Thursday, January 29, 2009

son okuduklarım

burada çalışmaya başladığımdan beri çok daha fazla kitap okumaya başladım. normalde her sene 14 kitap okuyordum. bu sene ise sanırım yarım yılda 9 kitap.
gelelim kitaplara; aslında daha önceki kitaplardan önce (daha doğrusu hastaneye ilk başladığımda) trevanian'ın şibumi'sini okudum. çok methini okumuştum. sonunda muhammed hastanede yatarken hastane içinde bu kitabın satıldığını gördüm ve aldım. işe başladığımda da ilk bu kitaba başladım. daha sonra bu seneki kitap fuarına gittiğimizde travenianın iki kitabını daha aldım. bu kitapta nicholai hel diye 7 dil bilen, karizmatik, plastik kartla yada bir kalemle adam öldürebilen (hatırladığım kadarıyla devletler için çalışıyordu), bir adam hakkında.kitapta bir de ünlü go oyunu hakkında bilgi veriyor. ilginç bir kitaptı.
son 1-2 yıldır orhan pamuk'un yeni hayat'ı elimdeydi ve arada elime alıyordum ama kitap bir türlü ilerlemiyordu. tabii kitaba bu kadar ara verince ilerlememesi ve kitabın konusuna hakim olamama da gayet doğal. ama sonunda bu ay bitirdim. dediğim gibi aralıklı okuduğum için konuya çok hakim değilim. kitap için olumsuz birşey söyleyemem. ama sonunda bitirdiğim için şükrediyorum.
zorla okuduğum diğer kitaplar ise iskenderiye dörtlüsü. kim 500 milyar ister yarışmasında kenan ışık yazarını sormuştu ve kitabı çok methetmişti. asistanlığımda son gittiğim kitap fuarından hem kendime hem de esme'ye (sayfamı bulmuş ve ismine çok itiraz etti. köylü ismiymiş esme. ilk başta bu ismi sevmiştim o yüzden koymuştum (onun beğenmemesi de çok önemli değil. çünkü telefonumda o aradığında burger king'in müziği çalıyor ve onu da hiç sevmiyor. ama ben seviyorum napayım?) çünkü sayfa benim ama buradaki sevmediğim bir hemşirenin adı da esme (aslında o da kendine arzu dedirttiriyor). onun için bu ismi son kullanışım. arkadaşımın göbek adı olan zeynep'i kullacağım.) (zeynep'ciğim nasıl gidiyor? tüm yazdıklarımı okuyabildin mi?) bayağı bir para verip iskenderiye dörtlüsünü almıştım. zepnep almanda o kiler gibi odada (almanda yoğun bakım nöbetçi doktor odası yoğun bakım içinde küçücük penceresi dahi olmayan, tv dahi olmayan bir oda, vatan da aynı. o gruptan başka ne beklenir ki?) nöbet tutarken okumuştu.
kitabı okurken ilk başta biraz zorlandım. bir türlü ilerlemedi, sıkıldım. ama sonra (biraz geç de olsa) 4 kitap ta da aynı olayların farklı farklı insanların gözünden anlatıldığını anladım. mehmet'le sanırım geçen yıl gittiğimiz bir filmde (yaa bu kitapla ilgili ben daha önce yazmışmıydım? sanki bunları daha önce yazmışım gibi hissediyorum. yoksa sadece düşündüm mü?) (okuyan varsa bu konuda beni aydınlatırsa mutlu olurum) amerikan başkanına ziyarete gittiği ülkede uygulanan suikastı 7-8 ayrı kişinin gözünden veriyordu. yani adam bunu seneler önce akıl etmiş. kitap anlaşılacağı üzere mısırda iskenderiyede geçiyor. biraz zor da okusam ben bu kitabı beğendim.
son zamanlarda bir solukta okuyup, sonunda gözyaşlarıma engel olamadığım kitap, kürşat başarın başucumda müzik'i. seneler önce nalan okumuştu bu kitabı. bana sadece oku güzel bir kitap demişti. ya bu kitap için sadece 'oku, güzel kitap' denir mi? harika bir kitap, mutlaka okumalısın deyip istemesem bile zorla bana okutması gerekirdi. ben herkese tavsiye ediyorum, harika bir aşk romanı. fatin rüştü zorlu ile vesamet kutlu'nun büyük aşkını anlatıyor. bir de gerçek olduğunu bilmek okurken beni daha da heyecanlandırdı. kitabı bitirdikten sonra hemen netten araştırma yaptım, resimlerine baktım. mehmete illa yassıada görüntülerini bul da fatin rüştü zorluyu göreyim dedim ama bulamadı. benden sonra kitabı bizim teknisyenlerden birine okuttum ve o da bayıldı. hatta dün hastayı uyuturken, vesamet kutlu ve fatin rüştü zorlu hakkında hatırladıklarımı ona anlattım.
sonra yine en son gittiğim kitap fuarından ahmet mithat efendi'nin iki kitabını almıştım, dürdane hanım ve diğer kitap da felatun bey ile rakım efendi. fiyatları 2 ve 2.5 tl. tesadüf kitap fuarından bir gün önce ahmet mithat efendi'den yenge hanım bahsetmişti. o dönemde gazetede fotoroman gibi yazıyormuş ve bütün halk merakla takip ediyormuş. ve sonunda artık bütürme zamanının geldiğini düşünüp fotoromanın kahramanını öldürmüş. halk bunu okuyunca büyük tepki göstermiş (kurtlar vadisinde çakır öldüğünde milletin gıyabi cenaze namazı kılması gibi. türk halkı hiç değişmiyor anlaşılan) ertesi gün sonu değiştirme zorunda kalmışlar. kahramanın hastanede yattığını, ölmediğini yazmak zorunda kalmış. bunları duyduktan sonra ben de biraz merak ettim. ilk kitabı yani dürdane hanımı okuyunca diğerini de bir çırpıda okuyup bitirdim. kitapta bilmediğim bissürü kelime vardı. sanki ingilizce bir kitabı okuduğum gibi okudum. ama bu kitapların sonunda sözlük vardı ve bir müddet sonra alıştım.
dürdane hanım adlı roman tercüman-ı hakikat gazetesinde yayınlandıktan sonra 1882'de yayınlanmış. bu kitapta yeni icat olunmuş olan telefondan ilk defa bahsediliyor. ama bence ahmet mithat efendi telefonu görmemiş ve telefonu yanlış algılamış (yada o zaman telefon öyleydi). çünkü telefondan sanki telsiz gibi bahsediyor. bu kitapta karşılıksız aşklardan bahsediyor. gayet güzel ve akıcı bir kitap.
felatun bey ve rakım efendi ise; batı meraklısı (ama sadece giyimde kuşamda, eğlencede), baba parasını kumarda ve kadınlarla yiyip bitiren felatun bey (adını yine batı meraklısı babası sayesinde eflatun yada platon'dan almış. hatta batılılar yanında adını platon diye söyleten bir adam)(batılı olduğu için bey diye anılıyor) ile osmanlı beyefendisi, çalışkan, fakir, bir kaç dil bilen, tutumlu, sorumluluk sahibi, ahlaklı rakım efendi'nin birbirinin zıddı olan ama arada çakışan hayatlarından bahsediyor. bu da gayet güzeldi.
şimdi ise aytmatov'un bir kitabına başladım, elveda gülsarı. ama çalışma arkadaşım sömestr tatili nedeniyle iki haftalık izne ayrıldığı için fazlasıyla yoğunum ve bu aralar fazla kitap okuyamıyorum.

No comments: