Thursday, February 19, 2009

perşembe günü sabah islam beyi arayıp işe geç gideceğimi söyledim, çünkü ayakkabılık gelecekti. mehmet belki ben de gelirim diyerek gitti. evi toparladım. akşam yaptığım keki çayla ikram ederim diye çay demledim. ayakkabılık geldi ama arifin işi varmış yukarı çıkmadı. ben de adamlar çalışırken onlara çay ikram ettim. monte ettikten sonra gittiler.
 
Posted by Picasa
ben de hemen hastaneye gittim. akşam hafta sonu için annemlere gidecektik. ama daha hiç bir şey hazırlamamıştım. bu yüzden de canım akşamdan gitmeyi hiç istemiyordu. cuma günü kahvaltı sonrası gideriz diye düşünüyordum. annemle telefonda konuştuk. halamlar onlara kalmaya geleceklermiş (köyden). o zaman biz gelmeyelim dedim. akşam mehmete söyledim. ben zaten gitmeyeceğimizi biliyordum dedi. benim tanıdığım karım ayakkabılığını yerleştirmeden hiç bir yere gitmez dedi. evet haklıydı.
 
Posted by Picasa
akşam yemek ve çay sonrası aşk-ı memnu reklam aralarında ayakkabılığı sildim. mehmet raflara koyacağımız ruloları kesti, yerleştirdik. ayakkabıları yerleştirdim.
 
Posted by Picasa
aslında bütün ayakkabılarımı kutularından çıkarıp raflarda görmek istiyordum ama olmadı.
 
Posted by Picasa
çünkü yer kalmadı. kutuları düz bile koyamadım, yan koymak zorunda kaldım. sadece kışlık ayakkabılar ve çizmelerimi raflara koydum, bir de kendi evimizde giydiğim ayakkabılarımı.
 
Posted by Picasa

bu da ayakkabılığın karşısındaki thonetim.
 
Posted by Picasa
üzerindeki de alopaşalı imzalı seramik nazarlığım (taaa ünideyken almıştım. koleksiyonun devamı da tv'nin yanında)
 
Posted by Picasa
cuma günü geç kalktık. öğleden sonra mehmetle arabayla perşembe tarafına gitmeye karar verdik. önceki gün yaptığım keki paketledim. termosa sıcak su koydum. paket kapuçino ve hazır çorba, sofra bezi, banyodaki saatli (hatta birlikte erciyeste çekindiğimiz bir resmimiz de var) radyomuzu da aldım. hepsini taylanddan aldığım renkli sepetin içine koydum. benim arabamla yola çıktık. yolda çok güzel yerler gördük. hele beyaz plaj diye bir yer vardı ki gerçekten kumlar beyazdı. yola çıkarken 'uzun saçlının yerinde' çay içmeyi planlayarak çıkmıştık ama yeri tam bilmediğimiz için kaçırdık. o beyaz plajı da. sonunda küçük bir deniz fenerinde durduk.
 
Posted by Picasa
biraz manzara seyrettik ve yola devam ettik. perşembede sahilde durduk,
 
Posted by Picasa
sepeti çıkarttım ama o kadar rüzgar vardı ki orduya kadar gitmeye karar verdik. orduda sahilde durduk.
 
Posted by Picasa
bir ağacın önüne örtümüzü serdik.üstüne oturduk.
 
Posted by Picasa
(resimdeki ağaç) radyomuzu açtık. kekimizi yedik. ben çorba içtim mehmet kapuçino içti. fazla oturmadan kalkıp sepeti arabaya bırakıp kumsalda yürüdük, hava kararmadan evde olmak için fazla uzatmadık.
 
Posted by Picasa

 
Posted by Picasa
cumartesi akşama kadar evdeydik akşama doğru mehmetin biraz da ısrarıyla yürüyüşe çıktık. dolunayda deniz kabuğu topladık. akşam başka neler yaptık pek haırlamıyorum. bildiğim şey o gün sevgililer günüydü ve önceki yıl aldığımız karardan dolayı birbirimize hediye almadık. bu kararı verirken fikir mehmetten değil benden çıkmıştı. çünkü hediye almak, seçmek çok zor geliyordu. bir de herkesin kutladığı bir gün benim için özel olamaz.
o gün bir de zeynep'in doğum günüydü. arayıp kutladım. nice mutlu yıllara!
pazar günü mehmetin deyimiyle evde pinekleyerek geçti. bana göre ise ev işi ile. sefa olmadığından evi toparla, yemek yap ve canı gönülden yapmak istediğin dikiş için vakit bul. hava kararmak üzereyken mehmet depodan dikiş makinemi çıkarttı. dikmeyi istediğim iki çantam vardı. biri bordo kapitone umre için. diğeri kot kumaş, ayakkabı çantası olacak. misafirliğe giderken yanımda taşımak için. bütün gün sinirli sinirli iş yaptım ve dikiş vakti gelince önce kapitone kumaştan sap için kumaş kalmadığını gördüm. kotu elime aldım, bu sefer de makine bozuldu. nette baktım benim makine 1960' larda üretilmiş. annemlere gittiğimizde makineyi tekrar bakıma götüreceğiz. olmazsa belki de yeni bir tane alırım. o gün güya kuru patlıcan dolması yapacaktım ama ona vakit kalmadı. bu üç günü evde geçirmek bize gerçekten iyi geldi ama maalesef bizim başhekim nöbet izinlerini sonradan kullanmayı yasakladı bakalım bu fırsat tekrar ne zaman ele geçer?
bu hafta bir iş teklifi aldım. buradaki özel hastaneden. part time çalışmam için. o akşam bayağı bir şaşırdım ama sonra kafamı toparladım ve bugün hayır cevabını verdim. ben o kadar dayanıklı biri değilim ki iş çıkışı gidip başka yerde çalışayım, cumartesileri tatil yapmayayım. öyle bir şey yapsam akşam eve gelince yatıp sabah direkt işe giderim ve bir de acayip sinirli olurum.
başka neler yazacaktım diye düşünürken son okuduğum kitaplar geldi aklıma. cuma akşamı ayşe kulin'in kitabı umut'u okudum kaldığım yerden. 1-2 gündür kitap elimdeydi. gece yatma vakti oldu ama ben bir türlü kitabı elimden bırakamadım ve saat 4'e kadar okuyup bitirdim. bence çok güzel bir kitap. ayşe kulin kitabın başında soy ağacını vermesine rağmen yani kimin kiminle evleneceği belli olmasına rağmen büyük bir merakla okudum. sonunda aramla sebahatin nasıl evlendiklerini öğrenmek isterken onlarla ilgili hiç bir yazılmamış. bu beni hayal kırıklığına uğrattı. son günlerde nestle'nin reklamlarında eski zamanlardaki okul önlüklerinden giymiş bir kız ve bir oğlan var ve ben onları her gördüğümde aklıma o kitap ve sebahatle aram geliyor. bu kitap bayramda okuduğum veda adlı kitabın devamı. bu kitaptan bir de 'cami duvarına işemek' isimli deyimi öğrendim. hem de çok güzel bir örnekle.
umut'tan önce aytmatov'un elveda gülsarı'sını okudum. gülsarı bir at. o kitapta hoşuma giden bir yer vardı. daha sonra unutmamak için de buraya yazıyorum. 'Ama dikkat et, dile düşürme, nazar değmesin! kimselere bir şey söyleme. güzel yorga güzel kız gbidir, elde etmek için peşine düşenler çok olur. bilirsin, bir kız iyi bir ere düştüğü zaman daha da güzelleşir, gözleri yaldır yaldır parlar, gül gibi olur. ama kötü birine düşerse solar gider, çöp gibi kalır. baktıkça yüreğin sızlar.. atın iyisi de öyle olur. bakmasını bilmezsen onu mahvedersin, olduğu yere düşüp kalır!'
bu paragrafı okumadan bir gün önce teknisyenlerden biri eşinin ailesinden çektiklerini anlatmıştı. eşi ile daha fazla birlikte olamamış ve ayrılmışlar. zamanında onu herkes dallas dizisindeki lucy'ye benzetirmiş. bu paragraf bana hemen onu düşündürdü. güzel bir kitaptı.
şimdi ise elimde aynı yazarın gün olur asra bedel isimli kitabı var. onu da büyük bir merakla okuyorum. o kitapta da 'en işe yaramaz ama hayatta olan bir baba, en ünlü ama ölmüş bir babadan bin kere daha iyidir.' sözü hoşuma gitti.
sanırım, bugünlük bu kadar yeter.

Wednesday, February 11, 2009

yeşil pasaport

bugün hastanede fazla çalıştığım söylenemez. islam bey geldiğinden bei vaka sayısı azaldı ve olanlar da problemsiz. sabah geç kaldığım için imza kalkmıştı. içeri girip (amelyathane) şöyle bir bakınıp odaya geçtim. kahvaltı etmeden boş boş çay içtim ardından da türk kahvesi. öğleden sonra için izin almak için başhekimi arayıp durdum. sonunda ben öçle yemeği yerken gelmiş. gidip izin aldım. erkenden eve geldim ama bu sefer de mehmet geç geldi. evden şehire gitmek üzere yola çıktık. il sağlık müdürlüğünü bulmak için bayağı dolaştık. sonunda bulduk ve zorla arabayı park ettikten sonra içeri girip işlemleri yaptık. sonra emniyete gittik. pasaport için başvuruda bulunduk. ikimizin de parmak izini aldılar. 4 tane resim istediler, daha önce il sağlık müdürlüğünde verdiğimiz resmin aynısı olma koşulu vardı ama bende sadece o resimden 3 tane kalmıştı. başka resim vereyim dedim ama kabul etmediler. bu arada bol bol Rabbiyessir (" Rabbi yessir velâ tuassir Rabbi temmim bi'l-hayr" "Rabbim! kolaylaştır zorlaştırma, Rabbim hayırla sonuçlandır") okudum. sonuçta memur kolaylık gösterdi ve benim boynu büküklüğüme de üzüldü herhalde 3 tane olan resmi ver dedi. sonra da total 180 tl istedi. iki cüzdan bedeli imiş. yarın öğleden sonra gelip alın dedi. dışarı çıktık ve sonra mehmet geri döndü. ilçeden geldiğimizi söyledi ve bugün yetişip yetişemeyeceğini sordu. saat 16:45'te gelip bakın demiş. migrosta biraz oyalandık. ne biçim yer orası ya, yemek yiyecek yer zor bulduk. sonuçta ben yengen yedim. saat geldiğinde gittik ve ben dışarda bekledim çünkü içerde bissürü işçi olarak yurt dışına gidecek genç adam bekleşip duruyordu. mehmet bayağı bekledikten sonra yine memurun iyi niyetiyle pasaportları alıp geldi. bu mehmetin ilk pasaportu, benimse ilk yeşil pasaportum. beklerken sürekli içimden benim meslek bçlümüne ne yazacaklar diye düşünüyordum çünkü derecem fazla olmadığından yeşil pasaportu mehmet sayesinde alabildim. mehmet için doktor azan kısımda benim için doktor mehmet....'in eşi yazıyordu. yaaaa bana ne yazmışlar dedim. mehmet baktı (daha önce farketmemişti) katıla katıla güldü. 'iyi seni kamulaştırmışım' dedi.
bundan sonra artık mehmetle inşallah istediğimiz yere gidebiliriz, bakalım pasaportla olacak iş mi?
eve geldiğimizde hava kararmıştı. tam koltukta dalmıştım ki telefon çaldı. ayakkabılık yarın sabah geliyor. yani ben de hastaneye geç gidiyorum.

Tuesday, February 10, 2009

geçen hafta nasıl olduysa bitti ama cuma günü ben de bitmiştim. 2 haftalık stres, yorgunluk, üstüne de perşembe akşamı tutulan nöbet sonrası cuma günü aşırı yorgunluk, göz altlarımda hissettiğim ağırlık neticesinde mesai bitmeden, benden bu kadar deyip 45 dakika öncesinden eve geldim.
hafta içi mehmetin arkadaşları cuma akşamı yemekte buluşalım demişler ama mehmet yemeğin varlığından emin değildi. inşallah yoktur diye umarak tv seyrettik. yemekler her zaman bayağı uzun sürüyor ve bende de o enerji olmadığından gitmek istemiyordum. daha doğrusu kendimiz başbaşa gidelim, çabucak yemeğimizi yiyip geri dönelim istiyordum. telefon geldi, bizim haricimizde herkes oradaymış. nerede kaldınız dediler. kalkıp hazırlandık ve çıktık. masanın bir ucunda kalmıştık ve canım sıkıldı. doğru düzgün konuşmalar katılamadım ve yemek normalden daha kısa sürdü.
cumartesi günü geç kalktık ve kahvaltı sonrası dışarı alışverişe çıktık. akşam sefa için 'çabuk iyileşse de temizlikten kurtulsak' temennileriyle temizlik yapıldı. gece bayağı geç yattım.
pazar sabah anemler ve amcamlar ve basri amcalar kahvaltıya geleceklerdi. annem fazla hazırlık yapmamam ve kendimi yormamam konusunda beni uyarmıştı. erkenden kalktım. önceki gün yetiştiremediğim toz alma işini bitirdim. etrafı toparladım. sofrayı hazırladım. biraz güç de olsa herşeyi tamamladım. ilk konuklar geldiklerinde küçük bir süprizle karşılaştık. basri amca gelirken gelini, oğlu ve torununu da getirmiş. 6 kişilik misafir beklerken 9 kişi oluverdi. masaya ek sandalye ve tabak, bardak, çatal ekleme işleri biraz aksatmama yol açtı. annamler gelince uzun müddet oturamadım sofraya ve fazla da birşey yiyemedim. herkes herşeyden memnun oldu. kahvaltı sonrası babamlar gezmeye çıktılar. kadınlara evi gezdirdim. çok beğendiler. meliha yenge en çok çalar saatimizi beğendi.
 
Posted by Picasa
kahvaltı sofrasını tek başıma topladım, yardım tekliflerini geri çevirdim. biraz da bu yüzden yoruldum. genelde misafir varken bulaşıklarla ilgilenmeyi hiç sevmem. ama hemen gitmeyeckleri için toplamak zorundaydım. evde erkek olarak mehmet ve ahmet vardı. annemler arka odaya gidip orada oturdular. ben de arada onlara katıldım. beni o gün en çok yoran küçük kız oldu. ayşenur ve muhammedin daha çok küçükken bana hediye ettikleri (kendileri daha hatırlamıyorlar böyle bir hediyeyi) tuzluk biberlik setine dokunmaması için ahşap kedilerimi almasına izin verdim.
 
Posted by Picasa
kedilerle oynadı o kadar ki daha ilk defa kullandığımız zigon sehpanın üzerinde pat pat o tarafa bu tarafa bastıra bastıra yürütünce olan oldu ve zigonumuz daha ilk kullanımında tamamen çizildi. bu arada babaannesi de ona oyunda eşlik etti. önündeki kadehte duran ice tea'nin her an dökülme ihtimalini (ekru halıya) düşünmemek için kalkıp mutfağa gittim. Allahtan o dökülmedi. daha sonra şeffaf şemsiyemi alıp açmaya çalıştı, onu bari elinden alabildim. bu arada annesi, babası sadece dilaaa yapma kızım diyorlardı. böyle anne babalara sinir oluyorum. yapma kızım diyene kadar kalkıp alsana çocuğunun elinden. sen alışık olabilirsin dökmesine saçmasına da ben alışık değilim. o öyle yaptıkça size sevimli gelen çocuğunuz bana daha da itici gelmeye başlıyor. kitaplığın üzerindeki yurt dışından aldığım kule benzeri süs eşyalarımı alıp oynadı.
 
Posted by Picasa
elinden aldım. kitaplarım tek tek aşağı indikçe kaldırıp yerine koydum. mehmetin kızdığı ise çubuk şeklindeki cam çay bardağı kaşıklarını bardakların içinden alıp salondaki halının üzerine dizip oyun oynadı. görebildiğim kadarıyla bir leke yok, umarım gözümden kaçan birşey de yoktur.
 
Posted by Picasa
beni o gün en çok yoran bu çocuk oldu. o gün o işler ve hizmet yüzünden kadar yoruldum ve gittiklerinde kadar açtım ki, bunları gözüm görmüyor. misafire hizmet ve onları memnun etmek beni mutlu ediyor. hele de o gün annem ve babamın da misafirimiz olması beni çok mutlu etti. babamlar şimdiye kadar sadece geçerken uğrarlardı. ilk defa evimizde birşeyler yediler.
pazartesisabah haftaya yine yorgun başladım. ama olsun nasıl olsa islam bey göreve başladı. artık işte yalnız değilim. ona hemen gelir gelmez olanı biteni anlatınca 'aaa yeter, ben yokken iyi olan hiç bir şey olmadı mı?' dedi. iyi olan çok az şeyi söyledik. geleli 2 gün olmasına rağmen hala o yokken olanı biteni hatırladıkça ona söylüyorum. geçen hafta ilk defa katıldığım döner sermaye toplantısı gibi bu hafta da (bugün) ilk ihaleme katıldım. beklediğimden daha iyi ve eğlenceli geçti. ihale başkanı üniversiteden sınıf arkadaşımdı. konuşurken 'cerrahlar senin için çok sert diyorlar' dedi. ben de 'bu kadar çok cerrah olunca onlarla ancak sert olarak başedebiliyorum' dedim. tavan lambası ve kamera ihalesiydi. ihale sonunda ben fikrimi 'bence marka olanı alalım' diyerek belirttim. bayağı güldüler politikama. sonra biraz kataloglara baktık. sonunda ben bu işlerden anlamam. siz bakın bana haber verirsiniz deyip çıktım.
mesai bitimine yakın 156 kiloluk gebeyi uyuttuk. ikiz gebelikti. bebeklerde ilkine eşimin simini, diğerine de kadın doğumcunun ismini gbek ad olarak verecektik ki maalesef ikinci bebek ölü çıktı. en çok kadın doğumcu olmak üzere hepimiz çok üzüldük. vakadan çıkarken telefonum çaldı ama ben açana kadar kapandı. zeynep arıyordu. sonra aramama rağmen ulaşamadım. eve gelince mehmetten öğrendim ki zeynep'in tekirdağ saraya tayini çıkmış. çok sevindim, hayırlı olur inşallah.

Tuesday, February 03, 2009

çalışma arkadaşım islam bey (bu adı koydum (daha doğrusu mehmet buldu, çünkü adı dinle alakalı) gideli 1 haftayı geçti. gelmesi için gün sayıyorum. ne zormuş yalnız çalışmak. kıymetini biliyordum da daha iyi anladım. buradaki diğer özel hastane açıldığında o da (diğer arkadaşım gibi) özele geçecek. umarım geç açılır. bugün idareden telefon geldi ve beni aradıklarını ama bulamadıklarını, saat 2 de başhekimlikte döner sermaye toplantısı olduğunu söylediler. benim cevabım ise ' eee' oldu. meğer islam bey olmadığı için onun yerine ben katılacakmışım. iyi dedim, bahaneyle döner sermaye toplantısını göreceğim. keşke daha süslü püslü giyinseydim diye düşündüm (gün boyunca yeşil elbisemden başka birşey giymediğim için süslenmeme hiç gerek kalmıyor, jele de islam bey yoksa sivil giyinmeme imkan da yok). saat tam 2'ye bir kaç dakika kala ameliyathaneden çıktım. yol boyunca acaba nasıl olacak? kalem lazım mı? kaşem lazım mı? büyük bir masa etrafında mı oturacağız? sekreterin odasına gittiğimde büyük hayal kırıklığına uğradım. ilk ben gitmişim. adamın biri (sanırım memurdu) bana toplantının nasıl olduğunu anlattı. içeri girdik ne masa var ne benim tahmin ettiğim gibi bir toplantı. hepimiz başhekimin odasına girip mevcut sandalyelere oturduk. toplantı 10-15 dakika sürdü.
bugünlere evde mehmet sürekli bir kelimeyi tekrar ediyor, röbdoşambır, röbdoşambır. sebebi de unutmamak için. bazen en olmadık zamanda söylüyor ve bayağı komik oluyor.
geçen hafta mehmet kuzucuk'u aradı. evlerine hırsız girmiş, çarşamba pazarının olduğu gün. scaner'ı falan çalmışlar.
önceki gün kuzucuk güzl bir haber verdi. istifa ettiğim zaman bakanlığı mahkemeye vermiştik, istanbula eş tayini yapmadıkları için. 2 yılın sonunda mahkemeyi kazanmışız. artık tayinin olması açısından bir anlamı yok ama hiç olmazsa istifa hakkımı geri verdiler ve mecburi hizmet sürem anlamsız şekilde 1000 gün olmuştu, o normal süre olan 500 güne indi. bu arada çalışamadığım için kaybım olan maaşı da talep etmiştik ama onu vermemişler. kuzucuk zaten başında söylemişti, onun için ayrı bir dava açmamız gerekeceğini. 1 aylık bir süremiz varmış, tekrar dava açmak için. henüz karar vermedik bakalım.
geçtiğimiz cuma sefa ameliyat olduğu için özel hastaneye gidionu ziyaret ettim, hastaneyi gezdim ve mecburen evi kendim temizledim. bir an önce iyileşmesi için Allaha dua ediyorum.
hafta sonuna annemleri, amcamları ve basri amcaları kahvaltıya davet ettim. 2 hafta önce basri amcalara yemeğe gitmiştik. nasıl geçecek diye bayağı bir sıkıntı etmiştim ama gelinleri ve oğulları sayeinse o akşam gayet iyi geçmişti. annemleri de davet etmişlerdi ama onlar gelmemişlerdi. ben de onları biraraya getirmek için bu kahvaltıyı düşündüm. bakalım bir terslik olmazsa annemlerin de bize ilk oturmaya gelişleri olacak. şimdiye kadar hep geçerken uğramışlardı.
not:bu aralar bakıyorum sayfaya bissürü giren çıkan oluyor. ama hiç yorum yok. bazen kendi kendime konuşuyor gibi hissediyorum. hellooooo...