Sunday, April 25, 2010

3 gün hafta sonu olması ne harika. islam bey 1 haftadır roma tatilindeydi. salı günü hastaneye dönecek. geçen hafta o yokken nasıl olduysa ortalık çok karışmadı. o ne zaman izne ayrılsa yada nöbet izni kullansa vaka sayısı acayip artıyor, ekstradan acil vakalar çıkıyor, kısacası ben perişan oluyorum ve o döndüğünde hiç çalışmadan kenara çekiliyorum. yarın ne olur bilmem ama gayet güzel geçti (Maaşallah). o izne gitmeden önce bir kaç cerrahı ameliyathaneye çağırıp konuştuk. hepsinin şikayetleri var. ne istediklerini anlayamıyorum (gerçi biliyorum, istedikleri an istedikleri gibi girip çıkmak istiyorlar. sanki onların kölesi var. biz buna engel olunca da kızıyorlar. ameliyathanenin koordinatörü anestzist olamazmış. zannediyorlarki koordinatör değişince istedikleri gibi at koşturabilecekler). islam bey izne gitmeden sıkıntılı bir hafta geçirdik ve o acayip gerilmişti. bu tatil ona iyi gelmiştir İnşallah. tabii bu hafta yapmayı planladığımız genel toplantıda ne kadar geriliriz onu bilemiyorum.
perşembe öğleden sonra hastanenin önünden 2.5 otobüs kalktı ve millet güneydoğu turuna çıktı, bizim de 4 teknisyen.
cuma günü evde pinekledikten sonra hava kararmadan evvel mehmetle çamlığa doğru yürüdük. bunun dışında dikiş makinasının başında günümü geçirdim. 23 nisan günü bizim için önemli bir gündü, mehmetin evlilik teklifinin 4. yılı. aslında istanbuldan döndükten sonra 3 yılımızı tamamladığımızı farkettim. ne zaman 4 yıl olmuş? şaşırdım kaldım. ondan beri de bir tuhafım. o 1 yıl ben farketmeden nasıl geçti? ben haziranda 3. yılımızı kutlayacağız sanıyordum meğer 4 yılımız olacakmış. geçen yıl 23 nisanda 4 yıl önce olduğu gibi özel odada nöbetçiydim.
4 yıl önce 23 nisan ne heyecandı. gece 10:35'te kadın doğumcuyla kavga ederken ve onun veda için (doğubeyazıt için) geldiğini düşünürken evlilik teklif etmesi beni şoke etmişti. halbuki ben onu ve istanbulu geride bırakıp Allah'ın dağına gitme kararı vermiştim. zaten başka da şansım yoktu (adı üstünde mecburi hizmet, mecburen gidecektim). o gittikten sonra yoğun bakıma indim, kafamı dağıtmak için. hemşire anıl annesinin felç geçirdiğini anlatıyor... o anlatıyor ama benim kafam başka yerlerde. arada kendi kendime gülümsüyorum.
o gece gözüme uyku girmedi. ertesi sabah nöbetten çıkıp amcama gittim. bana kahvaltı hazırlamış, konuşuyor ama dinleyen kim...nu mutlu bir gündü.
 
Posted by Picasa
24 nisanda mehmetle kahvaltıya ünyeye gitmeye karar verdik. 100. yılda kahvaltı ettik.
 
Posted by Picasa

buraya bakarken (eğer ünyede otursaydık bu evlerin solunda kalan evi tutacaktık) aklıma asistanlık yıllarımda ak ile 30 ağustosta 4 günlüğüne marmara adasına gitmemiz geldi. hakan abi, çiğdem ve eğlenceli 4 gün. ne harika insanlardı, ne güzel günlerdi. sanırım o günlerde blog yazmıyordum. bence bizim ilçenin çamlığındaki kahvaltı daha güzel. gerçekten yolu karadenizden geçen olursa buranın çamlığındaki kahvaltı muhteşem ve fiyatı da 12 tl. 1 kişilik kahvaltı 2 kişilik gibi. mehmetin işini hallettik. ben ünyede gezinmek isterken hastaneden telefon geldi. ünyede işimiz bitince at çiftliğine gidecektik ama hastaneye gitmek zorunda kaldım ve ayda yılda bir kez dışarı çıkmışken kısa kesmek zorunda kaldık. hastanede işim fazla uzun sürmedi.
pazar günü sadece yemek için dışarı çıktık, çamlığa gittik.
bu hafta sonu polarım bitti. bebek yerine başka şeyler diktim.
 
zühtü
 
Posted by Picasa
zuhal
 
Posted by Picasa
cengiz ve cevdet (bunları daha önce diktim. en sevdiklerimden biri cengiz, kırmızılı olan.)
 
Posted by Picasa
raci ve zühtü (racinin kollarını ve bacaklarını istanbulda ördüm. raci henüz bitmedi. tek kolu dikilecek.

Wednesday, April 21, 2010

hobim ve mutluluk

Uzun zamandır hobi hobi diyorum ama hobi yüzünden yazamıyorum. Muhammedin vefat etmeden önce diyarbakırda yaptığım lifleri ve yumurta şapkalarını servise götürdüm ve ablam dağıttı sonra ben tekrar lif örmeye başladım. Muhammede, ayşenura ve beyazıta birer tane örmüştüm ve hepsi çok mutlu olmuştu. Muhammed beratın lifini beğenince bir tane daha ördüm ona. Hastaneye götürmemişler, evde sadece 1 kez banyo yapabilmiş o lifle, ablam diyor ki 'teyzem de çok yumuşak yapmış, güzelmiş' demiş. Canım benim, bir tanem. Onların bu kadar çok mutlu olduğunu görünce ben sürekli lif örmeye başladım, renk renk. Çabuk sıkılan bir insanım, bir de maymun iştahlıyım. Farklı renklerde örmek hem de hemen biten bir iş yapmak hele de başka birisi için yapmak beni çok mutlu etti. Kayınvalidem arkadaşlarımın çocuklarına yaptığımı sanmış. İlk önceleri kimseye söylemedim, başaramam diye. Sonra bloglarda gezine gezine başka şeylere merak sardım. İlçe merkezine gidip polar aradım ama tek renk polar bulamadım. Ben de beyaz pazen aldım ve ilk işimi el işi yaptım.
 
Posted by Picasa
Pek güzel olmadı ama nihan bayıldı. Poposuna da ismini yazdım. Sonra beyazıta fil yaptım, mehmet adını tuna koydu.
 
Posted by Picasa
Yağızın bebeğinin de adını tunaya uyumlu olsun diye suna koymuşlar. Sonra samsuna gittik ve annemle çarşıya gittik. Terzi emine ve kardeşini de çağırdı annem bize yardımcı olsunlar diye. Bana çok güzel bir makine aldık. Muhteşem Bir şey iğneye ipi kendisi geçiriyor, yavaş, orta hızlı ve çok hızlı dikebiliyor. Çok hızlı dikmezsen fazla gürültülü değil. En güzeli de ayağını kullanmak zorunda değilsin. Düğmeye basıyorsun çalışıyor, düğmeye basıyorsun duruyor. Kullanımı çok kolay, mehmet bile bir kez denedi.
Buradan kalıbı çıkarttım ve bir müddet sonra değişiklik yaparak bissürü oyuncak yaptım.
 
 
Posted by Picasa
(adile ve nevin. adile'yi arabayla kaza yaptığım akşam yaptım. o günden hatıra)Her birini yapınca karşıya berjere koyup tüm akşam boyunca son yaptığım eserimi seyrettim. Bunları yapmak beni o kadar mutlu etti ki anlatamam.geçende hb ile konuştuk. ona hobimden ve bunları yapma aşkımdan bahsettim. sen de kayınvalidem gibisin bitirene kadar için rahat etmiyor halbuki hobi sadece dinlenmek için yavaş yavaş yapılır dedi. ben de gerçekten kayınvalidesi gibiyim bitirene kadar içim rahat etmiyor. bir an önce bitirip nasıl olduğunu görmek istiyorum. geceleri yarım kalan işi ve sonraki yapacağım işleri düşünmekten uyuyamıyorum.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
bu da sibel. sibeli mh vakasının olduğu akşam yaptım. o gencecik çocukla uğraşırken fakülteyle irtibata geçtiğimde görüştüğüm hocanın ismi. o günün anısına bebeğe onun ismini verdim. Bitirdiğimde mehmete gösterip isim koymasını istedim. O da bakıp her birine isim verdi. Bazen heyecanla daha yarımken hadi buna isim ver dedim. Olmaz tam bitsin, bir bakayım ondan sonra dedi. Bazen de kendim isim verdim. Öyle modern isimler değil, hepsi birbirinden eski isimler, ökkeşten anlaşılacağı üzere. En moderni tuna oldu.
alttaki resimde kamil,melek, hamit ve bora isimli filler. sefa her hafta temizliğe geldiğinde berjere gidip yeni yaptıklarıma bakıyordu. bu filleri yeni yapmıştım. mavi olana baktı ve kamil ismini okudu. herlade bunu yeğenine yaptın dedi. 'yoo, yeğenime yapmadım. onun ismi kamil' dedim. 'allah allah bazı insanların içindeki çocuk ölmüyor diyorlar, sen öylesin herhalde' dedi. güldüm tabii.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
bu da mert.
 
Posted by Picasa
buna isim vermeyi unutmuşuz. bu bebeğin önlüğündeki yapraklar benim yaptığım ilk aplike oldu. Hastanede sürekli nete girip birşeyler bakıyorum. Çok meraklıyım ama maalesef ki öyle çok da yaratıcı değilim.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Milletin yaptıklarına bakıp biraz kendimden birşeyler katıp yapıyorum. Bazı insanların yaptıkları karşısında Allahın onlara ne kadar harika bir yetenek verdiğini düşünüyorum.
oyuncaklara bir ara verip, nihana birşeyler yaptım. gittiği her yere kocaman bir kağıt poşeti sürüklüyordu. kırık dökük bissürü oyuncak, eski yeni kaç tane ev ayakkabısı varsa hepsini yanında taşıyordu. önce ayakkabıları için kese yapayım dedim sonra sırt çantası da yapayım dedim. sırt çantası ile ilgili nette gezinirken ümmühana ucuza aldırdığım penyeye aplike yapmaya karar verdim ve aşağıdakiler ortaya çıktı.
 
Posted by Picasa
kapıyı açınca bakın karşınıza kim çıkıyor?
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

hafta sonu bütün kardeşlerim bizdeydi. ablamlar annemlerle umreye gidip döndüler ve biz yanlarına gidemediğimiz için onlar geldi. ablam bayağı toparlamış gözüküyordu. çocuklardan gizli onlara bir odada yaptıklarımı gösterdim, bayıldılar. bunlardan başka yapımı için bayağı uğraştığım canavarlarım da var. onlar da sonraya kalsın.

istanbul gezisi

26 mart cuma akşamı mehmetle istanbula gittik. Uçakta istanbul üstünde uçarken ne kadar özlediğimi düşündüm. Havaalanından taksi ile eve gitmeyi planlarken mehmet abisini aradı ve kuzucuk ısrarla (bizi dışarda bayağı beklettikten sonra) gelip bizi aldı.
Cumartesi sabah 7 gibi zil sesi ile uyandık. Allah Allah sabah sabah bu da kim derken kuzucuk ve ailesinin olduğunu anladık. Meğer yenge hanım ile kuzucuk sınavda gözetmen olarak görev almışlar, çocukları getirmişler. Mehmet sinir oldu. Ben bunlara laf sokmadan duramam dedi ama istediği lafı desin üstlerine alınmadıktan ve yağ gibi üste çıktıktan sonra boşuna konuşmuş oluyorsun. Olan kayınvalideme oluyor. kahvaltı sonrası fatihte yürüyüşe çıktık. Mehmet annesine bizimle gelmesi için bayağı ısrar etti ama kayınvalidem biz romantik romantik yürürüz diye gelmedi. Fevzi paşanın bir başından diğer başına yürüdük ve sonra eminönüne gitmeye karar verdik.
 
Posted by Picasa

 
Posted by Picasa

her zamanki gibi galata köprüsünden önce indik ve biraz balık tutanları seyredip köprüyü yürüyerek geçtik. ne muhteşem bu şehir. buralar da benim en sevdiğim yerleri.
 
Daha önce eminönünü hiç o kadar kalabalık görmemiştim. Hele Yer altı geçidi tamamen insanla doluydu aklıma zamanında hacda meydana gelen tünel faciası geldi ve biraz korktum. caminin hemen arkasındaki valide turhan sultan (yeni camiyi yaptıran sultan) türbesini ziyaret ettik.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

sonra havuzlu hana bebe çeyiz sarayına gittik. Mehmet bir köşede otururken ben hızlı hızlı necla için bir şeyler aldım.
 
Posted by Picasa

Fazla vakit geçirip mehmeti kızdırmadan çıktım ve tekrar aşağı doğru yürümeye başladık. Önce yol üstündeki bir kumaşçıdan Birkaç kumaş aldım. Sonra mehmetin iç çamaşırlarını piyasaya göre daha ucuza aldığım mağazaya (rehber ticaret, yukardaki yapı krediden aşağı inerken solda küçük ada şeklinde bir yer kalıyor. Onun arasından aşağı doğru iniyorsunuz oralarda. adresi de saka çeşme sok no :29 sultanhamam imiş. Ucuz çamaşır dediysem, marka iç çamaşırı ama piyasadan ucuz) gittik. Mehmete bol çamaşır ve pijama takımı aldık. Bayağı büyük bir takı mağazasına girdik, sonradan fatihte pahalı bir mağazada 27 tl'ye satıldığını gördüğüm takıyı ben ayşenura 10 tl'ye aldım, çok şeker Bir şey. Görünce bayılacak. ablama kelebekli bir broş kendime de ne yapacağımı bilmediğim üzerinde bissürü taşlı küçük nesnenin sallandığı bir iğne aldım. Marpuççulara uğradık, boncuk, düğme vs aldım. Mehmet buradaki çeşidi ve hareketliliği görünce annesinin gelmediğine bayağı üzüldü. Bir daha gelirsek onu da getirelim burayı görsün dedi. Mehmet olmasa oradan daha neler alırdım, neler, çıkışım biraz zaman alırdı. Akşam kayınvalidem yemek yaptığı halde balık ekmek kokusuna dayanamadım ve mehmetle turşu suyu eşliğinde balık ekmek yedik. Ne muhteşem bir tat ve ortam. Her seferinde ümmühan ve ben ortaokuldayken babam ve annemin veli toplantısına gelip bizi eminönüne gezmeye götürmeleri ve balık ekmek yememiz aklıma geliyor. Annem de her zaman o balığın tadını unutamam diye söyler.
 
Posted by Picasa
burada da basamaklara oturup balık ekmek yiyenler görülüyor. ben istanbuldan ayrılmadan önce ya böyle basamak yoktu yada kimse oturmuyordu. ama insanları böyle kalabalık bir şekilde oturmuş balık ekmek yerken görmek hoşuma gitti.
Pazar günü kahvaltı sonrası nalanla konuşup buluşmaya karar verdik. Motorla eminönünden kadıköye geçtim.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

Kadıköye gitmeyeli seneler olmuştu, özlemişim. Nalan beni iskeleden aldı. Kardeşi esra da vardı. Önce gidip bağdat caddesinden aldığı daireyi gördük. Bayağı güzeldi.
 
Posted by Picasa
Birkaç yerde avize ve yatak baktıktan sonra kadıköye çiya'ya gittik. Buralara gelmeyeli ne kadar olmuş. Nalanla buradaki manavdan alışveriş yapardık. Bu sokakları çok severdim. Çiyada daha önce hep kebap yemiştim bu sefer yemeklere bakıp, isimlerini ve içlerindekileri öğrenip yemeklerimizi seçtik.
 
Posted by Picasa
Nalan taze sarımsakla yapılan bir yemek seçti, tadına baktım benimkinden daha güzeldi. Ben daha önce nerede adını duyduğumu hatırlamıyorum ama şevketi bostan ismini duyunca ben onu alayım dedim. Yenilebiliyor ama bayılmadım doğrusu. Ortaya aldığımız falafel ve bulgurdan yapılmış köfte sarımsaklı yoğurtla birlikte sunuluyordu ve her ikisi de çok güzeldi. Ekmekleri de karadeniz ekmekleri gibiydi, onu da sevdim. Nalanın kardeşi esra zahter çayını çok seviyormuş, yemek boyunca bardak bardak içti.
 
Posted by Picasa

Ben de bir bardak isteyip denedim, ona da bayılmadım. ama normal çayları çok güzeldi.
Çiya sonrası yağmur altında yürüyüdük ve Nalan 'buraya kadar geldim de balyana girmedim deme' dedi ve son anda balyana kahve içmeye girdik. Aslında methini çok duyduğum kup griye yemek istiyordum ama midemde yer kalmadığından sadece kahve içtim.
Balyandan sonra nalanlardan ayrılıp 30 dk motorda bekledikten sonra karşıya geçebildim.
 
Posted by Picasa

ne muhteşem bir şehir bayılıyorum bu şehre.
Mehmetler bayram beylerin yeni evine gitmişler ben eve gidene kadar onlar da dönmüşlerdi.
Pazartesi günü kahvaltı sonrası taksiye atlayıp şişliye gittim. İşim fazla sürmedi ve tekrar taksiye atlayıp geri döndüm.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Mehmet, annesi ve babası hep birlikte forumdaki akvaryuma gittik. Gayet güzeldi. En çok fatos ismindeki garip balıklar dikkatimizi çekti.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Bulundukları akvaryumun yüzeyinde kum vardı ve bunlar da aynı kum rengindeydi çok dikkatli bakınca ancak farkedilebiliyorlardı. Onları bayağı seyrettik.
 
Posted by Picasa
Yılana benzer garip balıklar vardı sanırım isimleri müren, onlara ne korkunçlar diyerek baktım. Tünelden geçerken mehmetin köpekbalıkları ile resmini çekmeye çalıştım.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Babam herşeyi çabuk tüketen, çabuk sıkılan biri. Akvaryumu merak edip bizimle geldi ama kısa sürede sıkıldığını belli etmeye başladı. Çalışanlarla konuşup akvaryumun kimlerin olduğunu, kimin işlettiğini vs öğrendi. Mehmet de biraz kızdı 'baba, işletmesini n'apacaksın, balıklarla ilgilensene' dedi.
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
 
Posted by Picasa
Son turumuz bu yüzden biraz hızlı oldu. Bu arada içeri giriş ücreti hiç de az değil ama pahalı olduğu için içerde fazla insan olmadığı için rahat rahat geziliyor.
 
Posted by Picasa
sanırım bu da aslan balığı idi. aynısından dubai akvaryumunda da gördük.
 

Posted by Picasa
 
Posted by Picasa

Akvaryum sonrası güya forumu gezecektik ve alışveriş yapacaktım ama tabii ki gezemedim. Yemek yedik. Çiçek ızgaranın önünden geçerken aklıma nişantaşındaki çiçek ızgara geldi. Oraya her gittiğimizde ağlardım. Aslında yine öyle bir gün, tam çiçek ızgaralık.
Yemek sonrası ikeaya gittik hızlı bir tur attık. Kumaş bölümünden 3 tane kumaş aldım, alışveriş çantası yapmayı düşünüyorum.