Tuesday, May 22, 2007

20 mayıs-taht

Pazar günü önemli günlerden diğeri, bizim nişan günümüz. Pazar günü de geçen yıl bugün neler yaptık diye konuştuk, yalnız bu konuşma 20 mayıs geçtikten sanırım 30 dk sonraydı. Mehmet arkadaşını aradı. Kervansaray ve yeniyla kervanköy diye bir yere gideceklermiş. Biz depeşlerine takıldık. Bana kahireden sharm’a giderken yoldamola verdiğimiz yeri hatırlattı. Tavus kuşu, maymun, ördekler, köpekler içi boş olan canlı balık hauvuzu vardı. Onların çocuğu da olduğu için hayvanların hepsine tek tekbaktık. Biraz bakımsızdılar. En çok ördeklerde ve maymundavakti geçirdik. Maymun bir taraftan cevdetin verdiği Antepklarını yerken arada mola verip, yerde durandondurmasını yiyordu. Oturup çay içtik.insanlar mangalyakmış et yiyorlardı. Biz kahvaltıyı yeni yaptığımız için öylebir şansımız olmadı. Eti oradan alıyorsunuz, ister onlarpişiriyor, ister siz pişiriyorsunuz. Mehmet burayı peksevmedi. Bir daha gelirsek bizim oturduğumuz yerinarkasındaki ağaçlar arasındaki tahtta oturmak istiyorum. Hatta Mehmet o tahtın merdivenlerinde bir de resmimiçekti. Oradan çıkınca üniversitenin havuz başında gidip yemek yiyelim dedik. Gerçi içeriyekartla alıyorlarmış ama şansımızı deneyelim dedik. Burası diğer yerden daha nezih bir yerdi. Arkada piknik alanı vardı ve restaurantında da servis 45 dakika sonra başlayacağı için çiğdeminbahsettiği özler adlı et lokantasına gittik. Bayağı kalabalıktı yanlardaki tüm camlar açılmıştı. Yantaraftaki halı sahaya yakın bir masaya oturduk, ege yaramazlık yapmasın, onları seyretsin diye. Yemek öncesi neler geldi neler. Ortaya lebeni (çorba), yoğurtlu semizotu salatası, ezme gibi birsalata, roka salatası, közlenmiş patlıcan ve son olarak da kırmızı-yeşil biber kızartması gibi birşey. Tabaklarımıza da biber dolması, sigara böreği ve içli köfte geldi. Onları bitirince deistanbuldaki gibi fındık lahmacun değil, bir karış çapta lahmacun. Yalnız bundan sonrasiparişlerimizin gelmesi biraz vakit aldığı için karnımız doymuş gibi oldu. Fiyatları çok uygundu. Ben özel özler kebabından istedim, karışık kebap oluyor. Yalnız istanbulda içinde beytiolmuyordu, burada içinde beyti de vardı. Beyti, bulgur pilavı, minik bir közlenmiş soğan, tavuk, döner, köfte, et, biber ve bol miktarda domates. Aslında ben karışık kebaplarda en çok patlıcan olmasını seviyorum. Burada yoktu ama onu da mehmetin patlıcan kebabından aldım. Ben genelde her yerde ali nazik yerim. En çok onu seviyorum, burada denemek içimden gelmemişti.

İyi ki de gelmemiş. Sunumu bakır kapta, çok güzeldi ama tadı pek de güzel değildi, çiğdemin yiyemediği alinaziğini Cevdet yedi. Alinazik ve patlıcan kebap ise 4.5 ytl idi. Daha önceden istediğimiz künefe ise, geldiğinde yiyemedik ve paket yapılıp bizim eve geldi. Yarısını o akşam mehmetle yedik. Geri kalanını bugün ısıtıp yedim. Aklıma gelmişken dün fitness hocası beni tarttı. Sadece yarım kilo vermişim ve yağ oranım da artmış. Mehmete verdiğim kiloyu söyledim ama yağ oranımı söylemedim. ‘ben zaten kilo vermediğini biliyordum’ demişti. Fitnessa gelen kızlardan iki tanesi geçen hafta kapkaça uğramışlar. Sanırım 2 gün arayla. Birinin telefonunu çalmışlar, kızı yere düşürtüp öyle almışlar. Diğer kız ise çantasını vermeyince koluna bıçak sokmuşlar. Allahtan önemli bişey olmamış. Mehmetin tek başıma dışarı çıkmaması iyi bir şeymiş. Tek başıma migrosa bile gitmemeye karar verdim çünkü çanta olayı buralarda olmuş. Özler et lokantasından çıktığımızda patlayacak kadar doymuştuk. Çiğdem eve çaya davet etti ama biz evimize gelmeyi tercih ettik. Pazar günümüz de böyle geçti.

Mehmet bugün eve geç gelecekmiş, özele iş görüşmesine gidecek. İnşallah olur, yoksa ben istediğim mobilyaları biraz zor alırım.

No comments: