Monday, June 25, 2007

aqua park

Ya aslında böyle birkaç gün sonra yazınca her şeyi unutuyorum. Sabah geç kalktık. İki gündür üstümde acayip bir halsizlik var. kahvaltıyı iki kişi hazırlasak daha iyi olur diye düşündüm ama bu sadece bir düşünceydi. Adımız ev hanımı o yüzden her şeyi benim yapmam gerekiyor. Çalışmaya başlayınca nasıl olacak merak ediyorum. Diyorum ya gün geçince her şeyi unutuyorum diye, bu düşünce aklımdan Pazar günü geçmişti.
Cumartesi sabah ilk defa Mehmet uyurken, ben kalkıp hazırlandım ve bu sefer o beni uğurladıktan sonra aşağı havuza indim. Havuz kalabalıktı. Hoca ders vermeye değil, çalışayım diye çağırmış. Ben de yarım saat kadar bir o tarafa bir bu tarafa gidip durdum. Pazartesi sınavı olduğu için Salı günü gel dedi ve başka bir grupla beraber alacakmış beni. Halbuki ne güzel özel ders gibi tek başıma çalışıyordum. Yarım saat sonrası bissürü kadın ders almaya geldi ve ben de çıkıp tigrise gittim. Tigris spor salonunun hemen yanındaki belediyeye ait market. Buradan alışveriş ne derece mantıklı bilmem. Eve çıkıp kahvaltı hazırladım. Şu yukarda bahsettiğim halsizlik belirdi. Mehmet yüzmenin bana yaramadığı kanaatine vardı. Kahvaltı sonrası orada burada yatıp durdum. Kendimi zorla toparlayıp mehmetle dışarı çıktık. Mehmet pek istemese de yeni açılan karfıra gittik. Girişi çoluk çocuk doluydu. Portakal ağacı Hatice, bu tarafa geldiğinde tarihi doku yerine bol bol çocuk resmi çekmiş. Bence sadece dışardan gelince o çocuklar sevimli gelebilir. Burada yaşayınca , bu kadar çoğuyla birlikte olunca, sürekli dışarı çıktığında ayağının altında dolaştıklarında ve bir de onların gelecekteki potansiyel tehlikelerini düşününce insanın gözü korkuyor. Daha hiçbir yer açılmamış. Marketi açmışlar ve içerisi tüm şehir insanını barındırıyordu. Büyük göründüğü için biz de girip şöyle bir tur attık ama dışarı çıkışımız bile zor oldu. Oradan çıkıp eski karfıra gittik. İn cin top oynuyordu. Büyük bir keyifle market alışverişimizi yaptık. Mehmet çok fazla şey almamamı, birazını da yarına bırakmamı söyledi ama ben çoğunu aldım. Yemek yapmaya pek de niyetli olmadığımı sezdiğinden beni saç kavurma yemek üzere Dicle aquaparka götürdü. adamalar bir havuz yapmışlar ve adına da aquapark demişler. İlk gittiğimizde biraz güneşliydi, o yüzden de gölgelik yerlerde vakit geçirmeye çalıştık. Ben resimler çektim. Tam arkada tren yolu vardı ve ben de keşke şuradan tren geçse dedikten bir 5 dakika sonra tren geçti. Buraya benim tahta oturmam için geldik. Önce masada oturduk ama sonra gölgelik olunca yandaki tahta geçtik. Oturması gerçekten çok zevkliydi. Yan tarafımıza iki kadın iki adam oturdu. Aileye benzemiyorlardı. Mehmet onları dikizleyip durdu. Onların gülme sesi gelince pazarlıkta anlaştılar heralde dedi. Sonra sayfaya neler yazacağıma dair cümleler kurdu. Ben bayağı güldürdü. Yemeğimizi yedik, semaverde gelen çayımızı içtik. Hava çok da güzel esiyordu. Misafirimiz gelirse buraya getirme kararı aldık. Kalkmadan Mehmet resimlerimi çekti ve hava kararmak üzere olduğu için kalkmak zorunda kaldık.
Eve geldiğimizde tekrar çay ve meyve faslından sonra ışıkları söndürüp dondurmam gaymak’ı seyrettik. Biraz bel altı espriler ve küfürler vardı, çocukların seyretmesi için çok uygun olmayabilir ama bizim için çok eğlenceliydi, bayağı güldük (açık sahnesi yok). İkimizin de çok hoşuna gitti. Beraber gittiğimiz ilk film olan babile gideceğimizde yanlışlıkla bize bu filmin biletlerini vermişlerdi de sonra fark edip biletlerimizi değiştirmiştik. Sinemada da seyretsek çok da pişman olmazmışız. Bir de bu filmde hoşumuza giden cami imamı ve yaşlı amcanın nasihatleri oldu. Normalde türk filmlerinde cami hocalarını sakallı, gözü şaşı gibi, topallayan, sürekli çocuklara kızan ve muhakkak ki hocalığa yakışmayacak davranışlarda bulunan insan olarak gösterirler. Halbuki bu filmde camideki dersler çok eğlenceli ve faydalı gözüküyordu.
Pazar günü ise geç vakitte mega centera gittik. Mehmete pantolon ve deri terlik baktık ama ikisini de bulamadık. Her zamanki gibi ben burger o da kumpir yedik ve ufak çaptaki market alışverişinden sonra eve döndük. Akşam çay içerken ünyedeki evim için banyo paspası başaldım. Hem sıcak diye yakınıyorum hem de o ipleri örmeden duramıyorum. Mehmete sürekli ‘ rengi çok mu cırlak oldu, ne dersin?’ diye sorduğumda her seferinde ‘biraz daha ör, çok az örmüşsün’ dedi. Bu akşam mehmetin annesi, babası, ablası ve 2 yeğeni bizim devremülke yerleştiler. Bayağı beğenmişler. Ablamı ve çocukları düşündüm. Muhammed hasta olmasaydı onlar gideceklerdi. Çocukların sevinç çığlıklarını düşündüm. Üçü de ne kadar sevinirdi. Hele Beyazıt havuzu görünce herlde çıldırırdı. Suyu acayip seviyor. Annesi telefonda konuşurken banyoya gidip su dolu kovanın içine giriyormuş.
Gece geç yattım. Ve çok geç uyudum. Sürekli neleri götürmem gerektiğini ve gitmeden neler yapacağımı düşünüp durdum.
Resimleri yazıya yapıştırmaya çalıştım ama nedense olmadı.

No comments: