Tuesday, March 16, 2010

trabzonun devamı ve kar

Sanki yazmayalı bir asır oluyor. Muhammedi kaybettikten sonra kayınvalidemi trabzona gezmeye götürdük, dünüşümüz maceralıydı. Güya yazmaya başlamıştım ama ne aşamada hatırlamıyorum bile. Sonra kar yağdı ve işe yürüyerek gidip geldim. Kayınvalidem gitmeden arabaşı çorbası yapmasını öğretti. Ben aklımda kolay kolay tutamayacağım için tarifini yazdım. Annemlere yapmak istiyorum ama onu yemek için karlı hava olması gerekiyormuş. (geçen hafta yani mart başında ilk defa tek başıma arabaşı yaptım ve harika oldu)

Bu ara sık samsuna gidip geldik. Her iki gidişimizde de ablamlarla her gün görüştük. İlk gittiğimizde pazar sabahı madoya kahvaltıya gittik. Ablamın evden ilk çıkışı oldu. Biz gittikten sonra eşine nereden çıkardın bu kahvaltı işini demiş ama sonra bize söyledikleri için vazgeçememişler. İyi ki de vazgeçmemişler. O gün sık sık muhammedden bahsettik. Dışarda kahvaltı etmeyi, yemek yemeyi çok severdi. Yanımızda olsa ne mutlu olurdu. Sahilde yürürken eminim annesi ile arama sokulurdu. Kahvaltı sonrası alışveriş merkezine kadar yürüdük, sohbet ettik. Biraz alışveriş merkezinde gezinip ayrıldık, evimize döndük. O hafta sonu, muhammedin gidişinden sonraki gün ablamın farkettiği çatlayan dişimi yeniden yaptırdım. Doktor dişini fazla sıkmışsın dedi. Dişim fena olmadı, daha öncekini nalanla birlikte yaptırmıştık.
Kayınvalidem varken spora ara vermek zorunda kaldım. Zaten kar da vardı ve muhammedi yeni kaybetmiştik, canım Hiçbir şey istemiyordu.
Kayınvalidem burdayken sürekli lif örüyordum. O da niye bunlarla uğraşıyorsun, dinlensene diyordu. Sanırım o kadar lifi arkadaşlarımın çocuklarına yaptığımı sanmış, halbuki ben onları hastanedeki çocuklara yapıyordum. Kendi yeğenlerime ayrı ayrı lif yaptığımda çok mutlu olmuşlardı. Belki onlar da sevinir diye düşünmüştüm. Sonrasında nette o kadar gezindim ki başka bir şeye merak sardım. Bundan sonra bahsedeceğim.

Trabzondan çok kısaca bahsedeyim, atatürkün köşküne gittik.
 
Posted by Picasa

 
Posted by Picasa
bu porselenlere bayıldım. zaten ünlü bir markanın porselenleri galiba. Annem çok beğendi, kim beğenmez ki?
 
Posted by Picasa
bu daha önce de resmini koyduğum yatak odasındaki dolap.
 

bu da yatak odası ile banyo arasında olan odadaki lavabo.
 
Posted by Picasa
ve bu da çok beğendiğim küveti ve dinlenme koltuğuyla banyo.
 
Posted by Picasa
bu da köşkün girişindeki bilardo masası ve avize, ne harika. Sonra yan taraftaki mağaza gibi bir yere girdik bana gümüş hasır bilezik bakmak için. Fiyatlar hiç mantıklı gelmedi. Mardinden aldığım bileziğin fiyatını sorup o şekilde karşılaştırma yaptım. Zaten nette beğendiğim hasırdan da yoktu.
 
Posted by Picasa
Bir sonraki gitmeye İnşallah yerini bulup alacağım.
Trabzonun geri kalanında alışveriş yaptık. Zaten o niyetle gitmiştik. Ama ilk akşam benim yerime hep mehmete aldık. Pazar günü sümelaya çıkmayı denedik. Tv'de hep kardan bahsediyordu ve biz yine de denedik. Ama milli parkın girişine 500 metre kala bir virajı döndük ve lapa lapa yağan karla karşılaştık.
 
Posted by Picasa
Mehmet nasıl döneceğini şaşırdı. Aşağı inip coşanderede balık yedik sonra yine alışveriş. Kredi kartımı kaybettiğim ve yenisinin de şifresini üşengeçliğimden almadığım için mehmetin kredi kartının limiti de arabaların sigortaları yüzünden bayağı dolduğu için mağazada kasada onun kartıyla Birkaç deneme sonrası 2 ürün yerine birini bırakıp diğerinin de yarısını nakit diğer yarısını kartla ödeyip çıktım. Bu da başıma geldi yani.
Yolda çoğunlukla yağmur Ya da sulu kar şeklinde yağış devam etti ama tünele gelince , daha doğrusu tünelden çıkınca birden yerlerin kar tutmuş olduğunu gördük. Polis bize megafonla yavaş yavaş diye bağırdı. Biz de 50 Ya da 60' la gidiyorduk. Tabii daha da yavaşladık ve biraz da korktuk. İşte o günden sonraki Birkaç gün her yer kar olduğu için işe minibüsle gidip geldik.
 
Posted by Picasa
arabam karlar altında. mehmetle birbirimize kar atarak yola kadar yürüdük. yolun ortasında yapılan kardan adamla resim çekindik.
 
Posted by Picasa
dolmuşa binmeden önce.
 
Posted by Picasa
bu da karlar altındaki hastanemiz.

Muhammedin kırkında bulunamadım. Bayağı kalabalık olmuş. Keşkek yapmışlar.

Spora bir müddet ara vermişken tekrar başladım. Son günlerde ip atlıyorum. İlk başta en fazla 10 tane atlarken şimdi aralıksız 100 tane atlıyabiliyorum ve dün 1500 tane atladım (3. günümde). İlk zaten 100 tane ancak atlamışımdır. Ama ertesi günü benim için çok kötü oldu hatta tüm geçen haftam. Topallayarak yürüdüm. Bacağımda acayip bir ağrı oluşturdu ama şimdi sadece dünkü sporun hafif etkisini hissediyorum. Yarın tekrar var. spora gidiyorum ama hiç zayıflama yok çünkü hominigırtlak yiyorum. Ama spordan sonra iyi Bir şey yaptığım için kendimi mutlu hissediyorum.
Hafta sonu samsundaydık. Cumartesi otobüse binip samsuna geldik ve arabamı tamirden aldık. Sol kapılar değişmiş. Arabama daha önce bir isim vememiştim ama tamirden sonra arabama binince 'yaralım benim, gazim benim' demeye başladım. İçi hala bally kokuyor, mehmet balici olmazsak iyidir diyor. Arabayı aldıktan sonra yeni açılan yapı markete gittik. Kapalı otoparkı yoktu ve park yeri arayan bissürü araba vardı. Şöyle bir gezindik, kasada kuyruk olduğu için Hiçbir şey almaya niyetlenmedik. Sonrasında çok acıktığımız için pizza yemeye gittik. Hava acayip soğuktu ve biz de fazla kalın giyinmediğimiz için bayağı üşüdük. Pizza sonrası madya gidip çay ve salep içtik. Sonra ablamlara gittik. Ümmühan da oradaydı. Hemen çantadan nihan için yaptığım şeyleri çıkardım. Herkes bayıldı. Zaten cuma yerine cumartesi samsuna gelmemizin sebebi çantayı bitirmek içindi. Yaptıklarıma baktıkça 'yaa ben ne süperim' deyip duruyorum.
Pazar tüm gün yağmurluydu ve evde geçirdik. Mehmet biraz beni eve hapsettin dedi ama böyle havada da insanın canı dışarı çıkmak istemiyor napayım. Ablamı bir gün önce muhammedin servisinde konuşan çocuklardan biri aramıştı ve serviste yattıklarını söylemişti. Gece ve pazar sabah içimden hep birşeyler yapıp ziyaretlerine gitmek geldi. Anneme açtım ve hadi gidelim dedi. İyi ki de demişim, eğer gitmeseydim hep içimde kalacaktı. Hemen kek yaptım. Mehmete söyleyip annemle yola çıktık. En yakındaki bime gidip 5 karton yumurta, 5 margarin, peçete, meyve suyu, iç çamaşırı, çorap, bissürü çikolata, bisküvi, kraker aldık.
Hastanenin asansörüne binince kendimizi çok garip hissettik, muhammed aklımıza geldi. Ablama söyleyişim, asansörün önünde elimizden kurtulmak için uğraşması...
serviste yılmazın annesini bulamadık, kafeteryaya inmiş. Diğer çocuğun annesini buldum. Tanımadım sizi dedi. Muhammedin teyzesiyim dedim ve ağlamaya başladım. Bana sarıldı. Yılmazın odasına girdim, ona muhammedin teyzesi olduğumu söyleyemedim. Çünkü kendisi muhammedin vefat ettiğini anlamış. Yılmaz gs'liymiş ve sürekli muhammedi odasına girip kızdıryormuş. Çok iyi görünüyordu. Yılmaz sık sık eve gidip geliyormuş. Ablam bir gün muhammede ' aa muhammed yılmaz gelmiş' demiş. Muhammed de ' gelirse gelsin bana ne, o sürekli eve gidip geliyor, ben hiç gidemiyorum' demiş. Ablam o günden sonra yılmazdan hiç bahsetmedim dedi.
Millete aldıklarımızı dağıttık. Yumurta ve margarinleri mutfaktaki çekmeceye koyduk. Herkes alsın diye söyledik. Annem o arada gidip muhammedin son dönemde yattığı 222 numaralı odaya bakmaya gitmiş. Servisten çıkarken ket odasına gözüm takıldı. Muhammedin bağdaş kurmuş oturur hali gözümün önüne geldi. Son 2 gidişimde de o odadaydı ve annneee Ya da teyzeee diye bağırıyordu. Annemle ağlayarak sanki onu geride bırakarak çıktık. Canım benim, güzelim. Annem diğer çocuklar odadan çıkıp gezinirken muhammed odasından hiç çıkmazdı, herhalde o halini insanlara göstermek istemiyordu, gurur yapıyordu diyor. En iyi halinde dahi odasından çıkmazdı.
Öyle garip ki insan inanamıyor. Nasıl olur diyor. Sanki hala hayatta. Benim güzel yeğenim, benim canım. özlüyoruz seni, ağlıyoruz seni hatırladıkça. Geceleri sen düşünmeden edemiyorum.
pazar akşamı ablam aradı ve naptınız? muhammedi de gördünüz mü? onu buldunuz mu? dedi. ilk siz servise gitme cesaretini gösterdiniz dedi. ablam hastaneyi görmemek ve muhammedle sağlıklı son günlerini annmelerde geçirdikleri için annmelere gelmiyor. evde birşey ararken baktım ki her yerde her çekmecede onların eşyaları, kıyafetleri. benim bekarken akldığım orta odanın çekmecesinde muhammedin yeni daha hiç kullanmadığı güneş gözlüğü ve eski güneş gözlüğü, askıda gömlekleri, çekmecelerde ilaçları.... bakarken de yazarken de ağlıyorum.
 
Posted by Picasa
(bu kasket ona ben almıştım. accessorius'ta görüp çok beğenmiştim. ona küçük geleceğini bildiğim halde almıştım. çok kısa süre kullanabildi. ablam muhammedin eşyalarından birşey al deyince ben de çocukluk kazağıyla onu aldım.)
ablam kaşındaki izi çok dert ediyordu ve beni suçluyordu diye anlatmıştı. sanırım ablam küçükken kafasına yanlışlıkla çay tepsisi ile vurmuş ve dikiş attırmışlardı. bir de sağ tarafındaki port izini. ablam olsun niye canını sıkıyorsun, sen büyüdükçe o leke küçülecek hatta kaybolacak, eğer kaybolmazsa estetik yaptırırız demiş de rahatlamış. ahh benim güzelim şimdi İnşallah en güzel yerlerdesindir.

 
Posted by Picasa

(bizim nikahtan önce 2006 17 haziran)
geçtiğimiz haftalarda muhammedin mezar taşına adı yazdırılacakmış, babası iyice tembihlemiş ki üstüne birşey gelmesin ,üstüne poşet birşeyler örtün diye. utanmaz adamlar bizim yavrumuzun bş kısmına basmışlar. içimiz gitti.

 
Posted by Picasa

 
Posted by Picasa

ablam da ben de bayağı ağladık. annem o gece hiç uyuyamamış. ablam o gece rüyasında muhammedi görmüş, çok iyiydi diyor. sanırım üzülmemem için kendisini gösterdi diyor.
Allah kimseye göstermesin gerçekten çok acı.

Tuesday, March 02, 2010

kaza ve MH

dediğim gibi bir asır geçmiş gibi. canım yazmak da istemiyor. kendime yeni bir hobi buldum. çok çabuk sıkılan bir insanım inşallah bundan çok çabuk sıkılmam, misyonumu tamamlarım.
bugün bu uzun araya son vermek için hastaneye laptopu götürdüm ve öğlende yemek sonrası çayımı içerken yazmaya başlamıştım ki içerden çağırdılar. gittim ve gördüm ki çoğu anestezi uzmanının hayatı boyunca göremeyebileceği bir vaka ile karşı karşıyayım, MH. hayatı tehdit eden, çoğunlukla ölümcül seyreden bir olay. 1/50000 oranında görülüyor. önce ihtimal vermedim ama bir taraftan da içim içimi yiyor ve bir taraftan da ona yönelik tedbirleri alıyorum. sonrasında hastanın ritminde oynamalar başlayınca ve birden 120 gibi bir değerden birden 30'a düşünce ve ben 30'daki ilk atımı göerene kadar devam eden düz çizgide sanki ömrümden ömür gitti. ilk atımı gördüğümde bir taraftan ilaç yaptırırken diğer taraftan Allaha şükrettim. çok kötü bir gün geçirdim, hastayı en yakın fakülteye gönderdik ama akşam aradığımda durumunun kötü olduğunu öğrendim. İnşallah iyileşir diye dua ediyorum.
sabah hastaneye geldiğimde herkes geçmiş olsun diyordu ama asıl geçmiş olsun dennilecek olay buydu. dün hastaneden çıktım, spora gidiyordum ki kaza yaptım. köylerde kullanılan eski jiplerden biri gelip yandan arabama boylu boyunca sürttü ve arabamın sol tarafını haşat etti. hastanenin aşağısında tam da kahvehanenin önünde olduğu için tüm kahvehane insanı dışarı çıktı. hastaneden çıkan tüm personel geçerken yavaşlayıp geçmiş olsun dedi. ilk başta içim cız etti, caanım arabam gitti diye. ama sonra ne yapalım cana gelmesin dedim. akşam da fazla sıkıntılı değildim. ama bugün iki gün üstüste olduğu için canım sıkkın. herkes nazar değdi diyor. çoğunluk arabaya derken, mehmet sana nazar değdi diyor. hayırlısı artık, mehmetin dediği gibi bu ara fazla dikkat çekmezsem sanırım daha iyi olur.