Elhamdülillah evimizi aldık. Evde bissürü tadilat çıktı. Parkelere sistre yapıldı, cilalandı. Kapılar sökülün götürüldü elden geçecekler, sineklikler değişecek, mutfaktaki mekanizmalar değişecek, salondaki nişler söküldü, boya yapıldı. Mutfak ve banyo tezgahlarındaki corianlar elden geçti. Kapılarımızı götüren adam bir türlü geri getirmedi. Yapılan boyayı beğenmedik boyacı ile uğraşıyoruz. Adam hatalarını kabul etmiyor. Yarın eve ampul takıp bakacağız ışıkta nasıl görünüyor. Çünkü boya hataları ışıkta iyi görünürmüş. Öncelikle geciken kapılar ve sonra da benim bir kaç gündür ağrıyın belim yüzünden taşınma işini bu cumadan haftaya perşembeye erteledik.
Geçen hafta keyaptaki persana gittik rustik almak için. Rustik satmıyorlarmış. Bizimle ilgilenen bayan hiç ilgilenmedi ve Tüllerinizi nerde yaptırdıysanız ordan alın dedi. Samsun persanda yaptırdım ama ilgilenmediler bile. Arkadaşlarım orası pahalı başka yere bak dedikleri halde yine persana gittim ama sonuçta hüsranla mağazadan çıktım. Moralim çok bozuldu. Sonra arkadaşlar linense sor dediler. Evin karşısındaki avm deki linense gittik. Rustikler harikaydı ve sağolsunlar çok ilgilendiler. Evin karşısında olduğu için ölçü alma işi de gayet kolay oldu. Rustiklerimiz sanırım 3 hafta sonra gelecek. O arada panjurlarla idare edeceğiz. 3 odamızın rustiklerini ise eve taşındıktan sonra yaptıracağım.
Geçen hafta mehmetle açık öğretim sınavına girdik. Fatih'te kayınvalidelerde kaldık. Ayşe abla Konya'dan geldi. Sinan bey aynı hafta sonu taşındı ve kızlar da babaannelerinde kaldılar. O küçücük evde bu kadar kişi pek de zevkli olmadı. Sinan beyin evi eşyalarla beklediğimden daha iyi oldu. Hemen yerleşmişler.
Pazartesi sabah hazırlanırken çekmeceye eğildim ve kalkmak isterken resmen o şekilde kaldım. Milletin kitlenmek dediği şeyin ne olduğunu anladım. O gün bir de nöbetçiydim . O günden beri belim ağrıyor eve taşınana kadar inşallah ağrım sızım kalmaz.
Dün akşam berat geldi bizde kaldı.
Şimdilik bu kadar
Thursday, January 30, 2014
Thursday, December 26, 2013
Ay başında canım sıkkın ve patlamak üzereydim. Ama kendimi biliyorum sinirden patlarım ama zamanla kötü değişikliklere alışırım. Bu ay 5 nöbet tutuyorum ilk defa bu hafta rahatım hiç nöbetim yok ve son nöbetim yılbaşında. Geçen yıl yılbaşında eve bir gün önce taşınmıştık ve o gün mehmetle evi yerleştirmeye çalışıyorduk. Sanırım gece 12 olduğunda mutfakta çalışıyordum ve Mehmet gelip 12 oldu deyince yeni yıla girdiğimizi farketmiştim.
Neyse bu ay bizim için geçen yıl olduğu gibi yine yoğun geçiyor. Geçen hafta sonu açık öğretim sınavı olduğu için önceki haftayı ders çalışarak geçirdik. Aslında ben pek çalışmadım, Mehmet çalıştı. Perşembe günü bütün kitapları toplayıp nöbete gittim. Daha önce hiç çalışmadığım 2-3 dersi bir günde bitirmeyi planlıyordum. Daha sonra öğrendim ki çalıştığım derslerden birine çalışmışım (Mehmet'in alttan aldığı ders). Bunu öğrendiğimde çıldırdım, Mehmet'e de bayağı kızdım bana niye söylemedin diye. Daha sonra Cumartesi günü farkettik ki Mehmet bir derse hem de zor olan derslerden birine hiç çalışmamış. Bunu öğrenince rahatladım (sanki birbirimizin rakibiyiz). Hafta sonu kayınvalidelerde kaldık sınava Fatih'te gireceğimiz için. Sınavlarımız fena geçmedi, özellikle matematiğim çok iyi geçti. Biraz çocuklar gibiyim iyi geçtiğinde yüzümden gülümseme eksik olmuyor.
Hafta sonu sınav bitince üstümüzden bir yük kalktı ve acayip rahatladık. Daha sonra evde temizlik orayı burayı toparlama işlerine giriştim ama temizliğe gelen eminenin önceki hafta karı bahane edip bu hafta da hiç bir bahane olmadan gelmemesi bütün planlarımı altüst etti. İnsan bu kadar mı sorumsuz olur? Fakirlerin çoğu üstüne düşeni yapmadıkları için oluyor. Kar yağdığında biz arabaları bırakıp otobüsle işe gittik ama eminim ki o, dışarı bakıp karı görünce ayağını bile dışarı çıkarmamıştır (böyle düşünüyorum çünkü daha önce de kaç kere haber vermen gelmedi, işe geç kaldım ve telefonu da kapalıydı). Kısacası Emine beni sinir etti. Sinir olmamın sebeplerinden biri de cuma günü evimize annemler geleceklerdi ve ilk gelişleriydi. Çarşamba nöbetimi tuttum ve Perşembe günü belki de ilk defa bu evi süpürüp sildim. Hazırlanıp çamlıcaya amcamlara gittim. Annem,babam ve ablam gelmiş kahvaltı yapıyorlardı. Ben de annemlerin getirdiklerinden yedim. Öğleden sonra çarşıya gidip alışveriş yaptık. Saat 5 te trafik başlamadan geri döndüm.
Ertesi gün mehmetle kahvaltı yapıp bissürü yolu yanlışlıkla dolaşıp çamlıcaya gittik. Annemleri aldık ve ev bakmaya gittik. Bize çok güzel bir daire gösterdiler hepimiz çok beğendik. Klasik emlakçı blöfümü yoksa gerçek mi bilmiyorum ama başkaları da daire ile ilgileniyor dendiği için strese girdik. Herkes her gün o yolu nasıl çekeceksiniz derken çıkış yolu bulamadık. Bunaldık, bunaldık..... Sonunda karar verdik ve dün sabah Mehmet emlakçıyı aradı ve kaplar gönderdi. Evin sahipleri kredi ile almışlar ve hala borçları bitmemiş. Adamlar o borcu kapatacaklar ve sonra biz tapuyu alacağız. Yani Allah izin verirse bizim ikimizin kendimize ait çok güzel kocaman hatta çoğu insana göre devasa bir evimiz olacak. Allah huzurlu mutlu bir şekilde yaşamayı nasip eder inşallah.
Bu akşam tv karşısında koltukta mehmetle otururken, bak bu sesi artık duyamayacağız ( vapur düdüğü mü denir? Yada kornası). 2 gündür ev iş arasında (istinye-baltalimanı) arasında gidip gelirken ben de her yere daha farklı bir gözle bakıyorum. Bir daha buralardan geçemeyeceğim diye hüzünleniyorum ama sonra da bu evi hiç sevmediğimi hatırlayıp bir an önce taşınalım diyorum. Nasıl olsa hastanem aynı, boş günlerimde buralarda gezinirim. Zaten buranin sadece 10 dk da iş ev arasında gidip geldiğim doğru düzgün trafik olmayan yolunu özleyeceğim. Sanırım Mehmet bir de pazarın çok yakın olmasını özleyecek bir de boğaza bu kadar yakın olma fikrini, hissini özleyeceğiz.
Bugünlerde yani 2013 Aralık ayının son günlerinde işte biz böyle bir ruh hâli içindeyiz. Yılbaşı gecesi de Mehmet'ten ayrı nöbette olacağım.
Neyse bu ay bizim için geçen yıl olduğu gibi yine yoğun geçiyor. Geçen hafta sonu açık öğretim sınavı olduğu için önceki haftayı ders çalışarak geçirdik. Aslında ben pek çalışmadım, Mehmet çalıştı. Perşembe günü bütün kitapları toplayıp nöbete gittim. Daha önce hiç çalışmadığım 2-3 dersi bir günde bitirmeyi planlıyordum. Daha sonra öğrendim ki çalıştığım derslerden birine çalışmışım (Mehmet'in alttan aldığı ders). Bunu öğrendiğimde çıldırdım, Mehmet'e de bayağı kızdım bana niye söylemedin diye. Daha sonra Cumartesi günü farkettik ki Mehmet bir derse hem de zor olan derslerden birine hiç çalışmamış. Bunu öğrenince rahatladım (sanki birbirimizin rakibiyiz). Hafta sonu kayınvalidelerde kaldık sınava Fatih'te gireceğimiz için. Sınavlarımız fena geçmedi, özellikle matematiğim çok iyi geçti. Biraz çocuklar gibiyim iyi geçtiğinde yüzümden gülümseme eksik olmuyor.
Hafta sonu sınav bitince üstümüzden bir yük kalktı ve acayip rahatladık. Daha sonra evde temizlik orayı burayı toparlama işlerine giriştim ama temizliğe gelen eminenin önceki hafta karı bahane edip bu hafta da hiç bir bahane olmadan gelmemesi bütün planlarımı altüst etti. İnsan bu kadar mı sorumsuz olur? Fakirlerin çoğu üstüne düşeni yapmadıkları için oluyor. Kar yağdığında biz arabaları bırakıp otobüsle işe gittik ama eminim ki o, dışarı bakıp karı görünce ayağını bile dışarı çıkarmamıştır (böyle düşünüyorum çünkü daha önce de kaç kere haber vermen gelmedi, işe geç kaldım ve telefonu da kapalıydı). Kısacası Emine beni sinir etti. Sinir olmamın sebeplerinden biri de cuma günü evimize annemler geleceklerdi ve ilk gelişleriydi. Çarşamba nöbetimi tuttum ve Perşembe günü belki de ilk defa bu evi süpürüp sildim. Hazırlanıp çamlıcaya amcamlara gittim. Annem,babam ve ablam gelmiş kahvaltı yapıyorlardı. Ben de annemlerin getirdiklerinden yedim. Öğleden sonra çarşıya gidip alışveriş yaptık. Saat 5 te trafik başlamadan geri döndüm.
Ertesi gün mehmetle kahvaltı yapıp bissürü yolu yanlışlıkla dolaşıp çamlıcaya gittik. Annemleri aldık ve ev bakmaya gittik. Bize çok güzel bir daire gösterdiler hepimiz çok beğendik. Klasik emlakçı blöfümü yoksa gerçek mi bilmiyorum ama başkaları da daire ile ilgileniyor dendiği için strese girdik. Herkes her gün o yolu nasıl çekeceksiniz derken çıkış yolu bulamadık. Bunaldık, bunaldık..... Sonunda karar verdik ve dün sabah Mehmet emlakçıyı aradı ve kaplar gönderdi. Evin sahipleri kredi ile almışlar ve hala borçları bitmemiş. Adamlar o borcu kapatacaklar ve sonra biz tapuyu alacağız. Yani Allah izin verirse bizim ikimizin kendimize ait çok güzel kocaman hatta çoğu insana göre devasa bir evimiz olacak. Allah huzurlu mutlu bir şekilde yaşamayı nasip eder inşallah.
Bu akşam tv karşısında koltukta mehmetle otururken, bak bu sesi artık duyamayacağız ( vapur düdüğü mü denir? Yada kornası). 2 gündür ev iş arasında (istinye-baltalimanı) arasında gidip gelirken ben de her yere daha farklı bir gözle bakıyorum. Bir daha buralardan geçemeyeceğim diye hüzünleniyorum ama sonra da bu evi hiç sevmediğimi hatırlayıp bir an önce taşınalım diyorum. Nasıl olsa hastanem aynı, boş günlerimde buralarda gezinirim. Zaten buranin sadece 10 dk da iş ev arasında gidip geldiğim doğru düzgün trafik olmayan yolunu özleyeceğim. Sanırım Mehmet bir de pazarın çok yakın olmasını özleyecek bir de boğaza bu kadar yakın olma fikrini, hissini özleyeceğiz.
Bugünlerde yani 2013 Aralık ayının son günlerinde işte biz böyle bir ruh hâli içindeyiz. Yılbaşı gecesi de Mehmet'ten ayrı nöbette olacağım.
Friday, November 29, 2013
Nuraya bugün msg attım. Sonrasında o da bana attı. Geçen yıl bugün fatsada benim vedamı yapmışız. Aradan 1 yıl geçmiş ve ben hiç de mutlu değilim. Bu ay 5 nöbet tutacağım, Güya uzman oldum. Dünden beri depresyondayım. Ama biliyorum ki buna da alışacağım.
Aslında bugünlerde çok güzel gezmeler yaptık ama bu 5 nöbet çok canımı sıktı.
Geçen hafta sonu Sinan beyler,annem ve biz Belgrad ormanına gittik. Çok beğendik. Bu ilk gidişimizdi ve hepimiz hayran kaldık. Heryer sapsarıydı. Daha önce arboretiuma gitmiştik ama orada istediğim sonbahar havası yoktu. Orası da çok güzel tabii.
Ormanda uzun bir yürüyüş yaptık. Sonra da benim yaptığım kek ve börekleri yiyip ayrıldık.
Çarşamba günü de nöbetten çıkışda Karaköy'e gittim namlıda gülsun ve duygu ile kahvaltı yaptık. Fransız geçidinde gönül ve birseni ziyaret ettik. Yer altı camisine girdik. Sonrasında duygu ile doğubank tarafındaki mağazalarda yemek takımı baktık ve bir tanesine bayıldık.
Hafta sonu için plan yapmadık sanırım öylesine geçer ve Pazartesi bu ayın ilk nöbeti var. Bu ay inşallah annemler gelecekler.
Aslında bugünlerde çok güzel gezmeler yaptık ama bu 5 nöbet çok canımı sıktı.
Geçen hafta sonu Sinan beyler,annem ve biz Belgrad ormanına gittik. Çok beğendik. Bu ilk gidişimizdi ve hepimiz hayran kaldık. Heryer sapsarıydı. Daha önce arboretiuma gitmiştik ama orada istediğim sonbahar havası yoktu. Orası da çok güzel tabii.
Ormanda uzun bir yürüyüş yaptık. Sonra da benim yaptığım kek ve börekleri yiyip ayrıldık.
Çarşamba günü de nöbetten çıkışda Karaköy'e gittim namlıda gülsun ve duygu ile kahvaltı yaptık. Fransız geçidinde gönül ve birseni ziyaret ettik. Yer altı camisine girdik. Sonrasında duygu ile doğubank tarafındaki mağazalarda yemek takımı baktık ve bir tanesine bayıldık.
Hafta sonu için plan yapmadık sanırım öylesine geçer ve Pazartesi bu ayın ilk nöbeti var. Bu ay inşallah annemler gelecekler.
Tuesday, September 17, 2013
Geçen gün 30 Ağustos'ta gittiğimiz roma gezimizi yazayım dedim am sonra farkettim ki yazmaya yazmaya yazmayı unutmuştum. Cümleleri yazıp yazıp sildim. Sonra yeterince vakit ayırmadığıma karar verip odaklanacak yazmaya karar verdim ama sadece o kararı verdim. Görüldüğü üzere hala yazmadım. 9-10 yıl önce sema Elif ve saime ile gitmiştik italyaya ve o zaman yazmadığım için neler yaptığımızı unutmuşum, bu sefer öyle olmasın diyorum.
Cuma ve pazar nöbetçiydim. Cumartesi mehmetle önce Eminönü'ne sonra gülhaneye gittik. Sarayburnunda çay içtik. Arabayı almaya Eminönü'ne gittiğimizde isparkın yan tarafında ahi çelebi Camii'ni ziyaret ettik. Bu cami evliya Çelebi'nin seyahat ya Resulullah dediği cami imiş. Girişinde uzun ve güzel bir yazı var. Oradan bayağı bilgi sahibi olduk.
Şimdilik bu kadar
Cuma ve pazar nöbetçiydim. Cumartesi mehmetle önce Eminönü'ne sonra gülhaneye gittik. Sarayburnunda çay içtik. Arabayı almaya Eminönü'ne gittiğimizde isparkın yan tarafında ahi çelebi Camii'ni ziyaret ettik. Bu cami evliya Çelebi'nin seyahat ya Resulullah dediği cami imiş. Girişinde uzun ve güzel bir yazı var. Oradan bayağı bilgi sahibi olduk.
Şimdilik bu kadar
Tuesday, June 11, 2013
İlk geldiğimiz dönemde aşagıdakileri yazmıştım, güya devamı da gelecekti ama baktım ki blogu kontrol bile etmiyorum, aylardır girmiyorum bari bu yazıyı yayınlayayım dedim.
mehmet sabah kalkıp nöbete gitti. evde bütün gün canım sıkılmasın diye benim için interneti de kurdu. 12'ye kadar uyuduktan sonra tv karşısında kahvaltı yapıp (artık mutfağımız açık mutfak değil. fastaya gittiğimizde açık mutfak olması hiç hoşumuza gitmemişti, hatta o yüzden kapatma yoluna gitmek için biton para verip oraya perde taktırmıştık. ama biz açık mutfağa öyle alışmışız ki bu evdeki ilk yemeklerimizde mehmete sürekli tv karşısna gidip yiyelim mi diyordum. ama o genelde sehpa üstünde yemesi zahmetli ve mutfakta yemeye alışmamız gerektiği için kabul etmiyordu.) neyse ne diyordum ki ben? tv seyrettim, bir kaç kitap karıştırdım. geleli 2 kilo aldığım için acaba bir işe yarar mı deyip dubleksin merdivenlerini koşarak 2 tur şeklinde 5 er kere inip çıktım. beyazıt bugün satranç turnuvasına katılmış, arayıp kazandığını söyledi. martta tekrar turnuva varmış. tayinimiz çıktığı dönemdeki kafa karışıklıklarını vs'yi yazmıştım ama sonrası, taşınma vs olayları, veda turları, burada işe başlama, özleme, o kadar çok şey olduki yazamadığım için hep çok üzüldüm. çünkü çok fazla duygusal anlar yaşadık ve zamanla bu olayları maalesef unutacağız. unutacağız deyince dün hbg'nin anlattığı bir olay aklıma geldi. mecburi hizmet kurası için tek başıma ankaraya gitmiştim, sanki kurayı yerinde görmem gerekiyormuş gibi. kurada öyle güzel yerler vardı ki, nerdeyse tüm karadeniz var, samsun da dahil. ben de çok şanslıyım ya kesin bana samsun çıkacak diye düşünüyorum. neyse bana tercihlerim çıkmadı, torbaya kaldım. çıka çıka doğubeyazıt çıktı. kendimi tuttum ağlamadım, çünkü yanımda taksimden arkadaşlar vardı ve benim dışımda herkese istediği yer çıkmıştı. neyse o gün bir arkadaşımla buluştum sonra da otobüse binmek için söğütözü ulusoya gittim. tuvalete gittim ve ağlamasam rahatlamayacağımı biliyordum. ayna karşısına geçip bir müddet ağladım. bu bana biraz iyi geldi. ben bu olayı bu kadar hatırlıyorum ama hbg dün devamını da anlattı; sonra ağlamayı kesip çantamdan göz kremimi çıkarmışım ve kremimi sürmüşüm. herşeyi birbirimize ayrıntıyla anlattığımız için bunu da söylemişim ve o da vay be ben normalde sürmüyorum, kız o durumda kremi unutmamış ve göz kremi sürmüş demiş. o yüzden de bu olayı unutmamış. dün buna çok güldük. bak işe yaramış o yüzden fazla kırışmamış dedi ama ben uzun zamandır düzenli krem kullanmıyorum. bunları pazar günü yazmıştım, devamını da ogün mehmet yokken yazarım diye düşünüyordum ama bütün gün boyunca tv'ye ve laptopa bakmaktan gözlerim şeşbeş görmeye başladı ve ben de bıraktım yazmayı. mehmet pazar günü ve ben de cuma akşamı nöbetçiyim. nöbet iyi balmaıştı sonra akşam 12'ye kadar 3 saat aynı hasta ile uğraşmak zorunda kaldım. sonrası rahattı, geç vakitte yattım uyudum. ama tabii ki evdeki uyku gibi olmuyor, gerçi eve hala alışamadık, evdeki uykumuz da çok kalitesiz. mehmet bu konuda sürekli şikayetçi. cumartesi sabah eve gidip biraz yattım ve sonra kalkıp kahvaltıyı hazırladım. kahvaltı sonrası liseden arkadaşlarımla buluşacaktım. mehmet önce pazar günü de geç kalkacağını o yüzden biraz daha uyumak istediğini söyledi ama sonra dayanamayıp kalktı birlikte kahvaltı yaptık. hazırlandık ve onu leventte metroda bıraktım, annesine gitsin diye ben de 2. defa onsuz istanbulda uzun mesafe yolculuğu yaptım. aslında uzun mesafe değil ama burada araba kullanmaya alışık olmadığım için (ilk defa mehmeti akşam evden mehmeti fatihten almaya gitmiştim). mehmet arabadan inince tomtomun (navigasyon) da yardımıyla karşıya geçtim ve sonra da restoranın tabelaları ile kolayca buldum. kızlar ayrı bir odada, büyük bir masada oturmuşlardı. ak ve şule ve duygu sabah 9.30'da gelmişler. ben kahvaltı ettiğim için çay, kahve içtim. bayağı sohbet ettik. teknoloji özürlü olan bana whatapp!ı yüklediler. meğer oradan sürekli yazışıyorlarmış. akşama kadar oturduk ve ak ile yola çıktık. fatihte biraz zor da olsa arabayı parkettim ve akşam kayınvalidemlerde yemek sonra da diğer abilerin de gelmesiyle çiğ köfte yedik ve geç vakitte eve döndük. pazar günü tüm günü evde tv karşısında geçirince pazartesi günü farkettim ki ben 6.5 yıl boyunca mehmetle yapışık gibi yaşadığım için tek başıma dışarı çıkmaya korkuyor muyum ne? hemen bu durumdan kurtulmam lazım deyip hazırlanıp en yakın avm'ye gittim. tek başına gezmek de hiç zevkli olmuyormuş. bu tarafta da hiç arkadaşım yok ki onunla takılayım. dün nette gezinirken şu instagrama bakıyordum, kafama dank etti. ben diyarbakırdan beri bloglarda ne kadar beğendiğim resim varsa bigisayara yükleyip sonra da bilgisayarı birkaç kere çökertmiştim. meğer bu tam bana göreymiş hem de benimkisi gibi sürekli önceki dosyaları hafızalara atıp da oralarda gözden ırak kalmıyor. neyse bakalım belki ben de girerim bu işe. annemler umredeler, medinedeler. babam dün arayıp klasik her zamanki gibi ezan dinletti. sanırım yarın dönecekler. ablamlar da şubat tatilinde ailecek umreye gittiler, kalabalık bir grup halinde. biz de mehmetle onları yolcu etmeye gittik. aslında beyazıtı ihram içinde görmek istiyordum ama olmadı.
mehmet sabah kalkıp nöbete gitti. evde bütün gün canım sıkılmasın diye benim için interneti de kurdu. 12'ye kadar uyuduktan sonra tv karşısında kahvaltı yapıp (artık mutfağımız açık mutfak değil. fastaya gittiğimizde açık mutfak olması hiç hoşumuza gitmemişti, hatta o yüzden kapatma yoluna gitmek için biton para verip oraya perde taktırmıştık. ama biz açık mutfağa öyle alışmışız ki bu evdeki ilk yemeklerimizde mehmete sürekli tv karşısna gidip yiyelim mi diyordum. ama o genelde sehpa üstünde yemesi zahmetli ve mutfakta yemeye alışmamız gerektiği için kabul etmiyordu.) neyse ne diyordum ki ben? tv seyrettim, bir kaç kitap karıştırdım. geleli 2 kilo aldığım için acaba bir işe yarar mı deyip dubleksin merdivenlerini koşarak 2 tur şeklinde 5 er kere inip çıktım. beyazıt bugün satranç turnuvasına katılmış, arayıp kazandığını söyledi. martta tekrar turnuva varmış. tayinimiz çıktığı dönemdeki kafa karışıklıklarını vs'yi yazmıştım ama sonrası, taşınma vs olayları, veda turları, burada işe başlama, özleme, o kadar çok şey olduki yazamadığım için hep çok üzüldüm. çünkü çok fazla duygusal anlar yaşadık ve zamanla bu olayları maalesef unutacağız. unutacağız deyince dün hbg'nin anlattığı bir olay aklıma geldi. mecburi hizmet kurası için tek başıma ankaraya gitmiştim, sanki kurayı yerinde görmem gerekiyormuş gibi. kurada öyle güzel yerler vardı ki, nerdeyse tüm karadeniz var, samsun da dahil. ben de çok şanslıyım ya kesin bana samsun çıkacak diye düşünüyorum. neyse bana tercihlerim çıkmadı, torbaya kaldım. çıka çıka doğubeyazıt çıktı. kendimi tuttum ağlamadım, çünkü yanımda taksimden arkadaşlar vardı ve benim dışımda herkese istediği yer çıkmıştı. neyse o gün bir arkadaşımla buluştum sonra da otobüse binmek için söğütözü ulusoya gittim. tuvalete gittim ve ağlamasam rahatlamayacağımı biliyordum. ayna karşısına geçip bir müddet ağladım. bu bana biraz iyi geldi. ben bu olayı bu kadar hatırlıyorum ama hbg dün devamını da anlattı; sonra ağlamayı kesip çantamdan göz kremimi çıkarmışım ve kremimi sürmüşüm. herşeyi birbirimize ayrıntıyla anlattığımız için bunu da söylemişim ve o da vay be ben normalde sürmüyorum, kız o durumda kremi unutmamış ve göz kremi sürmüş demiş. o yüzden de bu olayı unutmamış. dün buna çok güldük. bak işe yaramış o yüzden fazla kırışmamış dedi ama ben uzun zamandır düzenli krem kullanmıyorum. bunları pazar günü yazmıştım, devamını da ogün mehmet yokken yazarım diye düşünüyordum ama bütün gün boyunca tv'ye ve laptopa bakmaktan gözlerim şeşbeş görmeye başladı ve ben de bıraktım yazmayı. mehmet pazar günü ve ben de cuma akşamı nöbetçiyim. nöbet iyi balmaıştı sonra akşam 12'ye kadar 3 saat aynı hasta ile uğraşmak zorunda kaldım. sonrası rahattı, geç vakitte yattım uyudum. ama tabii ki evdeki uyku gibi olmuyor, gerçi eve hala alışamadık, evdeki uykumuz da çok kalitesiz. mehmet bu konuda sürekli şikayetçi. cumartesi sabah eve gidip biraz yattım ve sonra kalkıp kahvaltıyı hazırladım. kahvaltı sonrası liseden arkadaşlarımla buluşacaktım. mehmet önce pazar günü de geç kalkacağını o yüzden biraz daha uyumak istediğini söyledi ama sonra dayanamayıp kalktı birlikte kahvaltı yaptık. hazırlandık ve onu leventte metroda bıraktım, annesine gitsin diye ben de 2. defa onsuz istanbulda uzun mesafe yolculuğu yaptım. aslında uzun mesafe değil ama burada araba kullanmaya alışık olmadığım için (ilk defa mehmeti akşam evden mehmeti fatihten almaya gitmiştim). mehmet arabadan inince tomtomun (navigasyon) da yardımıyla karşıya geçtim ve sonra da restoranın tabelaları ile kolayca buldum. kızlar ayrı bir odada, büyük bir masada oturmuşlardı. ak ve şule ve duygu sabah 9.30'da gelmişler. ben kahvaltı ettiğim için çay, kahve içtim. bayağı sohbet ettik. teknoloji özürlü olan bana whatapp!ı yüklediler. meğer oradan sürekli yazışıyorlarmış. akşama kadar oturduk ve ak ile yola çıktık. fatihte biraz zor da olsa arabayı parkettim ve akşam kayınvalidemlerde yemek sonra da diğer abilerin de gelmesiyle çiğ köfte yedik ve geç vakitte eve döndük. pazar günü tüm günü evde tv karşısında geçirince pazartesi günü farkettim ki ben 6.5 yıl boyunca mehmetle yapışık gibi yaşadığım için tek başıma dışarı çıkmaya korkuyor muyum ne? hemen bu durumdan kurtulmam lazım deyip hazırlanıp en yakın avm'ye gittim. tek başına gezmek de hiç zevkli olmuyormuş. bu tarafta da hiç arkadaşım yok ki onunla takılayım. dün nette gezinirken şu instagrama bakıyordum, kafama dank etti. ben diyarbakırdan beri bloglarda ne kadar beğendiğim resim varsa bigisayara yükleyip sonra da bilgisayarı birkaç kere çökertmiştim. meğer bu tam bana göreymiş hem de benimkisi gibi sürekli önceki dosyaları hafızalara atıp da oralarda gözden ırak kalmıyor. neyse bakalım belki ben de girerim bu işe. annemler umredeler, medinedeler. babam dün arayıp klasik her zamanki gibi ezan dinletti. sanırım yarın dönecekler. ablamlar da şubat tatilinde ailecek umreye gittiler, kalabalık bir grup halinde. biz de mehmetle onları yolcu etmeye gittik. aslında beyazıtı ihram içinde görmek istiyordum ama olmadı.
Sunday, March 24, 2013
Zaman ne çabuk geçiyor.cok istediğim halde bir türlü gecen günleri yazamadım. İşe başlayalım nerdeyse 3 ay olacak. Alıştım sayılır. Hala işime tam hakim değilim,sabah gittiğimde masama hangi cerrah, ne tip bir hasta gelecek bilemiyorum. Uzmanları aşağı yukarı tandım da asistan sayısı o kadar çok ki ve bir de hergeçen gün yenileri eklenirken nasıl onların isimlerini öğreneceğim?
Beraber çalıştığım kızlar iyiler, hepsi çok iyi anlaşıyorlar. Huzurlu bir ortamda çalışmak çok iyi. Fatsadan geçen hafta Aynur ve Semih de ayrılmışlar. Aynur ayrılınca ağlamış. Nuray da ben gidince olayın vehametini anlatamamış ama Aynur da ayrılınca 'senin gittiğini şimdi daha iyi anladım' dedi.
Geçen hafta mehmetle üst kattaki bütün kolilerin içine evdeki her yere baktık, açık öğretim şifremizi aradık. Sonunda o kadar bunaldık ki bu dönem de kayıt yaptırmayalım dedik. Ama ertesi gün işteyken hangi aradı ve çan eğrisi uygulandığını muhakkak ki geçeceğimizi o yüzden de kayıt yaptırmamızı söyledi. Neyse o akşam nöbetçiydim, akşam yeterince çalıştım ve ertesi gün evde biraz uyuyup mehmetle gidip kuyruğa girdik ve şifremizi aldık, kaydımızı yaptırdık.
Cumartesi gunü kahvaltıdan sonra radyodaki program yüzünden evden çıkışımız bayağı uzadı. Fatih'ten kayınvalidemi aldık ve Eminönü'ne gittik. Mehmet zorla park yeri buldu. Yapmak istediğim şeyleri yaptığımı söyleyemeyeceğim. Akşam Bayram beylere gittik. Sinan bey yeni araba almaya karar vermiş ama yüksek araç istiyorlarmış. Söylediklere markaya mehmetle o kadar muhalefet ettikki bizim dediğimiz araçta karar kıldılar. Benim arabamın 2 boy büyük ve yükseği.
Gece telefonda konuşurken sabah kahvaltıya gelin sonra da gidip araba bakarız dedik ama sonra kahvaltıdan vazgeçtiler. Haftaya geliriz dediler ama haftaya da ben icapçıyım.
Bugün bütün gunü evde pinekleyerek geçirdik.
Beraber çalıştığım kızlar iyiler, hepsi çok iyi anlaşıyorlar. Huzurlu bir ortamda çalışmak çok iyi. Fatsadan geçen hafta Aynur ve Semih de ayrılmışlar. Aynur ayrılınca ağlamış. Nuray da ben gidince olayın vehametini anlatamamış ama Aynur da ayrılınca 'senin gittiğini şimdi daha iyi anladım' dedi.
Geçen hafta mehmetle üst kattaki bütün kolilerin içine evdeki her yere baktık, açık öğretim şifremizi aradık. Sonunda o kadar bunaldık ki bu dönem de kayıt yaptırmayalım dedik. Ama ertesi gün işteyken hangi aradı ve çan eğrisi uygulandığını muhakkak ki geçeceğimizi o yüzden de kayıt yaptırmamızı söyledi. Neyse o akşam nöbetçiydim, akşam yeterince çalıştım ve ertesi gün evde biraz uyuyup mehmetle gidip kuyruğa girdik ve şifremizi aldık, kaydımızı yaptırdık.
Cumartesi gunü kahvaltıdan sonra radyodaki program yüzünden evden çıkışımız bayağı uzadı. Fatih'ten kayınvalidemi aldık ve Eminönü'ne gittik. Mehmet zorla park yeri buldu. Yapmak istediğim şeyleri yaptığımı söyleyemeyeceğim. Akşam Bayram beylere gittik. Sinan bey yeni araba almaya karar vermiş ama yüksek araç istiyorlarmış. Söylediklere markaya mehmetle o kadar muhalefet ettikki bizim dediğimiz araçta karar kıldılar. Benim arabamın 2 boy büyük ve yükseği.
Gece telefonda konuşurken sabah kahvaltıya gelin sonra da gidip araba bakarız dedik ama sonra kahvaltıdan vazgeçtiler. Haftaya geliriz dediler ama haftaya da ben icapçıyım.
Bugün bütün gunü evde pinekleyerek geçirdik.
Monday, February 25, 2013
Tuesday, February 19, 2013
taşınma sonrası yeni evde
mehmet sabah kalkıp nöbete gitti. evde bütün gün canım sıkılmasın diye benim için interneti de kurdu. 12'ye kadar uyuduktan sonra tv karşısında kahvaltı yapıp (artık mutfağımız açık mutfak değil. fastaya gittiğimizde açık mutfak olması hiç hoşumuza gitmemişti, hatta o yüzden kapatma yoluna gitmek için biton para verip oraya perde taktırmıştık. ama biz açık mutfağa öyle alışmışız ki bu evdeki ilk yemeklerimizde mehmete sürekli tv karşısna gidip yiyelim mi diyordum. ama o genelde sehpa üstünde yemesi zahmetli ve mutfakta yemeye alışmamız gerektiği için kabul etmiyordu.) neyse ne diyordum ki ben? tv seyrettim, bir kaç kitap karıştırdım. geleli 2 kilo aldığım için acaba bir işe yarar mı deyip dubleksin merdivenlerini koşarak 2 tur şeklinde 5 er kere inip çıktım. beyazıt bugün satranç turnuvasına katılmış, arayıp kazandığını söyledi. martta tekrar turnuva varmış.
tayinimiz çıktığı dönemdeki kafa karışıklıklarını vs'yi yazmıştım ama sonrası, taşınma vs olayları, veda turları, burada işe başlama, özleme, o kadar çok şey olduki yazamadığım için hep çok üzüldüm. çünkü çok fazla duygusal anlar yaşadık ve zamanla bu olayları maalesef unutacağız. unutacağız deyince dün hbg'nin anlattığı bir olay aklıma geldi. mecburi hizmet kurası için tek başıma ankaraya gitmiştim, sanki kurayı yerinde görmem gerekiyormuş gibi. kurada öyle güzel yerler vardı ki, nerdeyse tüm karadeniz var, samsun da dahil. ben de çok şanslıyım ya kesin bana samsun çıkacak diye düşünüyorum. neyse bana tercihlerim çıkmadı, torbaya kaldım. çıka çıka doğubeyazıt çıktı. kendimi tuttum ağlamadım, çünkü yanımda taksimden arkadaşlar vardı ve benim dışımda herkese istediği yer çıkmıştı. neyse o gün bir arkadaşımla buluştum sonra da otobüse binmek için söğütözü ulusoya gittim. tuvalete gittim ve ağlamasam rahatlamayacağımı biliyordum. ayna karşısına geçip bir müddet ağladım. bu bana biraz iyi geldi. ben bu olayı bu kadar hatırlıyorum ama hbg dün devamını da anlattı; sonra ağlamayı kesip çantamdan göz kremimi çıkarmışım ve kremimi sürmüşüm. herşeyi birbirimize ayrıntıyla anlattığımız için bunu da söylemişim ve o da vay be ben normalde sürmüyorum, kız o durumda kremi unutmamış ve göz kremi sürmüş demiş. o yüzden de bu olayı unutmamış. dün buna çok güldük. bak işe yaramış o yüzden fazla kırışmamış dedi ama ben uzun zamandır düzenli krem kullanmıyorum.
bunları pazar günü yazmıştım, devamını da ogün mehmet yokken yazarım diye düşünüyordum ama bütün gün boyunca tv'ye ve laptopa bakmaktan gözlerim şeşbeş görmeye başladı ve ben de bıraktım yazmayı.
mehmet pazar günü ve ben de cuma akşamı nöbetçiyim. nöbet iyi balmaıştı sonra akşam 12'ye kadar 3 saat aynı hasta ile uğraşmak zorunda kaldım. sonrası rahattı, geç vakitte yattım uyudum. ama tabii ki evdeki uyku gibi olmuyor, gerçi eve hala alışamadık, evdeki uykumuz da çok kalitesiz. mehmet bu konuda sürekli şikayetçi.
cumartesi sabah eve gidip biraz yattım ve sonra kalkıp kahvaltıyı hazırladım. kahvaltı sonrası liseden arkadaşlarımla buluşacaktım. mehmet önce pazar günü de geç kalkacağını o yüzden biraz daha uyumak istediğini söyledi ama sonra dayanamayıp kalktı birlikte kahvaltı yaptık. hazırlandık ve onu leventte metroda bıraktım, annesine gitsin diye ben de 2. defa onsuz istanbulda uzun mesafe yolculuğu yaptım. aslında uzun mesafe değil ama burada araba kullanmaya alışık olmadığım için (ilk defa mehmeti akşam evden mehmeti fatihten almaya gitmiştim). mehmet arabadan inince tomtomun (navigasyon) da yardımıyla karşıya geçtim ve sonra da restoranın tabelaları ile kolayca buldum. kızlar ayrı bir odada, büyük bir masada oturmuşlardı. ak ve şule ve duygu sabah 9.30'da gelmişler. ben kahvaltı ettiğim için çay, kahve içtim. bayağı sohbet ettik. teknoloji özürlü olan bana whatapp!ı yüklediler. meğer oradan sürekli yazışıyorlarmış.
akşama kadar oturduk ve ak ile yola çıktık. fatihte biraz zor da olsa arabayı parkettim ve akşam kayınvalidemlerde yemek sonra da diğer abilerin de gelmesiyle çiğ köfte yedik ve geç vakitte eve döndük.
pazar günü tüm günü evde tv karşısında geçirince pazartesi günü farkettim ki ben 6.5 yıl boyunca mehmetle yapışık gibi yaşadığım için tek başıma dışarı çıkmaya korkuyor muyum ne? hemen bu durumdan kurtulmam lazım deyip hazırlanıp en yakın avm'ye gittim. tek başına gezmek de hiç zevkli olmuyormuş. bu tarafta da hiç arkadaşım yok ki onunla takılayım.
dün nette gezinirken şu instagrama bakıyordum, kafama dank etti. ben diyarbakırdan beri bloglarda ne kadar beğendiğim resim varsa bigisayara yükleyip sonra da bilgisayarı birkaç kere çökertmiştim. meğer bu tam bana göreymiş hem de benimkisi gibi sürekli önceki dosyaları hafızalara atıp da oralarda gözden ırak kalmıyor. neyse bakalım belki ben de girerim bu işe.
annemler umredeler, medinedeler. babam dün arayıp klasik her zamanki gibi ezan dinletti. sanırım yarın dönecekler.
ablamlar da şubat tatilinde ailecek umreye gittiler, kalabalık bir grup halinde. biz de mehmetle onları yolcu etmeye gittik. aslında beyazıtı ihram içinde görmek istiyordum ama olmadı. resimlerde öyle şeker çıkmışki, hele de entarisinin içinde çok güzel görünüyor.
tayinimiz çıktığı dönemdeki kafa karışıklıklarını vs'yi yazmıştım ama sonrası, taşınma vs olayları, veda turları, burada işe başlama, özleme, o kadar çok şey olduki yazamadığım için hep çok üzüldüm. çünkü çok fazla duygusal anlar yaşadık ve zamanla bu olayları maalesef unutacağız. unutacağız deyince dün hbg'nin anlattığı bir olay aklıma geldi. mecburi hizmet kurası için tek başıma ankaraya gitmiştim, sanki kurayı yerinde görmem gerekiyormuş gibi. kurada öyle güzel yerler vardı ki, nerdeyse tüm karadeniz var, samsun da dahil. ben de çok şanslıyım ya kesin bana samsun çıkacak diye düşünüyorum. neyse bana tercihlerim çıkmadı, torbaya kaldım. çıka çıka doğubeyazıt çıktı. kendimi tuttum ağlamadım, çünkü yanımda taksimden arkadaşlar vardı ve benim dışımda herkese istediği yer çıkmıştı. neyse o gün bir arkadaşımla buluştum sonra da otobüse binmek için söğütözü ulusoya gittim. tuvalete gittim ve ağlamasam rahatlamayacağımı biliyordum. ayna karşısına geçip bir müddet ağladım. bu bana biraz iyi geldi. ben bu olayı bu kadar hatırlıyorum ama hbg dün devamını da anlattı; sonra ağlamayı kesip çantamdan göz kremimi çıkarmışım ve kremimi sürmüşüm. herşeyi birbirimize ayrıntıyla anlattığımız için bunu da söylemişim ve o da vay be ben normalde sürmüyorum, kız o durumda kremi unutmamış ve göz kremi sürmüş demiş. o yüzden de bu olayı unutmamış. dün buna çok güldük. bak işe yaramış o yüzden fazla kırışmamış dedi ama ben uzun zamandır düzenli krem kullanmıyorum.
bunları pazar günü yazmıştım, devamını da ogün mehmet yokken yazarım diye düşünüyordum ama bütün gün boyunca tv'ye ve laptopa bakmaktan gözlerim şeşbeş görmeye başladı ve ben de bıraktım yazmayı.
mehmet pazar günü ve ben de cuma akşamı nöbetçiyim. nöbet iyi balmaıştı sonra akşam 12'ye kadar 3 saat aynı hasta ile uğraşmak zorunda kaldım. sonrası rahattı, geç vakitte yattım uyudum. ama tabii ki evdeki uyku gibi olmuyor, gerçi eve hala alışamadık, evdeki uykumuz da çok kalitesiz. mehmet bu konuda sürekli şikayetçi.
cumartesi sabah eve gidip biraz yattım ve sonra kalkıp kahvaltıyı hazırladım. kahvaltı sonrası liseden arkadaşlarımla buluşacaktım. mehmet önce pazar günü de geç kalkacağını o yüzden biraz daha uyumak istediğini söyledi ama sonra dayanamayıp kalktı birlikte kahvaltı yaptık. hazırlandık ve onu leventte metroda bıraktım, annesine gitsin diye ben de 2. defa onsuz istanbulda uzun mesafe yolculuğu yaptım. aslında uzun mesafe değil ama burada araba kullanmaya alışık olmadığım için (ilk defa mehmeti akşam evden mehmeti fatihten almaya gitmiştim). mehmet arabadan inince tomtomun (navigasyon) da yardımıyla karşıya geçtim ve sonra da restoranın tabelaları ile kolayca buldum. kızlar ayrı bir odada, büyük bir masada oturmuşlardı. ak ve şule ve duygu sabah 9.30'da gelmişler. ben kahvaltı ettiğim için çay, kahve içtim. bayağı sohbet ettik. teknoloji özürlü olan bana whatapp!ı yüklediler. meğer oradan sürekli yazışıyorlarmış.
akşama kadar oturduk ve ak ile yola çıktık. fatihte biraz zor da olsa arabayı parkettim ve akşam kayınvalidemlerde yemek sonra da diğer abilerin de gelmesiyle çiğ köfte yedik ve geç vakitte eve döndük.
pazar günü tüm günü evde tv karşısında geçirince pazartesi günü farkettim ki ben 6.5 yıl boyunca mehmetle yapışık gibi yaşadığım için tek başıma dışarı çıkmaya korkuyor muyum ne? hemen bu durumdan kurtulmam lazım deyip hazırlanıp en yakın avm'ye gittim. tek başına gezmek de hiç zevkli olmuyormuş. bu tarafta da hiç arkadaşım yok ki onunla takılayım.
dün nette gezinirken şu instagrama bakıyordum, kafama dank etti. ben diyarbakırdan beri bloglarda ne kadar beğendiğim resim varsa bigisayara yükleyip sonra da bilgisayarı birkaç kere çökertmiştim. meğer bu tam bana göreymiş hem de benimkisi gibi sürekli önceki dosyaları hafızalara atıp da oralarda gözden ırak kalmıyor. neyse bakalım belki ben de girerim bu işe.
annemler umredeler, medinedeler. babam dün arayıp klasik her zamanki gibi ezan dinletti. sanırım yarın dönecekler.
ablamlar da şubat tatilinde ailecek umreye gittiler, kalabalık bir grup halinde. biz de mehmetle onları yolcu etmeye gittik. aslında beyazıtı ihram içinde görmek istiyordum ama olmadı. resimlerde öyle şeker çıkmışki, hele de entarisinin içinde çok güzel görünüyor.
Friday, December 28, 2012
Wednesday, November 28, 2012
ayrılık vakti
hastanede son günlerim. mehmet geçen hafta ayrılışını yaptı. 1 haftadır evde boş boş oturuyor. benim de son 2 günüm. insan çok garip hissediyor. çalışıyorum ama artık buradan kopmuş hissederek. 2 gündür hastalarımda sorun çıkıyor. son günlerim rahat geçsin istiyorum ama olmuyor. bugün nurayın doğum gününü kutladık. öğlende pasta aldık ve birkaç cerrahı çağırdık.
teknisyen zöhre bana duvar saati almış, çok mutlu oldum.
akşam eve geldim latika işleri bitirmeye çalışıyordu. işi bittiğinde sarıldık ve helallik istedik. senin gibisini bulmam için dua et dedim.
mehmet eve geç geldi, teknisyenler veda için organizasyon düzenlemişler. ona kol saati hediye etmişler. 'bana öyle methiyeler düzdüler ki görmeliydin' dedi.
mehemtle geçen hafta gidip ordudan pasaportlarımızı aldık, büyük yere gitmeden burada çıkartalım dedik. orduda teleferiğe binemedik. tatile buralara geldiğimizde İnşallah. dönüşte perşembeden geldik, etrafı seyrederek.
inanamıyorum, 4.5 yıl ne çabuk geçti. ameliyathaneyi, sorumluluğu, o kadar angarya işi arkadaşları bırakıp gidiyorum.
girne
nurayla kongreye gitmeyi başardık.
6 kasım günü latika temizliğe geldi. mehmete evi temiz bırakacağım. ıphone da hava bozuk görünüyor ama orası güney ya iyi olursa diye korkuyorum. aslında ben parmak arası terlik, rahat yazlık giysiler giymeyi planlıyordum ama havadurumuna göre hava burdakinden bile soğuk görünüyor. her zamanki gibi bayağı kıyafet aldım. 1 ceketim ve 1 eteğim dışında herşeyimi giydim, 1-2 saatliğine dahi olsa. bavulum 17 kilo geldi, bagaj hakkım 20 kilo. hastaneden erken çıktım. eve geldim son hazırlıklar sonrası gidip nurayı aldım. samsuna doğru yola çıktık. hava kararmadan annemlere vardık. annem harika yemekler yapmıştı, hele safranlı pilavı harikaydı.
akşam erken yattık. sabah 3.30 da yağmurun sesi ile uyandım. kalkıp hazırlandık. annem bizi balkondan yolcu etti. arabayı havaalanında bıraktık. uçakta nurayın yanına firmacılardan biri oturdu. yolda onu biraz iğneledik ama sonra normal muhabbete döndük. istanbulda alanda biraz parfüm baktık, fiyatlarının resimlerini çektim, kıbrısla karşılaştırmak için. bu sefer uçakta nurayın yanında doğumevinden ilhan vardı. yüzü tanıdık geldi ve kim olduğunu sordum. öğrenince de kendimi tanıttım, ikimiz de aynı yerden uzmanlığımızı aldık. yolda onunla biraz muhabbet ettik. yolculuk fena geçmedi. kıbrısa varınca servise bindik ve otele geldiğimizde resepsiyonda upuzun bir kuyrukla karşılaştık. işlem çok uzun sğrmedi Allahtan. odalarımıza gittik. nurayın odasında 3 tane tek kişilik yatak vardı. kızları da gelse yatak varmış yani. benim odadaki kocaman yatağı görünce mehmet de gelebilseydi diye düşündüm.
nurayla hazırlanıp otelden (acapulco) 2.5 liraya kalkan girne servisine bindik ve 20 dakikada şehir merkezine vardık. yolda çok güzel evler gördük. girne şehir merkezi küçücük.
önce limana indik. sakin bir yerdi. insanlar kafelerde oturmuş birşeyler içiyorlardı. sonra kaleye gittik ama kale kapanmıştı. çarşıda yürüdük. milletin nette anlattığı ordu pazarını gördük. normal market, zaten şehir merkezinde başka market de görmedik. oradan hellim peyniri (hilal marka, koyun hellimi) aldık (kıbrıslı bir bayana danışarak). sonra servisi kaçırmamak için belediye parkına gidip servise bindik. akşam açılış kokteyli vardı ama biz katılmadık, akşam yemeği sonrası odada kuzey güneyi seyrettim. gece mehmetle konuşup yattım.
perşembe günü nurayın asistanlıktan arkadaşını da alıp tekrar girneye gittik. bu sefer kaleye gittik. kale bayağı güzeldi, bence mutlaka kale görülmeli.
kaleden sonra limandaki müze haline getirilmiş kıbrıs evini gezdik. burdaki müzelere giriş çok ucuz.
daha sonra çarşıda gezdik. kızlar hediyelik eşya aldılar (ordu pazarından ve başka bir mağazadan). bu arada yağmur yağdığı için şemsiye ile gezdik. girnede çarşıda birkaç tane mağazada burberry ürünleri satılıyor. bir kaçında birden kapısında burası kıbrısta gerçek burberry satan tek fabrika satış mağazasıdır yazıyor. mağazalardan 2 tanesine girdim. birinde eşarp ve bir çanta beğendim. ama gerçek mi sahte mi bir türlü karar veremedim. sonra mağazaya bir kaç kadın girdi. bir tanesine gerçekler değil mi diye sordum ve o da bana hayır der gibi bir işaret yaptı sonrasında satıcı kadın geldi ve konuşamadık. sahte şüphesi yüzünden alamadım, aklım onlarda kaldı. İnşallah sahtedirler de boşuna bırakmamışımdır. 500 tl'ye sahte çanta olur mu? ama yaaa.
kıbrısın inlü ceviz macunundan aldık, lokum vs satan bir mağazadan ama sonra onu beğenmedik(yumurtacıoğlu marka). ordu pazarında satılan ceviz macunu daha güzeldi, ondan maalesefki daha az almıştık.
akşamları yemekte genelde nurayın asistanlık arkadaşlarıyla birlikteydik. bizimkilerden samimi olduğum kimse yoktu ama ben de ankaradan arkadaşım sıdıka ile görüşmüş oldum.
ertesi gün öğleden sonra tam yola çıkıp yine gezmeyi planlarken acayip bir yağmur başladı ve günü toplantılara girerek tamamladık.
akşam yağmur devam etti ve sıdıka ve diğer kızlarla oturduk, uzun uzun sohbet ettik. ertesi gün yani cumartesi ben geç kalktım. tek başıma kahvaltımı yaptım, otelin plajına bakan banklara oturdum ve biraz denizi seyrettim. sonra nurayla buluştuk. check in yaptık.
sıdıkayı da alıp taksi ile bellapais manastırına gittik. manastır bayağı yukarıda. girne ile otel arasında bir yerde. yukarı doğru çıktıkça evler daha güzelleşiyor ve büyüklükleri artıyor. beylerbeyi köyüne çok şirin bir yoldan giriliyor. manastırı gezdik.
hemen manastırın girişindeki kafede ünlü iskenderiye dörtlüsü kitabının yazarı lawrence durrellin kölülerle tembellik ettiği huzur ağacını gördük. yukarı doğru sokaklardan yürüdük.
lawrence durrellin evinin yerini sorup öğrenmedim, kızların öyle bir merakı olmadığı için. orda manastırın girişinde solda kalan kafedeki yaşlı amca ile konuştuk. beylerbeyi köyünde ne cami, ne okul ne de mezarlık bulunmadığını söyledi, bundan bayağı şikayetçiydi. ordan taksiye bindik. st hillarion kalesine gidecektik ama yüksek olduğu için kızlar kararsızdı, bana bırakmışlardı. gidiş dönüş (orada taksi veya yerleşim yeri yokmuş) 60 tl istedi. hava da yağmurlu olduğu için vazgeçtim ve tekrar şehir merkezine gittik. aslında 45 liraya tüm bu gezilecek yerleri gezdiren turlar var ama onlara sabah erkenden katılmak gerekiyor, sanırım akşam 5'e kadar sürüyor. otelde resepsiyonun yan tarafındaki duvarda bununla ilgili bissürü ilan asılı.
sıdıka tek başına gezmek istemese de onu zorla kaleye soktuk. biz de nurayla osmanlı mezarlığını (baldöken osmanlı mezarlığı) bulup (içinden kaç kere geçmişiz de mezarlık olduğunu farketmemişiz) oturup çikolata, mandalina vs yedik.
ağa cafer paşa camii, girnede gördüğümüz tek camii. yan tarafında yer alan hasan kavizade hüseyin efendi çeşmesi ve taş merdivenlerin resmini çektim ama nerdeler bulamadım. ama merdivenler ve sokak çok hoş görünüyordu. biraz gezinip sonra otele döndük. akşam gala yemeği vardı ama biz ona da katılmadık. yemeğe gittik, adamlar yemeğe almak istemediler ama biz girdik. sakin bir ortamda yemeğimizi yedik, sıdıka da geldi ve sohbet ettik. ertesi gün servisle gitmemeye karar verdik. resepsiyona gece sabah için taksi ayarlamalarını söylemiştik. saat 6 da çıkış işlemlerini yapıp 4 kız taksiye atladık. havaalanı çok da güzel değil, aradığın tüm ürünler de yok. alana girerken sıvı kısıtlaması var ama alandan istediğini alabiliyorsun. içki, parfüm ,sigara vs. koştura koştura bol alışveriş yaptım. istanbula inince de koşturarak alışverişe devam ettim. bavulları samsun uçağı için verip star city avm'ye gittik. pek beğenmedim, küçük bir yer.
samsuna geldiğimizde bayağı yağmur vardı arabayı alıp eve geldik. fazla dinlenemeden ünyeye fatihin düğününe gittik. 1 saat kalıp eve döndük. benim için bayağı yorucu bir gezi oldu. bu arada otel çok da güzel değil. bizim odalar güzeldi de bungalovları çok kötüymüş. restaurant, toplantı salonları ve bizim odaların arası mesafe o kadar fazlaydı ki sürekli koşturmak zorunda kaldım. ama tabii kilo vermedim, açık büfe yüzünden bol yemek yedim.
Saturday, November 03, 2012
kurban bayramında arefe ve ilk günü ben icapçıydım. arefe günü 5 saat hastanedeydim. çıkışta mehmetle markete çikolata almaya gittik. sonrasında hünkarda akşam yemeğini yedik. acayip kalabalıktı. (b. hekim) davut bey arka masada oturuyordu. yemeğimizi o ısmarladı. mehmet 'aynurun söylediği gibi morali bozuk görünmüyordu' dedi. sanırım pazartesi günü görevinden ayrılıyor. yeni başhekim olamadı. biz buradan giderken yönetim değişiyor.
1. günü erkenden kalktık ve namaz sonrası kahvaltımızı yapıp tekrar yattık. öğleden sonra yine hastaneye vakaya gittim. akşam marketten aldığımız eti kavurup yedik (buradaki ilk bayramımızda yaşadığımız sıkıntıyı yaşamamak için).
bayramın 2. gününde sabah kahvaltı sonrası hazırlanıp samsuna gittik. mehmet ilk defa samsundaki bayram davetini görmüş oldu. misafirlerle öylece geçiverdi.
cumartesi akşam berat kenyadan kurban dağıtmadan döndü. 2 ayağı birden şişmiş.
pazar günü sinopa gitme planları yaparken babam 'kızım vasiyetimdir, büyüklerini ziyaret et' dedi ve mehmetle ismail abimlere gittik. ismail abimlerin evi kafamı karıştırdı. istanbula gitmekle doğru mu yapıyoruz yanlış mı diye düşündüm. istanbulda küçücük bir daireye bütün paramızı vereceğiz, burada olsa böyle kocaman bir ev alıp hayvan da bakarız sebze de çiçek de yetiştiririz diye düşündüm. sahilde bunları konuşarak yürüdük mehmetle. kaşınıyormuyuz acaba? rahat mı batıyor? istanbuldan ayrılmak çok zordu ama dönmek de çok zor.
kısacası mehmet'te de bende de böyle karın ağrıları var bu ara.
salı günü nurayla samsuna gideceğiz. çarşamba sabah da erkenden kıbrısa uçacağız. pazara kadar kıbrısta kongredeyiz. yarın bavulumu hazırlayacağım İnşallah.
Thursday, October 18, 2012
geri dönüş
burada, fatsada geçirdiğimiz 4.5 yıl sonunda ikimizin de tayini çıktı ve yakında buradan ayrılıyoruz.
bugün öğleden sonra mehmet aradı ve 'belli oldu, hayırlı olsun' dedi. 'sağol,ikimize de' dedim. içimi bir hüzün kapladı. annemi, beratı, babamı,ablamı ve sonra diğerlerini aradım. annemle konuşurken nerdeyse ağlayacaktım. babamın sesi çok iyi geliyordu 'hepimizin gözü aydın, hayırlı olsun' dedi. canım babam, biliyorum ki gitmemize en çok sen üzülüyorsun ama belli etmiyorsun. bunu düşündükçe gözlerim doluyor, ağlamak istiyorum.
ben ameliyathaneye gidip söyleyene kadar nuray gidip söylemiş. içeri girince herkes tek tek hayırlı olsun dedi. saime hanım (bana her zaman sultanım diye hitap eden) 'çok üzüldüm' dedi. çok garip birdaha onları göremeyecek olmak. çok alışmıştım buraya. bugün hem sevindim istediğim hastane oldu diye, hem de içimde bir burukluk ile dolaştım ortalarda. fatih aradı hayırlı olsun demek için, gülizar söylemiş. 'üzüldüm gitmene' dedi. 'ben de sizin tayininiz çıktığında üzülmüştüm, siz de gelirsiniz istanbula ve görüşürüz' dedim.
hastaneden çıkıp eve gittim. mehmet evdeydi. annesi bile bir garip olmuş, tayinin çıktığını duyunca. biraz konuştuk sonra hünkara gittik yemeğe. dışarda zeynep'i gördüm, ayşe halanın kızını. ayaküstü sohbet ettik. sonra evimize geldik ve akşam klasik uyuklama, çay tv izleme ile geçti.
Sunday, October 07, 2012
muhammed 15 yaşında.
5 ekim'in ilk dakikalarında Muhammedi düşündüm. bazen onu hatırlayınca gülümsüyorum bazen de ağlıyorum. canım benim cuma günü 15. doğum günüydü. ablamı aradım. evde kombinin yeri değiştiği ve ertesi gün de evde badana işi olduğu için kimseyi davet edemedim dedi. ben de her zaman Muhammedin doğum gününde kutlama yapardınız ayşenur hep kızardı, bu sefer de ayşenurun doğum gününde (10 ekim) ikisininkini birden kutlayın dedim.
yaşıtlarına bakıyorum, düşünüyorum nasıl olurdu acaba diye. sesi kalınlaşır, diğer adölesanlar gibi çirkinleşir miydi? babası gibi saçları dökülürmüydü?
iyi ki doğdun canım yeğenim, hayatımıza renk kattın, seni sevdik hem de çok. çok da özlüyoruz.
sabırsızlıkla tayin sonucunu bekliyoruz. geçen hafta biraz gergin ve endişeliydim. bu hafta ise rahatım. istediğim yer olacak ve gidecekmişiz gibi geliyor. annemlerden uzağa gitmek beni tabii ki üzüyor ama artk biz de bir yere yerleşelim yerimizi yurdumuzu bilelim. samsundaki daire satılacak. sanırım yarın badana işi bitiyormuş. ümmühan daireleri değiştirmek istiyormuş. bugün arayıp istiyorsan yukarı çık ama biran önce karar ver dedim. dairemi zamanında babam samsuna gelip orda otururum diye almıştı. nasip değilmiş. satmaya kıyamıyorum, ailede kimse kıyamıyor ama napayım samsunda yaşamayı da düşünmüyoruz.
mehmetin ailesi tayin olayına oldu gözüyle bakıyor. hayırlı olsun diye arıyorlar. bizimkiler ise eminim gitmeyelim diye dua ediyorlardır.
doğruyu söylemek gerekirse iki arada bir derede kaldım. annemin en çok da babamın (söylemese de) üzülmesi beni çok üzüyor. ama napayım mehmete evlenirken istanbulda yaşayacağız diye söz verdim.
Tuesday, September 25, 2012
uzun zaman yazmadığımda içimde hep bir sıkıntı olurdu, bir görevi yapmamış olmanın sıkıntısı. dün aklıma geldi benim burada bir sayfam olduğu. baktım ki bende sıkıntı falan kalmamış hatta burayı tamamen unutmuşum.
bugün mehmet durmadan tv'de rahmetli neşet ertaşı seyrettiği için bana da bigisayar düştü ve gezinirken irden aklıma geldi. hem de ne kadar tatilleri vs yi yazmasam da yazacak başka birşeyim var. geçen hafta kurum içi tayin sonuçları belli oldu. bana çıkmadı ama mehmete istanbulda istediğimiz gibi bir hastane çıktı. aslında orası bana çıksın istiyordum. mehmete diğer yerler değil de orası çıktığı için biraz rahatladım. her zamanki gibi annemler üzüldüler. annem gitme fikrine bir türlü alışamadı. samsuna gelseniz diyor. bu arada kiracı çıktı ve eve baktık. babam satalım dedi. biraz tadilat görecek ve satacağız İnşallah. babam 2 yıl önceki kadar para etmez diyor, piyasa iyi değilmiş.
ümmühan yeni işine ayşenur da yeni okuluna başladı. teyze yeğen yine aynı okuldalar. bu sefer yanlarında fatih mehmet de var hem de özel odasında.
dün eş tayini de açıldı, İnşallah perşembe günü ben de başvuracağım.
bu ara hastane karışık, bayram icapları yüzünden birbirimize girdik. sonra da sabah geç kaldım diye b. hekimden ayaküstü fırça yedim. sonra aynurla odasına gidip konuştuk. volkan bey bizi şikayet etmiş geç kalmışız. ağzıma geleni saydım. utanmazlar muayenehaneleri kapanınca bizim paramıza gözlerini dikiyorlar. daha önce paraya para demiyorlardı ve paralarını aldıkları enkaz hastaları ameliyathaneye getirmesini biliyorladı. biz sadece maaşa talimken hiç sesleri çıkmazdı. hepsine de iyi oldu diyorum başka da birşey demiyorum.
Wednesday, June 27, 2012
bugünlerde
mehmet içerde maç seyrediyor, tv sırası onda. ben de balkonda nette gezinip duruyorum, daha neler satın alabilirim diye bakıyorum. joseph. baker ve dışardan gelen yağmuru dinliyorum. acayip yağıyor ve çok güzel toprak kokusu geliyor.
burada havalar yakında ısındı ve balkona masamızı çıkaralı daha 1 hafta oluyor.
mehmetle hafta sonu mehmetin öğrencilik ve pratisyenlikten arkadaşı, aynı zamanda komşumuz ve aile hekimimiz olan arkadaşının oğlunun sünnet konvoyuna katıldık. aslında biz sünnetlerden hiç hoşlanmıyoruz ve para toplama amaçlı olduğunu düşünüyoruz (yani çoğunluk öyle). bize saçma geliyor sünnet nedeniyle o kadar insanın bir araya gelmesi. ailecek kutlansın olsun bitsin. zaten babam da böyle düşündüğü için kardeşlerinkinde komşuları bile annem zorla çağırmıştı. şimdi onu anlıyorum. neyse akşam bayağı canımız sıkılacak diye düşünürken komşularımızdan biriyle sohbet ettik ve daha sonra eşi de bize katıldı. çok hoş sohbetlermiş, akşamımız beklediğimizden çok iyi geçti.
pazar günü balkondaki çiçeklerimizle ilgilendik. biraz yorulduk ve akşam mehmetle tekrar bolmana gittik ve deniz kenarında oturup pide yedik sonra oturmak için çok daha güzel bir yer bulduk ve nerdeyse güneş batana kadar da orada oturduk.
pazartesi iş yerinde bayram icaplarını konuştuk ve yeni uzmanımız dediğimi kabul etmedi. eski köye yeni adetler getirdi ve onun dediği gibi yapmayı kabul etmek zorunda kaldım. ama kendisine gıcık oldum. kabul ettiğimi söyleyene kadar beş karış suratla gezdi. sonunda dayanamadım ve eninde sonunda söyleyeceğim kabul ettiğimi, en iyisi şunun suratını daha fazla çekmeyeyim dedim. neymiş çocukları gelecekmiş de bayramı kutlayacakmış da. sanki bir tek o kutlayacak, en son geldiysen icabın sana kaldığını bilirsin. ama yaştan ve kıdemden dolayı öyle düşünmemek gerekirmiş. kıdem diyorsan en son çalıştığın yerden ayrılmasaydın, emekli olmasaydın. bir kıdem varsa o bana ve nuraya aittir.
sonra dün bunlar yetmezmiş gibi aynura da cuma günü çocuğunu süt izninde dr'a götürseydin beni yalnız bıraktınız dedim ve o da kızdı. doğruları söyleyince işte böyle oluyor. ama hata bende ben insanlara gereğinden fazla kıymet veriyorum, çok seviyorum ve sonra hayal kırıklığına uğruyorum.
iyi ki nuray var diyorum. sanırım hepimiz öyle diyoruz.
geçen hafta nuraylar da bizim gibi tatilden döndüler. yolda tesiste mola vermişler, araba içinde uyuyorlarmış. 3 adam arabalarının camını kırmış ve nurayın çantasını çalmışlar. bütün geceyi karakolda geçirmişler. ertesi gün samsunda arabanın camlarını takdırıp eve gelmişler ve çilingir kapıyı tam 1.5 saatte açmış. sonra da eve girince iğrenç bir kokuyla karşılaşmışlar çünkü tatile çıkmadan şalterlei indirmişler ve buzdolabındaki herşey kokuşmuş aynı bizim başımıza geldiği gibi. sonra bakıcısı izinde olduğu için görümcesi kalıp .çocuklara bakma işinde pek istekli davranmamış ve çocuklar o yüzden 2 gün yüzme dersine gidememişler ve sonra nuray 1 hafta daha izin aldı ve sonra işe döndü, ne tatil ama.
dün ablamla tel de konuşurken anlattı.
cmt imam ustaya lahmacun yemeye gitmişler. beyazıt dilek ve öneriler yazan kutuya atmak için bir kağıt almış ve yazmaya başlamış. ayşenur sormuş ne yazıyorsun diye. öneri yazmıyorum, dilek yazıyorum demiş. ayşenur ne dileği demiş. bizim beyazıt da ı pad istiyorum, onu yazıyorum demiş. ablamlar bayağı gülmüşler. ayşenur onu tekonasaya yazsan daha iyi olur demiş. sonra da bir kaç mağazaya yaz belki biri alır demiş. akşam ablam bana bunu anlatacağı zaman bayağı kızdı ve telefonu kapattı. ablama o konuyu niye açtın diye kızıyormuş ablam da ona, çocuklar böyle komiklikle yapar, bir şey yok bunda dedi. komikti ya..
mehmet netten eski arabamızı takip ediyordu, satılmış. hadi ya, demek gitti dedim. ya dedi sen benim arabaya böyle üzülüyorsan kendi arabanı satacağımız zaman nasıl ayrılacaksın dedi. ilk aldığımızda mehmet 5 yıl kullanırsın demişti de ben daha önce değiştiririz diye düşünmüştüm. 5 yıl bir araba kullanılır mı demiştim. ama şimdi bakıyorum, arabam 4 yıllık ve hala bana yeni gibi geliyor ve onu çok seviyorum. zaten değiştirmem için yine aynı markadan daha üst model bir şey almamız lazım, onun için de şuan imkanımız yok. önce ev.
Sunday, June 17, 2012
Sunday, June 03, 2012
fatih mehmet
sabah mehmetle aö sınavına gittik. dünküne göre daha iyi geçti. her zamanki gibi mehmetten önce çıktım. sınavda dilek tam çaprazımda oturuyordu.
evde kahvaltı yaptık ve sonra bahçede dut yedik. eve çıkıp hazırlandık. avm'de bir kaç mağazaya baktık. annem aradı, ümmühanın ağrısı varmış ve evde ağlayıp duruyormuş. mehmetle yürüyerek ona gittik. yüzü ve gözleri ağlamaktan kıpkırmızıydı. ağlayana kadar kalk ve hastaneye git dedim.
biz eve geldk sonra beyazıt aradı ve 'teyze, bebek doğdu' dedi ama ona inanmadım. annesine verdi 'teyzeme bebek doğdu dedim ama bana inanmadı' diyerek. ablamdan da duyunca şaşırdım, çünkü 30 dakika kadar önce asiye ablamla konuşmuştum ve muayene sonrası eve doğru yola çıktıklarını söylemişti.
doktoru daha doğuma çok var evinize gidin demiş. 2-3 kilometre sonra ağrısı artmış ve acilden giriş yapmışlar ve odaya almışlar. doğuruyorum demesine rağmen hemşireler inanmamışlar ve özel hastanede yatakta tek başına doğum yapmış,akşam 19:30 gibi. çıktığında parmağını emiyormuş. ablam odaya girdiğinde yatakta ayak ucunda bbeği görünce şaşırmış, hemşire de ablamla aynı anda odaya girmiş. yarın çocuk doktoru görecekmiş İnşallah tetkiklerde bir sorun çıkmaz. bizi bayağı korkutan bu oğlan beklediğimizden erken ve kendi kendine doğdu.
Thursday, May 24, 2012
cc
mehmetle bugün öğleden sonra giresuna gittik, mehmete araba bakmaya. emektar arabamızı gösterdik, ne fiyat biçecekler diye. ucuza kapatmak için arabamıza bissürü kulp taktılar. istedikleri gibi ucuza kapattılar ama biz yeni arabamızdan vazgeçmedik. istediğimiz fiyata vermeseler de.
halbuki yolda giderken arabanın ne kadar iyi durumda olduğundan, mehmetin onu ne kadar iyi kullandığını konuşmuştuk.
çok kısa süren pazarlık sonucu el sıkıştılar ve dönüş yoluna geçtik. mehmet hüzünlendi, 8 yıldır kullandığı arabadan ayrılmak zor geldi. arabada geçen hatıralarımızdan bahsettik, evlilik teklifine arabada evet deyişim, mardinde eşeğe çarpmamız.....
sonra galeride aka cam bozuk, açılmıyor dedikleri için bir kontrol edelim dedik (bizde arkada oturan olmadığı için arka cam da hiç açılmıyor ve bozuk olduğunu da hiç farketmedik) ve cam indi ve bir daaha yukarı çıkmadı. sonra sanayiye gittik ve camı yaptırdık sonra madoda börek yedik ve sonra aynurun ikizlerin bir yaşını kutlamak için gecikmeli olarak aynura gittim.
eve gelince milleti arayıp kandillerini kutladı, 3 aylar başladı.
Subscribe to:
Comments (Atom)