Monday, April 23, 2012

23 nisan

6 yıl önce bundan 1,5 saat kadar önce (23 nisan 22:40) mehmet bana evlilik teklif etmişti. bu saatlerde yoğun bakımdaki hemşirenin annesinin felç geçirdikten sonraki şikayetlerini dinliyor gibi gözüküyordum ama aslında kafam başka yerlerde yüreğim pırpır, içimden gülümseyip duruyordum.
bu hafta sonu mehmetle trabzon ve rizeye gittik. ondan önce de 1 günlüğüne samsuna gitmiştik. şimdi evimizdeyiz, yarın da İnşallah işte.

Wednesday, April 18, 2012

2 yıl önce dubai

bundan 2 yıl önce mehmetle nisan veya mayıs ayında (hangi ay olduğunu bile unutmuşum) dubaiye gittik. yazıyı yazdım ama güya resimlerle ve daha ayrıntılı açıklamalarla buraya koyacaktım ama ben bu düzenlemeyi yapana kadar bu kadar zaman geçti. yazıyı dosyanın içinde görünce bari şimdi resimsiz düzenleme yapmadan yayınlayayım dedim.

Mehmetle cuma akşamı istanbula gittik. Uçakta istanbul üstünde uçarken ne kadar özlediğimi düşündüm. Havaalanından taksi ile eve gitmeyi planlarken mehmet abisini aradı ve kuzucuk ısrarla (bizi dışarda bayağı beklettikten sonra) gelip bizi aldı.
Cumartesi sabah 7 gibi zil sesi ile uyandık. Allah Allah sabah sabah bu da kim derken kuzucuk ve ailesinin olduğunu anladık. Meğer yenge hanım ile kuzucuk sınavda gözetmen olarak görev almışlar, çocukları getirmişler. Mehmet sinir oldu. Ben bunlara laf sokmadan duramam dedi ama istediği lafı desin üstlerine alınmadıktan ve yağ gibi üste çıktıktan sonra boşuna konuşmuş oluyorsun. Olan kayınvalideme oluyor. kahvaltı sonrası fatihte yürüyüşe çıktık. Mehmet annesine bizimle gelmesi için bayağı ısrar etti ama kayınvaldem biz romantik romantik yürürüz diye gelmedi. Fevzi paşanın bir başından diğer başına yürüdük ve sonra eminönüne gitmeye karar verdik. Daha önce eminönünü hiç o kadar kalabalık görmemiştim. Hele Yer altı geçidi tamamen insanla doluydu aklıma zamanında hacda meydana gelen tünel faciası geldi ve biraz korktum. Önce havuzlu hana bebe çeyiz sarayına gittik. Mehmet bir köşede otururken ben hızlı hızlı necla için bir şeyler aldım. Fazla vakit geçirip mehmeti kızdırmadan çıktım ve tekrar aşağı doğru yürümeye başladık. Önce yol üstündeki bir kumaşçıdan Birkaç kumaş aldım. Sonra mehmetin iç çamaşırlarını piyasaya göre daha ucuza aldığım mağazaya (rehber ticaret, yukardaki yapı kredden aşağı inerken solda küçük ada şeklinde bir yer kalıyor. Onun arasından aşağı doğru iniyorsunuz oralarda. Ucuz çamaşır dediysem, marka iç çamaşırı ama piyasadan ucuz) gittik. Mehmete bol çamaşır ve pijama takımı aldık. Bayağı büyük bir takı mağazasına girdik, sonradan fatihte pahalı bir mağazada 27 tl'ye satıldığını gördüğüm takıyı ben ayşenura 10 tl'ye aldım, çok şeker Bir şey. Görünce bayılacak. Marpuççulara uğradık, boncuk, düğme vs aldım. Mehmet buradaki çeşidi ve hareketliliği görünce annesinin gelmediğine bayağı üzüldü. Bir daha gelirsek onu da getirelim burayı görsün dedi. Mehmet olmasa oradan daha neler alırdım, neler, çıkışım biraz zaman alırdı. Akşam kayınvalidem yemek yaptığı halde balık ekmek kokusuna dayanamadım ve mehmetle turşu suyu eşliğinde balık ekmek yedik. Ne muhteşem bir tat ve ortam. Her seferinde ümmühan ve ben ortaokuldayken babam ve annemin veli toplantısına gelip bizi eminönüne gezmeye götürmeleri ve balık ekmek yememiz aklıma geliyor. Annem de her zaman o balığın tadını unutamam diye söyler.
Pazar günü kahvaltı sonrası nalanla konuşup buluşmaya karar verdik. Motorla eminönünden kadıköye geçtim. Kadıköye gitmeyeli seneler olmuştu, özlemişim. Nalan beni iskeleden aldı. Kardeşi esra da vardı. Önce gidip bağdat caddesinden aldığı daireyi gördük. Bayağı güzeldi. Birkaç yerde avize ve yatak baktıktan sonra kadıköye çiya'ya gittik. Buralara gelmeyeli ne kadar olmuş. Nalanla buradaki manavdan alışveriş yapardık. Bu sokakları çok severdim. Çiyada daha önce hep kebap yemiştim bu sefer yemeklere bakıp, isimlerini ve içlerindekileri öğrenip yemeklerimizi seçtik. Nalan taze sarımsakla yapılan bir yemek seçti, tadına baktım benimkinden daha güzeldi. Ben daha önce nerede adını duyduğumu hatırlamıyorum ama şevketi bostan ismini duyunca ben onu alayım dedim. Yenilebiliyor ama bayılmadım doğrusu. Ortaya aldığımız falafel ve bulgurdan yapılmış köfte sarımsaklı yoğurtla birlikte sunuluyordu ve her ikisi de çok güzeldi. Ekmekleri de karadeniz ekmekleri gibiydi, onu da sevdim. Nalanın kardeşi esra zahter çayını çok seviyormuş, yemek boyunca bardak bardak içti. Ben de bir bardak isteyip denedim, ona da bayılmadım.
Çiya sonrası yağmur altında yürüyüdük ve Nalan 'buraya kadar geldim de balyana girmedim deme' dedi ve son anda balyana kahve içmeye girdik. Aslında methini çok duyduğum kup griye yemek istiyordum ama midemde yer kalmadığından sadece kahve içtim.
Balyandan sonra nalanlardan ayrılıp 30 dk motorda bekledikten sonra karşıya geçebildim. Mehmetler bayram beylerin yeni evine gitmişler ben eve gidene kadar onlar da dönmüşlerdi.
Pazartesi günü kahvaltı sonrası taksiye atlayıp şişliye gittim. İşim fazla sürmedi ve tekrar taksiye atlayıp geri döndüm. Mehmet, annesi ve babası hep birlikte forumdaki akvaryuma gittik. Gayet güzeldi. En çok fatos ismindeki garip balıklar dikkatimizi çekti. Bulundukları akvaryumun yüzeyinde kum vardı ve bunlar da aynı kum rengindeydi çok dikkatli bakınca ancak farkedilebiliyorlardı. Onları bayağı seyrettik. Yılana benzer garip balıklar vardı sanırım isimleri müren, onlara ne korkunçlar diyerek baktım. Tünelden geçerken mehmetin köpekbalıkları ile resmini çekmeye çalıştım. Babam herşeyi çabuk tüketen, çabuk sıkılan biri. Akvaryumu merak edip bizimle geldi ama kısa sürede sıkıldığını belli etmeye başladı. Çalışanlarla konuşup akvaryumun kimlerin olduğunu, kimin işlettiğini vs öğrendi. Mehmet de biraz kızdı 'baba, işletmesini n'apacaksın, balıklarla ilgilensene' dedi. Son turumuz bu yüzden biraz hızlı oldu. Bu arada içeri giriş ücreti hiç de az değil ama pahalı olduğu için içerde fazla insan olmadığı için rahat rahat geziliyor.
Akvaryum sonrası güya forumu gezecektik ve alışveriş yapacaktım ama tabii ki gezemedim. Yemek yedik. Çiçek ızgaranın önünden geçerken aklıma nişantaşındaki çiçek ızgara geldi. Oraya her gittiğimizde ağlardım. Aslında yine öyle bir gün, tam çiçek ızgaralık.
Yemek sonrası ikeaya gittik hızlı bir tur attık. Kumaş bölümünden 3 tane kumaş aldım, alışveriş çantası yapmayı düşünüyorum.

Salı günü kahvaltı sonrası hazırlanıp evden çıktık. Havaalanına vardığımızda bilet işlemleri ve pasaport kontroldan sonra hemen free shop'a girdik. Elimde küçük not defterim istediğim parfümlerin fiyatlarını yazdım (gerçi dönüşte defteri bavulun içinde unutmuşum, karşılaştırma yapamadım). Uçakta mehmet off oldu, hostesler ingilizce konuşuyordu ve mehmet'te de ingilizce olmadığı için uçağa bindikten sonra bana bağımlı hale geldi. Yolculuğumuz güzel geçti, bissürü film ve müzik alternatifimiz vardı. Ben netten seyredemediğim an education filmini seyrettim ama sonuna kadar seyredemedim. Mehmet daha çok zapping yaptı ve müzik (ümmü kasım) dinledi (ümmü kasımı pek sever). Uçakta ara sıra büyük ekranda Kabenin yönü gösteriliyordu.
Dubaiye vardığımızda havaalanında milleti takip ettik. Herkes sıraya girerken birkça kişi başka yöne doğru gidiyordu. Peşlerinden gidip nereye gittiklerini sordum. Pasaport kontrolden önce göz scani varmış. Biz de gidip kadın erkek 2 ayrı kuyruğa girdik. Sıra bize geldiğinde öğrendik ki yeşil pasaporta göz sceni'ne gerek yokmuş. Pasaport kontrole gittik. Bizi oradan görevli biri alıp yandaki küçük odaya götürdü. Orada bizi oturttular ve tüm işlerimlerimizi yapıp pasaport kontrolden direkt geçirdiler. Rehberin dediğine göre türk dizileri ve 'one minute' olayı yüzünden türkleri çok seviyorlarmış. Biz orada otururken hintli bir işçiye bu saatte vize işlemi yapmıyoruz sabaha kadar bekleyeceksin, yukarı çıkıp yukarda yat diyorlardı. Hintlileri pek istemiyorlarmış. Bavulumuzu aldık ve rehberle buluştuk. Pasaport kontrolden bahsetmişken buaralarda ve diğer resmi dairelerde çalışan insanlar türkiyede olduğu gibi memur değilmiş. Dubaide askerlik görevi yokmuş, onun yerine bütün erkekler 5- 6 yıl (sayıyı şimdi tam hatırlıyamıyorum) mecburi devlet görevinde çalışyorlarmış ama bayağı iyi bir maaşla. Ama hiç biri bu işten memnun değilmiş. Çünkü burada yatırım yapmak isteyen yabancılar ancak kendilerine buralı bir ortak almaları şartı ile yatırım yapabiliyorlarmış. Ortaklık için de gerçekten ortak etme şeklinde değil, senelik yüklüce bir para vererek bu işi halldiyorlarmış. Bu sebeple de çoğunluğu havadan gelen bu para sayesinde çalışmıyormuş.
Grupta sadece 13 kişi vardı ve hepsi de bizden büyüktü, hatta yaşlı populasyonu fazla desem yeridir. Küçük bir otobüse bindik ve önce diğer oteldekileri sonra da bizi otele bıraktılar. Otelimiz fena değildi (radisson blu media city). Çevresinde cnn, reutar haber ajansı vs binaları vardı.
Çarşamba sabahı kalkıp kahvaltımızı yaptık ve toplanıp otobüsle panoramik turumuzu yapmak üzere yola çıktık. Yelken otele gittik diyeceğim ama otelin kendisine değil, yakınındaki sahil şeridine gidip otobüsten inip resim çekindik. Deniz öyle güzel görünüyordu ki turdaki başka bir bayanla ayaklarımızı suya soktuk. İşin aslı biraz da başka bir sitede çocuğuyla denizde resim çekinen kadından özendim. Bizim resim çekindiğimiz yerde insanlar kimisi denize giriyor kimisi de havlularını kuma sermiş sere serpe yatmış güneşleniyorlardı.
Atlantis otelin önüne gidip onun da önünde resim çekindik. Altın çarşısına gidip gezindik. Altınlar 22 ayarmış ama türkiyede bozdurunca bizimkisi kadar para etmiyormuş, belki de çok oymalı vs olduğu içindir. Altınların sahte olma ihtimali yokmuş, hepsi şeyhin garantisi altındaymış. Şöyle bir tur attık. Türkiyede beğenip altın alamıyorum orada 10 dakikada nasıl alayım?
Altın çarşısını gezdikten sonra baharat çarşısına ve deira creek' e (haliç) götürmedi. Akşam gideceğimiz yemekli tekne gezisinde göreceksiniz dedi ama tabii biz ona katılmadık. Gittiğimiz jumeriah camii'nin bayanlar girişi kapalıydı. Mehmet erkekler girişinden girerken ben de zorla ayakkabılarımı çıkardım ve içeri girmek için hamle yaptım ama güvenlik görevlileri izin vermedi. Camiye yabancıların girmesize izin vermiyorlarmış o yüzden de 'elhamdülillah' deyip müslüman olduğunuzu kanıtladıktan sonra camiye alıyorrlarmış. Mehmet ve adaşı yaşlı amca elhamdülillah deyip caminin içine girip baktılar.Tur sonrası bizi bizim otele yakın olan mall of emirates'e bıraktı. Tüm akşamımız orada geçti. Önce açlıktan başımız döndüğü için yemek bölümünü bulduk ve yemek yedik. Sonra mağazaları gezindik. Çok güzel bir alışveriş merkezi, bayağı lüks. İçinde kayak pisti olan alışveriş merkezi burası.
Burada hoşuma giden şeylerden biri bayanlar ve erkekler için tuvaletler ayrı koridorlara konmuş, yayla gibi koridorlar. Mescid, abdest lma yeri, bebek bakım odası, engelli tuvaleti ve normak tuvaletler hepsi birarada. Öyle bizdeki gibi tıkış tıkış değildi.
Yemek olarak mehmet sayesinde kentukyde tavuk dışında Bir şey yiyemedik. Aslında ben noodle ve büryan yemek istiyordum ama dediğim gibi olmadı. Yalnız çok garip bir baharat kullanıyorlardı bazı yerlerde onun kokusu geliyordu, kötü bir koku.
Çok lüks mağazalar da vardı. Mehmetle havaalanında bana beğendiğimiz çantaya baktık ama aynısı yoktu. İstanbuldan almadığımıza çok pişman olduk.
Dubaide fiyatlar denildiği gibi ucuz falan değildi, türkiyedekine benzer fiyatlardı ve alışveriş hevesiyle gitmişken hevesim kursağımda kaldı.
Perşembe günü erken kalkıp kahvaltı sonrası paralı plaja gittik. Plaja otelin önündeki lüks taksilerden biri ile gittik. mehmetin dediğine göre lexux'a binmişiz. Fiyat normalin nerdeyse 2 katı tuttu. Benim burj al arabın yanından geçerken sürekli resim çektiğimi görünce adam 'isterseniz sizi otelin önüne resim çekinmeye götürebilirim' dedi. Ben de önceki gün yeterince çekindiğimizi söyledim. Ona burj halifanın asansürlerinde sorun olup olmadığını, en üst katına seyir için çıkmak istediğimizi söyledim. Tam bilmiyorum, otelden öğrenin, otelden rezervasyon yaptırabilirsiniz dedi. Burj halifayı aynı günde ziyaret ederseniz 400 riyal, önceden rezervasyonla ziyaret ederseniz 100 riyal ödeniyormuş. Bir gün önce rezervasyon yaptırmak bile yeterli oluyormuş diye anladım. O yüzden dubaiye ilk gidilen gün rezervasyonu yaptırmak lazım. Online almak şuan için mümkün değil, belki ilerleyen günlerde mümkün olur.
Plajın yan tarafında da bayanlar için plaj varmış ama mehmetle ayrılamayacağımız için onu hiç sormadım. Haritada ikisi yan yana görülüyor, sanırım otelden bilgi alınabilir. Plaja giderken otelin havlularını aldık ama orada havlu kiralanıyordu. Şezlong ve şemsiye kiraladık. Şezlonglar 10, şemsiye 15 riyaldi sanırım. Mehmet sürekli bu şemsiyeye gerek yoktu, çok güneş yok deyip durdu ama daha sonra farkettik ki mehmet bayağı yanmış. Bu arada denize girme ihtimalimizi düşük diye düşünüp sadece mayolarımızı almıştım, güneş kremini almamışım, aslında aklıma gelmedi. Kremsiz güneşlenince mehmet ertesi gün ben böyle denize giremem deyip tekrar plaja gitmek istemedi. Zaten hava da acayip rüzgarlıydı, kum fırtınası vardı. Ertesi gün denize gitseydik (plaja girerken de tabii para ödeniyor) aynı yere gitmeyi düşünmüyordum. Mehmete biz de millet gibi gidip jumerah otelinin önünden burj al arab manzaralı denize girelim dedim. Hatta akşam carrefourdan üstünde uzanmak için hasır bile almıştık ama dediğim gibi ertesi gün mehmet istemedi.
Plajda burj halifa ile resim çekindik. Yanımıza gelen çocuklu ingiliz aileyi izledik. Yanımda önceki gün carrefourdan aldığım shophacolic'i e götürdüm ama okumaya fırsat olmadı. Plajdan ayrılırken üstümüzü değiştirmek için kabin olduğunu gördük. Aslında içeri girerken para alındığı için kilitli dolaplar olur diye düşünmüştüm ama öyle bir şey yoktu. O yüzden aklımız çantalarımızda kalmasın diye denize yakın şezlongları yerleştirmiştik. İlk gittiğimizde deniz hafif dalgalıyken ayrılmaya yakın (öğlen civarı) dalgalar iyice arttı. O yüzden de birazcık su yuttuk. Dalgalar nerdeyse boynumuza kadar geliyordu. Bayağı da rüzgarlıydı. Öğle vakti neden güneş yok diye düşünürken plajdan ayrılırken denizden uzaklaştıkça havanın ısındığını, güneşin arttığını, rüzgarın da azaldığını farkettik. Bir kısım insanların neden kabinlere yakın yerleştiğini böylece anlamış olduk. Kabin dediğim yerlerde duş da vardı ama çok da iyi bir ortam değil, sadece giyinip çıkmak bence daha mantıklı. Taksi ile otele dönüp üstümüzü değiştirip istediğimiz saattekine değil de bir sonraki creek turuna yetieşbildik. Otel lobisinden aldığımız haritada ve daha bir çok yerde safari turu, yemekli ve bizimkisi gibi yemeksiz creek (haliç) turunu hatta abu dabi turunu dahi bulabilirsiniz hem de rehberin istediği paranın çok daha altında bir fiyata.
Çöl safarisi 75 euro rehberin verdiği fiyat, yerli firmaların verdiği fiyat ise 170-175-200-220 AED arasında değişiyor. Otelden alıp tekrar otele bırakıyorlar. Kına, deveye binme, dansöz akşam yemeği, içecek vs de dahil. (bunlar daha sonra bütün dubai ile ilgili dergi ve kağıtlar bir araya getirildikten sonra yazıldı)İlk gün rehber gruptaki herkesle ayrı ayrı konuşup ekstra olan turlardan hangilerine katılacağımız sordu ve paraları topladı. Safari turuna katılmak istediğimizi söyledik ve bizden başka katılan var mı diye sorduk. Hayır sadece sizsiniz dedi. Peki siz gelecek misiniz dedik. Hayır gelmeyeceğim dedi. Telefon numarası ve fiyatı haritada ve havaalanı dergisinde yazarken ne diye gidip rehberin turuna katılalım ki? Biz yemek faslı vs de olduğu için türklerle katılmak daha iyi olur diye düşünmüştük. Yas yüzünden zenne ve dansöz gösterisi pitalmiş zaten. Yemekleri zaten mehmet istemez ama sadece safari tur da yokmuş. Otele gelip saat 3 gibi sizi alıyorlar ve 30-45 dakika sürecek safari tur için yemek ve dansöz gösterisi için akşam 21:30'a kadar dolu oluyorsunuz. Mehmet çok istese de safari tura katılmadık.
Yemekli creek turuna da katılmadık. Yemekler berbatmış ve tabii herkes açık yerde oturamıyor ve gündüz görmediğin yeri akşam görmek ne derece mantıklı bilmiyorum. Biz taksiye atlayıp diğer radisson blu otelinin karşısından tekneye binmek istediğimizi ama alışveriş yapabileceğimiz çarşıya yakın bir yerde bizi indirmesini söyledik. Adam oteli ve tekneye bineceğimiz yeri gösterdi ve bizi çarşıda indirdi. Gezindik ama ortaklıkta fazla turist yoktu ve insanların (hintli) bakışları rahatsız edici olduğundan ve de işe yarar bir şey bulamadığımız için tekneye bineceğimiz yere döndük. Tur başlamadan 30 dk önce dışarı kısım dolmuş, sadece içerisi kalmıştı. Biden sonra başkaları da geldi. Adamlar binmeyeceğimizi anlayıp arkadaki tekneye bizi aldılar. Gezi çok güzel geçti, güneşin batışını seyrettik. Resimler çekindik. Gezerken bazı insanların 2 -3 kişi ....... kiralayıp gezdiğini gördük. Mehmetle onlardan kiralamadığımıza pişman olduk. Alışveriş yerleri de anladığım kadarıyla karşıdaymış. Tekne bizi gezdirip yine aynı yerde indirdi. Diğer teknelere binseydik karşıya geçip orayı da gezebilirdik. Orası çok daha otantik gözüküyordu. Onlara bizim bindiğimiz yerden biraz daha ilerisinden binilebiliyormuş. Bizim rehber yüzünden çok istememe rağmen baharat çarşısını göremedim.
Dediğim gibi haliçin karşı yakasını gezememek beni bayağı üzdü. İstediğim hint ürünlerini ve kumaşları belki de oradan almam gerekiyordu. Ama ben Hiçbir şey alamadım. Yemeksiz turda verilen içeceği vermediler, biz de istemedik. Gezimiz gayet güzeldi, gün ışığında her yeri gördük ve güneşin batışını da seyretmiş olduk. Tekneden inince biraz taksi aradık ve sonunda bulup yakındaki alışveriş merkezine (adı neydi yaa? İnsan ne çabuk unutuyor) gittik, (mehmete sordum ve öğrendim) deira city center. Aslında metro bütün alışveriş merkezlerine uğruyor, onu da deneyebilirdik ama hiç metroya binmedik. Sonraki gideceğimiz dubai mall ve emirates mall'e göre daha normal bir alışveriş merkeziydi. Aradan bu kadar zaman geçince ne aldık ne yedik (pardon ne yediğimiz belli, kentucky'den tavuk) hatırlamıyorum. Ama ben genelde hergün daha önce nette okuduğum baskin dondurmalarından yedim. Çok güzeldi. Akşam yemeten sonra bir de çay içtik, ancak kendimize öyle geldik. Çay olmasa ikimiz de çok yogun, bitkin oluyorduk, gözlerimiz de kan çanağı şeklinde. Mehmet sadece kendisinin o halde olduğunu sanıyormuş. Benim de onun kadar yorun olduğumu ve yurt dışı gezilerinde genelde böyle olduğunu söyledim. Akşamın sonunda taksiye bineceğimiz çıkışa gittiğimizde uzunnca bir kuyruk olduğunu gördük. İkişerli üçerli kişilerden oluşan bir sıraydı. Köşeyi dönünce dışarı çıkacağımızı ve sıranın kolayca bize geleceğini düşünürken bir baktık ki daha sıranın ortalarına bile gelememişiz. Tek kişilik sıra olsaydı 500 metreden uzun olurdu herhalde. Takside parayı tam vermenizi (kuruşuna kadar) bekliyorlar, bozuklukları bırakırsanız memnun oluyorlar. Bahşiş taksilerde yok ama mehmet ucuz olduğu için hep bıraktı. Taksiler şeyhlerin olduğu için adamlar hiç gezdirmiyorlar , sahtekarlık yok bizdeki gibi. Başka yerde bahşiş vermek gerekirse % 10 vermek yeterli.

burj halifayı yakından görmek, su ve ışık gösterisini seyretmek ve eğer çıkabilirsek yukarı çıkmak için dubaii mall'e gittik. Aslında gidip burj halifa için rezervasyonu kendim yaptıracaktım ama otelden de öğrendiğimiz gibi kulenin asansörlerinde sorun varmış (işyerleri vs için çalışıyor, sadece ziyaretçileri almıyorlar). Alışveriş merkezine girmeden dışarda bayağı resim çekindik. İçine girince önce altın çarşısına girdik. Muhteşemdi. Atasayın kocaman mağazasını görmek beni çok mutlu etti. Her zaman altın takıları bir türlü beğenemezken hemen vitrinde bir kolye beğendim ama istanbulda gidip bakamadım. Kuyumculardan birinde casa mobilyanın sayfasında gördüğüm avizeden asılıydı. Gerçekten güzel görünüyordu. Nalana ondan almasını söyledim ama pek ilgilenmedi. Gerçi onun salona büyük olur. Altın çarşısının yan tarafında kocaman galeries lafayette vardı. 1996 da ümmühanla parise gittiğimizde kendimize lafayette'den masa örtüsü almıştık ve 2 günümüzü bu mağazada geçirmiştik. İçim gitti ve aklıma hep ümmühan geldi ama vakit azlığından önünden dahi geçemedim. Bu alışveriş merkezi acayip lüks ve muhteşemdi. Türkiyedeki en lüks alışveriş merkezi bunun yanında minik boyutta ve 3. sınıf kalır. En lüks mağazalar yan yana idi. Hele o katta bir yer vardı ki gündüz boşken akşam çoluk çocuk defilede gibi yürüyüp resim çekiniyordu. Alışveriş merkezini gezmeden karşımıza çıkan akvaryuma girdik. Akvaryumun camı bayağı büyük ve bizdeki gibi gizli saklı değil. İsteyen herkes dışardan bantın gerisinden balıklarla resim çektirebiliyor. Biz gidip bilet aldık, akvaryumun tünel kısmı için ve sonra da deniz hayvanlarını (penguen, su samuru vs) görmek için. Tüneli tek gezebiliyorsun ama diğerinin biletini tek satmıyorlar. Bir de botla gezinti gibi Bir şey vardı. Sonradan onun da biletini almadığımıza çok pişman olduk. Türkiyedeki fiyata göre gayet uygun bir fiyattı. Gidenlere tavsiye aderim, gayet güzel vakit geçirdik ve istabuldaki havuza göre daha fazla balık, hayvan gördük. Tünel kısmı bayağı kısaydı ama girişte o kadar çok köpek balığı vardıki ağzımız açık kaldı. 20 belki de daha fazlası birlikteydi. Tünel dediğim gibi bayağı kısaydı, hemen bitti ve üst kata diğer biletle girilen yere gittik. Filmlerdeki gibi işin mekanik kısmı da görülüyordu. Hatta kocaman akvaryumu yukardan görebiliyordun. Forumdaki akvaryumda gördüğümüz balıkları gözümüz aşina olduğundan hemen tanıdık. Akvaryumda bayağı vakit kaybettik. Çıkışta hediyelik eşya mağazasından mehmet yeğenlerine hediye aldı.
En üst katta çocuk mağazaları ve elektronik mağazaları yan yanaydı. O kadar çok çocuk mağazasını Hiçbir arada görmemiştim. Hepsi de birbirinden lüks (burberry, ralph lauren, cacharel daha adını hatırlamadığım bissürü marka) mağazalar ve vitrinleri de acayip şık. Bizdeki çocuk mağazalarının hiç biri bunlara benzemiyordu. Bunlar avizeli, muhteşem dekorasyonlu mağazalardı. Bu katta bir de hamleys'in mağazası vardı yine ümmühan aklıma geldi. Ümmühan londradan bana bayağı pahalı taş bir bebek getirmişti. O zaman hamleys in mağazasını anlata anlata bitirememişti. O mağaza Birkaç katlıymış, tabii bu öyle Birkaç katlı değildi ama türkiyede benim bildiğim bu kadar bile işe yarar bir oyuncakçı yok. Alışveriş merkezinde kocaman dokunmatik ekranlarda nerede olduğunu görebiliyorsun (sanırım nişantaşındaki city's de de var) ve aradığının nerde olduğunu gösteriyor. Eğer bunları anlamıysanız görevli insanlar var size yer göstermek için ve acayip sempatikler ve çok iyi tarif ediyorlar. Bu arada alışveriş merkezine girerken öyle çanta manta araması yok. Zaten kapılarda güvenlik de yok. Alıişveriş merkezinde ortalıkta dolaşan güvenlikçiler de bence en çok yer sorarken işe yarıyorlar. Güvenlikçiler demişken şehirde hiç polis görmedik. Polisler sivil oluyorlarmış, ne denir tebdili kıyafet gezmek mi denir. Öyle işte kılık değiştirmiş vaziyettlermiş. Yasak bir şey yaptığınızda simitçi kılığında veya ingilizler gibi sarışın bir adam polis olarak yanınıza gelebiliyormuş.
Asansöre binip sanırım 2 kat aşağı indik. Burj halifa'nın girişi oradan yapılıyor. Rezervasyon desk ve giriş bileti alma yeri de burası. Küçük bir maketini yapmışlar ve sanırım duvarlarda da hakkında yazılar vardı. Biz maketin önünde resim çekindik ama mehmet benim resimleri hep bulanık çekmiş. Hediyelik eşya mağazasına girip bana tişört aldık. Mehmete şapka alalım dedim, üzerinde at the top yazan. Mehmet istemedi, top derlermiş. Ona Bir şey almadık. Sanırım burj halifaya çıkmak 400 dirhem imiş. Ama önceden rezervasyon yaptırırsan 100 dirhem. Benim anladığıma göre 1 gün önce bile rezervasyon yaptırmak yeterli. Ama bence en mantıklısı otele ilk gittiğiniz gün lobidekilerle konuşup rezervasyonu yaptırmak. Otelden yaptırılabiliyormuş. Dışarı çıkıp dışardaki cafelere baktık, kule manzaralı. Sonra köprüden geçip karşıdaki otantik çarşıyı gezdik. İçinde genelde süs eşyaları satılıyordu. Mehmet farklı tatlara kapalı olduğu için ve yemediği yemek için oradaki cafelere biton para vermemek için biz her zamanki gibi food court'u aradık ve pizza hutta pizza yedik. Şimdilerde reklamlarda çıkan pizza orda çoktan satışa çıkmıştı.
Mehmetle akşama kadar dubai mallde gezindik ve tek aldığımız mehmetin abilerinin eşlerine aldığımız ev hediyesi sedef kutulardı. Kendime Hiçbir şey alamdım. Hele kendime baktığım abayaların fiyatları yüzünden (2000 tl) mehmet almaya izin vermediği için bayağı moralim bozuldu. Alışveriş merkezinden tekrar burj halifanın önündeki havuza çıktık. Saat 6 civarında su ve ışık gösterisi oluyormuş. Bayağı kalabalık oluştu, gösteriyi seyretmek için ama sonra vakit iyice gecikince bir temizlik görevlisine sorduk ve abu dabi şeyhinin ölen oğlu için yasta olduklarından gösterinin iptal olduğunu söyledi. İçeri girip resepsiyona sorduk, emin olmamakla birlikte yapılmayacak diye biliyoruz dediler. Taksiye atlayıp yapamadığımız alışverişi yapmak üzere mall of emirates'e gittik. Mehmet hemen zaraya girip istediğim ceketi ve merserize yeleği aldı ve peşinden oh be nihayet sana birşeyler aldık dedi (dubai mall'de sürekli Bir şey alamadım diye söylendiğim için). Sedef kutuları aldığımız mağaza meğer zincirmiş ve aynısından burda da varmış, boşuna diğer taraftan alıp kendimize yük yapmışız. Burberry'den istediğim çantayı bulamadığımız için guest'ten krem rengi çanta ve güzel bir cüzdan aldım. Carrfeoura girip mehmetle ayrıldık. Burada dil lazım olmadığı için istediği gibi gezindi. Birlikte çay, noodle, çikolata aldık. Pardon bir de bavul. İlk gün baktığımız 3 farklı boydaki delsey marka (400 liraydı) bavulları almadığım için mehmet biraz kızdı. Ben de doğrusu biraz üzüldüm, alsaydık çok iyi olacaktı çünkü daha sonra eşyaları bavullara yerleştiremediğimiz için havaalanından uyduruk bir valiz aldık. Manav bölümünden mehmet 10 çeşit tropikal meyve aldı, ailesinin de yemesi için.
O akşam da diğer akşamlarda olduğu gibi bayağı taksi kuyruğunda bekledik. Otele gittiğimizde akşam bayağı geç yattık. Mehmet aldığımız içi boş olan herşeyin içine başka çamaşırlar sokuşturdu. Aldığı araba koltuğu üstüne konulan bambu şey (ne bileyim onlara ne deniyor) için kendi kendine bayağı kızdı.
Ertesi sabah kahvaltı sonrası lobide buluştuk. Her zamanki gibi en son inen bizdik. Otele girerken kredi kartımı geçirmişlerdi (garanti için), çıkışta tekrar geçirmediler, direkt iptal olmuş. Havaalanına giderken rehberimiz ucuza aldığını geldiğimiz gün ballandıra ballandıra anlattığı mercedesine binip bizi takip etti, Ya da biz onu takip ettik. Otobüste bizim dışımızda herkes rehberden memnun kalmadıklarını anlatıyordu. Biz memnunduk çünkü hiç muhatap olmadık. Otobüste yanımızda olmadığı için de kızdılar. Giderken gördüğümüz yapılar hakkında bilgi verebilirdi halbuki. Alana vardığımızda içeri girmeden bizimle vedalaştı. İçerde biraz dolanmak zorunda kaldık. Millet tabii buna da kızdı, neden dışarda bırakıp gitti diye. Kısacası ets turdan millet memnun kalmadı. Ama otelimiz gayet güzeldi (4 yıldızlı, radisson blu).
Havaalanında elimizde kalan eşyalar için valiz aldık. Kalan paraları harcamak için mehmet bayağı bakındı, çikolata vs alıp hiç para bırakmadık. Kendime birkaç tane, ümmühana ve mehmet hediye olarak Birkaç tane parfüm vs aldık. Daha önce de söylediğim gibi istanbulda yazdığım fiyatları burdaki fiyatlarla karşılaştıramadım çünkü defteri bavulda bırakmışım. Havaalanı çok güzeldi. Milletin nette yazdığı gibi kötü değildi. Hatta biz az bir kısmını gezmişiz vakit dolduğunda farkettik. Gözlük, saat, kitap ve ünlü markaların ürünleri ayrı ayrı yerlerdeydi. Atatürk havalimanından daha güzeldi bence.
Dubai gezisinde anladım ki; Dubaiye aslında turla gitmeye hiç gerek yokmuş. Eğer emiratesten uçak bileti alırsan sanırım otel rezervasyonunu onlar yaptırabiliyormuş (nette okumuştum). Otelden adam gelip havaalanında sizi karşılıyorlarmış. Karşılamasalar bile taksi ne tutar ki? Bu arada otele giriş yaparken kredi karından çekim yapıyorlar, mini barı vs kullanırsın diye. Sonra çıkışta iptal ediyorlar. Dubaiyi rehberin gezdirmesi olayı ise big buslar yoluyla gayet güzel yapılabilir. Sadece ihtiyacınız olan ingilizce. Big bus turlara gelince alışveriş merkezlerinden bir tanesinin girişinden aldığım haritadan bazı bilgiler vereyim belki birinin işine yarar. Öncelikle haritaları bayağı güzel ve renkli. Görülecek yerleri çok belirgin şeklide göstermişler. Bizim otelden aldığımız haritadan Hiçbir şey anlaşılmıyor. Mesela şeyhin evinin gördük ama hiç yeri nerde acaba diye düşünmemiştim. Bu haritaya bakınca açıkça gördüm. Otelden aldığım haritayı kullanana kadar bu haritayı Ya da carrefourda gördüğümüz ama almadığımız haritadan faydalanmak daha mantıklıymış.
Big bus turların bileti herhangi bir big bus durağından Ya da otelden alınabilirmiş. 24 saatlik bilet yetişkin 220, 48 saat 285 AED, çocuk ise aşağı yukarı yarı fiyatı. 3 saatlik serbest plaj vakti ve dubai müzesi ve şeyh maktumun evine giriş de ücretsiz diye yazıyor. Ama şeyh maktumun evine gerçekten giriş var mı bilmiyorum. Çünkü bizim rehber eve fazla yaklaşmamamızı söylemişti. Ekstradan başka şeyler de var da hepsini yazamayacağım. Kısacası ingilizcesi olana avantajlı bir olay. Kendi sayfalarından aytıntılara isteyen bakabilir.
Uçak yolculuğumuz resim çekerek ve film izleyerek geçti. İndiğimizde bavul patlayacak mı acaba diye mehmet bantta bayağı endişeli bekledi. Sonunda biraz geç de olsa bavullarımız geldi. Onları beklerken ben bir koşu daha free shop'a girdim.
Taksiye bindiğimizde bayağı trafik vardı. Ataköye vardığımızda mehmet buraya kadar ödeyeceğimiz parayla dubainin bir ucundan diğer ucuna gitmiştik dedi.
O akşam mehmet aldığımız meyvelerden soydu ve yedik. Fazla da geç olmadan yattık.
Pazar günü hava çok güzeldi ve mehmet, annem ve ben taksiye atlayıp gülhaneye gittik. Bayağı kalabalıktı ama yine de çok güzeldi. Laleler yeni açmıştı. Bir banka oturup etrafta koklaşan gençleri çekiştirdik. Annem eskilerden anlattı. Oradan çıkınca eminönüne geçtik ve mısır çarşısına girdik. Almak istediğim baharat ve aromatik yağları aldım. Asistanken hep arifoğlundan alırdım ama sonra ak beni daha ucuz diye papatya aktara götürdü. Aşağıdan girince sola dönüyorsunuz biraz ilerde solda.
Pazartesi kahvaltı sonrası nişantaşına bir iş için gittim. Sonrasında taksi ile çukurbostana ak'nın yanına gittim. İsmekin bahçesinde beni bekliyordu. Birlikte evine gittik, bayıldım. Acayip şirin Bir şey, içi de dışı da. Hele manzarası muhteşem. Mehmete manzarayı anlattığımda dinlermiş gibi yapıp pek ilgilenmediğini anladım ama sonra resimlere bakarken bayağı şaşırdı, ne muhteşem bir manzara diye. Ben istanbuldayken ak mısırda Ya da çorludaydı. Ben ayrıldım, o geldi yerleşti. Nasıl iştir bu anlamadım. Bir türlü üçümüz (hb) bir araya gelip de aynı şehirde yaşayamıyoruz. Hb abd'den döndü, ak mısırdan döndü, sıra bende, bakalım benim dönüşüm ne kadar zaman alacak?
Pazar ve pazartesi akşam mehmetin abilerine ev görmeye gittik. Kuzucuklara gittiğimizde meyveleri de götürdük ve hep birlikte yedik.
Salı akşam evimize gelmek üzere uçağa bindik. Yemek servisi sırasında uçak bayağı sallandı. Hostesler hemen yere çömeldiler. Yüreğimiz ağzımıza geldi. İnene kadar uzun müddet ölüm korkusu yaşadık. Kendi kendime kendimi (belirli nedenlerle) çok üzdüğüm için kızdım. Bak işte ölüyorum kendimi neden üzmüşüm? Anın keyfini çıkarsaydım, hayattan daha fazla zevk alsaydım diye düşündüm. Böyle düşündüm ama aynı şeylere üzülmeye devam ediyorum. Mehmetle kötü geçen yolculuklarımız yüzünden uçak fobisi gelişecek diye korkuyoruz.

Dubai gezisinden sonra ablamlar ve diğer kardeşlerim hep birlikte bize kahvaltıya geldiler. Beratın gelebileceğini zannetmiyordum, hepsini bir arada görünce acayip mutlu oldum. Ablam umreden bize aldığı hediyeleri verdi. Bana çok kokoş bir çanta almışlar. Şuayip abi çantayı görünce işte bu tam nermine göre deyip almış. Tamam tam benlik de ben bunu kullanmak için düğün mü bekleyeceğim dedim. Mehmete aldıkları kol düğmesi ve gömlek düğmeleri takımını kullanmak için sanırım özel gömlek diktirmemiz gerekecek. O da çok kokoş. Mehmet nasıl kullanır bilmem ama beratı evlendirirsek gömleği diktiririm ve o da kullanır. Ben de berata hm3den aldığım şapkayı ve burj halifa kulesini verdim. Ablamlara istanbuldan ve dubaiden aldıklarımı gösterdim (bir kısmını göstermeyi unutmuşum). Yatak odasında çocuklardan gizli yaptığım oyuncakları gösterdim. Ümmühan hepsinin resmini çekti.
Ablam sağolsun bulaşıkları yıkadıktan sonra bolaman ve yalıköye gittik. Çocuklar hiç durmadılar, neredeyse bir tanesini boğazlayacaktım.

şubat-mart

16 nisan 2012
Nöbetlerde yazmak, yani aydan aya yazmak adet oldu. Yalnız geçen ay ne oldu da nöbette yazamadım bilmem. Halbuki şubat sonu, mart başı o kadar hareketli geçti ki. Bizim için küçük bir ilçede bol aksiyonlu, stresli günlerdi.
Şubat sonuydu sanırım yeni uzmanımız (bu kadının adını ne koymuştum ki? Emine?) emine hanım geçici görevle yukarıya, dağ başındaki ilçeye gitti. Gider gitmez resmi araç istemesi ve araca binmeyip geri göndermesi yüzünden başhekimle tartışmışlar. Sonra gitmiş bir vakayı halletmiş ve 2. vakada bu burda olmaz demiş, cerrahla bayağı tartışmışlar ama kadın akıllı kadın ve tecrübeli (bizim hastanenin en yaşlısı) cerrahın sesini kesmiş. Sonra onam yüzünden (oraya özel harika bir onam hazırlaadık. Aklı olan hasta onu okuyunca ameliyattan vazgeçer zaten) kadın doğumun hastası ameliyattan vazgeçmiş ve doktoru ikna edemimiş ve bizimkine bir kere daha gıcık olmuşlar. Sonra başhekimle cerrah başbaşa verip konsültasyon istemişler ve bizimki servise gidip bakmış ki hastayı taburcu etmişler ve diğeri de hala gelmemiş köyünde. Hepsini kağıda yazmış. Bunun üzerine iyice gıcık olmuşlar. Saat 2 gibi vaka yok diye ve hava ve yol durumunu göz önünde bulundurarak ben gidiyorum demiş. Sonra başhekim gelmiş idarede personelin önünde bizimkine bişeyler demiş ve o da iyice sinirlenip 'diş hekiminden başhekim olursa bu kadar olur' demişi bütün personel şok olmuş. Adam arkasını dönüp gitmiş. Ama hak etmiş, emine hanım az bile yapmış. Hem 2 hasta için dağın başına getirtiyorlar hem de insana yapmadıklarını bırakmıyorlar. Beyefendi cerrah bıçak parası alsın, biz de gidip onun riskini alalım. Sonunda emine hanım ertesi gün sinir küpü şeklinde döndü. Kısa süre sonra dağ başından kaymakamlıktan kendisinden savunma istediler ve bir de onun yüzünden canı sıkıldı. Sonra o günü bunu konuşarak geçirdik ve ertesi gün hepsini unutturacak ve bize yeni gündem oluşturacak olaylar oldu. Uyutmak istemediğimiz bir hastaya müdahale ederken başhekimin (kendi hastası) nurayın arkasından sürekli uyutun vs demesi yüzünden nuray elindeki malzemeleri fırlatıp atmış ve salondan çıkmış. b. Hekim çılgına dönmüş, beni arıyor. Yanıma geldi ve 'bundan sonra üslubunuza dikkat edeceksiniz' dedi ve döndü gitti. Ben de peşinden gittim ne oldu diye. Salona girdi. Hastayı yatırmışlar ve başına ilaçlarla emine hanım geçmiş. b. Hekim emine hanıma bağırmaya başladı, o etek bir daha giyilmeyecek diye (emine hanım forması kirlendiği için eskilerden kalan alt üst takım yeşilini giymiş, etek dizde). Ama öyle bir bağırma ki erkek personele bile öyle bağırılmaz. Emine hanım da ona tabii ki. Sonra emine hanımdan ilaçları aldım ve onu salondan çıkardım. Hastayı uyuttum. Ameliyat ortasında hasta bradikardiye girdi, gidiyor zannettim ödüm koptu. Yaaa, anestezi uzmanı bir şey dedi mi onu dinlemek lazım. Sonra kesin birşey oluyor. O gün diğer hastada aşağıdan selimi çağırdık diğer vakayı sen hallet, anestezi uzmanının işine karışan adamın vakalarına girmek istemiyoruz diye. Selim geldi ama b. Hekim ona görev vermiş vakaya girmesin diye. O da şöyle durup da abi yapma arada gerginlik olmuş ben halledeyim demiyor. Sonra birlikte konuştuk ve vakanın riskli olduğunu şuan için alamayacağımızı söyledik ve vaka ertelendi. Bu arada emine hanımın eşi cerrah olarak mehmetle birlikte çalıştığı için ve kadın da olaylar olur olmaz kocasını aradığı için mehmet beni aradı ve sen iyisin değil mi? Sen olaya karışmadın değil mi? Diye sordu.
Ertesi gün yani cuma günü emine hanıma yine laf söylemiş, emine hanım da ona ve susmuşlar. Halbuki bu aşamada emine hanımdan özür dileyebilirdi.
Uzun zamandır sorumluluğu bırakmak istiyordum, benim için bir angarya gibi birşey. Her olay olduğunda hesabı benden soruluyor. Teftişe gelindiğinde ben ilgileniyorum, eksiklerle ben ilgileniyorum, teknisyenlerin sorunları .... ve ne ek para var ne de takdir. b. Hekim benim için aynura 'saat 4 olsun da gidelim diye saate bakıyor' demiş. Bu lafı duyunca zaten sinir oldum, Bu kadar özverili şekilde çalışırken nasıl benim için böyle der diye. Bu arada ne kadar yoğun olduğumuzu şu şekilde söyliyeyim daha önceki çalşıtığım hastanedeki yıllık ameliyat sayısı ile bizimkisi aynı. Orda kimbilir kaç uzman, asistan çalışırken biz 4 kişi hatta 3.5 desem daha doğru tüm bu sayıyı yapabiliyoruz.
Pazartesi saat 3 gibi dilekçemi gönderdim. Ertesi gün öğlene kadar hiç bir ses yoktu ve ben çok mutluydum. Daha doğrusu tedirginlik içinde beklemekteyim desem daha doğru. Sonunda tahmin ettiğim gibi dilekçemi kabul etmeyip beni odasına çağırdı. Aslında konuşmak istemiyordum ama zoraki konuşma başladı ve tüm düşündüklerimi (hepsini olmasa bile çoğunu) söyledim. Aynurun dediğini de dedim. Tahmin ettiğim gibi kabul etmedi 'rahat sever' demiş. Ben de herkes rahatı sever dedim. Kendisine geçen yıl olan olaydan sonra güvenmediğimizi, sorun olmasın diye bir dönem 2 nöbet tuttuğumuzu vs anlattım. O da bizi ne kadar sevdiğini söyledi. Ben de ona emine hanıma yaptığının yanlış oılduğunu söyledim. Sorumluluğu başka birine veremeyeceği için mecburen yine bende kaldı. Bu arada nurayı çağırdı ve ben nuray rahat konuşsun diye odadan çıktım. Sonra aramız biraz düzeldi. Bu arada emine hanım mahkemeye vereceğim vs diyordu ama sanırım birşey yapmadı. Hala konuşmuyorlar.
Biz de aksiyon bitmiyor, bu hafta da nuray ortopedistle tartıştı ve ağladı. Ben o adamın salonuna girmem dedi. Hafta sonu da aynı adamla emine hanım tartışmış. 'aaaaaaaa yeter artık herkesle tartışıyorsunuz. Herkesin masasına ben mi gireceğim?' dedim, tabii şaka.
Mehmetle bir aydır ders çalışıyoruz. Geçen hafta sonu orduda sınava girdik. Ilk gün pek iyi değildi ama pazar günkü daha güzel geçti. 1 saat dolduğunda ben 3 dersi yapmıştım ve hiç çalşımadığım ingilizceye geçmiştim. Soruları görünce şok oldum, yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. Hayatımda bu kadar kolay ingilizce sınavı görmemiştim. Hepsini yapıp 2o dakika sonra sınavdan çıktım. Mehmet benden 1 saat sonra çıktı. Arabanın anahtarı onda olduğu için dışarıda soğukta dondum, o tarafa bu tarafa yürüdüm. Sinirden kendi kendime güldüğüm oldu. Sonunda çıktı ve ilk sorum 'biz aynı sınava girmedik mi?' oldu. Sonrasında beraber çalışmışken nasıl olur da bu kadar oyalanırsın vs diye bissürü laf saydım. O da şok oldu. Ya dedi insan önce nasıl geçti diye sorar dedi. Sonra da aynı babam gibisin dedi. Zamanında babası da öys'den çıktığında daha sınavının nasıl geçtiğini soramadan mehmete iş yapmasını söylemiş.
Neyse arabada ısındım, o güldü. Gidip sınav yerimizi değiştirmek istediğimizi söyledik. Bir dahakine samsunda girmek için. Yolda aklımıza gelen soruları tartıştık.
Önceki gün sınav sonrası perşembe yolundan gidip manzara seyretmiştik ve kahvaltımızı saklı bahçede yapmıştık. Açık havada kahvaltı güzeldi, sessiz sakindi ama fiyat karşılaştırması yapınca çamlığın daha iyi olduğuna karar verdik. Iki gün üstüste dışarda kahvaltı yapmayalım dedik ve market alışverişi sonrası eve gidip kahvaltımızı yaptık ve sonrada bir kaç saat yatıp uyuduk.
Sonuçlar ne zaman açıklanacak bilmiyorum.
Annemler umreden döndüler ama onları 2-3 hafta sonra gidip görebildik. Samsunda olan bir sempozyuma katıldık mehmetle ve hastaneden bir kaç kişiyle. Öğle yemeğini nikahımızın yapıldığı salonda yedik, bizim için nostalji oldu.
Başka neler oldu diye hatırlamaya çalışıyorum da aklıma tek gelen geçen hafta verda doçent oldu. Bir de aynur mayıs ayında bebekleri 1 yaşına basacakları halde icaba ekimde başlayacağını söylüyordu. Ona haber vermeden idareyi arayıp sorduk, mayısta başlaması gerekiyormuş. Çok canı sıkıldı. Biz ise sevindik. 1 senedir nöbet yok, icap yok, yarım gün çalışıp ona da aynı puanı yazdığımız için bizimle aynı parayı alıyordu. Bize icapta biraz yardımcı olacak nihayet. Kocası fakülteye gitti araştırma görevlisi olarak ama aynurun eş tayini kabul olmadı. Bu ara o yüzden canı biraz sıkkın.
Mayıs ayında sanırım yeni sisteme geçeceğiz ve selim yukarı gelecek yanımıza. O gelince ne yapacağız merak içinde bekliyoruz. Kendisi her vakaya atlıyor ve vakası elinden alınan herkes buna gıcık oluyor.
nöbet pazar günüydü o günden sonra da birşeyler oldu elbette. salı günü aynurun vakası masada arrest oldu. odaya girdiğimde ilk düşüncem 'ben bu hastaya dokundum mu? bana birşey olur mu?' aynurun da hastaya masaj yaparken ki yüz ifadesi bunu gösteriyordu. çok uzun sürmeden hasta döndü de hepimiz rahatladık. bizden kaynaklanmıyordu, aynur bunu duyunca biraz rahatladı tabii. bu bizim elektif olarak arrest olan ilk vakamız. bu hastayı masadan kaldırdık ilerleyen saatlerde bir hastayı da tüm çabamıza rağmen entübe edemedik, uyandırdık. bugün ameliyatını lokalle oldu. bugün de hastalarda hep sorun çıktı. ne oldu bize böyle nazar mı değdi acaba diye düşündük.