Sunday, August 26, 2007

15 ağustos, kayseri

(yaaa ben bu günü dün gece yazmıştım. Nereye gitti bu yazdıklarım?) Sabah erkenden geceden anlaştığımız gibi kalktım. Kahvaltı hazırlayıp mehmeti de kaldırdım (9 da). Erken kalkmamıza rağmen bu evde evden çıkmak biraz zor. Sanırım 12 falan olmuştu biz evden çıkarken. Arabada ayşe abla, ender ve sude bizimleydi. Diğerlerinden önce çıkıp boğazlıyanın merkezine girdik. Geçen yıl ilk defa boğazlıyana gittiğimizde Mehmet bana Boğazlıyan kaymakamı kaymakam Mustafa kemal beyden bahsetmişti. Hikayesi beni çok etkilemişti ve geçen yıl heykelinin resmini çekemediğimden bu sefer çekmek istiyordum ama olmadı. Çünkü pillerin yine azizliğine uğradım.
Kayseride ilk alışveriş yapmayı planlıyorduk. Sinan bey kayseride tek alışveriş merkezi olduğunu söylüyordu. Yol üstündeki ipeksaray isimli alışveriş merkezine girdik. Benim işime yarayacak fazla bir mağaza yoktu. Sonra oradaki mağazalardan birinde çalışan kızlardan birine başka alışveriş merkezi olup olmadığını sordum, varmış.

İlanlarda da yazdığı gibi kayseri park istanbulu Kayserililerin ayaklarına getirmiş. Harika bir yerdi. Hangi mağazaya gireceğimi şaşırdım diyemiyorum. Çünkü birkaç mağaza sonrası yenge hanım ve kuzucuk sıkıldılar ve gitmek istediler. Ben de kendimi pek rahat hissetmedim. Mehmet de keşke ayrı olarak başka bir gün gelseydik dedi. Bana kırmızı rugan bir ayakkabı aldık, mehmetin evlilik yıl dönümü hediyesi.

2 ayrı numara denemiştim, adamın bana yanlış numarayı verdiğini düşünüyorum. Sanki bana biraz küçük geliyormuş gibi (neyse ki haftaya istanbula gidiyorum. orada belki değiştirebilirim)(eylül başında gittiğim istanbulda ayakkabılarımı değiştirdim. fiyatı biraz daha inmiş). Mehmete cacharelden 3 tane pantolon aldık. Onun ayakkabısı için de girmediğimiz mağaza kalmadı. Ama bulamadık. Pantolonunun paçası için de 1 saat beklemek zorunda kaldık. Kayseripark’daki en güzel şey yürüyen merdivende kafasını yukardan bana doğru uzatan adamdı. Taksimden tuhan’ı görünce ikimiz de çok sevindik. Daha doğrusu üçümüz de. Tuhanın tayini kayseriye çıkmıştı. Tatile gitmeden kendine bir şeyle almak için uğramış. Ayaküstü sohbet ettik. Onu ve eşini ünyeye davet ettik. Mehmetle kayseripark da mescide gittik. En üstte alışveriş merkezinin sanki dışında gibiydi. Erkeklerinki ön cepheye bakıyor ve boydan boya cam ve dışardan görebildiğim kadarıyla at koşturacak kadar büyük. Bayanlarınkisi ise içinde şadırvanı, tuvaleti var. temiz ve bol tuvalet kağıdı var. askıda ise bol miktarda eşarp, etek, pardesü mevcut. Halılar temiz ve içerisi klimalı olduğu için serin. Bu mescit kesinlikle ‘A’ kalitedeydi.
(yukardaki resim cumhuriyet meydanı (yeni cumhurbaşkanı için halkın kutlama yaptığı yer) Diğerleriyle buluşup kayseri merkeze gittik. Arabaları park edip kalenin civarında yürüdük.

Bu arada hakan 2 kez kustu, biri Sinan beyin arabasına olmak üzere. Sinan bey bayağı kızdı (önceki akşam yenge hanıma hakanı evde bırakmasını, daha rahat gezebileceğini, nasıl olsa hakanın da bişey anlamayacağını söylemişti). Daha önce de Sinan beyin kızı kustuğu için arabası iyice kusmuklu oldu. Kuzucuk daha önce kayseride üniversite okumuş ve bu bölgede yaşamış. Bize kaldığı evleri gösterdi. Sinan bey de ortaokulu burada okumuş.

Atatürk’ün kaldığı evi gördük. Her zamanki gibi bayağı güzel bir evdi.

Kapalı çarşısına girdik. Kapalı çarşı maraştaki gibi yarı açık değildi, tamamen kapalı bir mekandı. Ama sokakları dar ve istanbuldaki kapalı çarşı gibi serin değil gayet sıcaktı.

