Monday, February 25, 2013

mehmetle cuma günü samsuna gittik, annemlerle hasret giderdim ve bugün döndük. yarın nöbetçiyim, Allahtan herkese şifa ve bana da huzurlu rahat bir nöbet diliyorum.

Tuesday, February 19, 2013

taşınma sonrası yeni evde

mehmet sabah kalkıp nöbete gitti. evde bütün gün canım sıkılmasın diye benim için interneti de kurdu. 12'ye kadar uyuduktan sonra tv karşısında kahvaltı yapıp (artık mutfağımız açık mutfak değil. fastaya gittiğimizde açık mutfak olması hiç hoşumuza gitmemişti, hatta o yüzden kapatma yoluna gitmek için biton para verip oraya perde taktırmıştık. ama biz açık mutfağa öyle alışmışız ki bu evdeki ilk yemeklerimizde mehmete sürekli tv karşısna gidip yiyelim mi diyordum. ama o genelde sehpa üstünde yemesi zahmetli ve mutfakta yemeye alışmamız gerektiği için kabul etmiyordu.) neyse ne diyordum ki ben? tv seyrettim, bir kaç kitap karıştırdım. geleli 2 kilo aldığım için acaba bir işe yarar mı deyip dubleksin merdivenlerini koşarak 2 tur şeklinde 5 er kere inip çıktım. beyazıt bugün satranç turnuvasına katılmış, arayıp kazandığını söyledi. martta tekrar turnuva varmış.


tayinimiz çıktığı dönemdeki kafa karışıklıklarını vs'yi yazmıştım ama sonrası, taşınma vs olayları, veda turları, burada işe başlama, özleme, o kadar çok şey olduki yazamadığım için hep çok üzüldüm. çünkü çok fazla duygusal anlar yaşadık ve zamanla bu olayları maalesef unutacağız. unutacağız deyince dün hbg'nin anlattığı bir olay aklıma geldi. mecburi hizmet kurası için tek başıma ankaraya gitmiştim, sanki kurayı yerinde görmem gerekiyormuş gibi. kurada öyle güzel yerler vardı ki, nerdeyse tüm karadeniz var, samsun da dahil. ben de çok şanslıyım ya kesin bana samsun çıkacak diye düşünüyorum. neyse bana tercihlerim çıkmadı, torbaya kaldım. çıka çıka doğubeyazıt çıktı. kendimi tuttum ağlamadım, çünkü yanımda taksimden arkadaşlar vardı ve benim dışımda herkese istediği yer çıkmıştı. neyse o gün bir arkadaşımla buluştum sonra da otobüse binmek için söğütözü ulusoya gittim. tuvalete gittim ve ağlamasam rahatlamayacağımı biliyordum. ayna karşısına geçip bir müddet ağladım. bu bana biraz iyi geldi. ben bu olayı bu kadar hatırlıyorum ama hbg dün devamını da anlattı; sonra ağlamayı kesip çantamdan göz kremimi çıkarmışım ve kremimi sürmüşüm. herşeyi birbirimize ayrıntıyla anlattığımız için bunu da söylemişim ve o da vay be ben normalde sürmüyorum, kız o durumda kremi unutmamış ve göz kremi sürmüş demiş. o yüzden de bu olayı unutmamış. dün buna çok güldük. bak işe yaramış o yüzden fazla kırışmamış dedi ama ben uzun zamandır düzenli krem kullanmıyorum.

bunları pazar günü yazmıştım, devamını da ogün mehmet yokken yazarım diye düşünüyordum ama bütün gün boyunca tv'ye ve laptopa bakmaktan gözlerim şeşbeş görmeye başladı ve ben de bıraktım yazmayı.

mehmet pazar günü ve ben de cuma akşamı nöbetçiyim. nöbet iyi balmaıştı sonra akşam 12'ye kadar 3 saat aynı hasta ile uğraşmak zorunda kaldım. sonrası rahattı, geç vakitte yattım uyudum. ama tabii ki evdeki uyku gibi olmuyor, gerçi eve hala alışamadık, evdeki uykumuz da çok kalitesiz. mehmet bu konuda sürekli şikayetçi.

cumartesi sabah eve gidip biraz yattım ve sonra kalkıp kahvaltıyı hazırladım. kahvaltı sonrası liseden arkadaşlarımla buluşacaktım. mehmet önce pazar günü de geç kalkacağını o yüzden biraz daha uyumak istediğini söyledi ama sonra dayanamayıp kalktı birlikte kahvaltı yaptık. hazırlandık ve onu leventte metroda bıraktım, annesine gitsin diye ben de 2. defa onsuz istanbulda uzun mesafe yolculuğu yaptım. aslında uzun mesafe değil ama burada araba kullanmaya alışık olmadığım için (ilk defa mehmeti akşam evden mehmeti fatihten almaya gitmiştim). mehmet arabadan inince tomtomun (navigasyon) da yardımıyla karşıya geçtim ve sonra da restoranın tabelaları ile kolayca buldum. kızlar ayrı bir odada, büyük bir masada oturmuşlardı. ak ve şule ve duygu sabah 9.30'da gelmişler. ben kahvaltı ettiğim için çay, kahve içtim. bayağı sohbet ettik. teknoloji özürlü olan bana whatapp!ı yüklediler. meğer oradan sürekli yazışıyorlarmış.

akşama kadar oturduk ve ak ile yola çıktık. fatihte biraz zor da olsa arabayı parkettim ve akşam kayınvalidemlerde yemek sonra da diğer abilerin de gelmesiyle çiğ köfte yedik ve geç vakitte eve döndük.

pazar günü tüm günü evde tv karşısında geçirince pazartesi günü farkettim ki ben 6.5 yıl boyunca mehmetle yapışık gibi yaşadığım için tek başıma dışarı çıkmaya korkuyor muyum ne? hemen bu durumdan kurtulmam lazım deyip hazırlanıp en yakın avm'ye gittim. tek başına gezmek de hiç zevkli olmuyormuş. bu tarafta da hiç arkadaşım yok ki onunla takılayım.

dün nette gezinirken şu instagrama bakıyordum, kafama dank etti. ben diyarbakırdan beri bloglarda ne kadar beğendiğim resim varsa bigisayara yükleyip sonra da bilgisayarı birkaç kere çökertmiştim. meğer bu tam bana göreymiş hem de benimkisi gibi sürekli önceki dosyaları hafızalara atıp da oralarda gözden ırak kalmıyor. neyse bakalım belki ben de girerim bu işe.

annemler umredeler, medinedeler. babam dün arayıp klasik her zamanki gibi ezan dinletti. sanırım yarın dönecekler.

ablamlar da şubat tatilinde ailecek umreye gittiler, kalabalık bir grup halinde. biz de mehmetle onları yolcu etmeye gittik. aslında beyazıtı ihram içinde görmek istiyordum ama olmadı. resimlerde öyle şeker çıkmışki, hele de entarisinin içinde çok güzel görünüyor.