Sunday, August 26, 2007

eve dönüş

Pazar sabahı erkenden kalktık. Kahvaltı sonrası herkesle vedalaşıp yola çıktık. Arada uykum gelse de sohbet etmeye çalışarak yola devam ettik. Kayseri Malatya arasında hiç yerleşim yeri yoktu. Bol bol dağ manzarası seyrettik. Gürün’e geldiğimizde annemi aradım. Annemden ziyade ablamla konuştuk. Kübranın nişanının (taylanda beraber gittiğimiz kuzenim alparslanın küçük kardeşi) ayrıntılarını, kimin ne giydiğini vs anlattı. Bu arada Mehmet sürekli manzaraya bak, resim çekmiyorsun, ablanla sonra da konuşabilirsin deyip durdu. Güründe gerçekten güzel manzaralar vardı.
Güzel dağ ve bulutlar... neyse gürün sonrası darendeye doğru giderken fotoğraf çekmeye ve sohbet etmeye başladık. Darendeye girmeden garip isimli bir otel reklamı gördük (tiryandafil)

Anlamının ne olduğunu bilmiyorum ama benim aklıma sindenafil sitratı getirdi (viagra). (o bölgeye göre güzel bir otel) Darendede somuncu baba yazısını ve Hulusi efendi yazısını gördük ve ben gidelim gidelim derken Sinan bey aradı ve mehmetin onunla konuşması bitene kadar darendeden çıkmıştık.
Sonrasında Mehmet sürekli Sinan beyin telefonu yüzünden düşünemediğini keşke buraya kadar gelmişken ziyaret etseydik deyip durdu. Birazcık karısının sözünü dinlese pişman olmayacak ama...

Malatyaya kadar sürekli dağ manzarası ve bulut seyrettik. Malatya dağların arasında bir ovaya kurulmuş.
Malatyaya girerken yolun her iki tarafı kayısı ağaçları ile kaplıydı. Malatyaya girdiğimizde vakit kaybetmemek için hızlı bir şekilde bir şeyler yemeye karar verdik. Yol üzerindeki afraya uğradık. Samsundakinden biraz daha büyüktü. Önce burada ve kayseride numarasını bulamadığımız mehmetin terliğine bakmak üzere floya girdik. Mehmetin terliğini yarı fiyatına aldık. Bir de bir ayakkabı aldık. Çok beğenmediğimiz halde daha güzelini bulana kadar idare eder. Afranın mescidi samsundaki de aynı olmak üzere dindar insanlardan beklendiği gibi vasat. Hatta berbat. Neden gereken özen gösterilmiyor anlamıyorum. İçinde şadırvanı yok. Pis tuvalette insanların garip bakışları altında abdest nasıl alınır? Pis kokulu havalandırması olmayan, leş gibi halılar üzerinde namaz nasıl kılınır? En garibi de kıble işaretinin konmamış olması. Bu sebeple de şahsın biri aynı zorluğu yaşamış olacak ki, duvara tükenmez kalemle kıble diye yazmış. Bu kadar mı zor insanların rahat ibadet edeceği bir yeri hazırlamak. Samsundaki de oradan çok farklı değil. Cevahir veya kayseri park gibi mükemmel örneklerini bu insanlar hiç mi görmüyor acaba? Afrada bu şahsiyetlere demediğim kalmadı.

(resimdeki gelin arabası yüzünden az daha kaza yapıyorduk)
Malatyada devlet hastanesin önünden geçtik, o civarda çok güzel evler vardı. Buraya tayini çıkanlar yürüme mesafesinde evde oturabilir diye konuştuk. Malatyada araba ile tur attık ve belki de Pazar olduğu için kayısı ile ilgili bir yer göremedik. Ve kayısı alamadık. Şehre girerken köylüler satıyorlardı, onlardan almak daha iyi olurmuş. Çıkarken de vardı ama çok daha az. Malatya ikimizin de çok hoşuna gitmedi. Mehmet bana kayısı almak için çok uğraştı ama ben kayısıdan ziyade satıldığı çarşısı varsa onu görmek istiyordum.

(Burası da yolda gördüğümüz ve resim çekinmek için durduğumuz küçük bir gölet) Malatya Elazığ arasında da dağ-bulut manzarası seyrettik. Elazığ malatyadan çok daha güzeldi. doğruyu söylemek gerekirse elazığı güzel bulacağım hiç aklıma gelmezdi. yollarında her iki tarafında ağaçlar olan güzel yolları vardı ve daha önce hiçbir Anadolu şehrinde bu kadar heykel görmemiştim. Her yerde heykeller vardı. Hava alanı tamamen şehrin dışındaydı. Diğer doğu illeri ile birlikte kullanılması içinmiş. Yolda bol bol Tunceli ve Bingöl otobüsleri geçti.

Elazığdan sonra hazar gölüne geldik. Haritada küçük görünüyordu ve ben de yolda gördüğümüz diğer göller gibi küçük bir şey sanmıştım. Meğer ne büyükmüş ve ne güzelmiş. Gölün uzunluğu 22 km, genişliği 5-6 km imiş. Bir de altında 11-13. yüz yılda bu bölgede yaşayan çubuk beyliğine ait olduğu tahmin edilen batık bir şehir bulunmuş. Mehmet buradan hafta sonları hazar gölüne inanların pikniğe gittiklerini söylemişti, gerçekten gitmeye değer bir yermiş. Kıyısında bissürü kamu kuruluşunun tesisleri vardı. Bir de yazlıklar. İnsanlar kıyısında çadır kurmuşlar, piknik yapıyorlardı.
Gölün çevresi dağlarla kaplıydı. Güneşin ve dağların göle aksi öyle güzeldi ki anlatamam. Harputtan sonraki yol kıvrım kıvrımdı ve kalabalıktı. Mehmetle o yolda bir aptallık sonucu bir kaza atlattık. Sonrasında ikimiz de bir daha bu kadar aceleci davranmamak konusunda karar aldık. Bol kıvrımlı yolda eski bir demir yolu vardı ve bu sebeple dağları delmişler. Bissürü tünel gördük ve birkaç tane de harika tarihi köprü.

(hareket halinde çektiğim için maalesefki çok güzel bir resim yakalayamadım) Güneşin batışını seyrettik. Eve hava kararmadan girmek istiyorduk ama olmadı. Hamburgerciden hamburger ve soğan halkası aldık ve yemek sonrası yattık.

No comments: