Thursday, January 29, 2009

Geçen hafta sonu samsuna gittik. Daha doğrusu Cuma günü nöbet izinlerimizi kullandık. Perşembe iş çıkışı hemen eve gelip mehmete yemek yaptım ve sonra da valizimi hazırladım. Mehmet beni araba ile aşağı yola indirdi ve otobüse bindirdi. Beratın iş yerinde indim. Beni ablama bıraktı. Annem ve babam da gelecek zannediyordum ama tek misafirleri bendim. Ablam güzel yemekler yapmıştı, afiyetle hepsinden yedim, ilk başta da en sevdiğim çorbadan. yemek boyunca muhammed sofrayı, yemekleri herşeyi eleştirip durdu (yemekteyiz yarışması yüzünden). 'anne, hiç hijyenik değilsin' deyip durdu. yemek sonrası ablam benim görmediğim son dönemlerde aldığı kıyafetlerini gösterdi. umre için bana kendi kıyafetlerini verdi. umre için kıyafetim yok diye üzülüyordum. problemin çoğunu halletmiştim oldum. artık gerisini umreden alırım diye düşünüyorum. akşam berat gelip beni aldı ve geri kalan yemekleri de yanımızda anneme götürdük.
cuma günü erkenden kalktım, annemle babamla kahvaltı yaptım. annemle çarşıda buluşuruz diye anlaştık. babamla arabayla bir müddet gidip sonra mecburen inip otobüse bindim. kuaföre gittiğimde eskisi gibi kırmızı olmak istediğimi söyledim (asistanlık yıllarımdaki gibi) ama kuaförle aynı şehirde yaşamıyor olmam, çok çabuk akacak olması ve saçlarımın bissürü işlemden geçecek olması gibi nedenlerle hımmm ne renkti? biraz zor da olsa hatırladım, bakır renginde karar kıldık. kuaförde sadece 5 saatcik kalmak zorunda kaldım. kuaförde hiç bir zaman rahat rahat oturamam, her zaman bir yere yetişmek zorundayımdır. mehmet nasıl vakit geçirecek diye onu evde bıraktım ama bu sefer de annemle alışveriş yapacağız diye rahat oturamadım. işim bittiğinde saçlarım çok güzel oldu (tabii asistanlık yıllarımdaki kadar harika değildi). ama şimdi yani aradan 2 hafta geçtikten sonra kuaförün dediği gibi sarı olan kısımlar biraz açıldı.
kuaför sonrası annemle buluştuk. gidip ayakkabılığa baktık. arifin yanında iki bayan vardı. beni ayakkabılığın sahibi diye tanıttı. kadınlar hemen 'aaaa neden almıyorsun? şöyle harika, böyle harika' demeye başladılar. farklı bir beklentim olduğunu söyledim. ama bu da fena olmamış. ama benim istediğim gibi olsa çok daha harika olurdu. akşam geç vakitte ablamlar da anneme geldiler. ertesi gün ayşen abla oturmaya gelecek diye ablmlar gelene kadar mutfakta bissürü şey hazırladık annemle. gece nasıl yatacağımızla ilgili çocuklar daha doğrusu ablam ve muhammed planlar yaptılar. ama ben bayağı yorgun ve uykusuzdum. muhammedin planı benimle yatmaktı. ablam da aynı odada yatalım istiyordu. beratı ikna edip aşağı yolladık. sonunda ablam beyazıtla (kimse onunla aynı odada yatmak istemiyor) beratın odasında başbaşa kaldı. ben de muhammedle yattım. tam uykuya dalarken annem yukarı gelip beratı rahatsız etmemelerini söyledi (çocuk işe gidecekmiş) ve ablam uyuyan beyazıtı bir kez daha kucağına alıp bu sefer aşağı indirdi. berat da tam uykuya dalmışken annem tarafından uyandırılıp yukarı yerine gönderilmiş.
gelelim beyazıta; beyazıt muhammedin dediğine (ikisi aynı odada karşılıklı iki karyolada yatıyorlar) yatağa yattığı andan itibaren hiç durmadan konuşmaya başlıyormuş. 'ne konuşuyor? ne anlatıyor ?'diye sordum. eğer anlatacak birşey bulamazsa bu sefer sayı saymaya başlıyormuş. sonra 2 saniye kadar sessizlik oluyormuş ve hemen 2 saniyenin sonunda horlama sesi gelmeye başlıyormuş. muhammed 'teyze konuşması horlamasından iyi. o yüzden tam beyazıtın konuşması durduğunda 'o 2 saniyede) beyazıt diye seslenip onu uyandırıyorum ve o konuşurken ondan önce uyumaya çalışıyorum' dedi.
son günlerde bana beyazıt çok sevimli geliyor. muhammedin de o dönemini çok severdim. sürekli aklımda o. ablam da hergün yaptığı ilginçliklerden birini anlatıyor.
neyse ertesi sabah benden beklenmeyecek şekilde yine erken kalktım ve kahvaltı etmeden hazırlıklara kaldığım yerden devam ettim. bir müddet sonra millet de kalktı. kahvaltı yapmaya başladılar telefon geldi ve misafirimizin gelemeyeceğini öğrendik. o andan itibaren hızımız yavaşladı. bu kadar hazırlık yapmışken annem bir kaç kişiyi çağırdı sonunda teyzemler ve dayımın eşi geleceklerini söylediler. onlar geldiklerinde aşağı yukarı işimiz bitmişti. annem o gün aşure yaptı. maalesefki sadece bir tabak yedim. akşama doğru mehmet geldi. o akşam sohbet vs ile geçti.
pazar sabahı ümmühanlara kahvaltıya davetliydik. berat (çalıştığı için) haricinde herkes oradaydı. kahvaltı sonrası yeşilyurta gittik. sonra da milletten ayrılıp şehire gittik. mutenada yemek sonrası tekrar yeşilyurta gittik.
pazartesi sabah erkenden kalkıp yola çıktık ve 10 gibi işteydim.
bu anlattığım iki hafta önceydi. 2 haftadır arif gelecek, ayakkabılığımı getirecek diye bekliyorum ama gçen hafta sonuna doğru aradığımda yurt dışında olduğunu öğrendim. ne zaman gelecek bilmiyorum. o gelecek diye (dekoratör olduğundan) 2 haftadır evi düzenli tutmaya çalışıyorum. zaten sefa da yarın guatr nedeniyle opere olacağından bir müddet temizlik işleri de bana kalacak, bakalım ne yapacağım?

No comments: