Tuesday, May 22, 2007

19 mayıs

Bir zamanlar (ünide okurken) ümmühan çok tv seyrettiğim için ingilizce bir deyim kullanmıştı. Birkaç saattir bilgisayara o kadar baktım ki gözlerim bir garip görmeye başladı ve aklıma da o deyim geldi. Her zamanki gibi eşya bakıyorum. Gelecekteki mutfağımıza almayı istediğim iki sandalyeye (Louis ghost) ve de daha sonra alacağım abajura (bourgie,sarı olanı). Sandalyeleri muhakkak almak istiyorum da abajur için daha beklemem lazım, tüm eşyaları tamamlayınca hala beğeniyorsam olabilir.

Hafta sonumuzu anlatacaktım ama üstünden bir asır geçmiş gibi, çok fazla şey hatırlamıyorum. Yazdıkça hatırlarım herhalde. Cumartesi geç kahvaltı sonrası dışarı çıkmak için hazırlanırken esme aradı. Doğum günümü yeni hatırlamış. Ahmetin yanındaymış. Biz de ahmetle konuştuk. Onu buraya davet ettim. Esme sonradan tekrar aradı mehmetle adanada buluşma planı yaptılar. Bize biraz uzak ama şimdi gitmezsek bir daha adanayı nasıl göreceğiz? Hem ahmeti de çok özledim. mega centera çantamı değiştirmeye gittik. Gerçekten açık rengi daha güzel. Alışveriş merkezinden çıkınca her zamanki gibi rastgele gezindik. Her girdiğimiz yolda nereye çıkacağını tahmin etmeye çalıştık. Daha sonra on gözlü köprüye gitmeye karar verdik. Yolda yine surları ve dibinde oynayan çocukları, oturan kadınları çektim. Tabii arabanın içinden. Deliller hanının yan tarafındaki yola girip nereye gittiğini görelim dedik ama mahalleye girdiğini görünce vazgeçtik. Ben surdan inen gençleri görünce ‘hadi sura çıkalım, insanlar gayet normal gözüküyor’ dedim. Bizim peşimizden de bir grup yabancı turist kafilesi geldi ve biz de huzurlu bir şekilde yukarı çıkıp gezindik.

Bissürü çocuk vardı her zamanki gibi. Hemen yanımıza geldiler ama biz ‘turistler geliyor, onlara gidin’ deyince bizi rahat bıraktılar. Arada gelip ‘ulu camiyi gezdiniz mi? Size ben mi gezdirdim? Cahip Sıtkı Tarancı müzesine gittiniz mi?’ diye soruyorlardı. İnsanlar merdivenle çıkılan kısım dışında bir de dapdaracık surların üstünde yürüyüp, en uç noktaya gidip oturuyorlar. Ama kocamda yükseklik fobisi var ve benim de o kadar dar alanda kesin başım döner ve en önemlisi de ikimiz de boğa burcuyuz ve riskli işlerden hiç hoşlanmayız. Evlenmeden önce okuduğum bir mini fal kitabında, iki boğanın evliliğini monoton, biraz sıkıcı bir evlilik olarak tarif ediyorlardı.

Daha sonra on gözlü köprüye gittik. Burada her her seferinde hava biraz bozuk oluyor. İnsanlar daha doğrusu erkekler bir kaç yerde çilingir sofrası kurmuşlardı. Bazen erkek olmak daha iyiymiş gibi geliyor bana. Sanırım sonra eve gittik. Öyle sanıyordum ama öyle değil. Üniversiteye gittik. Geçen seferki gitiğimize göre daha güzeldi, her yer yemyeşildi. Orada güzel bir çay bahçesi bulduk. Bir kısım insanlar yerlerde kurulmuş minderlerde oturuyordu bir kısmı da bizim gibi masada. Ama bir dahakine ben de yerde oturmak istiyorum. Üstü kapalı ve ortamdan soyutlanmış, şark köşesi gibi yerler. Millet okey veya tavla oynuyordu. Biz iki kişi olduğumuz için ve ben tavla da bilmediğim için bişey oynayamadık. Ama arada ‘ağabeylerin olsaydı okey oynardık’ dediğim oldu. tost yedik ve serin olduğu için tekrar gelmeye karar verdik.

Bu günün önemiyle ilgili ilk söylemem gereken şeyi en son söylüyorum. 19 mayıs bizim önemli günlerimizden biri. Geçen yıl bugün öğle uçağı ile Mehmet ve ailesi samsuna gelmişlerdi. Ailemle tanışmaya ve beni istemeye. Ve de o akşam yüzük takılmıştı. Gün içinde aralarda ‘şimdi bu saatte ne yapıyorduk’ diye konuştuk. Güzel bir gündü ve hatırlaması da güzeldi. Nişan yüzüklerimizin içinde 19 mayıs tarihi var. İstanbulda malta köşkünde 19 mayıs kutlamalarıyla alakalı neler oldu onları da merak ediyorum tabii ki. Hb duyuyor musun? Ak ve beni bu konuda bilgilendirirsen sevinirim.

yukarıda seyyar bir ciğerci görülüyor, daha önceki bir yazımda bahsetmiştim. büyük çocuğun elinde de nohut var. ben evlenene kadar nohutun çerez gibi yendiğini bilmiyordum.

No comments: