Monday, September 28, 2009

2009 ramazan

en son ramazandan önceki hafta yazmıştım ama word'de sorun olduğu için copy yapamamıştım. hala da yapamıyorum. kadir gecesinde yazayım dedim olmadı, bayram dedim hiç olmadı. bayram sonrası yazıyorum ama ramazandan bahsetmeden geçemeyeceğim.
ramazan benim için çok kolay geçmedi. açlığa bir türlü alışamadım. ayın sonunda 3 kilo verdim ama bayramda 2 kiloyu tekrar aldım. resimde ramazanın ilk hafta sonunda mehmet ve kendim için hazırladığım sofra görülüyor.
 
Posted by Picasa
bakır sahanı ayşe abla vermişti. tuzlukları biz ortaokuldayken babam singapurdan getirmişti. kısırı koyduğum tabağı taksimde asistanken istiklaldeki vakkodaki indirimden almıştım.
mehmetle nöbet izinlerimizi kullanıp 3 günlüğüne samsuna gittik. annemler her zamanki gibi köydelerdi. sahuru ve iftarı ablam hazırladı. sahura ayşenuru ve beratı zorla kaldırıyorduk. eğer sahurda börek yada farklı bir yiyecek varsa muhammed de sahura kalkıyordu. biz ordayken bir kez oruç tuttu ama gün boyunca çok susadım deyip durdu. ayşenurun dediğine göre su içmiş, ama muhammed inkar etti. babası da hayır içmedi deyip onu destekledi. doğrusu neydi bilmiyorum. ama muhammed demişken şunu da söylüyeyim muhammed bu hafta okula başladı bu sebeple evdeki herkes çok heyecanlı. ablam ilk gün heyecandan muhammedin uyuyamadığını söyledi. ablam kendisinden bu kadar uzun süreli ayrı kalmadığı için gün içinde çok merak ettiğini bu sebeple bazen ümmühanı aradığını ve ona muhammedi sorduğunu anlattı.
o hafta sonu bir akşam kuzenlerde iftar açtık. tüm akrabaları orda gördüm. aslında sadece ramazanda bir hafta sonunu samsunda geçiririz diye d,üşünüyorduk ama herşey her zaman planlandığı gibi olmuyor.
sanırım bir hafta her akşamı fasülye ve domatesi kesip, pişirerek kış için dondurucuya atmak için hazırladım. her gece yorgun bir şekilde yattım. pazardan aldığımız fasülyeler yetmiyormuş gibi önce sefa sonra da mehmetin hastası fasülye getirdi. sefanın getirdiklerini hazırladım ama hastanın getirdiklerini hazırlamaya fırsat olmadan onları toplayıp annemlere götürdüm. sanırım tüm kışı fasülye yemekle geçireceğiz.
normalde icap olayı yüzünden cep telefonuyla yapışık gibi yaşıyoruz ama nasıl olduysa bir gece nasıl olsa icapçı değilim diye düşünerek telefonu yatak odasında bıraktım, mehmetin de telefonu kapalıydı. sahuru yaptık, yatarken telefonumu sabah kalkacağım saate kuracaktım ki telefonumda cevapsız 3 arama olduğunu gördüm. 1 saat önce 2 kere babam, 1 kere de annem aramış. hemen kalkıp annemi aradım ama o birkaç dakika o kadar korktum ki anlatamam. telefona acaba hangisi çıkacak? acaba ne oldu? hastalar mı, hayattalar mı? annem açtı, o konuşana kadar sanki ömrümden ömür gitti. sonunda giresunda hastanede olduklarını öğrendim. babam teravih sırasında çok ağrısı olunca ve boıl miktarda kusunca arabayla köyden ilçeye acile gitmişler. ordan da gece ambulansla giresuna göndermişler (uçurumlarla dolu bayağı kötü bir yol), mide kanaması ve böbrekte taş nedeniyle. gece sıkıntıdan hiç uyuyamadım. mehmete de hastaneye gitmeyi teklif edemedim çünkü sağanak şeklinde yağmur yağıyordu. bu bölgede böyle yağmurlarda sel olabiliyor.
kendim için hızlı bir şekilde valiz hazırlayıp mehmetle giresuna doğru yola çıktık. vardığımızda annem ve babam acilin önünde, babam pijamalı her ikisi de yorgun bizi bekliyorlardı. babamı önce kendi hastanemden bir doktora gösterdim, babam çok ağrısı olduğu için ona ağrı kesici yaptım. mehmeti eve bıraktık ve yola çıktık. mehmetin hastanesinde durup tomografi çektirdik. samsuna vardığımızda babam berbere traş olmaya gitti. berberin koltuğunda iyice gevşemiş ve bayağı uyumuş. biz annemle çarşıya gidip babama pijama vs aldık. sonra da babamın daha önce ameliyat olduğu doktoruna gittik. adam ertesi gün hastaneye yatıracağını söyledi. akşam bütün kardeşler evdeydi. babam sadece bir kase çorba içip uyuya kaldı. sonra gece ağrılar içinde uyandı. serum takıp ağrı kesici yaptım. geceyi rahat geçirdi. sabah erkenden kalktım ve babamla hastaneye gittik. hastalar hastaneye geldiklerinde Allah düşürmesin ama yokluğunu da göstermesin derler, haklılarmış. haklı olduklarını biliyordum ama bir kez daha hak verdim. yatışı yapana kadar bayağı yoruldum. babam hafta sonunu annemle birlikte hastanede geçirdi. araya hafta sonunun girmesi kötü oldu. perşembe gecesinden sonra hiç ağrısı olmadı. o hafta sonu tüm kardeşler hep birlikte dışarda iftar açtık (annemin fırçası işe yaradı). pazartesi günü geri döndük. hafta içi ameliyathanede taşı alnıcaktı ama kadir gecesinde kimin duası kabul olduysa ameliyathaneye girip filmde taşın düştüğü anlaşılıp geri çıktı. sonra da taburcu ettiler. şimdi arabayı almaya yine köye gittiler. kar yağıyormuş ve onlar da soba başında keyfini çıkarıyorlarmış, ayın 10'una kadar geri dönecekler çünkü 10'unda yeni mağazanın açılışı var.
bayrama gelince önce yozgata sonra da konyaya gittik. onlar daha sonra.

Saturday, September 05, 2009

bim ve geri dönüşüm saçmalığı

uzun zaman önce birşeyler yazdım ama yeni bil.da word kilitlendi ve yazdıklarıma hiç müdahale edemediğimden buraya da koyamıyorum.
bir senedir yaşadığımız bu ilçede geri dönüşüm diye birşey yok. onu bırakın ilçenin çöpü tam hastanenin karşısında, yazları çok sıcak olduğu günlerde camları açtığımızda arada mesafe olmasına rağmen buram buram çöp kokuları geliyor. daha yeni akılları başlarına gelmiş de çöpü taşıyacaklarmış ve geri dönüşüm için de gerekli şeyleri yapacaklarmış. ben onları beklemeden 1 yıldır her hafta ne kadar kağıt ve pet şişe, soda şişesi varsa topluyordum ve hafta sonları yaptığımız market alışverişlerinde mehmet ne kadar laf etse de kocaman poşeti bagjdan çıkarıp bim'in kasadan sonraki paketlemede kullanılan masaların altındaki plastik kovaların (bunların üzerinde kağıt,plastik,cam yazıyor)yanına bırakıyordum. oraya bu plastik kapları bırakıp üzerine de o yazıları yazınca insan ne düşünür? herhalde bunları toplayıp sonra istanbula yada başka bir yere geri dönüşüm için gönderiyorlar, en azından ben böyle düşündüm. tam 1 yıl boyunca o maddelerin evde kokmalarına ve yer kaplamalarına, mehmetin benimle dalga geçmelerine aldırış etmeden doğa için ben de birşeyler yapayım diye tüm atıkları istikrarlı bir şekilde biriktirdim. ve 1 sene boyunca o markete götürüp bıraktım. bir seferinde ben bıraktım, markette alışveriş yaptıktan sonra bir baktım kocaman poşeti dışarı atmışlar. gidip kızdım ve kasadaki kız yeni başladığını kimin çıkardığını bilmediğini söyledi. aradan bir kaç ay geçti ve bir gün çalışanlardan biri 'abla bunları siz mi getiriyordunuz? ben arkadaşlara söyledim ama size söylemediler galiba, bunları belediye almıyor.' ben de herhalde belediye almıyor, bunu biliyorum. zaten alsalar ben buraya ne diye taşıyayım iş yerime, hastaneye götürürüm dedim. o da 'abla biz o kovaları koymak zorundayız ama onları bir yere göndermiyoruz, siz onları bir daha getirmeyin.'
artık önüme geleni içim kan ağlayarak ve mehmetin gülmeleri eşliğinde çöpe atıyorum. sakladığım 3 tane pili de (bimde bunları da toluyorlar ama onları da çöpe mi atıyorlar bilmiyorum.) bim'e bissürü laf sayarak çöpe attım.
önceden geri dönüşüm yüzünden muhakkak market alışverişinde önce bim'e uğrardım. şimdi çoğunlukla orayı es geçiyoruz. bime gitmek için fazla bir nedenim kalmadı.