Wednesday, August 18, 2010

2010 tatili

cumartesi saat 6 da amasyada ablamlardan ayrılıpsrky'ya doğru yola çıktık. tomy'ye göre tam saatinde, mehmetin hesabına göre 1 saat gecikmeli srky'ya vardık. Yolda ben sürekli söylenip durdum (mehmet saat 9'da evde olacağız dediği için. Halbuki saat 10'da eve vardık) Yol çok kötüydü ve mehmet o kötü virajlı yolda hız yapmaya kalkıyordu ve de karanlık tabii ki. Benden fırça yiye yiye srky'ya vardık desem daha doğru olacak.

 
Posted by Picasa

(bahçenin dışardan görünüşü. iğde ağaçlarını bu hale getirmek için babam bayağı uğraşmış. sürekli ağaçların orasını burasını kestiği için hiç iğde görmedik)
Bize kral dairesini tahsis etmişler. Mehmet 'kral dairesinde kalıyoruz, ona göre muamele bekleriz' dedi. Annemleri yatırdıktan sonra kuzucukların geleceği saate kadar oyun oynamaya karar verdik. Saat 2 gibi geldiler. Akşam gülböceği hemen yanımıza geldi. Akıllı bir kız, kardeşinin doğumu için bir aylığına istanbula gelip bizimle kaldığı için mehmetle beni tanıyor. Kardeşi gülçiçeği için yaptığım oyuncağı ona vermek zorunda kaldım. Ona ve hakana da oyuncak yapacaktım ama tatile çıkmadan önceki hafta küf yüzünden evde bayağı iş yaptığım için yapamamıştım. Verda biraz bozuldu, neden bir tane diye. Tek olunca kavga ediyorlarmış, hele de evde bir tane daha olduğunu (tabii ki sahibi var) duyunca biraz daah bozuldu. N'apayım? Ben bu oyuncak işinde nasibe inanıyorum. Kime yaptımsa muhakkak ona veririm. Tek istisna gül çiçeğininkisini gülböceğine vermekti. Aslında gül çiçeğine kocagöz demek daha mantıklı ama biraz kaba olduğunu düşündüm. Yoksa srky'da bulunan iki kız çocuğu onlara koca gözlüler dediği için gül böceği biz kocagözlü değiliz bize öyle demesinler diyormuş. Anneleri verdaya benziyorlar.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

Her tatilde olduğu gibi kahvaltı hazır sesini duyduğumuzda kalktık, ayşe abla sağolsun. Amasyadaki sıcaklardan sonra serin bir yere geleceğiz diye hayal ederken yine sıcağın içine düştük ama bu sefer hiç olmazsa nem yok. Pazar günü evde öylesine geçti, akşam hamama gittik.
Pazartesi kahvaltı sofrasında Mehmet 'yarınki pikniğe gideceğimiz yeri bugün gidip şöyle bir kontrol edeceğiz' dediğinde, 'tek başına nereye?' dedim. Önceki yıllarda beni bırakıp birkaç saatliğine gittiğinde ne kadar canımın sıkıldığını, boşboş evde ne yapacağımı sordum. Bu sayede hızlı bir şekilde kek yaptık, evde ne var ne yok alıp piknik yapmak üzere yola çıktık. Çeşme başında durup su içtik, aklıma bizim köy ve çocukluğum geldi. Orta okula kadar her yaz 3 aylığına annemle birlikte köye giderdik. Dedem ve babaannem bizden önce giderlerdi, biz onların yanına kalmaya giderdik. Köylü genç kızların yanına oturup oya yapmaya çalışırdım. Annem köyde başımız açık gezmemize izin vermezdi, ayıp olurmuş. Köylülere garip gelirmiş, o yüzden annemin köylülere hediye aldığı tülbentlerden bir Ya da iki tane kendimize seçip onları arkadan bağlardık. Ne dertsiz, ne tasasız günlerdi. Çok özledim köyü, en son asistan iken istanbuldan rahmetli eniştem köye giden otobüse bindirmişti, yol bir türlü bitmemişti. Mehmetle geçen yıl gitmeye karar verdiğimizde annem havanın bayağı bozuk olduğunu söylediğinde vazgeçmiştik. Şimdi ramazan geldi, yine olmaz. Çünkü giderken annemin yaptığı gibi her çeşmede durup su içmek, kümbette et yemek, mehmete yoldaki ormanları göstermek istiyordum. Babamın köyde yaptırdığı evi henüz göremedim, onu da görmek istiyordum bir de tabii yaylada yapılmakta olan evi. İstanbula taşınırsak mehmeti oraya götürme ihtimalim iyice azalır.
Piknik yerine vardığımızda yan tarafta sadece bir aile vardı. Bir dahaki gelişimize onların yerine oturmaya karar verdik. Gayet güzel bir yer, çeşme de var. kilimler serildi, hamaklar, salıncaklar kuruldu. Yemek için hazırlıklara başladık. Mehmet semaveri yaktı, çayı aramaya başladık ama arap çayı da ekleyelim derken çayı evde unutmuşuz. Babam bayağı kızdı, herseferinde bir şey unutuyorsunuz diye. Gidip birilerinden 2 demlik çay buldu. Herkes gülmeye başladı, babam olmasa ne yaparız her seferinde gidip ne eksikse milletten bulup getiriyor, o olmasa biz gidip isteyemeyiz, istesek de kimse bize vermez, pikniğe giderken unutulmaması gereken şeyin babam olduğuna karar verdik. Daha önceki senelerde gittiğimizde 2 sefer çaydanlığı unutmuştuk ve o gidip milletten alıp getirmişti. Geçen yıllarda mangalı alıp ızgaraları unutmuştuk da tekrar yozgata inmek zorunda kalmıştık. Bugün çayı unutmaak bardağı taşıran son damla oldu ve akşam mehmet pikniğe götürülecekler listesi çıkardı ve kontrolü de kendisi yaptı.
Piknikte en komik çocukların üçünün birden bindiği hamağın ipinin kopması oldu. Maalesefki biz kaçırdık. Çok komikmiş ama yenge hanım sayesinde gülememişler. Alp,su ve aslı yere düşünce aslı altta kalmış ve nefes alamıyorum demiş, yenge hanıma göre bayılmış. Az daha kendisi bayılacaktı dediler. İlgi çekmek için yapmıştır, ne bayılması? Ne nefes alamaması? Dedim.
Oturduğumuz yerin yanından ünek sürüsü geçti, onları seyrettik. Sıcak havadan kurtulup biraz daha serin bir yere gelmek bizi mutlu etti, tekrar gelmeye karar vererek oradan ayrıldık. Yolda gevenler gördüm. Mehmet durdu, inip Birkaç tane kopardım, sonraki gelişimizde toplarım dedim ama sonraki dönüş hava karadıktan sonra olduğu için toplayamadım. Yol üstündeki köylerden birinin içinden geçerken inek sürüsü yüzünden biraz duraklamak zorunda kaldık. Bahçenin içinde oynayan ve bana gülümseyen 3 yaşlarındaki çocuğa arabadan vişne suyu attım. Aklıma yine babamla köye yaptığımız yolculuklar geldi. Babam köye gitmeden bir kutu sakız alırdı ve yol boyunca bazen durup vererek, bazen de araba hareket halindeyken sakızları fırlatarak köy çocuklarını mutlu etmeye çalışırdık. Daha sonraki eşek sütündeki çocuğa da mehmetin yol için aldığı holo'yu verdim.
Yolda durup güneşin batışını seyrettik, resim çekindik.
 
Posted by Picasa
Akşam hepimiz mangal koktuğumuz için hamama gittik. Geç vakitte de eve 10. erişkin,Uzun geldi. Gelen son kişi sayesinde bazı oyunlara katılamadım ve keyfim de biraz kaçtı.

Ertesi gün pikniğe tekrar gitmeye üşendik ve bir sonraki güne erteledik. Akşam hep birlikte durak hocalara gittik. Aslında ev oturmalarını hiç sevmem ama bu eve geçen yıl gitmiştik ve bahçelerini çok beğenmiştim. Bahçede oturma ihtimali yüksek olduğu için severek gittim. Durak hoca, bizim düğünümüzde duamızı yapan kişi, mehmet kendisini pek sever. Eşi de kendisi de iyi insanlar. Biz gittiğimizde hamur işlerini pişirmişti. Yanında gelini yoktu, yalnızdılar.
 
Posted by Picasa

Biz sofra kurulmasında kendisine yardım ettik. Bahçeden salatalık topladım, fadime teyzenin topladığı bahçe mahsulleri (biber, kayısı, domates vs) ve hamur işlerini bahçedeki masalara koyduk ve afiyetle yedik. Oradan ayrılırken mehmet 'geriye kal, bahçeden en son çık, ikimiz için mısır isteyeceğim' dedi. Dediğini yaptım. Herkes mehmetin neden bahçeye geri girdiğini merak ediyordu, tabii çok fazla merak edenler sebebini bir müddet sonra gördüler. Durak hoca mısırları tatile gelecek torunu için saklıyormuş. Mehmet 'hanımla bana birer tane mısır verin' demiş. Kendisini çok sevdikleri için kırmamışlar. Piknikte yemek üzere bagaja attık, karşılığında benim arabanın güneşliğini verdik.
Eve döndüğümüzde sabah gideceğimiz piknik için hazırlıklara başladık. Mehmet listeden bakıp malzemeleri kontrol etti. Sabah anlaştığımız saatte kalktık ama küçük bir evde bu kadar çok kişi birlikte yaşayınca ve evde sadece bir tane wc ve banyo olduğu için çıkışımız bayağı vakit aldı. Amacımız erkenden gidip kahvaltıyı da orda yapmaktı. Evden çıkınca kasaba ve fırına gidildi. Babam pazardan patlıcan, domates, biber ve mantar aldı. Piknik yerine vardığımızda hemen mehmet, sinan bey ve kuzucuk semaverde çayı yapıp, sucukları mangalda pişirdiler ve ekmek arası yapıp hepimize birer tane verdiler. Bayağı güzel olmuştu. Kahvaltı sonrası tekrar çay demlendi ve tekrar içtik. Babam sürekli şunu da yiyin, bunu da yiyin deyip duruyordu. Sonunda verda 'pikniğe geldik diye sürekli bir şeyler mi yiyeceğiz, biraz da boş duralım' dedi ama genelde boş durmadık. Annem, sinan bey, kuzucuk, yenge hanım ve çocuklar ormanda yğrğyğşe çıktılar, sonradan mehmetle ben de peşlerine takıldık. Dağa bayağı çıktıktan sonra kuzucuk'un zirve merakına bu sıcakta olumlu bakmadığımız için çocukların yarısı, annem, mehmet ve yenge hanımla aşağı indik. Fazla geçmeden diğerleri de geldiler ve mangal işine girdiler. Mangalda kanat, et, patlıcan, domates, biber herbirşey yapıldı. Sinan bey ekstradan saçda et pişirdi. Hepimize ekmek arası yapıp verdi. Tadı harikaydı, biraz daha baharatlı olsa kokoreç gibi olacaktı.
 
Posted by Picasa
Saç kavurma yüzünden çok az kanat yiyemedim. Kırmızı et hiç yemedim. Mehmet kuzucukla birlikte ben istiyorum diye patlıcan pişirdi, onlar da harikaydı ama biraz dudaklarımız yandı. Sinan bey saçta bir de mantar pişirdi, onlar da harikaydı. Bir ara mısır da pişirildi ama sanırım onları kahvaltı sonrası yedik. Mehmet bizim mısırları da çıkardı ama babamın aldıkları bizim mısırlardan daha iyiydi. Mehmet 'durak hoca boşuna saklıyor torununa' dedi.
Yemek sonrası geldiğimizden beri sinan beyin çocuklara dediği çevreyi temizleme işine giriştik. Çocukların her biri, sinan bey ve mehmet ellerine birer poşet geçirip diğer ellerine de büyük çöp poşeti alıp dağıldılar, bir müddet sonra ben de onlara katıldım. Aynı liseden mezun olduğumuz yaz, kızlarla gittiğimiz uludağ tatilinde yaptığımız gibi. İnsnalar neler atmamışlar ki, çocuk bezleri, pedler, iç çamaiırları, pet bardaklar, şişeler her bir şey. Hem de sanki almamızı zorlaştırmak için ağaçların diplerine , en kuytu yerlere... sanırım 10-12 torba çöp topladık.
 
Posted by Picasa
Sonra hepsini büyük bir ateşte yaktık (pet şişerleini vs yakmak ne kadar yanlış olsa da onları kimsenin alıp şehre götürmeye niyeti yoktu, zaten arabalarda da yer yoktu. Bir taraftan çevre için iyi bir şey yaparken bir taraftan da biraz kötü bir şey yaptık) ama sonuçta gözümüzün gördüğü her yer yemyeşil oldu, etrafta hiç beyaz veya renkli bir şey kalmadı. Etrafa bakıp sürekli gülümseyip durduk, ve kendimizle gurur duyduk. Bir taraftan da bizden sonra gelecek insanların bunu farkedip etrafı kirletmemesini diledik. Büyük ateşin sönmesini beklerken hep birlikte top oynadık. Babam sürekli etraftan getiridiği çalı çırpıyla ateşi beslediği için ateş bir türlü sönmedi. Hava kararmaya başladı. Kuzucuk 5 lt'lik pet şişelerle 4-5 kere çeşmeye gitti. İyi bir şey yapalım derken ormana zarar vermekten korktuk. Sonunda ateşin tamamen söndüğünden emin olduğumuzda hava bayağı kararmıştı.
Sanırım ertesi gün ev oturmasına bir tanıdığa gittik, benim gidişim biraz zoraki oldu. Hava çok sıcaktı, ev de çok sıcaktı. Canım Hiçbir şey yemek istemiyordu ama annemle yanyana oturduğum için zoraki yedim. Sanırım eve döndüğümüzde oyun oynayıp geç saatte yatmıştık.
Cuma günü giya şehir merkezine sinan beylerle gezmeye gidecektik ama hava çok sıcak olduğu için gidemedik. Cumartesi ayşe ablalar ve sinan beyler uzun bir tatili bitirip evlerine doğru yola çıktılar. Böylece evdeki insan sayısı yarıya düşmüş oldu. Ama evin en eğlenceli insanları gitmiş oldu.
Cumartesi onlar yola çıkarken biz de kayseri'ye avm'ye gidecektik ama onlar geç çıkınca pazar günü gideriz diye düşündük. Cumartesi gece kuzucuk ailesi ile oyun oynadık, bayağı geç yattık. Yatarken mehmet midem bulanıyor, odaya poşet getir demişti. Saat 3.5 civarı mehmet birden kalkıp banyoya koştu, ben de peşinden. Bayağı kustu. Ertesi gün pek bir şey yemedi. Hasta olduğu için evde kalmak zorunda kaldık. Arada bana bakıp istersen arabayı sen kullan gidelim dedi ama ben kabul etmedim. O gün kirli olan herşeyimizi yıkadım, ne de olsa karasal iklim, gece 3'te havluyu asıyorum,sabahleyin tamamen kuru bir şekilde alıyorum. Fatsada nerde böyle? Kaç gün geçer hala çamaşıra dokunup nemli olup olmadığını anlamaya çalışırız. Pazar günü bir de bulgur ve nohut seçtim, bu işten pek anlamasam da. Biz her sene bulgur, nohut ve mercimek ihtiyacımızı buradan karşılıyoruz. Özellikle bulgur burada harika oluyor, yaptığım kısırlar çok lezzetli oluyor.
Pazar günü valizleri hazırladığım için pazartesi kahvaltı sonrası hemen yola çıktık. Gelirken mehmete yavaş gitmesini söylediğim virajları gün ışığında görmüş olduk. Bol virajlı ve kötü bir yoldan döndük. Eve varışımız 5.5 saati buldu. Her zaman gece geçtiğimiz gökinişin o kadar da yüksek olmadığını farkettik. Halbuki gece gözümüze ne harika oluyor, sanki yıldızlar hemen üstündeymiş gibi yakın gözüküyor.
Turhal'da yol kenarında durup domates, biber, elma, şeftali, erik ve armut aldık. Satış yapan aile tezgahı evlerinin önüne kurmuş ve bugün daha 2. günleriymiş.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Mehmet ayçiçeği ve mısır sordu ama bahçeleri yolun karşısında olduğundan vakit kaybı olur diye vazgeçtik. Ailenin erkeklerinden biri bana çiçek verdi, arabaya bindiğimizde mehmet adama bana çiçek verdi diye güldü biraz. Yola çıkmadan bize su ikram ettiler, ben de çocuklara naneli sakız verdim. Domates ve salatalıkları gerçekten harikaydı, mehmet daha fazla almadığı için sonradan bayağı pişman oldu.
 
Posted by Picasa
bu resmi de amasyadan geçerken çektim. gittiğimizde görmemiştik. amasya yazısı bundan sonra gelecek.
Samsuna geldiğimizde beratın yanına uğradık. Samsundaki nem bizi hayrete düşürdü. Tam zamanında tatile çıkmışız. Eve geldiğimizde sitenin bahçesinin hala yapılmadığını ve arabaların dışarı parkedildiğini gördük. Zaten tatile çıktığımızda valizleri taşıma her zaman sorun olur.
 
Posted by Picasa
eve eşyaları taşıdıktan sonra mehmet yukarı yöneticinin evine çıktı, evin ve diğer arabanın anahtarını almaya. balkon camını açamadıkları için çiçeklerimi sulayamamışlar. o kadar sıcak ve susuzluğa rağmen sardunyalarım coşmuş. acaba tatile çıkmadan kullandığım çiçek coşturan yüzünden mi diye düşünüyorum.