Tuesday, July 17, 2007

kızılcahamam-beypazarı

Gelelim tatile; haziranın son cuması Mehmet öğleden sonra eve geldi. O vakte kadar ben ütü yapıp, valizleri yerleştirdim ve biraz da evi toparladım. Mehmet gelene kadar da hiç bir şey yemedim. Gece de geç yattığım için hem yorgun, hem uykusuz, hem de aç olmak bana hiç de iyi gelmedi. Mehmet biraz erken gelir de belki bana biraz yardım eder diye düşünmüştüm ama o da tam çıkmamız gerektiği vakitte geldi. Taksiyle alana gittik ve ben orada birşeyler atıştırdım. Yolculukta biraz uyudum, inişe geçtiğimizde uyandım ve biraz korktum. Uçaktan sonraki yolculuğumuz gayet rahattı. Mehmetin hastanesinden bir hemşire de uçaktaydı ve onun babası bizi otobüse bineceğimiz yere bıraktı. (Mehmet bissürü vasıta değiştireceğiz diye kırmızı bavulu istememişti. İki valiz olursa ikimiz de taşıyabilirmişiz. Halbuki kırmızı bavulla her şey daha düzenli oluyor ve düz yerde tekerlekleriyle çok rahat oluyor. Mehmete erkeklerin taşıması gerektiğini bana taşıtmaması gerektiğini söyledim. Bunu kimde gördün dedi ve ben de televizyonda dedim. Güldü ve sen tv den biriyle evli değilsin dedi (bu konuşmalarımız tatilden birkaç gün önce Mehmet banyoda traş olurken geçti)). Evden çıkınca asansörde ‘Allahım zorlaştırma, kolaylaştır’ ve bir kere de Arapçasını demiştim. Bu kadar etkli olması beni çok sevindirdi. Ablam bu duayı Muhammede süreli okuturdu, o da istanbula geldiğinde trafik ışıklarında fazla beklememek için okurdu.

Kişi başı 4 ytl verdiğimiz otobüs yolculuğu ise (daha ziyade minibüs gibi bir şeydi) klima sayesinde rahat geçti. Sonra da taksiye bindik ve 1 haftalık evimize vardık. Mehmetin yeğenleri bizi görünce çok sevindiler. Tabii mehmetin annesi de. Çünkü mehmeti 1 yıldır görmemişti beni de tabii. Hava bayağı soğuktu. Kendim için merserize bir hırka, Mehmet için ise uzun kollu bir penye almıştım. Ama bunlar yeterli değilmiş.

Ertesi gün havuza gittik. Su da soğuktu ve ayşe abla kayınvalidem ile birlikte sıcak havuza gitti. Sueda ile birlikte yüzdük. Kolluklarını çıkarıp suda durması için uğraştık ama o da benim gibi sudan korkuyor, o yüzden de olmadı. Sonra biz de sıcak havuza gittik. Akşam mehmetin annesi, ablası ve yeğenleri hep birlikte tesiste verilen mini konsere gittik. 3. sınıf trt sanatçısı mor bir tuvalet giymiş. Emre kadını görünce ‘aaaaaaa anne gerçek sanatçı’ deyince gülmekten kırıldık. Türk sanat müziği söyledi. Mehmet bayağı eğlendi, eşlik etti. Çocuklar da sanatçıyı yakından görmek için illa istek götürelim dediler. Mehmet de onlara ‘gemilerde talim var, bahriyeli yarim var’ı yazdı, Emreye ise ‘kız sen istanbulun neresindensin?’. biz soğuktan ve ben sıkıldığım için kalktıktan sonra ilk isteğimiz çalındı. Gece ayşe ablanın eşi geldi ve gittiler.

Ertesi gün havuzda yalnız kalınca bir iki kişiye gülümsedim ve 2 bayanla tanıştım. Biri sarıyerden, eşi de önemli bir görevde, kocaman da bir kızı vardı. Gidene kadar onlarla havuzda sürekli karşılaştık ve sohbet ettik. Kayınvalidemle de tanıştırdım, anneme ‘ ne güler yüzlü bir gelininiz varmış. Bana güler yüzlü derlerdi ama sizin gelininiz benden daha güler yüzlü’ dedi. Annem de mutlu oldu tabii. Zaten onların memlekette de sürekli benim ne kadar güler yüzlü olduğumdan bahsediyorlarmış. Havuzdan mehmetle birlikte döndük ve annem yemekleri hazırlamış, hemen yemeğimizi yedik. Evde hazır yemeğin olması da ne harika oluyormuş. Pazar akşam Sinan beyler geldiler (konyadaki abi). Akşam hep beraber oturup sohbet ettik. Ana konumuz mehmetin bir büyük abisinin hamile eşiydi. Kahkahalarla güldük. Mehmet ona ailenin prensesi diyor. Kendisi bütün hamilelik boyunca hiçbir iş yapmayıp bütün işi kocasına yaptırmıştır. Biz bir gece önce ayşe abla il de bu konuyu konuşmuştuk. Kayınvalidem hemen savunmaya geçip, kızın suçu yok, bizim oğlan onu yerinden kaldırmıyor, her şeyi kendisi yapmak istiyor, yoksa kız işini yapar. Ama Sinan beylerle o konuyu konuşmak bizi bayağı eğlendirdi. Hamileliği onlara göre sorunlu, konuştuğumuz hocaya göre ise sorunsuzken biz yine de ona rapor aldık. Bizim evlilik yıldönümümüzde ablasının düğünü vardı. Babası ankarada ağlıyormuş. Bişey olmayacağını bilse ambulans tutup kızını istanbuldan düğüne getirip baş köşeye oturturmuş. Tabii 4 doktor bir araya gelince bu konular bize daha eğlenceli geldi. Pazartesi kayınvalidem, kayınpederim ve Sinan beyler kendi dairelerine taşındılar. Bizim balkondan onların balkonu görülebiliyordu.

Pazartesiden itibaren baş başa kaldık ama çok da öyle olduğu söylenemez. Akşam havuz sonrası yemek yapıyordum yada dışardan bir şeyler sipariş ediyorduk. Sonrasında ise ya biz onlara yada onlar bize geliyorlardı. Onlara gittiğimizde sivrisinek yüzünden balkona çıkmayıp içerde oturuyorlardı. Böyle bir havada balkonun kapısı dahi kapalı içerde oturmak boğuluyormuş gibi hissettiriyordu. Akşam için bir kez irmik helvası yaptım ama ilk yapışımdı ve kendim bile pek beğenmedim. Bir kez de kısır yaptım. malzeme eksik olmasına rağmen çok güzel oldu. Sunanın gelmesi benim yalnızlığıma pek de çözüm olmadı. Kendisi ikinciye hamile olduğu için pek de havuza girmedi. Ben tüm haftayı yalnız yüzerek ve sıcak su havuzunda kayınvalidemle sohbet ederek geçirdim. Bu konuşmalar arasında sözlerinden biri çok hoşuma gitti. Onu da buraya yazmak istedim. ‘istanbulda çarşıda pazarda her bir şey satılıyor, tek satılmayan mutluluk ve can. Onların kıymetini de iyi bilmek lazım’ dedi. Kayınvalidem akıllı kadın. Çok fazla konuşmaz, öz konuşur ve biraz alçak sesle konuşur. Havuzda dediklerini anlamak için kulaklarımı sonuna kadar açmam gerekiyordu. Kayınpederim ise elinde sürekli bulmaca, başka hiçbir yere bakmaz. Bir de haber yada siyasi konuşmaları sonuna kadar açıp dinler. Bu arada tüm dünya ile ilişiğini koparır. Her vakitte camiye gittiği için bissürü arkadaş edinmiş. Mehmet akşam bu programları seyredip yarın arkadaşlarıyla kritik yapıyordur diyor.

Çarşamba günü beypazarına gittik. Havanın en sıcak olduğu gün havuz yerine beypazarına gitmek çok da iyi bir karar değildi. Beypazarında hava çok sıcaktı. Sinan bey diğer arabayı satmış (bizim gelin arabamız) ve yeni arabası da küçücük (polo sport) böyle olmasına rağmen biz arkada ben, Mehmet, annesi ve babası gitmek zorunda kaldık. Yola yeni çıkıtığımızda annesi beni sıkıştırmamaları gerektiğini, benim emanet olduğumu söylüyordu. Kayınpederim de gelinin en uzak memlketten olanı en kıymetli olanı ve en dikkat edilmesi gereken olduğundan behsedreken Mehmet de ‘ madem o kadar kymetli, o zamana baba sen gelmesydin’ dedi. (kayınpederime mescidin imamı öğle namazını kıldırması için ricada bulunmuş ama kayınpederim gezi işini duyunca mescide gitmedi). Hepimiz bayağı güldük.

Beypazarının sokaklarında gezindik. Resimler çektik. Masa örtüsü olarak kullanmak üzere oranın kadınlarının geleneksel kıyafeti bürgü aldım. Yaşlı bir teyzeden aldık. Öyel nur yüzlüydü ki, resmini çekebilir miyiz diye sorunca namahrem olmasın sonra dedi. Çektiğim resimlerden sadece 1 tanesi güzel çıktı ama onun sözü karşısında resmi buraya koyamadım. Kendime bir de elek ile gözleme yapınca üzerine koymak için yuvarlak bir tahta aldım. Un elemek için anneminkisi gibi eski bir elek istiyordum ve çok ucuza buradan aldım. Taş mektep denen yerde gözleme yedik. Ama gözlemesi küçücüktü. Oranın göveç denen yemeği ünlü galiba (tek kişilik güveçlerde pilav benzeri yemek ) ama bizim acelemiz olduğu için yemedik. Yaşayan müzeden kırmızı kekik ve kurutulmuş domates aldım. Bir de sofra bezi beğendim ama çarşambaları oranın pazarı olduğu için ve ben de pazarda daha uyguna bulurum diye almadım ama sonra çok pişman oldum. Hıdırlık tepesine çıkıp oradan da resimler çektik. Pazara gittik, oradan sadece salatalık aldılar. Evde yediğimizde tadının ne harika olduğunu gördük. Ümmühan oarada el yapımı sabunlar olduğunu söylemişti. Pazarda sadece sebze, meyve gördük. Giyim pazarı da olduğunu söylediler ama onu göremedik. Kuru almak için mehmetle gidip fırın aradık. Diğerleri arabanın başında bizi beklediler. Kuru fırınını ararken asıl gezilmesi gerekn yeri gördük. Öyle güzel şeyler vardı ki, kuru fırınları doluydu. Kuruyu aldık. Sonra gidip havuç suyu içtik. Hiç de fena değildi. Şişlerle bizimkilere de aldık. El yapımı sabun bulduk. 3 tane sabun aldım kendime, papatyalı, güllü ve üzüm çekirdekli. Anneme ve sunaya da aldım. Mıknatıs aldım. Eğer bizimkiler yanımızda olsaydı daha çok vakit geçirirdik ama onlar olmadığı için hızlı hareket etmek zorunda kaldık. Kurunun tadı da çok güzeldi, tereyağıyla yapılmış. Ümmühanın dediğine göre tarçınlısı da varmış ama biz onu görmedik. Bir de bazlama aldık. O da güzeldi. bu sokakta gezerken bakırdan sanki tek kişil ortası delik kek kalıbı gibi bir şey gördüm. Aynı ortası delik kek kalıpları gibiydi tek farkı ortası delik değil, dibinden kapalıydı. Bunun adı ehli keyf imiş. Normalde kek olması gereken yere su konup buzluğa konuluyormuş. Buz oluşunca da alıp ortası delik olması gereken ama olmayan yere de rakı bardağı konuyormuş. Bana bayağı ilginç geldi. Rakı içen tanıdığım olmadığı için (esme sanırım içiyordu) almadım.

Akşam güya döndüğümüzde mehmetle Sinan bey havuza gideceklerdi ama yoruldukları için gitmediler. Perşembe de ankaraya alışverişe gidecektik, m&s’a ve beymen club’a indirim gelmiş. Hem de mehmetin bana borcu olan ayakkabıyı nine west’ten alacaktım ama ertesi gün Mehmet de dahil kimse gitmek istemedi. Ertesi akşam yani Perşembe çok da iyi geçmedi. Biraz mızmızlık ettim ve mehmeti acayip kızdırdım. Gönlünü alana kadar canım çıktı. Cuma günü havuzda yine yalnızdım. Cumartesi sabah erken kalktık. Herkes bize geldi kahvaltıya. Açık büfeden pek memnun kalmadılar ve de erken kalkmak istemediler. Kahvaltı sonrası vedalaştık ve onları yolcu ettik. Mehmetle havuza gittik. Ben sıcak su havuzunda canım sıkıldığı için yanımda jujubenin gönderdiği kitaplardan birini de götürdüm. Yüzümde T bölgesine beyaz acne mask sürdüm. Küçük havuzun içine oturdum. Yüzümde maskem, bir elimde sodam, diğerinde İngilizce kitap biraz keyif yaptım. ama insanlar garip garip bakıyorlardı. Ama ben tınmadım bile, hatta bazen yüzümdeki maskeyi unutup ne diye bakıyor ki diye düşündüğüm bile oldu. Bu tatilde ilk günler 130 cmlik havuza girerken sonraki günler kalabalık yüzünden 180 cm lik havuza girdim ve ben bu işi kıvırdım.

Akşam yemek yedik ve çay içtik. Balkondan bakarken ümmühanı gördüm. Safranboluda gezdikten sonra gelebildiler. 10 dakikalığına onlara uğradık ve buz dolabında kalan her şeyi onlara bıraktık. Mehmetle langırt oynadık, o yendi. Geçende oynadığımızda ise büyük farkla ben yenmiştim. Geceleri Sinan bey okey yada pis yedili oynamak istiyordu ama babam elinde bulmaca erkenden yatmadığı için annem de bizimle sohbet ettiği için oynayamadık. Biz bir şeyi gizli yapıyorsak sadece babamızdan gizleriz bunlar annelerine de söylemiyorlar. Hadi siz yatın biz de biraz kağıt oynayalım demedikleri için oynayamadık. Diğer tatilde ise hiç oynayamayız çünkü onda bir de çocuklar olacak. Pazar günü sabah Ümmühanlarda kahvaltı ettik ve bizi alana bıraktılar.

4 comments:

Anonymous said...

biz de pisyediliyi cok severiz. sabahladigimiz cok vakidir. kime ogretsek cok sevdi. bir de "uno" var pis yediliye cok benzeyen. ama tabi coluk cocuga karisinca mesgale artti, artik firsat bulup oynamak zor:( gerci esim ben TRdeyken pis yedili partileri yapmis arkadaslariyla sabahlara kadar. dondugumde arkadaslar sikayetciydi durumdan:)
bu arada beyazit'in kemik iliginin uymasina cok sevindim. insallah muhammed en kisa zamanda sifa bulur.
uff ne sikici, ders basina donmem gerek:(
sevgiler

nerminn said...

melike, ne okuyorsun? ne kadar zamandır oradasınız ve daha ne kadar oralardasınız?

Anonymous said...

TRde yoneylem arastirmalari diye geciyor(bana yoneylem pek bisey ifade etmiyor ama), operations research, yani "science of better". 6 sene bitti, 7ye girdik burdayiz(ufff evet okul hala bitmedi. cok tembelim ben:( nerde o eski gunler:(). daha ne kadar burdayiz??? zorunlu kalmadikca donmeyi dusunmuyoruz, ama belli mi olur bakarsin doneriz:) gerci her TR donusu esime 'kesin donuyoruz ben kalamam buralarda' diyorum ama sonra alisiyor insan.

nerminn said...

hiç bir şey anlamadım, ama iyi birşeydir heralde yoksa niye okuyasın. ben de evlenmeden önce hep çok çalışkan biri ile evlenip 1-2 yıllığına burslu olarak abd ye gitmek istem
işimdir. ama benim kocamın bilimsel yanı sıfır. konuda ben çok daha iyiyim. bu arada eski sayfamı okuyan biri olarak kocamın kim olduğunu bilmiyordun değil mi?