Sunday, October 31, 2010

29 ekim 2010

29 ekimi geçirdik. bu yıl konunun önemini pek düşünmedik ama 2005 29 ekim benim için kötü bir gündü. o gün karşısında ne kadar güçlü görünmeye çalışsam da zayıftım. ama o bunu anlamadı. işte o gün, ona aşık olduğumu anladım. ne kadar düşünmemeye çalışsam da aklımdan çıkmıyordu. o dönemde aynı kenan doğulu klibinde her yerde kenan doğuluyu gören kız gibiydim. benim için zor bir dönemdi.
'o', tabii ki mehmet. işte 2005 1 kasım

Sunday, October 24, 2010

geçen salı akşam ablamla döndük. aslında o 1 haftalığına ben ise 3 haftalığına gitmiştik istanbula. ama herşey benim planladığım gibi olmadı ve ben de ablamla dönmek zorunda kaldım. her zaman her istediğimiz olmuyor ne yapalım.
istanbulda hava sürekli yağışlıydı. gündüzleri gezdik akşamları kayınvalidemin evini temizledik. özellikle ablam bayağı yoruldu. geri döndüğümüzde mehmet ilk defa zayıflamışsın dedi. hastanede de süzülmüşsün dediler. pek mutlu oldum. şimdi evde sehpanın üstünde duran kahve dünyasından aldığımız kahveli ve bitterli çikolataları yememeye çalışıyorum. iki gündür de sebze yemekleri pişiriyorum. sanırım fazla uzun sürmez bu iş.
dün annem ve berat ankaraya gittiler. 1 gece kalıp döndüler.
kayınvalidemle biraz evvel telefonda konuştuk, hamam bomboş ve tertemiz. gelebilseniz ne güzel olur diyor.
tüm hafta sonumu dikiş dikmekle geçirdim. ikeadan aldığım kumaşlarla ablama ve ayşenura çanta diktim. nurayla kendime de ameliyathanede kullanmak üzere bone diktim. ben istanbuldayken nuray bana temizlik için kadın bulmuş, sağolsun. bu çarşamba yeni kadın gelecek.
hastanede sayımız 4 kişi olduğu için (5. dr da yolda sanırım bu ay başlar) yapacak iş fazla olmuyor. sıkıcı bir durum.
daha fazlasını yarın hastanede yazıp yayınlayacağım İnşallah.

Friday, October 08, 2010

her gün işteyken eve gidince aklımdakileri yazayım diyorum ama eve gelince bissürü iş oluyor ve akşam öylece geçiyor.
son zamanlarda özdeniz ameliyat oldu patoloji sonucu henüz belli değil. saime hanımın evine biz işteyken hırsız girmiş. polis parmak izi arayacağız diye evi batırmış.
pazartesi birden askerden yeni uzmanımız geldi ve 4 kişi olduk. 5. de yolda. bugün kim olduğu da belli oldu, bir bayan. o da erkek olsa iyi olurdu. inşallah birbirimize girmeyiz. nurayın arkadaşı aynı zamanda.

nurayın babasında beyin tümörü var (bundan bahsetmişmiydim bilmiyorum) ve bir zamanların zakkumcu doktoruna gidip (marmaris)1 aylık ilaç aldı ama ilaç bitti. biz de abd'deki kliniğe mail atıp durumu anlattık. sanırım yakın zamanda nuray parayı yollayacak ve ilaçlar gelince tedavi başlayacak. yabancı sitelerde bu ilaçtan mucize gibi bahsediyorlar. son dönem kanserlerde de yeni yakalanmış kanserlerde de etkili olabiliyormuş. ağrıyı azaltıyormuş. hastaya şifa vermediyse bile son günlerini konforlu bir şekilde geçiriyormuş. aidste de kullanılıyormuş. kliniğin adresi burada. yazıyorum belki sizin de tanıdıklarınız vardır ve yardıma ihtiyacı vardır.
ablamın yanında anlatınca ağladı, muhammede niye almadık diye. o zaman duymadık ki... muhammedimizin vadesi bu kadarmış. gerçi lösemide işe yarıyor mu bilmiyorum.

bu ara nuray bayağı sinirli. teknisyenlerin her hareketi gözüne batıyor. onlar da bayağı saygısız gerçi. bugün sakin ol biraz çk sinirlisin dedim. illa odamızı ayırmak istiyor, teknisyenlerle birlikte oturmayalım diye. geçende bir tanesi yeni uzman İnşallah erkek olur dedi. bayanlar (yani kendileri) çok hassas olurmuş da erkek uzman onlara daha iyi davranırmış. beni kızdırdı. 'siz bize islam beye davrandığınız gibi mi davranıyorsunuz? vaka alacağım dediğim anda yüzünüz ekşiyor, bissürü laf sayıyorsunuz' dedim. bize karşı çok saygısızlar. işe alışmak için gelmiyorlar sanki. neymiş çok yoğunlarmış. nedeni ne? sürekli birilerinin izinli olması. bu arada bu hafta vaka sayısı ciddi anlamda düştü. 4 kişi olduğumuz için ağız tadı le çalışamadım. bana yapacak fazla birşey kalmadı.
sorumlu olduğum için yazı vs işleri vardı bissürü. onlarla uğraştım. izne gitmeden hepsi bitsin istedim. anlaşılacağı üzere izne çıkıyorum, ablamla istanbul yolcusuyuz.

hastanemizdeki uzmanlardan biri (cerrahlardan birinin eşi) bana hiç selam vermezdi. nalanla zürihe kongreye gittiklerinde benim hakkımda konuşmuşlar. nalan ona neler sölediyse kadın hem selam veriyor hem de geçende arabayı park ederken bana geri gel diye işaret ediyordu. nedeni tabii ki önyargı...

uzun zamandır yazmak istediğim diğer bir konu da (belki cezvede anlatmış bile olabilirim) deyim ve ata sözlerini yerli yerinde kullanamamam. daha doğrusu yarısını hatırlıyorum gerisi yok. yada tamamen yanlış hatırlıyorum. taa asistanlıkta yani cezvede yazarken zeynepe bana bir kitap alalım dedim ama aldırış etmedi. şimdi mehmete söylüyorum. 'senin tarzın bu. neden değişmeye kalkışıyorsun' dyor. benim onu çok sevme nedenlerimden biri onun bu konuda çok iyi olması. neyse geçende teknisyenlerle konuşurken '...satsan satılmaz' deim ve gerisi gelmedi. güya dizi anlatıyordum. sanırım asan atılmaz değil mi? ama ben onu bir türlü hatırlıyamadım hatta onun yerine saçma sapan başka kelimeler koymaya çalıştım. daha komiği başhekimle odasında konuşurken cerrahlardan biri için 'onun da kulağını açmayalım' dedim, gözünü açmayalım yerine. bir ara güldü ama bana mı güldü bilmiyorum. böyle işte güzel konuşamamaktan muzdaribim. bir de hızlı konuşuyorum (hep yatılı okul yüzünde. birbirimize lafımızı bölüneden anlatmak için hızlı hızlı konuşurduk) o yüzden de bazen kelimeyi kekeliyorum ağzımdan zorla çıktığını hissediyorum. ben de güzel konuşmak istiyorum yaaaaaaaa.

 
Posted by Picasa
tatil gitmeden haca gidecek hemşireye bir çanta diktim çok şeker oldu. bu sefer ouza çapraz asmak için uzun sap da yaptım. çünkü orda çantayı her zaman elde taşıyamıyorsunuz, zor oluyor yani. annem dahaönce ağzını lastikli dkiyordu, ben de öyle dikiyordum ama annem böyle içinden birşeyleri almak zor oluyor dediği için ağzını içten büzmeli yaptım. daha güzel olabilirdi ama yine de fena değil. en azından benim gibi hiç dikiş eğitimi almamış birisi için. bu çanta da ak'nın doğum günü için diktiğim çanta. aslında ak'ya ayakkabılarını koyması için başka bir çanta ve birşeyler daha dikmiştim ama resimlerini çekmeyi unutmuşum.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa


geçende ablamlar dikiş makinemi aldığım yere gitmişler. dikiş hocası ablama tülbent kenarını nasıl diktiği göstermi ve gelsin de kardeşin de öğrensin, iyi para kazanır demiş. ayşenur da 'teyzemin buna ihtiyacı yok, teyzemin zaten bir işi var, uzman doktor' deyince, kadın bayağı şaşırmış (ona mesleğimi söylememişttim, dikkat çekmeye ne gerek var diye düşünüp)(halbuki mehmetin de dediği gibi, dikkat çekmeyi her zaman severim, o gün bana ne olduysa?)

geçen hafta sonu ablamlardaydık. beyazıtın okul maceralarını dinledik. ders aralarında gidip ayşenurun sınıfına dalıp öğretmeni hiç takmadan para alıyormuş. ayşenurların tüm bina dersteyken binanın dışından 'abla, abla...' diye bağırıyormuş. sonunda ayşenurun hocası 'bak şuna, ver parasını da gitsin' diyormuş. kısacası çocuğun kimseyi taktığı yok. para almaya bir de kuzenine gidiyormuş. giderken arkadaşlarını da toplayp götürüyormuş. sanırım onlara da ısmarlıyor. onu fazla abur cubur yememesi konusunda uyarmak için afrkadaki çocukalrdan bahsettim, parasını biriktirmesini vee onlara göndermesini söyledim. ama ikna ettiğimi söyleyemeyeceğim.
ayşenur 'teyze benden çok harcıyor' diyor. ablama da ' anne, muhammed de ben de çok insaflıymışız' diyormuş.

yozgat tatilini anlatırım demiştim ama yozgatta fazla birşey olmadı. daha dorğsğ yazmaya vaktim kalmadı. sinan beylerle birlikteydik. bir bebek daha dikip götürdüm ve iki kızı arasında küçük çaplı bir kriz çıktı. gül böceği tatil boyunca bebeğini hiç yanından ayırmadı. üzüm toplamaya bağa gittik. orada yüzüğümü kaybettiğimi sandım ve biraz can sıkıntısı ile başladı. sanırım 2 defa hamama gittik. kayınvalidem kafamı bir o tarafa bir bu tarafa bastıra bastıra (ziledeki yengesinin annesi gibi. kayınvalidem küçükken sonunda kadın kafasını koparacak diye korkarmış, çekiştire çekiştire öyle bir kafamı yıkadı ki acayip dinlendim, mest oldum. gece geç saatlere kadar oyun oynadık. mehmetin ve benim bu sefer hiç sansımız yoktu. karı, koca sinan beyler başabaş oynadılar. mehmet ve ben açık ara ile onlara yenildik. güzel bir tatildi. karasal iklimde bir güzel uyuyup döndük. bu arada babamların bayramın 2. günü köyde davetleri vardı. mehmetle babam telefonda konuştuklarında mehmet 'baban bizi bekliyordu galiba' dedi. sinir oldum. ona da çok kızdım. istanbula taşındığımızda her bayramı benim ailemle mi geçirieceğiz dedim.sinan bey de 'tabii geçirirsiniz, hatta biz de geliriz' dedi. tabii hiç de gerçekçi değil. babamın yanında olamadığım için üzüldüm.
dönüşte üzümlerin bir kısmını berata bıraktık. ayağı tam iyileşmişken (üstünden müdüre hanımın sürdüğü araba geçmişti. fatmanur hanım geçende de ona verilen arabayı pert etmiş) bu sefer de diğerine çivi batmış. tetanoz aşısı yüzünde kolu ağrıyormuş.geçen yıl üzümleri ablamlara vermiştik, afranın yanında. muhammedin hastalığının tekrarladığını henüz bilmiyorduk.
cezveyi okuyunca muhammedi galata kulesine götürdüğüm günü buldum. ne güzel bir gündü o gün. özellkile de muhammed için.

pazar günü sanırım yazamam. iyi ki doğdun ayşenur!

Tuesday, October 05, 2010

iyi ki doğdun muhammed emin

sevgili muhammed yaşasaydı bugün 13 yaşında olacaktı. güzel yeğenim iyi ki doğdun. iyi ki bize senin teyzen,dayın,annen, baban, anneannen, deden, ablan olma şansını verdin. sen uslu, bakılması kolay bir çocuktun. bize hastalığın başlıyana kadar hiç bir zorluk yaşatmadın.
seni çok özledik.

geçen yıl bugün onun gözleri aldığı hediyelerle mutlulukla parlarken hepimizin içi kan ağlıordu. 6 ekim hastaneye yatış tarihi. geçen yıl bugünler bizim en sıkıntılı günlerimizdi.