Wednesday, May 02, 2007

bugün 23 nisan, neşe doluyor insan

01:42 uyuyamadım, tv seyrederken (karalama defteri, Beşir ayvazoğlu konuk, doğan hızlan ile Yahya kemal konusunda konuşuyorlar) aklıma yazmak geldi. İçim gerçekten neşe ile dolu. Geçen yıl tüm resmi bayramlar (30 ağustos hariç) benim için farklı anlamlar taşımaya başladı, Mehmet sayesinde. Geçen yıl bugün saat 22:40’ta hiç beklemediğim bir anda, Mehmet bana evlenme teklif etti. Tüm gece heyecandan uyuyamamıştım. O günden sonra hayatım çok hızlı ve çok güzel bir şekilde akmaya başladı. Ablam her zaman Allah çok bunalan kullarını muhakkakki feraha çıkarır derdi de bu kadar belirgin ve güzel olacağını tahmin edemezdim. Allah bütün daralan kullarına o aydınlığı versin İnşallah. Bana da versin tabii.
Gelelim bugüne; sabah hastanede Salı günü yapılacak teftişin provası olduğu için, Pazar olmasına rağmen Mehmet hastaneye gitti. Geldiğinde saat 3’ü geçiyordu. Yemek yerken tv de kadir inanırın Perihan savaşla olan bir filmini seyrettik ve sonra dışarı çıktık. Hava çok güzeldi, içerdeyken o kadar güzel olduğunu anlamamıştım. Üniversiteye gittik. Samsundakinden çok daha büyük bir alanda ve hastanesi de daha büyüktü. 4 minareli güzel bir camisi var. Kısa bir tur sonrası eve döndük. Akşam Cevdet, çiğdem ve oğulları ege geldi. Mehmetin pratisyenlik arkadaşı.

Geçen gün daha doğrusu gece, yine uyuyamamıştım ve geç saatlere kadar tv seyrettikten sonra yatakta sürekli sağa sola dönerken, nasıl olduysa uyumuşum. Saat 4 civarıydı. Rüyamda deprem oluyordu.tabii ben rüya olduğunu bilmiyordum ve sadece yatakta yatarken evin çok fena sallandığını hissettim. Diğer hissettiğim de eve karşı yabancılıktı. Uyandığımda mehmeti ‘mehmet uyan, Mehmet uyan, deprem oluyor’ diye sarsmakla meşguldüm. Uyandığımda dahi sallanıyormuş gibi geldi. Beni deprem olmadığına ikna etti ve uyudum. Sabah ‘ sanırım çok şiddetli bir depremdi, çünkü beni can havli ile çok şiddetli sarsıyordun’ dedi. Gerçekten de öyleydi. İlk geldiğimiz günlerden birinde de gece yine deprem oluyormuş gibi gelmişti. Eve henüz tam alışamadığım içindir belki de.
Cuma günü güya telefonumuz ve netimiz bağlanmış olacaktı ama olamadı. Haftaya İnşallah.
Cumartesi günü Cevdetlerle birlikte önce carrefoura gittik. Acayip kalabalıktı, hafta sonu bir daha buraya gelmemeye karar verdik. Arabayı ofiste (ofis (toprak mahsulleri) samsundaki çiftlik, istanbuldaki istikalal (araba geçişi olan hali) gibi bir cadde) bir yer altı otoparkına bırakıp biraz gezindik. Yer altı çarşısına gittik. Kayda değer bir yer değil, 3.,4. sınıf mağazalar var. Bir de sevgi yolu muydu neydi adı öyle bir yer vardı. İstiklalin aşağı aralarından birinde bir sokak tamamen bira fala içilecek yerlerle dolu, insanlar dışarıda oturuyorlar. Aynı ona benzer bir yer yapmaya çalışmışlar. Ama hiç havadar değil, biraz bunaltıcı. Binalar arasında kalmış ve aradaki yürüme yolu çok dar. (Beyoğlundaki yer çok daha güzel) adını niye sevgi yolu demişler onu da anlamadım. Benim kafamda kalan gri renkte bir yer. Daha sonra ciğer yemeye gittik. Yakın mesafede. Burada sabah kahvaltılarında dahi ciğer yeniyormuş. En ünlü yer bu gittiğimiz yer olmasına rağmen, en güzel ciğer orada değilmiş. Çiğdemin dediğine göre postanenin arkasında bir ciğerci varmış, sabah 9 da tüm ciğerler bitiyormuş. Sokaklarda dahi satılıyormuş ve çiğdem bazı sokak satıcılarının ciğerinin de çok yi olduğunu söyledi. Bu arada Mehmet de sabahları çocuk hastanesinin bahçesinde bissürü seyyar satıcı ile birlikte ciğerciler de olduğunu ve her yerin ciğer koktuğunu söylemişti. Mehmetin bir arkadaşı da asıl mersinin ciğerinin ünlü olduğunu ve oranın ciğerinin buradan daha iyi olduğunu söylemiş. Bizim Ahmet de doğuda neredeçalıştığnı hatırlamıyorum ama sürekli sabah kahvaltılarında ciğer yediklerini, ilk başta sabah sabah ciğer yenir mi dediğini, ama daha sonra alıştığını anlatırdı. Bu arada ak, Ahmet esmeyi aramış, muta geldiğinde görüşürüz demiş. Ve bizim evlendiğimizi biliyormuş, nereden duyduysa.
Tekrar gelelim ciğerciye. Adı muharrem usta ciğerci ve tavacı muharrem usta (web sayfası bile var). İçeri girerken çiğdem 2 tane ciğerci muharrem usta olduğunu, ama buranın gerçeği olduğundan bahsetti, dışarı çıktığımızda gördük ki diğerinin ismi değişmiş ve ciğerci aslan usta olmuş.
Ciğerden önce salata, acılı ezme ve çiğ köfte geldi. Salata fena gözükmüyordu ama yine de yemedim. Acılı ezme ve çiğ köfte gayet güzeldi. Ciğerler kocaman 4’er tane şişte geldi. Hiç daha önce o kadar ciğer yememiştim ve tabii dışarıda da hiç yememiştim. O kadar ciğeri nasıl yiyeceğim diye düşündüğüm için bayağı hızlı yedim ve ilk ben bitirdim. Şişte aralarda yağlar vardı ve onların tadı da çok güzeldi. İçecek ben kapalı ayran söyledim. Cevdet ve çiğdem açık istediler. Bakır fincan içinde bakır minik bir kepçe ile bol köpükli ayran geldi. Kepçe ile içtiler, çok hoştu. Bu arada fotğraf makinesi götürmüştüm ama pilleri şarj edememişim, o yüzden de maalesef çekemedim. Ama oraya bir de tava yemeye gideceğiz, tava neyse? Çayları da güzeldi. Mehmet biraz daha otursaydık, irmik tatlısı da getiriyorlardı dedi ama o hesaba dahil mi olurdu bilmiyorum. Çünkü çiğ köfteyi kendileri getirdikleri halde para aldılar. Sonuçta hesap 30 ytl geldi. Ciğerci sonrası bizi eve bıraktılar ve çayın devamını evde içtik.
Anlaşılacağı üzere çok çok geç oldu. Ben artık yatmaya gidiyorum.

No comments: