Monday, February 25, 2008

istiklal karlar altında

Mehmetle cumartesi sabah raporun verdiği rahatlıkla geç kalktık. Kahvaltı sonrası annem ve babam geldiler. Bir müddet oturduktan sonra hazırlanıp mehmetle dışarı çıktık.

Fevzi paşada yürüdük. Hava bayağı soğuk olduğu için zaman zaman elimle yüzümü kapattım. Evden çıkmadan önce karar verdiğimiz gibi önce özsüte uğrayıp salep içtik. Sonra da geçenlerde cadde üstünde arayıp da kapandığını sandığımız aydınlı mağazasına yöneldik. Mehmete kadife pantolon baktık. İki tane birden aldık. Uzun zamandır bakındığımız ama bir türlü hoşumuza giden bir kaban bulamazken burada çok da güzel bir palto bulduk. Bir de kemer aldık. Paçalarının yapılması için bıraktığımız pantolonları ne zaman alacağız bilemiyorum.
Pazar günü güya erken kalkacaktık ama kalkamadık. Kahvaltı sonrası babam her zamanki gibi evden çıkma bahanesi bularak dışarı çıktı. Biz bayağı oturduktan sonra Mehmet nihayet dışarı çıkma kararı verdi ve hazırlandık. Ayağıma iki ince bir tane de kalın çorap giyindim. Sonrasında geçende arnavutköye gittiğimizde gül böceğinin kustuğu (araba tutuyor) en sevdiğim ve en rahat çizmelerimi giydim. Ama daha bir basamak inmeden fermuarı daha fazla basınca dayanamayıp patladı. Zorla Mehmet fermuarı açtı ve ayağımı çizmeden çıkardım. Son giydiğim kalın çorabı çıkardım ve dışarı çıktık. Hava öyle soğuktu ve öyle rüzgar vardı ki bu sefer atkımla yüzümün yarısını eylem yapan insanlar gibi kapattım. Marketin önüne gelmiştik ki birden fermuar tam da topuk hizasından yeniden açılıverdi. Mehmetle geri döndük ve aynı çizmenin siyahını giyip çıktım. Kapıda karşılaştığımız babam ‘aman çocuklar dışarı çok soğuk çıkmayın eve girin’ demesine rağmen (tabii o gezdi geldi diyerek, tabii ki bendeniz) eve girmedik. Otobüse binip oldukça yavaş bir şekilde istiklale vardık. Benetton hizasından caddeye girdik. Öyle güzel görünüyordu ki, mehmetle birkaç resim çekindik.
Işıklar yanıyordu ve tramvay da işliyordu. Benim için önemli olan bütün yerlere tek tek baktım. Benim için önemlerini mehmete söyledim (esme ile alışveriş yaptığımız benetton, şimdi yerine koska açılan ünlü bir zincirin halkasında yediğimiz sandviçler,cheesekekler ve içtiğimiz filtre kahveler, ümmühan ve pelini götürdüğüm Barselona kafe, esme ile son dönemlerde gittiğimiz kafe ist, sık sık gittiğimiz dilekpera, en sevdiğim mağazalardan biri olan istiklal vakko, Muhammedi götürdüğüm st. Antuan kilisesi).
Biz ayrılalı öyle değişmiş ki insan inanamıyor. İstanbul yerinde durmuyor. Zaten en korktuğum şeylerden biri ben dönene kadar çok değişikliklerin olması ve benim bunları kaçırmam. Mesela istiklal vakkonun önünde resim çekinmediğime öyle pişmanım ki, çay molalarında gazetede indirimi görüp öğle arasında yemek yemeyip bir koşu gidip alışverişimi yapardım. Oraya az mı para bıraktım. Mehmet balık pazarına hiç girmemiş, onu oraya soktum. Biraz içeride yürüdük. Kokoreçin kokusunu duyunca mehmete yalvardım n’olur yiyeyim diye ama izin vermedi. Ben yerken o gözleyecek miymiş? Ve barsak yemesem daha iyiymiş. Bir yerim şişerse ne olacak? Benim burnuma çok fena koktu ve kokoreçi çok seviyorum (yarın tekrar gideriz ve yerim diye düşünüyordum ama sonra o plandan vazgeçtim ben daha ne zaman buralara gelirim de kokoreç yerim? Ama ahdım olsun bugün çeyrek yiyecektim. Bir daha ki gelişte yarım ekmek yiyeceğim).
Mehmetle el ele karın ve caddenin keyfini çıkararak paşabahçeye kadar yürüdük. Üst kata çıkıp bir hediye beğendik. Mesela buraya giderken yolda benimle her zaman üst katta çalışan biraz yaşlıca beyefendinin ilgileneceğini düşünmüştüm (oradan alışveriş yapa yapa adamcağız tanımıştı) ama o yoktu. Acaba ayrıldı mı diye düşündüm. Çok kibar bir beyefendiydi. Paşabahçeden çıkınca geri döndük. Kar durmuştu ve mağazadan çıkınca tekrar başladı. Ben az ilerideki kültür aş’nin kitapçısına girelim dedim. Mehmet kar yağarken yürüyelim dedi. Sonunda kitapçıya girdik. Yarım saat kadar oyalandıktan sonra çıktık. Kar falan yağmıyordu. Mehmet keşke kitapçıya girmeseydik, karı kaçırdık deyip durdu. Sonra afm’ye gittik. Orası bayağı değişmiş. Girişe restaurant açılmış. Girişteki kasetçi kalkmış. İçeri girip filmlere baktık. Yarın gideriz diye düşünüyorduk ama sonra yolda geri dönerken zaten günümüz az neden sinemada geçirelim diye düşündüm. Mehmetle 1.5 yıldır evliyiz ve hala 2. filmimize gidemedik. Sürekli erteliyoruz. Belki de hb’nin dediği gibi bari bir anlamı olsun deyip bir daha hiç gitmeyiz ve hayatımızda birlikte gittiğimiz tek film olarak babil kalır.

No comments: