Monday, December 10, 2007

şehirde son gezinti

Cumartesi günü mehmetle son kez şehiri gezelim dedik. Daha doğrusu ben dedim. Yürüyerek dağ kapıya gittik. Önce benim biten 2 ipime baktık ama bulamadık. Sonra ulucamiden hemen önceki aradan girdik ve sorarak Cahit Sıtkı tarancı müzesini bulduk. Meğer camiye çok yakınmış. Yani tarancı namaz kılan biri olsaymış, sabah namazını bile ulu camide kılabilirmiş. Çünkü caminin kapılarından biri de onun evinin olduğu sokağa açılıyor.

Gittiğimizde sadace birkaç kişi vardı, bizden hemen sonra başkaları da geldi (zaten dün balıkçıda da gittiğim yerin hemen dolup taştığını iyice anladım. Balıkçının önünde benden başka kimse yokken, ben temizlenmesini beklerken 6-7 kişi geldi).

Cahit Sıtkı burada doğmuş, bu evde. 1973 yılında evi müzeye çevirmişler. Çok güzel bir ev. avlulu evler ne güzel oluyor değil mi? bu ev bu şehrin eski evlerine iyi bir örnek. Herhalde bayağı zenginlerdi.

Benim annemin bir tane çocukluk resmi var, onda da sanki negatif gibi çıkmış.

Tarancının ise kendi çocukluk resimleri dışında annesinin, babasının dahi resimleri var. Evde kullandığı eşyalar, kitapları, el yazıları var.

Müzeden sonra ulu caminin avlusuna girip biraz da orada resim çektik.

Camiden çıkınca camiden sonraki sokaktaki ikinci el eşya satan yerden biraz fiyat öğrenmeye çalıştık. resimde mehmet adamdan fiyat öğrenmeye çalışıyor.

Nette ikinci el eşyaları çok ucuza satıyorlarmış. Burada ona göre çok pahalı.

Adam mehmeti alıcı zannetti, eşyalarını bayağı methetti. İkinci elciden sonra çarşıya girdik. Normalde Mehmet beni buralara sokmaz ama artık gidiyoruz diye aklımın bir yerde kalmasını istemiyor ve bu yüzden istediğim her yere götürüyor. Aslında gitmediğim bir de bakırcılar çarşısı kaldı, hemen buraya bağlantılı ama artık oraya vakit yok. Zaten biz çarşıya girdiğimizde akşam ezanı okunuyordu ve dükkanların bir kısmı kapanıyordu.

Bol bol kaçak çay (açık ve kapalı (kapalıda en iyisi ıstıkan’mış)), açık tütün (açık tütün görmek beni çok şaşırttı. Türkiyede artık açık tütün satıldığını sanmıyordum. Alıyorsun ve sigaranı kendin üretiyorsun. Hatta bir tanesinde tabaka da satılıyordu),

urfada kapalı çarşıda gördüğümüz örtülerden, poşu vs.. sonra ayakkabıcılar çarşısına girdik.

Bayağı fazla mağaza vardı. Gittiğim her yere son kez baktım, muhtemelen bir daha göremeyeceğimi düşünerek. Mehmet ayrılık vakti yaklaştıkça her yer gözüme daha güzel görünmeye başladı diyor. Sabah ekmek almaya fırına giderken çamlıcaya baktım da gayet güzel bir yermiş, daha önce gözüme hiç böyle görünmemişti dedi. Yürüyerek evimize döndük. Evde çok kısa süre kalıp, Mehmet gidip arabamızı aldı ve son kez özlere yemeğe gittik. Biraz üşüdük, onun dışında her şey çok güzledi. Yemek sonrası market alışverişi yaptık. Eşyalarımıza talip olan hemşire telefon açtı. Biz eve gittiğimizde o da geldi ve eşyaları gösterdik. Son kararımıza göre her şeyi (plazma,ocak ve fırın dışında) bırakıyoruz.

Kızın verdiği paranın üstüne biraz ekleyip, bekarlık eşyalarımın anısına bu sallanan sandalyeyi almak istiyorum. Bakalım tabii, eğer vazgeçmezsem.

Pazar günü de dışarı çıktık. Önce on gözlü köprüye gittik. Başımızdan ayrılmayan asalak bir çocuğu bertaraf ettikten sonra resim çekindik, dicleyi seyrettik.

(resimde görülen başımızdan ayrılmayan asalak. sinir oluyorum ya, burada insan rahat rahat hiç bir yeri gezemiyor) Köprüden sonra sadece ilk geldiğimizde gittiğim gazi köşküne gittik.

yukarıdaki resim on gözlü köprünün yanında koyun güden çocuklar. gerçi ben resim çekerken kağıt oynuyorlardı ama koyunlar dağılırlarsa muhakkak yerlerinden kalkıp geri getiriyorlar. Atatürk bu köşkte 11 ay kalmış. Baharda bahçesini çok beğenmiştim ama sonbaharda da güzeldi.

bu merdivenleri unutmuşum, geçen gelmemde de çok hoşuma gitmişti.

yukarıdaki resimdeki heykeller, bu şehirde yaşayan edebiyatçıların heykelleri.


yukarıda gazi köşkün manzarası görülüyor.Hava kararmak üzere olduğu için fazla kalmadık. Yol üstündeki deliller hanına gittik.

Deliller hanı zamanında hacıların rehberleri (hacı rehberlerine delil deniyormuş) kalsın diye yapılmış. Şimdi ise kervansaray oteli olarak kullanılıyormuş.

Sanırım anadoludaki en büyük han burası. Havuzu falan da olan güzel bir otel. Fiyatı 2 kişilik oda için 130 ytl’den başlıyor. Sanırım en lüksü 250 ytl falandı.

yukarıdaki resimdeki maket okuma yazma bilmeyen bir çoban tarafından yapılmış. Deliller hanından sonra Karadeniz balıkçısına gittik. Geçen seferki somonun tadını silmek için yeni bir balık yememiz gerekiyordu. Her zamanki gibi çipura aldık ve temizletmek için beklerken dediğim gibi birden ortam kalabalıklaştı. Eve döndük. Bir müddet sonra Mehmet traş için çıktı benim ise şu ağlama periyodum oldu. daha fazla resim burada.

No comments: