Monday, January 28, 2008

bomba, peti amca, zaki abla

4 ocakta mehmetin askerliği bitecek ve istanbulda buluşacaktık. Perşembe günü samsunda kuaföre gittim. Öğlen gibi kuafördeydim. Saat 5 gibi ümmühanla buluşup dekorasyonla ilgili bir mağazaya gidecektik ama benim işim o kadar uzun sürdü ki ümmühan beni kuaförde biraz bekleyip dişçideki randevusu için gitti. Kuaförde olmak saçımla başımla ilgilenilmesi hep hoşuma gitmiştir ama her seferinde süre o kadar uzuyor ki sonunda ben yeter artık bitse de gitsem diye düşünmeye başlıyorum. Sağolsun kuaförümün eli de biraz yavaş. Her seferinde biraz geç kalıyorum. Oturmuş beklerken telefonum çaldı. Mehmet diyarbakırda bombalama olduğunu (yerini tarif etti), kendisinin iyi olduğunu, merak etmememi söyledi. İyi olduğunu duymama rağmen o kadar korktum ki, titremeye başladım. Hemen bir haber kanalı açıp bakmaya başladım. Elimde olsa oradan çıkana kadar hep haberlere bakardım ama başkaları da vardı.
Diyarbakırda bomba patlamış, hem de mehmetin askerliğini bitirmesine 1 gün kala. Mehmet o gün evlenmek üzere olan bir hemşireye hediye almış, pasta almış. Servisteki hemşirelerle pasta yemişler, resim çekinip vedalaşmışlar. İki arkadaşı ile hastaneden ayrılmış. Apartmanımızın hemen karşısındaki özel çocuk hastanesinin önündelermiş ki, bomba patlamış. Ömer hemen yere çömelmiş. Mehmet vücudumdaki bütün kan boşalmış gibi hissettim diyor. Havaya birden toz bulutu çıkmış (İstanbuldaki ingiliz konsolosluğundaki patlamada da öyle olmuştu. Cengiz ağabeyin koltuğunda otururken görmüştüm.). çevrelerindeki apartmanların camları aşağıya inmiş. Sonrasında veda ettiği arkadaşlarının yanına geri dönmüş. Allaha orada olmadığım için şükrettim. Hemen evimizin dibi. Daha önce aynı yerde olan trafo patlamıştı da ödüm yüreğim yarılmıştı. Apartmanımızdaki tüm dairelerin camları inmiş. Hem patlama sesi, hem camların inmesi, hem de mehmetin çıkış saati olması sebebiyle ona bir şey olma ihtimali benim ödümü kopartırdı. Tv’de her zamanki geçtiğimiz yerleri görmek, dersanenin kalebodurlu duvarını görmek öyle garipti ki. Tanıdığım insanlardan sadece mehmetin teknisyenlerinden birinin eşi yaralanmış. Bize bayramda gelmişlerdi. Çok efendi bir adamdı. Hatta Mehmet ameliyatı sırasında onu yalnız bırakmamış da mehmete doktor bey sizi sade bir törenle uğurlamadık görüyorsunuz demiş.

Gelelim bugüne; 5 ocakta istanbula geldim. Mehmetle bir araya geldik. Bizden kısa bir süre sonra (sanırım 1 gün sonra) konyadan Sinan bey, eşi (verda) ve kızları gül böceği geldiler. Sinan bey birkaç gün kaldı ve gitti. O günden beri fatihteki 80 metrekarelik evimizde (tam olarak o kadar alanda yaşayamıyoruz tabii ki, çünkü bir oda da bizim eşyalarımız için depo görevi görüyor) komün hayatı yaşıyoruz. Bir odada verda ve gül böceği, diğer odada Mehmet ve ben. Sinan bey doğuma birkaç gün kala geldi. neredeyse biz doğurtup verdayı konyaya geri gönderecektik. Bu süre zarfında ben evin annesi rolünü üstlendim. Evin temizliği ve yemeği bana aitti. Gül böceği annesinden ziyade babasına düşkün olduğu için babasını hatırlatmamak için elimizden geleni yaptık. Babasından bahsederken father diyorduk. Aslında gül böceği hiç de güzel bir çocuk değil. Ailenin en çirkin çocuğu bile denebilir. Ama birlikte olduğumuz sürece kendini çok sevdirdi ve şimdi gözüme çok güzel olmasa da çok şirin gözüküyor. Mehmete peti amca, bana da zaki abla diyor. Çok kızdığında sen git diye bağırıyor. Bir de sen yaramazsın diyor. Mehmeti pek sevmiyor, onunla dışarı çok nadiren çıkıyor. Beni ondan daha fazla seviyor. Bana iyi geceler öpücüğü verirken ona hiç öpücük vermiyor. Bazen birlikte gıdıklama oyunu oynuyoruz. Bazen de çantalarımı karıştırıyor. Fotoğraf makinesi ile oynamayı seviyor. Makineyi eline aldığında genelde ters tutup kendini çekiyor. Bunları yazıyorum seneler sonra okuduğumda gül böceğinin bu halini hatırlamak için. Biz bu evde tıkış pıkış dururken bayram beylerin de kombisi bozulmuş, onlar da kuzucuğun evine taşındılar. Kayınvalidemler de var tabii. Zor günlerdi. Bizimkisi 1 aylık bir tatil değil, sadece gün saymaya dönüştü. Bu zor günlerde tek dayanağım mehmetti. Önemli olan birlikte olmamız değil mi? Herkes zor günler atlatıyor, benimkisi bir şey mi? (bunlar içimden bazen geçen şeyler) Arada mehmete mobilya vs bakmaya gitmiyoruz diye çok kızdığım oldu ama o ‘bana güven, istediğin her şeyi alacağım’ dedi. Ben de ona güveniyorum. Kendimi üzmek de istemiyorum. Çünkü ben üzülünce o da üzülüyor ve bir de bana kendimi üzdüğüm için kızıyor. hala komün hayatı bitmedi. sinan bey çarşamba sabahı verdayı ve iki çocuğunu bizimle bırakıp abd'ye gidecek.

No comments: