Saturday, December 04, 2010

bayram tatili

Kurban bayramı için aslında perşembeden samsuna gideriz diye düşünüyorduk ama sonra mehmetin kongreye gitme işi çıkınca cuma da çalışalım dedik. Cuma akşamı samsuna gittik. Ablamlar da geldiler ve akşam muhabbetle geçti. Gece geç yattık.
Sabah tahminimden biraz daha geç kalktık. Hemen hazırlanıp aşağı indik. Annem ve babamla vedalaştık. Yolda evin yakınındaki benzinciden sıcak poaça aldık. Yolda menemenle fazla vakit kaybederiz diye her zaman yolda yaptığımız gibi tost yeriz diye düşünüyorduk ama aradığımız tesis atıl durumdaydı. Yeni bir tesis bulmak için bayağı gittik ve merzfona yakın kadırga diye bir yerde durduk. Bayağı insan vardı. Açık büfe kahvaltı ve çorba varmış. Biz sadece çay aldık ve dışarda oturduk. Kendi poaçalarımızı yedik. Sanki çayın içinde kil vardıve soğuktu, netice olarak iğrenç bir çaydı. Durduğumuza çok pişman olduk. Aslında arabada kendi yaptığım termostaki çay vardı. Tesiste karadeniz müziği çalıyordu, sabah sabah. İçerisi de bayağı karanlıktı. Kısacası kötü bir tesisti. Para kazanmaya çalışıyorlar ama hakkıyla değil. Madem insanların parasını alacaksınız önce biraz para harcayın, tesisinizi güzelleştirin.
 
Posted by Picasa

Yolda bizim taraf çok yoğun değildi ama diğer taraf çok yoğundu. Bazı yerlerde yol çalışması vardı ve o bölgelerde diğer tarafta çok uzun kuyruklar oluşmuştu. Yol boyunca diğer taraftaki arabaları , yoldaki köyleri, yaprakları sararan kavak ağaçlarını seyrettik.
 
Posted by Picasa

Diğer molamızı boluda verdik, bercestede. Hızlı olmaya çalıştık ama yine de sanırım 1.5 saati orada geçirmişiz. Bercestede durup et yemeyi çok severdim ama bu sefer hiç hoşlanmadım. Pirzola istedik ve tabakta 3 tane pirzola, sanırım bir de domatesle biber vardı ve bir de bulgur değil de buğday pilavı gibi bir şey vardı. Ben oraya herhangi bir lokantada yediğim gibi et yemeye gitmedim. Gerçekten et yemek istiyordum. Tabağımda 5 tane pirozla görmeyi ve yanında olursa biber ve domates görmeyi diliyordum, pilav değil. Resmen tabağı doldurmak için o pilavı koymuşlardı. Tek kişilik salatamdaki domateslerin bir kısmı bozulmuştu ama seçerek yedim. Mehmet bir de yoğurt aldı. İçecek olarak sadece ikişer bardak çay içtik. 40 lira ödedik. Sinan beyler de 50 lira ödemişler. Bence yol için çok pahalı, bir de yediklerimize bakarsak.
İstanbula varmadan son molamızı sapancada şu yol üstünde olan mcdonald'sın sağındaki tesisiste verdik. Çok güzel bir tesisti. Mehmetle arkadaki çimenlik içindeki masalara geçip oturduk ve termostaki çayımızı içtik.
 
Posted by Picasa

İstanbulkda maalesef köprü trafiğine takıldık. Yolda gördüğümüz o kadar araba istanbuldan ayrılmıştı da bu arabalar neyin nesiydi? İstanbul hala boşalmamış mı? Edirnekapıya gelince arabalar bir ordan bir burdan öyle sıkıştırdılar ki mehmet trafikten tırstı. İstanbulda araba kullanmayı unutmuş. Saat 4'te evde olabilecekken saat 6'da evdeydik. Arabayı boşaltınca mehmet onu sinan beyin yeni evinin otoparkına götürdü.
Evde mehmetin annesi, babası, sinan bey, verda, gül böceği ve gülciş vardı. O akşam çocukların sesi, bağırışları, ağlamaları yüzünden bu tatil nasıl geçecek diye düşünmeye başladım.
Pazar günü kayınpederim illa kurbanlık bakmaya beni ve arkadaşlarımı bilmem nereye götürün dedi. Mehmet 'ben bu trafikte araba kullanamam, kimbilir orası ne sıkışıktır' dedi. Sinan bey zaten o işlere girmez. Kuzucuk söz vermiş, o gitsin dediler. Telefon görüşmeleri, birbirlerine kızma.... sonrasında kuzucuk götürecek dediler ama nasıl olduysa kimse gitmedi. Biz hep birlikte hazırlanıp sinan beyin arabası ile yeni kapıya gittik, balık alacaktık. Mehmetle balık ekmek yedik, sahilde biraz yürüdük. Sonra balık aldık.
 
Posted by Picasa
Nerde bizim yaşadığımız yerde böyle balık çeşidi. Samsunda bile yok, Herşey istanbulda. Sonrasında yeşilyurta röneparka gittik. Sokaklar bana çok tanıdık geldi. Acaba asistanlıkta geldiğimiz kongre yüzünden mi diye düşünürken zeyneple sanırım bir nöbet sonrası buraya geldiğimizi hatırladım. Madoda kahvaltı yapıp röneparkta çay içmiştik. Röneparkta deniz kenarında çocuklar toprakla oynadılar.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

Hep birlikte mısır yedik ve güneşin batışını seyrettik. Arkamızda kalan evlere bakıp ev alma hayalleri kurduk. Gerçekten çok güzel evler ve çok güzel bir yer.
 
Posted by Picasa

Hava kararınca Sinan beyin balığı evde yemeğe hiç niyeti yoktu. Hep birlikte yenge hanımlara gittik. Kuzucuğun gelmesi için bayağı bekledik. Mehmetle benim bile karnımız acıktı. Sinan bey biraz pişman oldu. Evde olsak çoktan yemiştik dedik. Kuzucuğun arabasını camını kırmışlar, biraz onunla uğraşmış. O gelince yemeğimizi yedik. Geç vakitte eve döndük.
Arefe günü sinan beyler çocukları bize bırakıp işlerini halletmeye gittiler ve saatlerce gelmediler. Sonunda evde sıkılıp çocukları alıp dışarı çıktık. Yolda karşılaştık ve parka gitmek isteyen çocuklar gerisin geri eve dömek zorunda kaldı. Biz de mehmetle cadde boyunca yürüyüp saray muhallebicisinin terasına çıktık. Tatlı yedik, sonrasında çay içtik. Çıktığımızda hava kararmıştı. Fatih camiine gittik. Ben bahçede oturdum. Bahçede bir meczup vardı, elinde atatürklü türk bayrağı ve sancak, Sürekli bağırıp duruyordu, şeriat polisi, ahlaksız israil vs vs... yanıma yaklaşınca biraz korktum. Sürekli oralardaymış herhalde.
bayram sabahı mehmet 5:30'da babası ve sinan beyle birlikte silivriye gitmek üzere yola çıktı. akşamdan onlara börek vs hazırladık, yolda yesinler diye.
bir gün önce telefon geldi ve lüleburgazda bir büyük baş bulabilecekmişiz. silivride diğer grupla sabah 9'da buluşulacağı için erkenden yola çıktılar. ayşe abla silivride kaynının evindeydi. kahvaltıya oraya davet etmişler. kahvaltı sonrası iki araba lüleburgazın bir köyüne gitmişler. sabah uykum olduğu halde kalktım, bayram sabahı geç kalkılmaz diye. kahvaltıyı hazırladım. annem ve verda kalktılar. bayramlaşıp kahvaltımızı yaptık. o gün mehmetler gece saat 11.30'da geldiler. o hayvan çok büyük gelince başka hayvan aramışlar. milletin evine gidip hayvan bakmışlar. hayvanı kestiklerinde hava kararmış. ışık çekip hayvanı parçalamışlar.
onlar evde yokken bizim bayağı canımız sıkıldı. biraz uyuduk, biraz kitap okudum. mehmet sürekli arayıp ne yaptıklarını haber veriyordu, beklemeyin, dışarı çıkıp gezin dedi. çıkacaktım ama annem sarmak için yaprak getirince mecburen oturup sardım. sonra köfte harcı getirdi, çorba yapmak için. bana kalsa ben sesimi çıkarmadan oturup onu da yapardım ama verda biz dışarı çıkacağız dedi. annem keşke hava kararmadan çıksaydınız dedi ama kalkıp hazırlanıp hemen çıktık. caddede çocuklarla birlikte yürüdük. simit sarayında oturup çay içtik. sonra yağmur altında geri yürüdük.
mehmetler etleri büyük poşetlerde balkona taşıdılar. ancak o saatte bayramlaşabildik. daha sonra aldığım çantanın parasını bana bayram harçlığı olarak verdi. geç vakitte yattık.

No comments: