Tuesday, July 31, 2007

Bugün sayfaya bişeyler yazayım diye düşünürken baktım ki bana yorumlar varmış. Yorumları görünce yazma şevkim arttı. Yazı istiyorsanız arada yorum yazın da kendimi kendi kendine konuşuyormuş gibi hissetmiyeyim.
Seçimlerden başlayayım. O gün maalesef ki oy kullanamadık. Mehmetin istanbulda benim de samsunda kullanmam gerekiyordu. Sadece Mehmet kullansın diye istanbula gitsek 500 ytl’ye patlıyordu. Biz de gitmedik, sadece arada mehmete söylenip durdum. Zaten onun ailesinden 7 kişi kullanamadı. Ablam rahmetli hacı babamın (namı diğer topal İskender; babamı ve ablamı yetiştiren kişi) oy kullanmak için kendini birisinin sırtında sandığa kadar taşıttığını, onun topal haliyle o devirde bu kadar önem verdiğini anlattı. Muhammed de bizi tembellikle suçladı. O günle ilgili hatırladığım tek şey akşama kadar mehmetin araba yarışlarını seyrettiği ve o bitince gideriz dediği halde ilk seçim sonuçları verilecek diye dışarı çıkmak için üstümü giymiş olduğum halde beni sürükleyerek tv karşısına getirmesi ve biraz seyredersem benim de dışarı çıkmak istemeyeceğime kanaat getirmiş olması. Diğer hatırladığım da benim küplere binmiş olmam. Alttaki markete gittik ve iyi maydonoz ve yeşil soğan bulamayınca uzaktaki markete arabayla gitmek zorunda kaldık (asıl planladığımız gibi). Eve gelince tüm akşamı seçim sonuçlarını seyretmekle geçirdik. Bu kadarını beklemiyorduk doğrusu. Bizim oyumuzla da fazla bir değişiklik olmayacağı sonucuna varıp biraz rahatladık.
O akşam bir de bol bol temizlik yaptım, ertesi gün misafir gelecek diye. Ben eve misafir geleceği zaman ev ne kadar temiz olursa olsun, illa her yeri tekrar temizlerim. Gece çok geç yattım. Sabah da Necla havaalanından alınacak diye erkenden kalktım. Mehmet işe gitti. Güya telefon açacaktı da beraber alacaktık, ama telefon ettiğinde kapıdalardı. Ertesi gün vali ameliyat olacağı için akşam bingöle gitmek zorundaymış. Birlikte kahvaltı yaptık. Sohbet ettik, bol bol resim baktık. Saat 4 te Mehmet geldi ve neclayı otogara bıraktık.
Haftada üç gün havuza gitmeye devam ediyorum. Geçen hafta havuza kafa üstü atlamayı öğrendim. Dün de sırt üstü yüzmeyi denedim ve oldu. Bu iş benim bayağı hoşuma gitti. Kilo işine gelince buraya geldiğimden beri 4 kilo verdim diye düşünüp önüme geleni yemeye başlamıştım. Dün gece mehmete önümüzdeki ay da havuza gitmek için yalvarırken kilo konusuna geldik. 4 kilo verdiğimi söyleyince (Mehmet hep nereden verdin anlamıyorum der) tartıya gidelim dedi. Ve tartı da 61 gelmem gerekirken 62.5 geldim. O bayağı bir eğlendi.
Mehmetle seçimden önceki cumartesi kültür madoya gittik. Burada 3 tane mado var. bir tanesi bizim evin altında, tam doğuya özgü bence. Renkli renkli koltuklar var ve çiğdem çok hoş bir yer diye bahsettiği halde, bence hiç de öyle değil. Ofisteki mado ise daha güzelmiş ama Mehmet ‘ilk geldiğimizde orası için, motorinler için’demişti. Kültür mado ise bu şehirde gittiğim en modern yer. Sanki Bağdat caddesinde bir kafede oturuyormuşsun gibi. Dışarıda koltuklarda oturduk. Tek sorun, garsonlar sürekli bişeyler için masaya geliyorlar. Çıkışta mehmete casharel’den pantolon ve kemer baktık. Pantolon dar oldu, açarlarmış ama daha sonra alırız dedik ama bir daha gitmedik.
Bu hafta sonu Mehmet iki gün 2 saatliğine havuza gitti, arkadaşlarının yanına. Her ikisinde de havuzdan çıktığı anda telefon gelmiş, hasta var diye. Cumartesi Mehmet hasta olduğunu söyleyince benim kızdığımı zannetmiş. Halbuki havuza gitmesini ben söyledim ve zaten havuza gitmese, o saatte dışarı çıkmıyoruz. Tam hastanın geldiği saatte çıkıyoruz, onda da yapacak bir şey yok. Dışarı yemeğe gidelim dedi ve ben de hemen kabul ettim. Özlere gittik. Asıl yemek öncesi o kadar çok şey getiriyorlar ki zaten doyuyorsun. Sonunda kalktığımızda ikimiz de patlamak üzereydik. Künefemizi de paket yaptırıp gece yedik. Önceki gün de eve lahmacun söylemiştik ve iki taneyi yiyince biraz da yağından patlıyacak gibi olmuştum. Tabii bu kadar yerken nasıl kilo vereyim.
Pazar günü ise Mehmet hastaneden geldi ve beni markete bıraktı. Hızlı bir alışveriş sonrası arabayla küçük bir gezinti yaptık. Buranın belediye başkanının kaldığı siteyi gördük gerçekten çok güzeldi. o bölgede öyle güzel apartmanlar vardı ki ağzımız açık kaldı. bir de orada bir pastane gördük, orası da iyi bir yermiş, adı da çamlıcaydı. mehmetle bir gün oraya künefe yemeye gideceğiz.
Evde olduğum müddetçe jujubenin yolladığı kitapları okudum. İkinci kitabı dün gece bitirmek için çok geç yattım ve sabah mehmeti yolcu edince uyumadan önce okuyup bitirdim. Çok heyecanlıydı ama ben diğer kitabı daha çok sevdim.
Biraz evvel dizide kuru patlıcanları görünce aklıma benimkiler geldi. Dolma için kuruttuğum patlıcanlar öyle bir buruştular ki, içlerine hiçbir şey konmaz.
Mehmetin abisinin hafta sonu kızı oldu. Özel hastanede oldu ve bebekde yeni doğan sarılığı da olduğu için bir ton para verip çıktılar. Evde Mehmet abisiyle ve benimle bol bol bunun kritiğini yaptı. Halbuki biz onlara kaç kere bizim hastanede yaptırın çok daha iyi olur demiştik ama laf söz dinletemedik. Sonuçta bana ne tabii. Mehmete de ne tabii de o da abisine üzülüyor ikisi de öğretmen zor kazanıyorlar diye. Tabii mehmetin abisini düşündüğü kadar, abisi de karısına lafını geçirebilse, sonuç çok daha iyi olurdu.
Muhammed bir haftadır annemlerde kalıyor. Annem ve babam köye gitmişler ve evi ablamlara bırakmışlar. Muhammed kuzenlerle bol bol oynuyormuş. Bazen ablama huysuzluk da yapıyormuş, eve girmek istemiyormuş, ablamın ilgilenmesini istemiyormuş vs. dün kontrole gitmişler ve ikinci tedaviye başlamak için değerleri yeterince yükselmediği için bir hafta daha evde kalmalarını söylemişler.
Annemlerin köyde olduğunu söylemiştim. Bizim orda da bir asker şehit olmuş. Annem askerlerin operasyon için bizim köyden geçtiklerini söyledi (Giresun). Köyde bir mahallede de sürekli askerler bekliyormuş.
Dün Süheyla teyzeyi aradım (hb’nin annesi) ve sonra da hb’ yi aradım. Onu rüyamda gördüğüm için aramıştım ama şulenin rüyası gibi benimkisi de fos çıktı.
Hafta sonu alışveriş merkezine gidemediğimiz için bu akşam gitmeyi planlıyoruz. Haftaya 1 haftalığına sarıkayaya gideceğiz ve mehmetin yeğeninin doğum günü için hediye almamız gerekiyor. Henüz hiç hazırlık yapmadım. Buraya getirdiğimiz eşyaları burada bırakacağımız için fazlalık getirdiklerimizi Mehmetlerin evine götürmek istiyoruz. O yüzden de bir an önce kalkıp hazırlık yapmam lazım. Yani şimdilik bu kadar.

Thursday, July 19, 2007

ciğerci


Salı günü Mehmet burada kazandığım ilk ve tek parayı getirdi. Geldiğinde de bu parayla bana ciğer ısmarla dedi. Aklımda hiç yokken ciğer yeme fikri bana çok iyi gözüktü. Ama biraz uyuduktan sonra. Mehmet biraz uyudu ve ben de okumam gereken 10 sayfa Kuranı okudum ve 6 da uyandırmak için başına gittim. Uyandı ama daha erken kaldırmam gerekmiş. Yarın gideriz dedi. Ama o akşam aklımda hep ciğer vardı. Yemek yerken kapımız çaldı ve Mehmet kapıcıdır diye kapıyı açtı. Seçim kağıdı getirmişler. Buradaki adaylardan birinin kağıtları.
Ertesi gün ciğer yemeye gideriz dedik ama ertesi gün de burada miting var. Dışarı çıkmak güvenli olur mu bilemiyorum. Ertesi gün yani dün, sabah biraz daha erken kalkıp havuza gittim. Yüzme dersi alırken gördüğüm bir bayan vardı, o da havuzdaydı. Sohbet ettik biraz. Öğretmenmiş ve Adanalıymış. 4 yıldır buradalarmış ve 4 yıldır sadece ok-e arasında gidip geliyormuş. Sadece 3 aydır havuza geliyorum dedi. O da sağlık yüzünden (bel fıtığı). O gidince de 16 yaşında bir lise öğrencisi ile sohbet ettik. Doktor olmak istiyormuş.havuzda 2 saat kaldım. Eve geldiğimde bayağı yorulmuştum. Annemle ve ablamla klasik günlük konuşmalarımızı yaptık. Nette biraz dolaştım. Akşam Mehmet geldi ve yürüyerek tavacı muharrem ustaya gittik. İkimiz de ciğer istedik. Ben ayranımı açık ayran istedim, bakır fincanda gelmesi için. Köpüklü ayran bakır fincanda geliyor ve içinde de bakır küçük bir kepçe oluyor. Kepçe yardımyla ayranı içiyorsunuz, gayet keyifliydi. Buradan ayrılmadan muhakkak bunlardan bir bana bir tane de mehmete almak istiyorum. Önce rokalı salata ve ezme geldi. Üzerine bol nar ekşisi döktüler, sonra birer tane biber dolması. Ciğerler 4 er tane şişte geldi ve bizim için garson şişten çıkardı. Ciğerler o kadar acıydı ki Mehmet biraz güçlükle yedi ve her seferinde de ‘yaa geçen sefer de bu kadar acı mıydı? Geçen sefer çok güzel yemiştim’ deyip durdu. Ben de biraz güç yedim ama yine de performansım onunkinden daha iyiydi. Dürüm ekmeğin içine ezme ve ciğeri koyarak yedim, ikisi de birbirinden acıydı. Kaçak çayımızı içip kalktık. Eve dönerken ofiste insan sayısı artmıştı. Miting dağılmıştı ve insanlar bize doğru yürüyorlardı. Allahtan bir olay olmadan kalabalıktan çıktık. Ama ofisin diğer ucunda galiba olay vardı ve Polis Ofisi trafiğe kapatıyordu. Orada gördüklerimi ve hissettiklerimi maalesef ki buraya yazamıyorum.
Mehmet eve geldiğinde bir haber vermişti onu yazmayı unutmuşum. Başhekim 1. Mehmet ve benim mehmetimi çağırmış ve ikisinden birinin iskenderuna geçici görevle gitmeleri gerektiğini söylemiş. İskenderundaki doktor rapor almış da. 1. Mehmet hemen özel hastaneleri hatırlamış, benim mehmetim ise beni. Başhekim diğer mehmetin görevi yakında biteceği için benim mehmetimi düşünüyormuş ama benim mehmetim evi buraya taşıdığını ve beni de buraya getirdiğini söylemiş ve yeni gelen (Pazar günü gelmişti) doktoru göndermeyi teklif etmişler. Allahtan gelmiş de biz de kurtulmuşuz. Daha sonra iki Mehmet aralarında konuşurlarken ‘işe bak yaw, buradan iskenderuna gitmemizi teklif ediyorlar ve biz istemiyoruz’ deyip gülmüşler. Bir de 1. Mehmet benim mehmetime ‘ daha önce senin yüzünü hiç bu kadar asık görmemiştim’ demiş.
Akşam çay sonrası Mehmet nette yeğenleriyle görüştü. Emrenin doğum günü kutlamalarına biz de canlı canlı katıldık. O yeğenleriyle görüşürken ben de yanında önce jujubenin kitabını daha sonra da okumam gereken 10 sayfamı okudum. Jujujbenin kitbını okukn Mehmet bana bakıp ‘ne kadar içten okuyorsun’ dedi. Ben dalga geçiyor zannettim, garip garip yüzüne baktım. ‘yok, yok ciddi söylüyorum. Güzel bir şey yani’ dedi. Kitabı çok sevdim sanki brigitte jones gibi. Okurken sürekli gülümsememek elde değil. Mehmete ‘bu kitap sayesinde ingilteredeki markaları da öğreniyorum’ diyorum.
Gece saati sahura kalkmak için kurdum ama gece hafif ağrıyan boğazımı bahane ederek kalkmadım. Sabah mehmetle telefon konuşmamızda bari çocuklar gibi öğle ezanına kadar tutsaydın deyip benimle dalga geçti. Daha birkaç gün bu materyali kullanacakmış. Ama o da hiç destek olmuyor ki, sürekli sen tutamazsın deyip durmuştu.
Kahvaltı sonrası ‘minik kalbim’ isimli blogu okudum. Ağlamaktan bir hal oldum.
Herkesin kandilini kutluyorum, dualarınızda bana ve mehmete de yer verirseniz sevinirim (tabii muhammede de).

Tuesday, July 17, 2007

kızılcahamam-beypazarı

Gelelim tatile; haziranın son cuması Mehmet öğleden sonra eve geldi. O vakte kadar ben ütü yapıp, valizleri yerleştirdim ve biraz da evi toparladım. Mehmet gelene kadar da hiç bir şey yemedim. Gece de geç yattığım için hem yorgun, hem uykusuz, hem de aç olmak bana hiç de iyi gelmedi. Mehmet biraz erken gelir de belki bana biraz yardım eder diye düşünmüştüm ama o da tam çıkmamız gerektiği vakitte geldi. Taksiyle alana gittik ve ben orada birşeyler atıştırdım. Yolculukta biraz uyudum, inişe geçtiğimizde uyandım ve biraz korktum. Uçaktan sonraki yolculuğumuz gayet rahattı. Mehmetin hastanesinden bir hemşire de uçaktaydı ve onun babası bizi otobüse bineceğimiz yere bıraktı. (Mehmet bissürü vasıta değiştireceğiz diye kırmızı bavulu istememişti. İki valiz olursa ikimiz de taşıyabilirmişiz. Halbuki kırmızı bavulla her şey daha düzenli oluyor ve düz yerde tekerlekleriyle çok rahat oluyor. Mehmete erkeklerin taşıması gerektiğini bana taşıtmaması gerektiğini söyledim. Bunu kimde gördün dedi ve ben de televizyonda dedim. Güldü ve sen tv den biriyle evli değilsin dedi (bu konuşmalarımız tatilden birkaç gün önce Mehmet banyoda traş olurken geçti)). Evden çıkınca asansörde ‘Allahım zorlaştırma, kolaylaştır’ ve bir kere de Arapçasını demiştim. Bu kadar etkli olması beni çok sevindirdi. Ablam bu duayı Muhammede süreli okuturdu, o da istanbula geldiğinde trafik ışıklarında fazla beklememek için okurdu.

Kişi başı 4 ytl verdiğimiz otobüs yolculuğu ise (daha ziyade minibüs gibi bir şeydi) klima sayesinde rahat geçti. Sonra da taksiye bindik ve 1 haftalık evimize vardık. Mehmetin yeğenleri bizi görünce çok sevindiler. Tabii mehmetin annesi de. Çünkü mehmeti 1 yıldır görmemişti beni de tabii. Hava bayağı soğuktu. Kendim için merserize bir hırka, Mehmet için ise uzun kollu bir penye almıştım. Ama bunlar yeterli değilmiş.

Ertesi gün havuza gittik. Su da soğuktu ve ayşe abla kayınvalidem ile birlikte sıcak havuza gitti. Sueda ile birlikte yüzdük. Kolluklarını çıkarıp suda durması için uğraştık ama o da benim gibi sudan korkuyor, o yüzden de olmadı. Sonra biz de sıcak havuza gittik. Akşam mehmetin annesi, ablası ve yeğenleri hep birlikte tesiste verilen mini konsere gittik. 3. sınıf trt sanatçısı mor bir tuvalet giymiş. Emre kadını görünce ‘aaaaaaa anne gerçek sanatçı’ deyince gülmekten kırıldık. Türk sanat müziği söyledi. Mehmet bayağı eğlendi, eşlik etti. Çocuklar da sanatçıyı yakından görmek için illa istek götürelim dediler. Mehmet de onlara ‘gemilerde talim var, bahriyeli yarim var’ı yazdı, Emreye ise ‘kız sen istanbulun neresindensin?’. biz soğuktan ve ben sıkıldığım için kalktıktan sonra ilk isteğimiz çalındı. Gece ayşe ablanın eşi geldi ve gittiler.

Ertesi gün havuzda yalnız kalınca bir iki kişiye gülümsedim ve 2 bayanla tanıştım. Biri sarıyerden, eşi de önemli bir görevde, kocaman da bir kızı vardı. Gidene kadar onlarla havuzda sürekli karşılaştık ve sohbet ettik. Kayınvalidemle de tanıştırdım, anneme ‘ ne güler yüzlü bir gelininiz varmış. Bana güler yüzlü derlerdi ama sizin gelininiz benden daha güler yüzlü’ dedi. Annem de mutlu oldu tabii. Zaten onların memlekette de sürekli benim ne kadar güler yüzlü olduğumdan bahsediyorlarmış. Havuzdan mehmetle birlikte döndük ve annem yemekleri hazırlamış, hemen yemeğimizi yedik. Evde hazır yemeğin olması da ne harika oluyormuş. Pazar akşam Sinan beyler geldiler (konyadaki abi). Akşam hep beraber oturup sohbet ettik. Ana konumuz mehmetin bir büyük abisinin hamile eşiydi. Kahkahalarla güldük. Mehmet ona ailenin prensesi diyor. Kendisi bütün hamilelik boyunca hiçbir iş yapmayıp bütün işi kocasına yaptırmıştır. Biz bir gece önce ayşe abla il de bu konuyu konuşmuştuk. Kayınvalidem hemen savunmaya geçip, kızın suçu yok, bizim oğlan onu yerinden kaldırmıyor, her şeyi kendisi yapmak istiyor, yoksa kız işini yapar. Ama Sinan beylerle o konuyu konuşmak bizi bayağı eğlendirdi. Hamileliği onlara göre sorunlu, konuştuğumuz hocaya göre ise sorunsuzken biz yine de ona rapor aldık. Bizim evlilik yıldönümümüzde ablasının düğünü vardı. Babası ankarada ağlıyormuş. Bişey olmayacağını bilse ambulans tutup kızını istanbuldan düğüne getirip baş köşeye oturturmuş. Tabii 4 doktor bir araya gelince bu konular bize daha eğlenceli geldi. Pazartesi kayınvalidem, kayınpederim ve Sinan beyler kendi dairelerine taşındılar. Bizim balkondan onların balkonu görülebiliyordu.

Pazartesiden itibaren baş başa kaldık ama çok da öyle olduğu söylenemez. Akşam havuz sonrası yemek yapıyordum yada dışardan bir şeyler sipariş ediyorduk. Sonrasında ise ya biz onlara yada onlar bize geliyorlardı. Onlara gittiğimizde sivrisinek yüzünden balkona çıkmayıp içerde oturuyorlardı. Böyle bir havada balkonun kapısı dahi kapalı içerde oturmak boğuluyormuş gibi hissettiriyordu. Akşam için bir kez irmik helvası yaptım ama ilk yapışımdı ve kendim bile pek beğenmedim. Bir kez de kısır yaptım. malzeme eksik olmasına rağmen çok güzel oldu. Sunanın gelmesi benim yalnızlığıma pek de çözüm olmadı. Kendisi ikinciye hamile olduğu için pek de havuza girmedi. Ben tüm haftayı yalnız yüzerek ve sıcak su havuzunda kayınvalidemle sohbet ederek geçirdim. Bu konuşmalar arasında sözlerinden biri çok hoşuma gitti. Onu da buraya yazmak istedim. ‘istanbulda çarşıda pazarda her bir şey satılıyor, tek satılmayan mutluluk ve can. Onların kıymetini de iyi bilmek lazım’ dedi. Kayınvalidem akıllı kadın. Çok fazla konuşmaz, öz konuşur ve biraz alçak sesle konuşur. Havuzda dediklerini anlamak için kulaklarımı sonuna kadar açmam gerekiyordu. Kayınpederim ise elinde sürekli bulmaca, başka hiçbir yere bakmaz. Bir de haber yada siyasi konuşmaları sonuna kadar açıp dinler. Bu arada tüm dünya ile ilişiğini koparır. Her vakitte camiye gittiği için bissürü arkadaş edinmiş. Mehmet akşam bu programları seyredip yarın arkadaşlarıyla kritik yapıyordur diyor.

Çarşamba günü beypazarına gittik. Havanın en sıcak olduğu gün havuz yerine beypazarına gitmek çok da iyi bir karar değildi. Beypazarında hava çok sıcaktı. Sinan bey diğer arabayı satmış (bizim gelin arabamız) ve yeni arabası da küçücük (polo sport) böyle olmasına rağmen biz arkada ben, Mehmet, annesi ve babası gitmek zorunda kaldık. Yola yeni çıkıtığımızda annesi beni sıkıştırmamaları gerektiğini, benim emanet olduğumu söylüyordu. Kayınpederim de gelinin en uzak memlketten olanı en kıymetli olanı ve en dikkat edilmesi gereken olduğundan behsedreken Mehmet de ‘ madem o kadar kymetli, o zamana baba sen gelmesydin’ dedi. (kayınpederime mescidin imamı öğle namazını kıldırması için ricada bulunmuş ama kayınpederim gezi işini duyunca mescide gitmedi). Hepimiz bayağı güldük.

Beypazarının sokaklarında gezindik. Resimler çektik. Masa örtüsü olarak kullanmak üzere oranın kadınlarının geleneksel kıyafeti bürgü aldım. Yaşlı bir teyzeden aldık. Öyel nur yüzlüydü ki, resmini çekebilir miyiz diye sorunca namahrem olmasın sonra dedi. Çektiğim resimlerden sadece 1 tanesi güzel çıktı ama onun sözü karşısında resmi buraya koyamadım. Kendime bir de elek ile gözleme yapınca üzerine koymak için yuvarlak bir tahta aldım. Un elemek için anneminkisi gibi eski bir elek istiyordum ve çok ucuza buradan aldım. Taş mektep denen yerde gözleme yedik. Ama gözlemesi küçücüktü. Oranın göveç denen yemeği ünlü galiba (tek kişilik güveçlerde pilav benzeri yemek ) ama bizim acelemiz olduğu için yemedik. Yaşayan müzeden kırmızı kekik ve kurutulmuş domates aldım. Bir de sofra bezi beğendim ama çarşambaları oranın pazarı olduğu için ve ben de pazarda daha uyguna bulurum diye almadım ama sonra çok pişman oldum. Hıdırlık tepesine çıkıp oradan da resimler çektik. Pazara gittik, oradan sadece salatalık aldılar. Evde yediğimizde tadının ne harika olduğunu gördük. Ümmühan oarada el yapımı sabunlar olduğunu söylemişti. Pazarda sadece sebze, meyve gördük. Giyim pazarı da olduğunu söylediler ama onu göremedik. Kuru almak için mehmetle gidip fırın aradık. Diğerleri arabanın başında bizi beklediler. Kuru fırınını ararken asıl gezilmesi gerekn yeri gördük. Öyle güzel şeyler vardı ki, kuru fırınları doluydu. Kuruyu aldık. Sonra gidip havuç suyu içtik. Hiç de fena değildi. Şişlerle bizimkilere de aldık. El yapımı sabun bulduk. 3 tane sabun aldım kendime, papatyalı, güllü ve üzüm çekirdekli. Anneme ve sunaya da aldım. Mıknatıs aldım. Eğer bizimkiler yanımızda olsaydı daha çok vakit geçirirdik ama onlar olmadığı için hızlı hareket etmek zorunda kaldık. Kurunun tadı da çok güzeldi, tereyağıyla yapılmış. Ümmühanın dediğine göre tarçınlısı da varmış ama biz onu görmedik. Bir de bazlama aldık. O da güzeldi. bu sokakta gezerken bakırdan sanki tek kişil ortası delik kek kalıbı gibi bir şey gördüm. Aynı ortası delik kek kalıpları gibiydi tek farkı ortası delik değil, dibinden kapalıydı. Bunun adı ehli keyf imiş. Normalde kek olması gereken yere su konup buzluğa konuluyormuş. Buz oluşunca da alıp ortası delik olması gereken ama olmayan yere de rakı bardağı konuyormuş. Bana bayağı ilginç geldi. Rakı içen tanıdığım olmadığı için (esme sanırım içiyordu) almadım.

Akşam güya döndüğümüzde mehmetle Sinan bey havuza gideceklerdi ama yoruldukları için gitmediler. Perşembe de ankaraya alışverişe gidecektik, m&s’a ve beymen club’a indirim gelmiş. Hem de mehmetin bana borcu olan ayakkabıyı nine west’ten alacaktım ama ertesi gün Mehmet de dahil kimse gitmek istemedi. Ertesi akşam yani Perşembe çok da iyi geçmedi. Biraz mızmızlık ettim ve mehmeti acayip kızdırdım. Gönlünü alana kadar canım çıktı. Cuma günü havuzda yine yalnızdım. Cumartesi sabah erken kalktık. Herkes bize geldi kahvaltıya. Açık büfeden pek memnun kalmadılar ve de erken kalkmak istemediler. Kahvaltı sonrası vedalaştık ve onları yolcu ettik. Mehmetle havuza gittik. Ben sıcak su havuzunda canım sıkıldığı için yanımda jujubenin gönderdiği kitaplardan birini de götürdüm. Yüzümde T bölgesine beyaz acne mask sürdüm. Küçük havuzun içine oturdum. Yüzümde maskem, bir elimde sodam, diğerinde İngilizce kitap biraz keyif yaptım. ama insanlar garip garip bakıyorlardı. Ama ben tınmadım bile, hatta bazen yüzümdeki maskeyi unutup ne diye bakıyor ki diye düşündüğüm bile oldu. Bu tatilde ilk günler 130 cmlik havuza girerken sonraki günler kalabalık yüzünden 180 cm lik havuza girdim ve ben bu işi kıvırdım.

Akşam yemek yedik ve çay içtik. Balkondan bakarken ümmühanı gördüm. Safranboluda gezdikten sonra gelebildiler. 10 dakikalığına onlara uğradık ve buz dolabında kalan her şeyi onlara bıraktık. Mehmetle langırt oynadık, o yendi. Geçende oynadığımızda ise büyük farkla ben yenmiştim. Geceleri Sinan bey okey yada pis yedili oynamak istiyordu ama babam elinde bulmaca erkenden yatmadığı için annem de bizimle sohbet ettiği için oynayamadık. Biz bir şeyi gizli yapıyorsak sadece babamızdan gizleriz bunlar annelerine de söylemiyorlar. Hadi siz yatın biz de biraz kağıt oynayalım demedikleri için oynayamadık. Diğer tatilde ise hiç oynayamayız çünkü onda bir de çocuklar olacak. Pazar günü sabah Ümmühanlarda kahvaltı ettik ve bizi alana bıraktılar.

3 aylar

Cuma günü Mehmet işten geldi ve pazara gitme konusunda ne yapacağımız konusunda biraz konuştuk. Önceki gün onu pazara sürükleyerek götüreceğimden bahsederken tam tersi oldu. Sıcakta canım hiç dışarı çıkmak istemedi ama kurutacağım patlıcanları düşününce zorla yerimden kalkıp hazırlandım ve pazara arabayla gittik.

Cumartesi sabah erkenden kalktık ve özel hastaneye gittik. Tek vaka vardı. Pek bilmiş bir kız çocuğu. İşimiz bitince eve gelip kahvaltı yaptık sonra da biraz şekerleme. Mehmet acil apandisit için hastaneye gitti. Oradan da özel hastane açılışına. Ben de evde yemek yaptım ve nette patlıcan nasıl kurutulur diye biraz araştırma yaptım. önceki gün pazardan aldığımız patlıcanların bir kısmını dolmalık bir kısmını ise keserek yemeklik olarak ipe dizdim. Benim şansıma alev gibi yana bu şehir birkaç gündür bayağı serin. Daha önce de yazdığım gibi Muhammed hastaneye geri yattı. Geçende kayınvalidemle konuştuk. ‘kızım sen çok üzülüyorsun, kendini bu kadar üzme. Bol bol dua et’ dedi. Haklı da. Sürekli aklımda. Bu hafta ablamın üst solunum yolu enfeksiyonu yüzünden her gün bir gündüz, bir de gece için muhammede bakacak eleman aradılar. Annem ilk yatırdıkları gece yanında kalmış ve Pazar günü aradığımda uyuyordu. Çok yorulmuş. Zaten annem çok dayanıksızdır, yorulunca, uykusuz kalınca ve bir de aç kalınca hemen hastalanır.

Pazar gününü evde geçirdik. Canım hiç dışarı çıkmak istemedi.

Pazartesi günü sabah geç kalktım ve kahvaltı sonrası hazırlanıp havuza indim (görüldüğü üzere mehmet’den izin aldım). Havuzda şafak hanım ders veriyordu ve beni görünce en çabuk öğrenen öğrencim diye beni taktim etti. Milletin meraklı bakışları arasında havuza girip yüzmeye başladım. Havuz yeni klorlanmış tadı çok kötüydü, çok acı geldi. Su yuttuğumda işkence gibiydi. Ama rengi yemyeşildi (önceleri maviydi) ve jakuzi çalıştığı için küçük havuzdan inen köpüklerle çok güzel görünüyordu. Sığ olan yerde 5-6 bayan ders aldığı için derin yerde tek başıma yüzdüm. Tek başına olmak çok da eğlenceli gelmedi. Ama kızlar gidip de son yarım saat havuz tamamen bana kalınca, fonda da Zuhal olcayın güzel bir parçası olunca kendimi çok iyi hissettim. 1.5 saat kadar havuzda kalıp çıktım. Eve gelince eskisi kadar çok yorulmamıştım. Tv karşısına oturup önce ak’yı aradım. Telefon numara uzaydan gelmiş bir numara gibi bakmış. Zaten aradığım herkes şaşırıyor bu numara da neyin nesi diye. Hb de yanındaydı. Bu arada ak mehmete bamyanın fiyatını sordum, 4 ytl imiş. Biz yarım kilo aldığımız için bana pahalı gelmemiş. Sonra bamyayı yapmaya başladım. Mehmet geldiğinde ilk defa yemek hazırdı ama karnım aç değil dedi. Yapacak o kadar işim vardı ki, sabah erken kalksam bütün işleri yetiştirebilirim diye düşündüm. Ama sadece gündüzleri ve akşamları bunu düşünüyorum sabahları hiç aklıma gelmiyor. Üç ayların ilk günü olduğu için hatim başlamak istiyordum ama bunu Mehmet gelmeden yapmak istiyordum ama olmadı. Akşam okudum. Uzun zamandır okumadığım için 10 sayfa ile başladım. Akşam bir de lemanı aradım. Servisin sorumlu hemşiresi. Eşiyle barışmış, ikinci çocuğu düşünüyormuş. Önceki gün de neclayla konuştuk. İstanbuldaymış. Pazar günü oy kullanacakmış ve pazartesi belki buraya gelecek. Mehmet bizde kalmasını teklif etti, belki gelir. Hb ve ak’ya da buraya gelmelerini teklif ettim ama onlardan ümitli değilim.

Dün çok güzel bir haber aldık. Beyazıtın kemik iliği uyuyormuş. Mehmete söylediğimde ‘belki eşkıyalık biraz da muhammede geçer’ dedi. Ümmühan da ‘chucky’ye iyi bakmak lazım’diyormuş.

biraz evvel mehmet aradı, cumartesi gününki vakanın parasını almış. buradaki tek kazandığım para.

herkesin mübarek 3 ayları hayırlı olsun.

Saturday, July 14, 2007

muhammed dün hastaneden eve çıktı ama bu aKŞam tekrar yatırıyorlarmış. güya 5 günlüğün çıkmıştı ama sürekli kusmuş ve çok halszi, bitkinmiş. sanırım ateşi de çıkmış. ben de güya netten kameralı görüşelim diye aramıştım.
bu sabah kaç aydan beri ilk kez hasta uyuttum. benim için değişiklik oldu. bugün bir de değişik olarak patlıcan kurutma işlemleriyle uğraştım.

Friday, July 13, 2007

muhammed'le hastanede

samsunda geçen günleri yazamamıştım. genel olarak hastane-ev arasında geçti. ablam benim sayemde bir kaç gün nefes alabildi. hatta ben muhammedin yanındayken o da ayşenurun mezuniyetine gidebildi. aşağıdakileri hastanede yazmıştım.

9 haziran 23:30
Öğleden sonra ziyaretçi saatinde hastaneye geldim ve o zamandan beri muhammedle birlikteyiz. Berat geldi ve playstationı ayarladı. Muhammed biraz oynadı ve başka bir oyun koymamı istedi. Ne kadar uğraşsam da ne diğer cd’leri nede önceki oynadığı cd’yi çalıştırabildim. Bol bol çizgi film seyretti. Birlikte kek yedik, çay içtik. İkindiden sonra akşam 9’a kadar aralıksız uyudu. Sonunda uyandırdım, ‘kalk gece ne uyuyacaksın’ dedim. Mimikleri o kadar güzel ki sürekli resimlerini çekiyorum. Tanıdıkları bir erkek terzisi ona krem rengi önden düğmeli erkek pijaması dikmiş. O kadar yakışmış ki. O uyurken getirdiğim dekorasyon dergilerine baktım (10 tane kadar, 2002,2003,2004 yıllarına ait). Ne kadar eski olurlarsa olsunlar ben her eve geldiğimde bu dergilere bakarım. Maalesfki yeni sayılar fatihteki evde depoda kaldılar. Akşam dizi seyrettik, biraz midesi bulandı ve uyuyacağını söyledi. Asistanı çağırdım, portun iğnesini ve pansumanını değiştirmesi için. Elimi sımsıkı tuttu ve sürekli ‘teyzee, teyze, çok acıyor’ diye bağırıp ağlayıp durdu. Öyle zordu ki bu duruma katlanmak. Ablam sonunda isyan etti, hep ben mi duracağım, port değiştirilirken biraz da siz durun diye (ben geldikten sonra eşine). Şükür ki şimdi sakin uyukluyor. Önceki kalışımda çok üzgündüm, sürekli yüzünden kirpiklerini ablam temizliyordu. Yastıkta bissürü saçı oluyordu. Evde temizlik yaparken sünnet resimlerini görünce dayanamayıp bayağı ağladım. Ama şimdi düşünüyorum da insan nasıl alışıyor? O gün sürekli midesi bulanıyordu. Mide bulantısı için sürekli kolonya kokluyordu. Karnı ağrıyordu, kustu. Port yeni takıldığı için boyun bölgesinde ağrısı vardı, o yüzden de kafasını kıpırdatamıyordu. Şükür ki o dönem geçti. 2 gün önce ise o kadar keyifliydi ki gülüyor, annesi ile dalga geçiyordu. Onu öyle görmek bizim de keyfimizi yerine getirdi. Dün hayatında ilk kez kan aldı. Dün Hb’i 7’ye düştüğü için 2 ünite kan aldı. Dün bütün sülale toplanıp kuzenin evinde dua ettik. Okunan yasinlerin ve Tefricelerin duası yapıldı. Ayşenur da oks için 41 yasin başlamış ve sadece 5 tane okumuş, ‘teyze gerisini orada dağıtır mısın’ dedi. Hepsini dağıttım. Annemler 3 gündür evde yoklardı, köye gitmişlerdi ve bugün döndüler.
11 Temmuz 07
Ayşenur ve beyazıtı geçen hafta hastaneye götürdüler, doku uygunluk araştırması için. Ayşenur bu arada dosyadan muhammedin hastalığını görmüş. ‘ben biliyordum zaten kardeşim çok hasta olduğunu’ demiş ve sonra gidene kadar ağlamış. Ablam 'görmeliydin yüzünden gözyaşları nasıl sicim gibi akıyordu' dedi. O gün seda ile onu alışverişe yollamış. Beyazıt da tırnaklarını yemeye başlamış. O normalde hep muhammedle oynar, güreşirdi zaten abi değil Muhammed der. Annesini de abisi ve ablası ile paylaşmaz, bir tanesi annelerine sarılsa itikler, benim annem dokunma derdi. Bu kadar süren yalnız kalınca çocuk etkilendi tabii ki. Annem muhammedin çok zayıfladığını ve saçlarının döküldüğünü, tanınamayacak kadar değişmiş olduğunu söyledi. Amerikadan bitkisel ilaçlar getirtmişler ve ablam doktorlardan habersiz o ilaçları da içiriyormuş tabii muhammedle büyük yalvarışlar neticesinde. Zaten her 1 bardak pekmez suyu için 10 ytl alıyormuş, bunlar için nasıl pazarlık yaptılar kimbilir?

13 temmuz

Hava o kadar sıcak ki, gece sıcaktan uyuyamıyorum. sürekli yüzüm gözüm ter içinde. ben alışık değilim bu kadar sıcağa, bu yazı nasıl geçireceğim bilmiyorum, hele de kızılcahamamdaki o serin havadan sonra. dün canım çok sıkıldı. evde yapacak birşey bulamadım. paspasımı da öremiyorum, bu sıcakta nasıl o ipi öreyim? tv de çiçek taksi ve bizim evin hallerinin tekrarlarını seyrediyorum. sanırım 3. seyredişimdir. arada jujubenin yolladığı kitabı okudum. dekorasyon dergilerine belki 50 kez baktım. bir de akşam için yemek pişirdim. çok uğraştım, geçen seferki gibi eti yakmamak için kitabı mutfakta okudum ama bu seer de patlıcan acı çıktı. patlıcan kebap istediğim gibi olmadı yani. ama dün yazmayı unuttum. dün kuru patlıcan ve biber dolması yaptım. tarifi de ev cininden aldım. daha önce de yapmıştım (başka bir tarifle) da, o çok güzel olmamıştı. bu sefer harikaydı. mehmet kolay kolay benim yemeklerime çok güzel olmuş demez. bu sefer kendiliğinden yemeklerin çok güzel olduğunu söyledi. bu akşam mehmet gelince onu ikna edebilirsem pazara gidip patlıcan ve domates almak istiyorum, kurutmak için. aslında dün gece yatmadan önce mehmete de söyeldim bir de salatalık alıp turşumu kursam diyorum ama mehmet pazardan fazla şey almayı sevmiyor. zaten gideceğimiz de kesin değil, sıcağı ve dışarda peşimize takılan çocukları bahane edebilir.
akşam mehmet şaşırdı halime. geçen perşembe de böyle suskundun dedi. havuza gitmek için numara yapıyorum zannetti. hayır havuz için yapmıyorum dedim. havuza ne zaman gideceksin dedi. sen izin verince dedim. ve 'ev hanımım benim' diyerek güldü.
öğlende telefon açtı ve yarın 1. mehmetin özel hastanedeki vakasına (1. mehmet istanbula eşinin yanına gidiyormuş) gidecekmiş ve istersen seni de götürürüm dedi. sabah 8.30 da kalkabilirsem benim için bir eğlence çıkacak.
annemi aradım, muhammedin yanında. bugün tahlil sonuçlarına göre eve çıkıp çıkmayacağı belli olacak. hayırlısıyla İnşallah çıkar. ablam da bugün evine gitmiş, evini yerleştiriyorlarmış, badana bitmiş.

şimdi aliye aradı, eskişehirde (taksimden). onunla konuştuk.

muhammed aradı ve bugün çıkacağını söyledi. kaç günlüğüne çıkacaksın dedim. anneme 'anane ne olur doktora sor, merak ediyorum kaç gün evde kalacğım' diyordu. annem de duyduğum kadarıyla baban sorar diyordu.

Wednesday, July 11, 2007

oleyy oleyy ak döndü!

sabah ak'nın telefonu ile uyandım. 29 haziranda tatile gitmeden evlerini aramıştım ama cevap veren olmamıştı. meğer uçakta sorun olmuş ve daha sonraki günlerde gelmişler. kuzeni gülistan doğum yapacakmış, onun anestezisi ile ilgili aramış, hafta sonu da istanbula gidiyormuş. hb ve esengül ile kimbilir neler yaparlar (bensiz)? birlikte adaya gidelim dedi. seneler ne çabuk geçiyor, asistanlık döneminde 30 ağustosta 4 günlüğüne birlikte marmara adasına gitmiştik. ne maceraydı ama. ben de tatilde hep ak ve hb ile böyle bir yere gelsek ne eğlenirdik diye düşünüp durdum. ak sayesinde saat 10 olmadan kalktım. mehmeti arayıp sabah görüşmemizi yaptık. tekrar yatmayacak mısın dedi, yoo uykumu aldım dedim. annemi aradım ablamı eşi doktora götürmüş. annem muhammedin yanındaymış ve dediklerine göre bu hafta muhammedi eve göndereceklermiş.
dün akşam boyunca mehmete yüzmeye gitmek için yalvardım. bugün için izin alamadım ama İnşallah alacağım, yeterki bende bu azim olsun. geçen hafta her Allahın günü havuzdaymışım, sıkılmamışmıymışım? neden sıkılayım ki? bu iş beni bayağı sardı, daha iyi yüzmek istiyorum sonra da türkiyede pek mümkün olmuyor, o yüzden ben de ilerleyen yıllarda yurtdışına yüzmeye gitmek istiyorum.

9-10 temmuz

Sıcaktan gece boyunca uyuyamadım. Sürekli perdeye uzanmaya çalışıp ufacık bir rüzgar yüzüme değsin diye uğraştım. Mehmet arada uyanıp, bırak perdeye bakmayı, uykuyu düşün o zaman uyursun dedi. Dediğini yaptım, sanırım o zaman kısa süre uyudum. Sabah onu ayakta sallanarak yolcu ettikten sonra yatağa döndüm ve 11’e kadar uyudum. Mehmet aradı ve her zamanki ev hanımlığının güzelliği konusunda kısa bir konuşma yaptık. Kahvaltımı hazırlayıp, annemle konuştum. Ayşenur, Beyazıt ve seda annemdeymiş. Babaanneleri çok yorulmuş, annem de biraz da bizde kalsınlar, hem çocuklara değişiklik olur hem de kadın biraz dinlenir demiş. Seda da kardeşimin eşi. Daha 20 yaşında olduğu için ikisiyle de iyi anlaşıyor. Annemler köydeki ev yapımı yüzünden 1 haftadır evde yoklardı, dün dönmüşler.
Biz de dün döndük. Sabah kahvaltısını Ümmühanlarla birlikte yaptık ve sağolsunlar bizi havaalanına bıraktılar. Aldığımız gazete ve dekorasyon dergisi ile uçak yolculuğumuz gayet keyifli geçti. Uçaktan indiğimizde yüzümüze çarpan sıcak rüzgar tatildeki havayı özletse de eve gelmek güzeldi. akşam uyuduğum için gece geç yattım. Nette bayağı bir dolaştım. Sitelerden birinde bakır tencere ile ilgili bir adres buldum. 4 katlı bayağı bir büyük mağaza ama maalesefki beylikdüzü, büyükçekmecede (www.hakart.com.tr). Ben yine de hayaller alemine daldım. Ak, ben, hb ve Süheyla teyze hep beraber gidip mağazayı geziyoruz, bakır hamam tası, tencere, ilistir (bizim orda böyle deniyor, normalde ne denir bilmem), kepçe vs alıyoruz. Ama tabii sadece hayallerde kalıyor. 4’ümüzün bir arada olması imkansıza yakın.
Pazartesi öğlende tv karşısında tembellik ederken Mehmet geldi. Onu kapıda görünce şaşırdım. Meğer özelden bugün ilk maaşını almış. Sonunda kazasız belasız ilk maaşını aldığı için mutlu olduk. O gittikten sonra evi sildim. Saat 5 ten sonra Mehmet beni arabayla aldı ve alışveriş merkezine gittik. Tam da benim istediğim gibi, market alışverişi için gittik ama tüm hafta boyunca indirimi kaçırıyorum diye üzülürken hiç olmazsa buradaki beymen club’a bakabildim. Tüm mağazayı gezdim ama ancak bir etek ve bir hırka bulabildim. Mehmete sevinmesi gerektiğini, çünkü indirimde bu kadar az şeyle mağazadan çıkmamın görülmüş bir şey olmadığını söyledim. Sonra da ona w’dan tişört aldık. Ona ayakkabı baktık ama güzel bir şey bulamadık. Market alışverişi sonrası yemeğimizi de orada yedik ve yemek derdinden kurtuldum. Akşam eve gelince aldıklarımı giymemi istedi ve ben de normalde anneme yaptığım gibi yeni kıyafetlerimi giyip gösterdim. Çok beğendi. Akşam birlikte nette dünyanın yeni 7 harikasına ve diğer adaylara baktık. 21 taneden sadece 5 tanesini görmüşüm. Sonra da şu rütbeleri alınan komutanla ve eşi ile ilgili haberi okuduk. Mehmet bana ‘benim füsunum’ dedi. Beni bayağı güldürdü. Daha sonra Mehmet vaka için hasteneye gitti ve ben de esmeyi, ümmühanı ve ablamı aradım. Ablam bankada bir imza işi varmış onun için şehre gitmek zorunda kalmış. Muhammede de halası bakmış. Ablam dışarıda yemek yediklerini ve çok kısa mesafe yürüdüğü halde ne kadar yorulduğunu anlattı.
Bu sabah ise ayşenurun telefonu ile uyandım. Ablam hasta olmuş. Gece mide bulantısı, eklem ağrısı vs vs.. gece acile gitmiş, takip etmemiz gerekiyor demişler. Serviste hemşireler serum takmışlar. Sabah da annem hastaneye gidip onu çıkartmış. Ablam annemlerde yatıyormuş. Galiba gıda zehirlenmesi oldu. En son aradığımda uyuyordu.