İçinde de öyle otantik şeyler falan satılmıyordu. Kalitesiz ayakkabılar, kıyafetler falan. Bir de bol miktarda kına gecesi tepsileri ve kına gecesinde gelinin başına örtmek için tül örtüler. Sadece bir tane kırmızı tül örtü hoşuma gitti ama yakınlarda evlenecek bir tanıdığım olmadığı için almadım. Kına tepsileri de diğer her şey gibi vasattı. Biz kapalı çarşıdan hep birlikte kese aldık. Hamam kesesi. Bir tane klasik bir tane de ağız kısmı lastikli aldım. Ertesi günlerde hamamda denedik. O güne kadar bütün kirlerimiz çıktığı için mi yoksa keseler işe yaramaz olduğu için mi bilmiyorum ama hiç kirimiz çıkmadı.
Başka bir çarşısı daha vardı, üstü pleksiglas gibi bişeyle örtülmüş, kazancılar çarşısı. İçinde pastırmacılar falan vardı. Biz içine girmedik.

Hep birlikte ‘merkez pastırmacısı’na girdik. Bize pastırma ikram ettiler. Tadı çok güzeldi. hep birlikte kahvaltıda yiyeceğimiz kadar aldık. Bir de oradan nar ekşisi aldık, kısır için. Şehir dışından siparişlerde kargo fiyatında % 50 indirim yaptıklarını söylediler. Pastırmaları çok güzeldi ama ev için aldığımızı biraz kalın dilimlemişler ama yine de çok güzeldi. O günden sonra birkaç gün pastırma koktuk. Arabaya giderken yanından geçerken hepimin burnuna misşer gibi kokan billur kuru kahvecisinden (45 yıllıkmış) kahve aldık. Kahvecinin içi de çok güzeldi. kapısında da bir kere aldın mı tadına baktıktan sonra muhakkak gelip tekrar alırsın anlamında bişeyler yazıyordu. Tadına daha sonra baktık, gerçekten güzeldi. Hunat camii’ni geçen yıl gezdiğimiz için bu yıl gezmedik. Gezecek başka yerler de varmış da hepsini bu yıl bitirirsek gelecek yıllarda kayseriye gittiğimizde nereyi gezeceğiz? Geçen yıl Sinan beyin daha önce gittiği ve çok beğendiği elmacıoğlu restaurantı zorla bulmuştuk ama çok memnun kalmıştık. Yemekleri de ortamı da çok iyiydi. Doğrusu ya samsunda o kadar iyi bir yer yok bence. Bu sene mehmetle tv de gördüğümüz bir yere gittik. Kayseri-ankara yolunda Toyota plaza’nın içinde kaşık-la mantı restaurant. İçeri girişimizde hakan yine kustu. Bizim içi bir masa hazırladılar (elmacıoğlunun en güzel yanı, gittiğimizde zaten 20 kişilik oval bir masa olduğu için 17 kişi hep birlikte hiç beklemeden oturmuştuk). Çocuklar mantı sevmediklerini söyleyip pirzola istediler. Pirzola ve ızgaraların fiyatı 14-15 ytl, mantı ise 6.5 ytl idi. Yalnız bir tabak mantı ile insan kesinlikle doymuyor. O yüzden biz bir de kayseri tabağı istedik. İçinde sarma, yağlama, içli köfte vs vardı. Yağlama’yı da tv de görmüştük ve gerçekten de adı gibi yağlı bir şey. Lahmacunun daha yağlı ve daha yumuşak hali. Mantının öyle harika bir tadı vardı ki, sude annesinin mantısından biraz alıp sonra da ‘tadının bu kadar güzel olduğunu bilseydim ben de mantı isterdim’dedi. Mantı sonrası yediğimiz kayseri tabağı ile bence ağzımızın tadını bozduk.
Mantıyı yoğurtsuz getiriyorlar. Yanında iki ayrı kasede sarımsaklı ve sarımsaksız yoğurt geliyor. Sonra siz hangisinden istiyorsanız ondan tabağınıza koyup bir de bol baharat ile mantınızı afiyetle yiyorsunuz.
Gelecek senelerde gittiğimizde 1.5 porsiyon mantı yeyip başka hiçbir şey yemeden onun tadını daha güzel hissetmek istiyorum. Kaşık-lanın şubeleri İzmir, İstinye ve cevahirde de varmış. Bu arada paket yaptırıp Sinan beyin eşine de götürecektik ama şişer diye paket vermiyorlar. Paket sadece pişmemiş haliyle veriyorlar. Onun da fiyatı kilosu 16 ytl.
Eve geldiğimizde Sinan beyin eşi mantı bekliyormuş. Meğer almamışlar. Kadın bir de hamile, buzluktan hazır mantıyı çıkarıp onu pişirip yedi. Çocukları erkenden yatırıp balkonda kağıt oynadık. Oyunda Sinan bey ve kuzucuğun hiç şansı yoktu. Bol bol karı-koca biz kazandık. En çok da Mehmet. Bayağı eğlenceli ve bayağı güldüğümüz bir geceydi.

No comments: