aslında fotoğraf makinesi olmadığı için cep telle patos resimlerini çekmiştim ama picasaya bir türlü atamadım.
not:bu resimler sonradan aktarıldı. mehmetin yeni telefonu ile çekildiler.

2 comments:

Anonymous said...

eskiden patos denen makineye findik makinesi denirdi ve o hortum daha icad edilmemisti. makinenin ustunde bir adam olurdu. asagidakiler sepetlere findik doldurup yukardakine verirler o da makinenin icine bosaltirdi. biz -o zamanki cocuklar- da seyrederdik:)
melike

nerminn said...

merhaba melike
evet bizim teknisyenlrden biri anlattı, o zaman çok daha zormuş, öyle söylüyorlar.