Tuesday, April 07, 2009

16 mart 2009

sabah namazından sonra heyecandan uyuyamadım. sabah her zamanki vakitte kalkıp hazırlandık. ben islam beyi, mehmet ilke'yi aradı. hastaneye gidemeyeceğimizi haber verdik. şehir merkezine aşı olmaya gittik. önce müftülüğe sonra sağlık ocağına. oral polio olmak istemiyorduk (canlı aşı olunca muhammede 6 hafta yaklaşamayacağımız için) ama mecburen olduk. şekerli bir tadı var, çocukların seveceği cinsten. gün içinde bir müddet tadı ağzımızda kaldı. menenjit aşısı ise kolumuzda ağırlık yaptı. sonra ziraat bankasına gittik, yurt dışı çıkış harcını yatırmak için (15 tl).
hastaneye gittiğimde islam bey yoğundu, başhekimlikten geldi. cuma günü en son uyutulan hasta (sezeryan) kanamadan ölmüş. bu konu için tek diyebileceğim Allah kadın doğumcuların gözünü doyursun. buradakiler resmen şarlatan. ameliyat biter muayanehaneye kaçar. isterse hasta ölsün. ölünce de anesteziye atarlar. saf hasta yakınları da hemen yutar, hasta anesteziyi kaldıramamışmış. Allah onları islah etsin.
islam beyle vedalaştık. öğle yemeğimi yedim, kızlarla çay içtik. hepsi dualarını söylediler ve hastaneden ayrıldım. eve geldiğimde evin her yeri birbirindeydi. bulaşıkları yıkadım. yaptığım kek ve kurabiyeleri (kurabiyeleri bir kısmını havaalanında olmak üzere yedik. keki boşuna yapmışım) kat kat paketlere yerleştirdim. kırmızı bavul ortalığa çıktı. ütülenmiş bütün kıyafetler dizildi. arasıra mehmete 'ama sen bana yardımcı olmuyorsun' diye dert yanıldı. 30 dakika uyumaya çalıştım. ama yapmamam gerekirmiş. çünkü sonra çok sıkıştım. 17:30'da çıkma planları tutmadı.arabaya eşyaları koyduğumuzda 18:15'ti. benim arabayla yola çıktık. sonra farkettim ki umreye gidiyorum ama akşam namazını kılmayı unutmuşum. mehmet yolun bu tarafında cami yok, diğer tarafa geçemem dediği için seferi niyet edip oturarak kıldım. ulusoyda akşam yemeği planımız da iptal oldu. ablama poaça al dedim ama bissürü poaça, börek getirmiş. börekler çok yağlı olduğu ve koktukları için dış hatlarda çöpe gitti. diğerlerini ise biraz biz ama daha çoğunu işten gelen kardeşlerim yedi. havaalanına vardığımızda peşimizden ablamlar, kız kardeşim (sürpriz bir şekilde), ve erkek kardeşlerim gelmişlerdi. aşı yüzünden muhammed, sınavları olduğu için de ablası gelemedi. ortalıkta sadece beyazıt vardı. o da sadece yaramazlık ve şımarıklık yaptı. ablam en son dursun diye 'ama bak teyze Kabe'ye gidiyor' deyince şöyle bir durup düşüncelere daldı. sonra da annesine benim duymadığım bir şeyler söylemeye başladı.
konuştuk,resim çekindik. hido eski hatıralardan bahsetti. genelde benimle ilgili olanlardan. sonunda gaddar olduğum konusunda birleştiler. 20:40 'ta istanbula hareket ettik. sonrasında kaç saat millet gelsin diye bekledik. free shoplar bir adım ötemde ama pasaportum bende değil (buraya kadar olan bölüm 16 martta dış hatlarda yazıldı). bizim kafile tamamen anadolu insanından oluşuyor. acaba istanbuldan mı yazılsaydık diye kafamızda bir soru işareti oluştu.
yeri gelmişken yazayım; ben herşeyi çok önceden planlayan birisiyim ve hiç bir şeyi son anda öğrenmek istemem. ama diyanetle gidiyorsanız buna hazırlıklı olmanız gerekli. çünkü biz ilk önce mekke'ye mi yoksa medine'ye mi gideceğiz bugün öğrendik. bu yüzden de bavulumu hazırlayamadım. çünkü eğer önce mekkeye gidiyorsanız erkekler ihramlarını havaalanında istanbulda giyinmek zorunda. yani ihramları bavula koymamam, yanıma bir çanta ile almam gerekli. aşı da son gün yapıldı, düşünsenize ya aşı yüzünden ateşlenseniz ne olacak?
bu kadar bekleme sonrası bizden 2 saat sonra gelen insanlar dahi pasaportlarını alıp gittiler ve bizim hoca sallana sallana geldi. pasaportları alıp koşturarak parfümleri aldım. doğru düzgün bakamadım bile. sonra hiç beklemeden sıraya girdik ve 02:10 da medineye doğru uçtuk. sabah namazı maalesef ki yolda geçti (giderken de dönerken de). medineye indiğimizde hafif bir rüzgar esiyordu. hafif rüzgar, hurma ağaçları ve huzurlu bir ortam hissi insanı hafifçe gülümsetiyordu, en azından bana öyle oldu. medinede otelimiz bize söylenen darül hicre oteli değildi. hemen onun önündeki, medine hiltonun arkasındaki otel, dyar royal otel.
 
Posted by Picasa

genel olarak iyiydi. özellikle de yakın olması çok iyiydi. odamızdan mescidi görüyorduk.
 
Posted by Picasa

odada tv çalışmıyordu, saç kurutma makinesi yoktu. buz dolabı soğuk yerine sıcak üflüyordu, bu sebeple peynirlerim bozuldu. bu bozuk ve eksik şeyler bütün odalar için geçerliydi.
 
Posted by Picasa

resimde medine hilton görülüyor. hemen mescidin bahçe kapısından çekilen bir resim.
 
Posted by Picasa

vardığımızda sabahtı ve biraz uyku sonrası lobide buluşup RAvza'nın önüne Peygamber Efendimizi selamlamaya gittik.
 
Posted by Picasa

resimde bizim grup önde Yeşil Kubbe'ye doğru yürüyor.
 
Posted by Picasa

O'nu (S.a.v), Hz Ebubekir, Hz Ömer'i selamladık sonra da Cennetül Baki'de yatanları selamladık.sonrasında ise genelde serbesttik.
 
Posted by Picasa

resimde Cennetül Baki önünde yas tutan iranlılar görülüyor. Cennetül Baki'de Hz Fatıma'nın, Hz Hasan'ın, Uhud şehitlerinin ve daha bissürü sahabenin kabri var. İranlıların bu kadar yas tutmasının nedeni Hz Hüseyin'in kesik başının da burada olmasıymış. her grubun başında o resimde görüldüğü gibi bir tane molla var ve ellerinde mikrofon anlatıp duruyorlar. o arada kadınların hepsinin başı önünde ağlarlar. erkeklere dikkat etmedim.

No comments: